04 Nisan 2015
Elektrik kesintisi Türkiye'nin bir kaç sorununu birden ortaya koydu. Bunların başında elektrik sisteminde problemler olduğu konusu var. "Bu problemler teknik" midir, kalifiye olmayan eleman mıdır, siber güvenlik midir ya da yatırım azlığı mıdır?" konularını tartışmak bir yana, "Risk Yönetimi" konusunda zayıf olduğumuz, Siber Güvenliği fazlasıyla ihmal ettiğimiz ama en önemlisi de, daha doğrusu buna yol açanın da "Düşünce Sığlığı" ve "Sorgulamayı Bilmemek" olduğunu gördük. Gelin bu olayın her tarafına 360 derece bakalım.
2 gün evvel Türkiye’nin tamamına yakın bölümü “Elektrik Kesintisi” yaşadığında, daha yetkililer herhangi bir açıklama yapmadan önce, normal olmayan bir duruma işaret etmiş ve siber saldırı olabileceğine düşündüğümüzü belirtmiştik (Bkz :Elektrik Kesintisi Neden Siber Saldırıyı Düşündürtüyor?).
Bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız yaptığı açıklamada şunları söyledi :
3 taşıyıcı aynı anda arıza yaptı. Bunun meydana gelme olasılığı 86.400’de 1’dir. Bu kadar büyük tesadüf zor. Siber saldırı da dahil nedenini araştırıyoruz. 4 nedenden birisi olabilir. (Bkz :Taner Yıldız : Frekans Düştü Ama Bunu Tetikleyen Sebebin Ne Olduğu, Müdahele mi, Teknik mi, Manipülasyon mu, Söyleyemiyoruz..)
Yani olayın üzerinden 48 saat geçtikten sonra, "siber saldırı" konusu olasılıklar arasında girmeyi başarmış. Bu yazıda, --başlıktan da anlayacağınız üzere-- bu "elektrik kesilmesi" faciasının her tarafına, 360 derece bakacağız.
Kesintinin 3'üncü saatindeyken ve henüz yetkililer olayın ne olduğunu anlayamamış durumdayken, "senkronizasyon hatası olmalı" ve "bu siber saldırı düşündürtüyor" diyen bir haberi yayınladık. Çünkü olayı, olur olmaz, uzmanlarla birlikte sorguladık. (Bkz : Time Synchronization in Electrical Power Transmission and Distribution Systems).
Çünkü aşağıda linklerini göreceğiniz dökümanlardan ve bu konunun dünyada çok konuşulduğundan haberdarız.
Bunları niye söylüyoruz?
Bu kadar büyük ve önemli olayda, ülkenin cevap verme hızı çok düşük. Hem düşünce, hem de harekete geçme şeklinde zayıflıklar var.
Yani düşünme sığlığı var, kriz ya da risk yönetimi yok.
Maalesef sığ düşünmeye fena alışmışız, --belki de son 30-40 yıldır, liselere ve üniversitelere girişte maruz kaldığımız “test sistemi” bizi bu hale getirdi-- olayın ancak 5-6 saat sonrasında, EMO ve Bakan Yıldız nedeni “frekans” olarak telafuz etmeye başladılar ama orada durmuşlardı. Oysa bizim 3 saat sonra yayınlanan yazımız da frekans senkronizasyonu diyordu ama devam ediyor ve soruyordu ; "frekansı ne bozdu?".
O zaman aralığında, devletin frekansı neyin bozduğuna dair düşünceyi geliştirmediği görülüyor (Bkz :Elektrik Sistemi Çöktü).
Neyse ki bugün yapılan açıklama “artık herkesin neden düşünme aşamasına geçtiğini” gösteriyor. Buna sevindik ve payımız olduğunu sanıyoruz.
Peki.. biz siber saldırı olduğunu neden düşündük? Belirtileri şöyle sıralayalım;
1. Enterkonnekte sistemin normal şartlar altında toptan kapanması zor. Çünkü "enterkonnekte" sistem olmasının esprisi bu, yani kendini olu (bkz : Türkiye Elektrik Sistemi (Enterkonnekte)).
2. Zaten Bakan Yıldız'ın açıklamasına bakarsanız, o da aynı şeyi söylüyor (Bkz : Taner Yıldız : Frekans Düştü Ama Bunu Tetikleyen Sebebin Ne Olduğu, Müdahele mi, Teknik mi, Manipülasyon mu, Söyleyemiyoruz..)
3. Bu sistemin bu kadar yaygın ve bu düzeyde sorun yaşaması için ya çok ağır ihmal ya da fiziksel veya sanal bir anomali olmalıydı.
4. Dünyanın başka ülkelerinde de kesintiler var ama bunlara baktığımızda, nedenin genellikle fırtına ya da tayfun olduğunu görüyoruz (Bkz : List of major power outages).
5. Sistemin senkronizasyonu için bütün uyarılara rağmen halen fiber yerine GPS uydularının ve korumasız olarak kullanılmasının getirdiği riski öngördük (Bkz : DHS, NIST Make Progress on Protecting GPS ve Model-Based Evaluation of GPS Spoofing Attacks on Power Grid Sensors).
6. Siber saldırılar dönemindeyiz ama elektrik sistemimiz internet öncesi dönemden kalma korunma usulleri ile korunuyor. Siber saldırıları gözönüne alan bir strateji ortaya konulmalı (Bkz :Cybersecurity and the Smarter Grid ve Electric Power Synchrophasor Network Cyber Security Vulnerabilities)
7. Dünyada yükselen siber saldırı eğilimini ve bölgede dolaşan Stuxnet ve türevlerini gözönüne aldık. Bu konuyu altta başka bir başlık altında daha detaylı anlatacağız.
8. Ama en önemlisi, bu ülkenin son 2 yıldır siber güvenlik konusunda hiçbir şey yapmamış olmasının korkusunu hissediyoruz. Bunu da başka başlık altında anlatacağız.
Dolayısıyla, hani olur da bu olay bir siber saldırı çıkmaz ise, yine de bu fırsatı “siber saldırı” ve "güvenlik" konularını hatırlatmak için kullanmaktan memnunuz.
Bazı konuların tartışılmaya başlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yazıyı bu nedenle yazdık. Bir bir uyarı ve aklımızı başımıza alma yazısıdır.
“Türkiye’ye siber saldırıyı kim yapabilir?” sorusunun cevabı ise “HERKES” olabilir.
Çünkü 6 saatlik kesintide, kaousun tam ucundan döndük. 6 saatte GSM sistemi (baz istasyonları patır patır dökülecekti), GSM sistemine bağlı hareket eden bir sürü sistem çökecekti, 3-4 saatte su sistemi vsvs problem yaşayacaktı, buzdolaplarının çalışmamasının getireceği sorunları (ilaç, aşı vs) konuşanlar oldu, metro sisteminin durduğunu ve trafik ışıklarının yanmadığını da hepimiz gördük.
Gece geldiğinde, hala sistem ayağa kaldırılamamış olsaydı, ya da 2 gün sürseydi. Düşünmek bile istemiyoruz. 6 saatlik sürede üretim kaybımızın 1milyara $’a varan rakamlar olduğunu iddia eden sanayi sektörü temsilcilerini okumuşsunuzdur (bkz : Elektrik Kesintileri Nedeniyle 1 Milyar Dolarlık Zarar olduğu Açıklandı).
Dolayısıyla Türkiye’yi ya da bizzat hükümeti zor duruma düşürmek isteyen herkes bu saldırıyı yapabilir.
Yurtdışında bu saldırıyı İran’ın yaptığına dair bazı haberler var (Bkz : Turkey blackout: Terror attack feared as Istanbul and Ankara plunge into chaos ya da Massive Blockout Brings Turkey to a Standstill Iran Cyber Attack).
Türkiye'nin Yemen olayında İran'ın karşısında yer alması ve özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Yemen ile ilgili açıklamasına karşın, İran’ın verdiği sert cevapla birlikte yükselen tansiyon, anlaşılan bazılarına bunu düşündürtüyor. (Bkz : Saudi Arabia should ally with Turkey to confront Iran).
Sİber saldırı ve İran deyince, aklımıza tam tersi yani Stuxnet geliyor. Bilmeyenler için kısaca anlatalım, 2009'da yaratıldığı sanılan Stuxnet adını, enerji tesislerine saldıran bir virüs olarak ilk defa 2010 yılında duyduk (Bkz : Stuxnet, İran'daki Nükleer Santral Çalışanlarının Bilgisayarlarını Vurdu).
Stuxnet'i yaratanların ya Amerika'lılar, ya da İsrailli'ler olduğu sanılıyor (Bkz : Eski CIA Yöneticisi: Stuxnet Solucanını Kullanmak İyi Bir Fikirdi).
İran Resmi Haber Ajansı'nın (IRNA), yayınladığı habere göre, İran'ın ilk nükleer santralinde çalışan personelin bilgisayarlarında Stuxnet'in izleri bulundu. Ama öncesinde Stuxnet'in ilk versiyonları olduğu sanılan başka virüsler de var.
Ve sonrasında bu iş büyüdü. Stuxnet'in geliştirildiği, Flame adlı başka bir benzer virüs bulunduğunda anlaşıldı (Bkz : Kaspersky Lab Araştırmalarına Göre Stuxnet ile Flame Geliştiricileri Birbiriyle Bağlantılı).
Stuxnet ve varyasyonları, o günden öncesinde ve sonrasında serbest bir şekilde yayılmaya devam ediyor. Hatta burayı tıklarsanız, Rus Uzay Aracının bilgisayarlarına kadar bulaştığını da göreceksiniz. Ama belki de bazı sistemlerde uyuyor (güvenlikçiler böyle tabir ediyor).
Kime ne yaptığı ya da yapacağı belirsiz...
Buna ilaveten, elektrik kesintisinden 10-12 saat kadar önce Symantec firması yeni keşfettikleri bir virüs konusunda açıklama (uyarı) yayınladı. Bu yeni virüsün ilginç yönü, "Ortadoğu"yu ve "Enerji Firmalarını" hedeflemesi. Yani "bu resmin bir yerlerinde olabilir mi?" diye düşündürtüyor insanı.
Bu Laziok isimli virüs eğer bizim elektrik sistemimize bulaşmış ise çok üzücü ki, çünkü eski ve çoktan yamalanması gereken bir Windows açığını kullanıyor. Güvenlik konusundaki ihmalkarlığımızı daha çok gösterecek. Ama bu asıl virüs de değil, sadece bilgi toplayan, sistemin açığını anlamaya ve bilgi toplamaya çalışan bir virüs.
Bu virüs açığı tespit ettikten sonra, görevi Backdoor.Cyberat veya Trojan.Zbot isimli virüslerden birisi teslim alıyor. Ama Symantec henüz bu ikinci seviyenin amacı konusunda bilgi vermemiş.
Sadece Laziok'un ocak-şubat 2015'te sistemlerde dolaşıp, bilgi topladığı yani görevini yaptığı raporlanıyor.
Burayı tıklarsanız, ABD'nin siber güvenlik konseyi üyelerinin adlarını ve çalıştıkları şirketlerigöreceksiniz. Sonra bir de burayı tıklarsanız, bu sefer bizim 50+ ya da 60+ yaş grubundaki aslanlar gibi "Siber Güvenlik Kurulumuzu" göreceksiniz.
Peki, Bugün interneti kullananlar ve siber saldırıları, virüsleri, bu tehditleri oluşturanlar kaç yaşında?
Ya da Amerikan'ın siber kurulundakilerin mesleklerine bakın, sonra bir de bizimkilere bakın.
Birisi tamamen özel sektör, öbürü tamamen müsteşar yani devlet memuru.
Birisi tamamen işin içinden gelen yani bu işle mücadele içinde olan, bilgisi olan insanlar, diğerleri tamamen işin dışındaki insanlar.
Yani daha siber güvenlik kurulu kurmayı bile becerememiş durumdayız.
Zaten o nedenle olsa gerek, SOME'ler sektöre dün "acaip bir durum tespit edebildiniz mi?" diye telekom sektörüne soruyor. İyi de, "siber saldırılar sadece internet üzerinden gelir" diye bir kayıt yok.Burayı tıklarsanız, Nato'nun verdiği bir tarihçeyi okuyabilirsiniz).
Burayı tıklarsanız, siber atakların bilgisayar sistemleri, teknoloji bağımlı altyapılar ya da networkleresaldırılar verilen ad olduğunu göreceksiniz. Sonuç olarak internet üzerinden gelmesi gerekmiyor. Bir sisteme elle de sokulabilir.
Kaldı ki, bunlar sistemlere hemen olayın olduğu gün sokulmaz. Yukarıda Laziok olayına bakın, ocak-şubat aylarından beri sistemlere bulaşmaya başlamış. Yani eğer bir anomali varsa, o güne ait olmayabilir, 3-6 ay kadar gerilere gidebilir.
Hadi kurulun yaşından, bilgisayardan anlayıp, anlamamasından vazgeçtik, bari bu kurul var, ama neden toplanmıyor? Halbuki burayı bakarsanız, 6 ayda bir toplanması gerektiğini göreceksiniz. Ama 3 tane 6 ay geçti ve toplanmadı.
Ülkemizde Siber Güvenlik ile ilgili çalışmalar, "çok çok gecikmiş" bir şekilde Binali Yıldırım zamanında 2012'de başlamıştı. Siber Güvenlik Kurulu 2013 yılında oluşturulmuş ve ayrıca SOME (siber olaylara müdahele ekipleri) yapılanmaları başlatılmıştı. Ama 17-25 aralık olayları ve telefon dinlemeleri, hükümeti korkutunca, siber konulardaki tüm çalışmalara "ket" vuruldu. Hepsi durdu. Sonraki bakan Lütfi Elvan'ın değil bu konuya, bilişim sektörüne bile ilgi gösterdiğini göremedik.
18 mart 2015'de Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına aşağıdaki sualleri gönderdik ama cevap alamadık. İlginçtir, elektrik kesintisi olan gün SOME toplantısı yapıldı. Adeta bakanlığa hatırlatmış olduk.
1. Son zamanlarda dış basında ülkemizin özel ya da devlet kurumlarına sızan, bilgi çalan İran ya da Suriye'li hackerlar olduğu bilgisi yer alıyor. Bu konuda bakanlığın yorumu nedir?
2. Bu bir milli güvenlik sorunu değil midir? Bu konuda önlem alınmakta mıdır? Nasıl?
3. 2013 yılında Sİber Güvenllik kurulu oluşturulmuştu. Bu kurul yılda 2 kere toplanacaktı. En son ne zaman toplandı?
4. 2015 siber güvenlik strateji eylem planı ne zaman açıklanacak?
5. SOMEler ve USOM ile ilgili son durum nedir?
6. Özel sektör (bankalar ya da enerji kurumları) ile ilgili çalışma var mıdır? Sektörel USOM'lar kurulmuş mudur? Çalışmakta mıdır?
Bu sorulara bakanlıktan gelecek cevap olursa, yeni bir haber olarak yayınlarız ama sorduğumuz bütün sorularla ilgili çalışmaların durmuş olduğunu gördüğümüzü söyleyelim. Zaten hatırlatmak için sormuştuk.
21cü yüzyılın en önemli kavramlarından birisi, "risk yönetimi". Türkiye'ye baktığımızda en önemli risk İstanbul Depremi. 2 gün önce çıkan habere bakıldığında, sadece 2 milyonu yani % 16,4 insan için yer var (Bkz : ‘Olası Bir Depremde, İstanbulluların Yüzde 16.41'i İçin Yer Var’.)
Bunun anlamı, Türkiye riskleri konusunda zayıf kalıyor. Risklerini yönetemiyor.
Türkiye kalkınmak istiyor ama bunun için 2 eksiği var; Önce parası yok, cari açık veriyor ve ikincisi enerjisi yok. Üstelik çevresi Rusya, İran, Suudi Arabistan ile çevrili ve tarihi perpesktiften bakılırsa, bu 3 enerjisi olan ülke ile iyi geçinmek zorunda. Çünkü "parasını veririm, alırım" da mümkün değil.
Ama ülkemiz son günlerde gördüğümüz kadarıyla --belki parası var diye-- Suudi Arabistan'a doğru yöneliyor. Ama bu da en az Suriye, Libya ve Mısır'da yapılan strateji hataları gibi bir hata. Yemen stratejimiz doğru mu? Bunu hep birlikte düşünmemiz lazım.
Türkiye'nin nazik jeostratejik konumu ve maalesef nostaljik ve saldırgan bir dış politika nedeni ile bu coğrafya da bir çok ülkeyi kendimize yakın zamanda düşman etmiş durumdayız. Bu bazda artık düşmanlarla savaş cephede göğüs göğüse olmuyor, her ne kadar politikacılar bu nostaljiyi kullanma çabası içinde olsalar da.
Savaş bilgi ağına girerek, enerji alt yapını çökerterek belki de finansal ağını tökezleterek oluyor. Kanuni'lerin, Napolyon'ların simetrik ve cephede savaş dönemi çoktan bitti. Hatta soğuk savaş bile bitti. Artık asimetrik savaş dönemi. Bu terörde olduğu gibi, devletler arasında da geçerli.
"Suriye'deki, Irak'daki çarpışmalar Türkiye'ye sıçramaz, İstanbul'a ulaşmaz" diye düşünüyoruz çoğumuz. Ama bizim için biçilen savaş şekli farklı. Bu savaşta enerji alt yapısını, bilgi ağını, finansal sistemi müdafaa etmek gerekiyor. Bize biçilen savaş, kanımızı akıtmak değil, ekonomimizi dize getirmek. Artık 21inci yüzyıl savaşlarına hazırlık yapmak zorundayız.
Maalesef internet konusunda son 2,5 yıldır gittikçe şiddetlenen oranda, engelleme ve sansür konuşuyoruz ama asıl konuşmamız gereken konu ; siber güvenlik. Üstelik bu sadece internet üzerinden bile gelmiyor.
Ne yazıkki bu alanda önce farkındalık, sonra yaklaşım eksikliği, sonra nitelikli insangücü problemi var.
Neler olabileceğini görmek için burayı tıklayıp, 2007'de Rusya'nın Lenin heykelini yıktılar diyeEstonya'ya neler yaptığını okuyun. 4 gün süren saldırı sonunda Estonya pes etti ve bu ancak 2007 olanakları ile yapılan bir basit saldırıydı. Bugün 4 gün süren kesinti ile nelere yol açar sizce?
Siber güvenlik konusunda farkındalık o kadar kötü ki, TİB - Dinlemeler vs gibi konulardan korkan, bezen yetkililer bile konuya yakınlaşmıyor. Siber Güvenlik Kurulu, --herhalde "cızzz konu" diye düşünmekten-- yapması gereken 3 toplantıyı atladı.
Ama sonuçta, bu konuya ne kadar uzak durursak, o kadar da zayıf ve kendimizi savunamaz halde kalacağız.
Ülkemiz, siber güvenlik konusunda, teknolojiyi takip etmeye çalışan bazı alaylı kişilerin, bazen profesyonel de olmayan faaliyetlerle anılmaya başlandı (Bkz : Türkiye, İran ve Kuzey Kore ile Birlikte ve Hükümet Destekli Siber Tehditler Yaratanlar Listesinde).
Üstelik ülkemizde gerçek anlamda bir yeraltı hacker organizasyonunun da olmadığı görülüyor. Hacking diye adlandırılan çalışmalar genellikle "deface" yani site ön sayfasını değiştirmek, bazen de müşteri hizmetleri veri tabanına sızmak olarak görülüyor.
Ülkemizin geldiği nokta TV'larda "Tuvalete melek girmezmiş, babam tuvalette öldü. Cehenneme mi gidecek?" diye soranlar haline geldi. Ama artık başka bir şeyleri, sorgulamamız lazım.
Bir komedi de burada. Anladığım kadarıyla, biraz da gururla Tübitak'a siber güvenlik kalkanı kurulduğu belirtiliyor ama bilgilere bakıldığında, mesela 1970'larda Amerikan Deniz Kuvvetlerinde başlatılan "Oracle" projesinin uzantısı olduğuna inanılan firmanın ürünleri kullanılmış (Bkz : Oracle Corporation).
Anlaşılan Tübitak, bir siber savaş olursa, ABD'yi tehdit olarak görmüyor. Hatta belki siber savaşta kendi vatandaşlarını (RedHack vs) tehdit görüyor.
İnternet ülkemize geleli 20 kusur yıl oldu. Yazık.. Yerli bir ürün geliştirilememiş. Bu utanç, Tübitak'ı bu hale getiren, siyasi tarzda kullananların olmalı. Şirket hallaçlar tarafından bir oraya, bir buraya atılıyor. Bir onlar işe alınıyor, bir bunlar, bir diğerleri. Yazık (Bkz : TÜBİTAK'tan dinleme hamlesi: 700 kişi çıkarıldı.) ....
ODTÜ'lü değerli bir akademisyenin ilk günkü açıklamalarında, "Özelleştirmeler" sonucunda firmaların yetersiz yatırım yaptıkları belirtildi (ki katılıyorum ve üstüne ben bu cümle ile Türk Telekom'u ve 240 bin metrelik toplam fiber kapasitemizi hatırladım fena halde).
Eğer AKP hükümeti, sonuçta kabahati özelleştirilmiş firmalara atarsa, söyleyeceğimiz cümle şu olur "o zaman kabahat daha da büyük. Ülkenin şirketlerini neden bu kadar beceriksizce özelleştirdiniz?". (Gerçi hatırlatırım, siber saldırı ise söylesinler; aksi takdirde, yarın öbürgün bir güvenlik şirketi ya da bizzat Nato açıklar ve rezil oluruz.. Çünkü bu işin tek yönü yok, 3 ve daha fazla yönü var. Birincisi saldırıyı yiyen, ikincisi saldırıyı yapan ve üçüncüsü güvenlik firmaları ki, yayınladıkları raporları sürekli görüyoruz zaten)
Ben devletin elindeki şirketlerin, zamanla hantallaştığını, hatta kansere döndüğünü ve içine parti taraftarı olduğu için kalifiye olmayan elemanlar alındığını düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında AKP hükümetinin özelleştirmeleri yapmayı başardığı görülüyor. Ama tabloya bakarak soralım, ne şekilde bir özelleştirme ve ne pahasına? AKP Özelleştirmelerinin pulları dökülüyor..
2 sektördeki özelleştirmelerin yarattığı 2 facia hemen önümüzde duruyor; Gördük ki; maden şirketlerinin özelleştirmesi, "301+n sayıda hayata" mal olacak şekilde yapılmış.
"Hayat" kaybı olmadığı için kıyaslanamaz tabi ki ama yine büyük bir felaket ise bu elektrik kesintisi ile önümüzde. Enerji sektöründe de anlaşılan yine dökülen bir özelleştirme yapılmış. Öyle ki, bu özelleştirme ile devlet ne kazandı bilemiyoruz ama Türkiye ekonomisinin sadece dün 1 milyar $ kaybı olduğunu belirtenler var.
Her 2 özelleştirmeye bakıldığında, firmalardan talep edilenler, talep edilmesi gereken konular gerçekleştirilememiş. Bu özelleştirmelerin ülkenin ve halkın yararına olmadığı görülüyor.
Bu arada 3cü bir sektördeki yani yakından bildiğimiz Telekom firmalarının özelleştirilmesindeki (daha doğrusu hükümetleştirilmesini) hataların sonuçlarını ise bizden daha fazla çocuklarımız-torunlarımız yaşayacaklar maalesef.
Son cümle bu; herkeste bir uyuşukluk; çünkü darbe dönemlerini yaşayan bizler, demokrasi gelsin istedik. Askerlerin ve diğerlerinin yıllardır oturmuş olan hegamonyasını ancak gözü kara biri çözerdi. Bu nedenle bazıları "yetmez ama evet" diyerek desteklerken, karşı olanlar da en azından bir süre ses çıkarmadı.
Ama artık bu yeni hegamonyayı da istemiyoruz. Hatta eskisinden daha fazla istemiyoruz. Çünkü bunun kuralları bile yok. Yarattığı büyük hasarı maden, enerji, telekom sektörü ve her yerde görüyoruz. Artık "ekonomiyi iyi yönetiyorlar" mit'i de geçersiz hale geldi.
Ama bu durumdan bizi kurtaracak olan yine biziz. Bu nedenle sorgulamaya başlayın, Seçimde oyların nasıl sayıldığını, sektörlerde neler olduğunu, TBMM’nin nasıl çalıştığını, Milletvekilerinin aldıkları paraya karşı neler yaptıklarını, meclise kaç gün gittiklerini, nerelere imza koyduklarını, hangi kanunun geldiğini okuyun, bunlara neler söylendiğine dikkat edin ve hesabını sorun. Davalarla ya da “bilgi edinme hakkı”nızı kullanarak.
Çeşitli hizmetler veren Cloudflare'i ülkemizde en çok "dDOS temizleme hizmetleri" ile biliyoruz. Trendyol'undan, Yemeksepetine, çeşitli gazetelerden, eksisozluğe, arabam.com'a kadar pek çok sayıda Türk web sitesi tarafından da kullanılıyor. Detayları Dağhan Uzgur'a sorduk
İddiaya göre e-ticaret platformları, müşteriye gösterilecek satıcı konusuna daha doğrusu satıcılar arasında fiyatlara müdahale edebiliyor ve böylece son kullanıcının alım şartlarını etkiliyor
Denizaltı kablolar, uluslararası veri trafiğinin yaklaşık yüzde 99'unu taşıyan küresel internet bağlantısının omurgasını oluşturur. Bu kablolar, bulut bilişim, finansal işlemler ve medya akışı gibi hizmetleri etkinleştirerek küresel iletişim için kritik öneme sahip
© Tüm hakları saklıdır.