Sadece gazeteciler değil, herkes tehlike altında, herkes düşman!
Böyle bir düzen, böyle bir hukuk…
Yeniden düşünmek ve tartışmak gerekiyor.
Basın özgürlüğü nedir? Haber nedir? Gazeteci kimdir?
Bunun gibi birbirini izleyen sorulara günümüz dünyasında yanıt aramak, tartışmak gerekiyor.
Günümüzde basın özgürlüğü kavramı yerini “İletişim özgürlüğü” ve “ Bilgi edinme hak ve özgürlüğü” kavramlarına bırakmıştır.
Hukuk bu haklar ve özgürlükler için ne yapar? Yapmalı mıdır?
Hukuk, gazetecilere verilmesi gereken hak ve özgürlüklerin korunmasında, geliştirilmesinde yol gösterici olmalıdır. Gazetecilere sağlanacak güvenceler için insan haklarına bağlı hukuku yaratabilir…
Günümüzde “düşünce ve kanaatleri açıklamak ve yayma özgürlüğü” artık “halkın bilgilenme hakkı” veya“gerçekleri öğrenme hakkının” elde edilmesini sağlayan bir haktır.
O zaman hukuk halk için ne yapar? Ne yapmalıdır? Birbiriyle yarışan bu hak ve özgürlüklerin hukuka katkısı nedir ve nasıl olur?
Bu hak ve özgürlükler; basın özgürlüğünün gerçekleştirilmesinde vazgeçilmez bir araç, bir değerdir. Hem gazeteciler hem halk için…Öyle ki; ifade özgürlüğünün sağlanmasında temel olan “özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımı”; düşünce ve kanaatlerin özgürce açıklanması ve yayılmasıdır. Bu hakların yerine getirilebilmesi; bu hakkı koruyan siyasal ve yasal yapının gerçekleştirilmesine bağlıdır.
Çünkü “devletin korunması” adına halkın bilgilenme hakkının sınırlandırılması bile klasik demokrasinin terk ettiği bir anlayıştır. Bu yüzden “gerçeğe uygun haber dolaşımının” suçlanması kabul edilemez. Demokrasilerde, hükümetlerin veya yönetimin halktan gizleyeceği bir şey olmamalıdır.
“Bireyin bireysel bilgilenme hakkının” sağlanması bu hakkın sınırlandırılamayacağının kabulü demektir ki; bu koşul demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bilgilenme ve gerçekleri öğrenme “hak” olduğuna göre; bu hakkın sağlanması için kitle iletişim araçlarında “doğru ve yaygın haber dolaşımını” sağlamak devletlerin, hükümetlerin ve yönetimlerin görevidir. Devlet; bu özgürlüğü engelleyemez, müdahale edemez, kısıtlama veya sınırlandırma getiremez, getirmemelidir.
Dolayısıyla gerçekleri öğrenme ve bilgilenme hakkı; devletin korunması gibi bir yaklaşımın despotik sonuçlarını ortadan kaldırır. Devletin ifade ve basın özgürlüğünü engellemeye yönelik baskı, tutum ve girişimlerini, yasal düzenlemeler yapmasını önler. Devleti denetler, hesap verebilirliğini sağlar. Gazeteciler için özgür haber dolaşımını engelleyen, sınırlayan yasal düzenleme yapılamaz, uygulama gerçekleştirilemez.
İfade özgürlüğüne Yargı Reformu Stratejisinde (Mayıs 2019) özel yer verilmiştir.
Ceza mevzuatının bütününün değerlendirilmesi suretiyle ifade özgürlüğünü etkileyen mevzuat üzerinde öngörülen değişiklikler; haber verme sınırları içerisinde kalan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı kabul edilmiştir (Sayfa26-27/28).
Ana başlıklarıyla özetlersek;
a) İfade özgürlüğüne ilişkin mevzuat ve uygulama analiz edilerek, bireylerin hak ve özgürlük alanlarını daha da genişletecek düzenlemeler yapılacaktır.
b) İfade özgürlüğünü ilgilendiren yargı kararlarına karşı kanun yolu güvencesi artırılacaktır.
c) Özgürlük ve güvenlik hakkını etkileyen, gözaltı, tutuklama ve diğer koruma tedbirlerine ilişkin mevzuat ve uygulama gözden geçirilerek, ölçülü bir şekilde uygulanması yönünde değişiklikler yapılacak ve tedbirler alınacaktır. (... )
d) İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da ve diğer kanunlarda yer alan erişim engelleme usulleri, ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınarak gerekli değişiklikler yapılacaktır.
Günümüze kadar gerçekleştirilen düzenlemeler basın özgürlüğünü ortadan kaldırmıştır.
İfade özgürlüğünü sınırlandırmıştır.
Bilgiye ve habere ulaşma ortadan kaldırılmış tüm yollar kapatılmıştır.
Haberler ve gazeteciler tutukludur, özgürlükleri ceza tehdidi altındadır.
Yargı Reformu Stratejisinin 31 Mayıs 2019 tarihinde açıklanmasının üzerinden geçen bunca yılda özgürlüklerin, hakların geliştirilmesi ve ölçülü olmak gibi bir derdi olmayanlar basın özgürlüğünün korunmasının tam aksine uygulamaları gerçekleştirmeye devam ediyorlar. Örneğin 13 Ekim 2022 kabul tarihli 7148 sayılı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul edilmiştir.
Kamuoyunda Sansür Yasası/Dezenformasyon Yasası olarak bilinir. Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle çok tartışılan Türk Ceza Kanunu’na eklenen “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlıklı “217/A” maddesi olmuştur.
Türk Ceza Kanunu Üçüncü Kısım/Beşinci Bölümde “Kamu Barışına Karşı Suçlar” bölümde yer alan TCK 217. maddesi “Kanunlara uymamaya tahrik” suçudur.
TCK’ye 217. Maddesinden sonra gelmek üzere 217/A maddesi eklendi. Yeni bir suç tipi olarak icat edilmiştir. Bu maddeyle yaratılan suç şöyle: “(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”
TCK’nin 217/(a) maddesine göre “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun oluşması için failin amacı net olarak saptanabilmelidir. Failin, suçun işlenmesi için “belli bir saikle hareket etmesi” gerekir. İç ve dış güvenliğin veya kamu düzenin ve kamu barışının bozulmasına elverişli hareketin olması gerekir. Çünkü bu suç, fiilin “kamu barışını bozmaya elverişli olması” durumunda oluşabilir ki; cezalandırabilmek için bu suçta objektif cezalandırılabilme şartı aranmalıdır.
Prof. Dr. Murat BALCI ve Doktor öğretim üyesi Kerim ÇAKIR tarafından müştereken yazılan (AndHD Cilt: 9, Sayı:1, Ocak 2023, s.1-17) Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu (TCK m. 217/A) başlıklı makalede “Dezenformasyon nedir?” sorusuna dair görüşler yer almaktadır.
Bu görüşlere göre; dezenformasyon bilginin çarpıtılmasıdır. Kişi bilgiyi ve gerçeği kasten çarpıtmaktadır. Mezenformasyon (misinformation) ise gerçek olmayan, hatalı bilgidir.
Dezenformasyonda kast hem aldatma hem yaymaya yöneliktir. Mezenformasyonda kast yaymaya yöneliktir. Dezenformasyon zarar verme kastıyla yanlış bilgiyi paylaşmaktır. Mezenformasyon zarar verme kastı olmasa da yanlış bilgiyi kasten paylaşma anlamına gelir. UNESCO “dezenformasyon” ve “yanlış bilgi (misinformation)” arasında ayrım yapmaktadır: “Dezenformasyon, yanlış ve kasıtlı olarak bir kişiye, sosyal gruba, kuruluşa ya da ülkeye zarar vermek amacıyla oluşturulan bilgiyi; yanlış bilgi, yanlış olan ancak zarar verme niyetiyle oluşturulmayan bilgiyi ifade eder”.
Ayrıca anılan yazıda yer alan konuyla ilgili Avrupa Komisyonu Raporunda; yasadışı içeriğin üretilmesi ve yayılması sebebiyle ortaya çıkan hakaret, nefret suçu gibi uyuşmazlıkları ve hiciv vb. kastla hareket edilmekle beraber yanıltıcı niteliği bulunmayan çarpıtma biçimlerini dezenformasyon kapsamı dışında tutmuştur.
Öğretide bazı düşünürler dezenformasyonu, “gerçeğe aykırı olduğu bilinen bir bilginin bireye veya topluma (kamu barışına) zarar verme kastıyla paylaşılması” olarak tanımlamaktadırlar. Dezenformasyon, kamuya zarar verme veya çıkar elde etme kastıyla yanlış, gerçeğe aykırı ve yanıltıcı olarak üretilen, sunulan ve yayılan tüm bilgi türlerini kapsar.
Yalan haber ifadesi tam olarak dezenformasyonu karşılamamaktadır. Dezenformasyon daha kapsamlı, tamamıyla yalan olmasa da gerçek ve yalan haber karışımı ve zarar verme kastıyla paylaşılan içeriklerdir. Yalan haber, çevrimiçi iletişim platformları üzerinden hızla yayılmakta ve etki alanı genişlemektedir.
İşlenmesi zor olan bu suç tipi yeni yaratılmış olmasına rağmen sık kullanılan bir cezalandırma aracıdır. Özellikle gazeteciler için kabul edilmiştir. Sınırları herkes için olabildiğince genişletilmiş ve herkese uygulanabilir bir hale dönüştürülmüştür.
Türk Ceza Kanunun “Kamu Barışına Karşı Suçlar” bölümünde yer alan Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (Madde 213), Suç işlemeye tahrik (Madde 214), Suçu ve suçluyu övme (Madde 215), Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (Madde 216), Kanunlara uymamaya tahrik (Madde 217), Halka yanıltıcı bilgiyi alenen yayma (Madde 217/A) suçlarıyla ilgili Ortak Hüküm vardır.
Ortak Hüküm Madde 218: “Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri maksadıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz”.
Demek ki özellikle gazeteciler ve herkes için kabul edilmiş olan bu düzenleme; düşünce açıklamanın ve eleştirinin suç olmayacağı kanuni bir düzenlemedir.
O halde 217/(A) maddesi dahil olmak üzere kamu barışına karşı altı ayrı suç tek başlarına dikkate alınmazlar. Bütün bu suçların ortak hükümle birlikte değerlendirmeleri gerekir. Çünkü haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri maksadıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
Gazeteciler, tanıktır.
İnsanlara yapılanlara, topluma biçilen hak ve özgürlüklerin insan haklarına aykırılıklarına, insan hakları ihlallerinin tüm hallerine, zaman ve mekânda olup bitenlere tanıktır…
Haber, olayın tanığıdır. Gazeteci aktif ve seçici bir tanıktır. Aktiftir çünkü haberin unsurlarını araştıracaktır. Bu unsurlar kendilerini açığa vurmaz ve bazen gizlenirler. Gizlilikleri gazeteci araştırır, ortaya çıkarır. Gözdür, hassas kulaklardır. Gazeteciler seçicidirler çünkü kendi okurunu ilgilendiren unsurları aktarmaya çalışacaklardır.
M.S 1. Yüzyıl Latin retorikçisi Quintilien tarafından formüle edilen ve günümüze kadar ulaşan sorular vardır: kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden (niçin)...
Bir haber, bu altı soruya verilen yanıtlardır. Bunların sıralaması her olayın özelliğine göre değişir. Ama en önemlisi bu sorulardan ilk dördüne yanıt vermektir. Bu altı sorunun tümüne yanıt vermeyen haberin bütünselliğinden bahsedilemez.
Dezenformasyon, etki ajanlığı veya casusluk veya devlet sırrı gibi soyut kavramlar üzerinden suç yaratılmamalıdır. Hukuk devleti ilkesine ters düşülerek veya kamu otoritesinin kendi hukuksuzluklarını örtmek amacıyla; ne, neden, nasıl, ne zaman, nereye ve kim sorularının sorulmasının ve yanıtlanmasının, yayınlanmasının kısıtlanmasıyla suç yaratması; basın özgürlüğünü yok etmektir.
Gazeteci, hukuka aykırılıkları araştırır, ortaya çıkarır. Kamu otoritesinin hukuk denetimini haberleriyle denetler. Bu kamuoyunun bekçi köpeği olma rolünün gerçekleştirilmesidir.
Gazeteci kamu otoritelerinin hukuksuzluklarını kıyasıya eleştirir. Bu görev basın özgürlüğünün sağlandığı, habere giden yolların açık olduğu, tıkanmadığı ve devlet tarafından bilgiye ve habere ulaşmanın önlenmediği zaman ve mekanlarda yapılabilir. Eğer bu yollar gazeteciye kapatılırsa hak ve özgürlükler yoktur ve bu yasaklar dahi haberdir.
Kim, ne zaman, niçin böyle bir yola başvurmuştur? Bu sorular yanıtlanmalıdır.
Devlet sırrı, casusluk, etki ajanlığı gibi suçları çoğaltarak haberlerin, eleştirilerin önlenmesi yolu seçilerse; demokratik hukuk devletine aykırılık doğar.
Dezenformasyonu, casusluk eylemlerini önlemek için (adına böyle derler) yaratılan hukuk kuralları ve kanunlar; kamu otoritelerini güçlü kılmak, hak ve özgürlükleri sınırlandırmak, demokratik hukuk devletini zayıflatmak, bireyleri takip gücünü artırmak için öngörülemez. Takip edilen düşmanınız değildir, bu memleketin yurttaşıdır.
Yasakları gazeteciler önler, önlemelidir. Kamu otoritelerini yarattığı yeni suçlarla basın özgürlüğünü yasaklayan ve cezalandırma aracına dönüşen yasaları eleştirmek, yorumlamak ve haber vermek görevi kamuoyunun bekçi köpeği, gözü kulağı olan gazetecilerin görevidir.
Herkes, her konuyu tartışabilmelidir. Her konu kamuoyunun ilgisini çeker. Kamuoyu öğrenmek ister, bilgi edinmeye çaba gösterir. Her şey gizli değildir, her gizlilik her sır devlet sırrı olmaz.
Demokratik hukuk devletinde devletin toplumdan saklayacağı sırrı, gizlisi saklısı olmamalıdır.
Her haber devlet sırrı, casusluk, etki ajanlığı, ülkenin iç ve dış yararları, devletin güvenliği, iç ve dış yararlar olarak nitelendirilemez. Suç işleme suçu yaratılamaz.
Böyle bir amaca hizmet eden zihniyete kapı aralanırsa; herkes sır sahibi, herkes casus olarak suçlanabilir. Bu suç ve ceza tehdidi, çürümedir.
Hukuk devletinde siyasal iktidarın hukuka aykırılıklarının üstü devlet sırrı, casusluk, etki ajanlığı gibi suçlarla örtülemez.
Düşünce suçu yaratılmasına adım adım yaklaşan bu zihniyetin devletin güvenliği iç ve dış siyasal yararlar kavramı altında yarattığı suçlar artık sadece gazeteciler için değil herkes için tehlikelidir.
Tehlikenin farkında olan gazeteciler tehlike altındadır.
Herkesi tehlike altında tutan ve herkesi düşman gören bir tehlikenin hukuku yoktur.
Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlandı.