08 Nisan 2023

Bakan Karaismailoğlu daraltmaya sadece bakan kişi mi olmuş?

"Valla sormayın, ben de bilmiyorum, büyüklerim bir karar varmış. Herhalde bir bildikleri vardır." demek mi istiyor?

Dün Habertürk TV, Bakan Adil Karaismailoğlu ile bir söyleşi yayınladı. Bu konuşmayı dinlemedim (çünkü dinleyemiyorum) ama yazılanları esefle okuyorum. Bu söyleşide de Adil İsmailoğlu'nun söylediklerine okuduğunuzda, kendisinin "bakan" ama "uzaktan bakan" olduğunu anlıyorsunuz.

Karaismailoğlu'na, depremde enkaz altındaki insanların Twitter üzerinden yardım çağrıları yapıldığı bir dönemde "Twitter'a bant genişliği daraltılmasının nedeni" sorulduğunda, Adil Karaismailoğlu şöyle cevaplıyor:

"Gerekli bir durum vardı ki, yapıldı. Sonuçta yapılması gereken konuydu. Teknik olarak izahı vardı. Olağanüstü bir afet durumu var. Orada böyle bir şey yapılması gerekiyordu demek ki."

Aman Allah'ım, cevaba bakın:

"Gerekli bir durum vardı ki, yapıldı?"

Bu bir cevap mı? Yoksa;

"Valla sormayın, ben de bilmiyorum, büyüklerim bir karar varmış. Herhalde bir bildikleri vardır." demek mi istiyor?

Adil Bey, siz eğer Bakan'sanız, sorumlu sizseniz, bize o "gerekli durumun ne olduğunu" söylemek zorundasınız. Biz halkız, bakanlarımızdan "ne olduğu anlaşılmayan müphem ifadeler" değil, neyin ne olduğunu söylemelerini bekleriz. Yasama ve Yürütme, biz halkın temsilcisidir, efendisi değil. Ne olup bittiğini söylemek sizin görevinizdir.

Eğer verdiğiniz cevap ile bize, kararı başkalarının verdiğini söylüyorsanız da, lütfen onurlu davranın ve o görevden istifa edin. Ki böylece aradan çekildiğinizde, daraltmayı yapanlar nedenini kendileri söylesin. Çünkü bant daraltmanın sonucunda belki ulaşılması mümkün olan insanlardan bazılarına ulaşılamamış olabilir. Bant genişleme 1 gün vs sürse bile, pillerin boşalmaya neden olabilir.

Operatörlerin mazeretlerinin afet öncesi planlanıp yok edilmesi gerekirdi

Diğer taraftan Adil Bey, mobil haberleşmede yaşanan sıkıntı için de, "operatörlerimizin mazeretleri vardı" diyor ve ekliyor "uyarıları yaptık, cezaları kestik". Yani oldu da bitti, maşallah. Bir sonraki depreme kadar bu konu nasılsa gündeme gelmez.

Çünkü bu numarayı "yani depremdeki haberleşme sıkıntısından sonra, operatörleri suçlayıp, ceza verip, gündemi değiştirmeyi" çoktandır yapıyorlar ve her seferinde de tutuyor. Operatörlerin pek çok eleştirilecek yanları var ama depreme baktığımda sorumluluk üstelenmesi gerekenler sıralamasında ben önceliği Ulaştırma Bakanlığı ve BTK'ya veriyorum.

Mesela 3 sene önce bakanlık uydudan 56GB vereceğini söylemişti. Nerede bu 56GB? Deprem bölgesindeki haberleşme zavallılığını "operatörlerin mazeretleri var" ile mi anlatacaksınız?

Hani Türkiye gibi bir ülke, neden internet sıralamasında her yıl geriye gidiyor (diğerleri ilerleyip, biz durduğumuz için gerilemiş oluyoruz). 2 sene evvel sabit internette 102'nci sıradaydık. Şimdi El Salvador ve Honduras'ın arkasından 107'nci sıradayız. Bunu açıklayacak bir yorumunuz var mıdır? Yoksa yine "öyle gerekliydi" mi diyorsunuz?

Dolayısıyla deprem bölgesinde neden fiber eksikti? Neden olması gerekenin 4-5'de biri sayıda olan baz istasyonları fiberle değil, radyolink ile bağlanmak zorunda kaldı?

İstanbul, Ankara, İzmir toplamında yani aşağı yukarı 26-27 milyon nüfusun olduğu yerde 66 bin baz istasyonu varken, neden 11 ilin olduğu ve 13 milyonun yaşadığı bölgede sadece 8 bin 900 baz istasyonu vardı?

Neden bu baz istasyonlarının bazıları -deprem öngörülerini hesaba katıp- kamu binalarının üstüne yerleştirilmedi ve neden ulusal dolaşımı, -deprem olabilir diye- daha önce düşünmediniz? Deprem olduğunda "çünkü dolaşım yok" bahanesi kullanmak için mi?

Operatörler baz istasyonları konusunda mazot önceliği tanınmadığını anlatıyor. Jeneratörlerinin -tabii ki gerekli olduğu için ama haberleşme etkileniyor- alındığından bahsediyorlar. O bölgede deprem olacağını uzmanlar bangır bangır bağırırken, neden bunlara dair planlamalar yapılmadı? Neden önlemler alınmadı? Baz istasyonları için yedek enerji sistemleri düşünülmedi? Afet planlarında neden bunlar yer almıyor? Hadi afet planında yok, deprem olunca neden bunları hemen yürürlüğe koymadınız? Operatörlerin mazeretleri var deyince, bütün sorunlar çözülmüş mü oluyor?

Neden depremden hemen sonra enkaz altındaki tüm sinyalleri tespit etmek ve haritalandırmak için operatörlerle çalışmadınız? Neden her sokak başına konulabilecek daha küçük antenlerle enkaz altındakilerin pillerinin sürdürülebilirliğini sağlamayı düşünmediniz?

Daha ileri safhalar, neden seçimin yaklaştığı günümüzde, operatörlerin sinyale alamadığı telefon numaralarını duyurmuyorsunuz? Ya da ilan etmiyorsunuz? Kaç kişinin vefat ettiğini tahminlerle mi bulalım?

Bırakın bunu; depremden hemen sonra başvuran yerel servis sağlayıcıların ücretsiz wi-fi şebeke kurma tekliflerini, "loglama yok" diye reddederken, hangi hakla bunu yaptınız?

Şimdi operatörlere ceza vermekten bahsediyorsunuz. Türk Telekom'un Yönetim Kurulu Başkanı Ulaştırma Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan. Bu durumda, bakanlık ceza veren mi, alan mı oluyor? Ya da kendi kendine ceza veren mi?

Telekomünikasyon yani haberleşme sektörü "düzenlenen" bir sektör. Ulaştırma Bakanlığı ve BTK'nın yön vermesi ile hareket ediyor. Bu nedenle, depremdeki haberleşme sıkıntısının tek sorumlusu Ulaştırma Bakanlığı ve BTK'dır. Her ikisinin yöneticilerinin derhal istifa etmesi gereklidir.

Özetle boş bir söyleşi

Ben "operatörler daha kalıcı şeyler üretmek zorundalar" cümlesinden de, Adil Bey'in henüz bakanlığın ve BTK'nın görevinin ne olduğunu da anlamadığı düşüncesine vardım. Bunları bugüne kadar çoktan -ve de özellikle deprem hassaslığı olan bölgelerde- yaptırması gerekenin kendileri olduğunu farkında değiller gibi gözüküyor.

Operatörlerin mazeret ileri sürdüğü "jeneratör yedekleme ya da baz istasyonlarına yedek enerji sistemleri, öncelikli mazot temini, kamu binalarına baz istasyonu kurulması gibi hususlar kim tarafından yönetilmeliydi? Ben mi yöneteyim. O zaman Bakanlık ne işe yarıyor?

Adil bey, BTK ve Ulaştırma Bakanlığının yapmadıklarının hesaplarını vermek yerine, ne demek olduğu pek anlaşılmayan cümleler kurmuş. Özetle dinlemeye değmeyen boş bir söyleşi olmuş.

Bugünlerde Ulaştırma Bakanlığının, telekom operatörlerini bir reklam filmi çekmeleri için yönlendirdiğini duyuyorum. O reklam filminde bize internet hızında neden dünya 107'ncisi olduğumuzu, neden ülkede 3G, 4G kapsama alanının bu kadar kötü olduğunu, neden her isteyene fiber verilmediğini, depremde bant genişliği daraltılması yapılmasının asıl nedeninin ne olduğunu, uydularımızın ne işe yaradığını anlatmadıkları sürece, ne anlatsalar boş.

Anlaşılan AKP seçim yaklaşırken, söyleşilerle, reklam filmleri ile birlikte "Telekomda harikayız" algısı yaratmaya çalışıyor. Ama herkesin ve özellikle de depremde yaşananları bilenlerin karnı tok. AKP dönemi telekomda gerileme dönemidir. 1980'lerde ilerlemiştik, 1990'larda duraklama devrine girmiştik. Şimdi geriliyoruz. 107'nci sıranın açıklaması nedir? Bunu Z nesline anlatsınlar bakalım.

Yazarın Diğer Yazıları

Dünyadan toplumsal taleple çözülen iki olay: Elisa Lam ve Maria Soledad

Her ikisinde, toplumun sessiz kalmadığını ve olayları sonuna kadar takip ettikleri görülüyor. Her iki olay da ilham ve ümit verici. Toplum vicadnını yaralayan olayların karşısında ne yapılması gerektiğini gösteriyor

Psikiyatrist Bilal Ersoy: İncel gençlere, umutla tutunacakları bir gelecek vaat edebilmeliyiz

Doç. Dr. İrem İnceoğlu, “inceller”in diğer kadın düşmanı yapılanmalardan farkının “kadın düşmanlığına bir kılıf uydurma çabasına bile girmeyecek kadar nefreti açık ifade edebilmeleri” olarak değerlendirirken; psikiyatrist Bilal Ersoy, yapılabilecek en önemli şeyin “onlara, tutunacakları bir geleceği vaat edebilmek” olduğunu söyledi

İletişim ve özelleştirmeler çağında "hasta hakları”

Hastaların haklarının korunduğu bir sistem için, hepimizin talepte bulunması ve devleti bu yolda zorlaması gerekli. Yani “tüketiciler” grubunun alt kümesi “hastalar” olarak haklarımıza sahip çıkmalıyız. Unutmayalım ki; vatandaşlar, hastanelere "müşteri" olarak değil "hasta" olarak gidiyor

"
"