20 Ocak 2025

Derdiniz nedir?

Devlet gücünü hukuka aykırı kullananlara karşı hukukun gücünü kullanmak, geleceğin hukukunu güçlendirir. Etrafımızı saran “haydut devletlere” cevap vermek istiyorsak zarafet ve hakikatle verilen en iyi cevabımız asıl haydut kimdir sorusunun cevabıdır. Bu cevap bile hukuktur, hakikattir

Hukukla derdiniz ne?

Avukatlarla derdiniz nedir?

Gazetecilerle derdiniz nedir?

Toplumla derdiniz olduğu anlaşılıyor, insanlarla neden uğraşıyorsunuz?

İnsanlara neden baskı uyguluyorsunuz?  

Neden insanlara şiddet uyguluyor ve gayriinsani muamele yapmakta ısrar ediyorsunuz!

Mesleklerin oynadığı rol bakımından avukatları bireysel çıkarlarla devlet kurumları arasında arabuluculuk yapan birisi gibi görmek mi istiyorsunuz? Bir tercih olarak gözükebilir, avukatlara ait bir seçimdir. Böyle isteyebilirsiniz, avukatlar dışında hiç kimseyi ilgilendirmez. Böylece müvekkilinin bireysel çıkarları için toplumsal değerler arasında arabuluculuk yapan meslek sahibi olarak görmeyi tercih ettiğiniz avukatları bağımsız danışmanlar gibi görebilirsiniz.  

Yoksa çelişmeli yargılama sistemi içinde avukatlar müvekkillerinin işlerini yaparlarken “tek fikirli” savunucular olarak gayretli tarafgirler midir?

İktidarla avukatlar uyuşmazlık içindeler. İktidarlar avukatların hukuku inşa etmesini istemiyor. Avukatların mesleki otoritesinin inşasında hakimler, yasa koyucular, hukukçu akademisyenler vardır ve önemli rol oynarlar. Kamu yararına ( cause lawyer) avukatlık liberal/sol avukatlığa odaklanır ve örneğin herkesin hukuka eşit erişime sahip olmalarını isterler.  Kamu yararına çalışan avukatları iktidarlar sevmez. Çünkü iktidara hukuku haykıranlardır. Hukukla ahlakı birleştirenlerdir ve avukatlık “kamu mesleğidir” diyerek hukuk yoluyla bu ilkeyi somutlaştırmaya çalışırlar. Politik hedefleri vardır. Yaptıkları eleştirel avukatlıktır bir bakıma…(Kaynak Hukuk ve Toplum. Austin Sarat. 2022. Islık Yayınları)

Kazanılmış olan mesleki güçlerine dayalı ayrıcalıklarıyla benimsedikleri adalet ve eşitlik esaslı hedefleridir. Bu nedenle iktidarla aralarında ortaya çıkan gerilimi azaltır ve toplum lehine çevirirler. 20 yüzyıl sonunda hukukun gücünü avukatlar ortaya koydular.  İktidarla aralarındaki gerilimi ortadan kaldırmak amacıyla hukuki kaynakları harekete geçirdiler.

Adalet arzusunu devlete ve sermaye şirketlerinin gücüne meydan okuyarak hukukun gücünü kullandılar.

Hukuk, kelimeler mesleğidir. Üstünlüğünü kendi gücünden alır. Avukatlık mesleği avukatların gücü ile hukukun güçleri arasındaki karşılıklı bağımlılıktır ve geleceğin hukuku, insan haklarıdır.

Hukuk neden önemlidir? Niçin hukuk normlarına ve kurallarına veya söylemlerine gönderme yaparak konuşulur ve yazılır?

Suçlamak, mahkûm etmek, etkisizleştirmek, susturmak, baskı kurmak, caydırmak, görüşünü kanıtlamak ve haklı olduğunu ispat etmek için bile hukuka başvuruluyor. Çünkü hukukun gücü dikkat çekicidir, büyüleyicidir ve tüm zamanlarda tüm mekanlarda belirsizdir.  

Toplumda yurttaşlar için hukuk birlikte yaşamanın yolunu öğretendir.

Hukuk, yurttaşların başkalarıyla ilişkilerini yapılandırmak, toplumsal hayattaki hedefleri geliştirmek, çıkarlar ve istekler için vardır. Çıkarlar ve istekler çatıştığında uyuşmazlıkları müzakere etmek için kaynaktır.

Toplumsal hareketler gündem belirler. Hukuki söylemlerden yararlanır, haksızlıklara karşı adaletsizliklerin adına koyar ve bunlara meydan okur.   

Kitaplarda yazılı hukuk ile uygulanan hukuk arasındaki “boşluk” şiddetle açılıyor ve aralarına uçurumlar giriyor.

İnsan hakları dünyadaki siyasi, ekonomik ve sosyal düzenlerin dayandığı güç ve ayrıcalık hiyerarşilerine meydan okur, okumalıdır. Çünkü insanlar insan olduğu için eşittirler ve hukukun uygulanmasında eşit oldukları kabul edilmiştir.  

Baskı ve güç için kullanılan hukuk, hukuk değildir. Hukukla, hukuka aykırılıkla çatışma olmaz. Hukuk güç ispatı için “amaç dışı” kullanılamaz. Hukuku dışlamak amacı dışı faaliyettir.  Kendi iktidarlarının gücü için amaç dışı faaliyetlerde hukuku kullanan ve hukuku bir kaldıraç gibi gören siyasal iktidarların tarih boyunca yanılgıları budur. Bu yanılgı sonlarıdır.

Devlet gücünü hukuka aykırı kullananlara karşı hukukun gücünü kullanmak, geleceğin hukukunu güçlendirir.

Etrafımızı saran “haydut devletlere” cevap vermek istiyorsak zarafet ve hakikatle verilen en iyi cevabımız asıl haydut kimdir sorusunun cevabıdır. Bu cevap bile hukuktur, hakikattir.   

Büyük İskender’in esir aldığı haydut Augustinus’un sözlerine kulak verelim… 

“Adalete saygı gösterilmezse, krallıklar büyük haydut çetelerinden başka nedir? Çünkü haydut çeteleri de küçük devletler değilse nedir? Çete de bir reisin emrine tabi, toplumsal bir sözleşmeye bağlı insan topluluğudur ve ganimet önceden belirlenmiş bir hukuk uyarınca paylaşılır. Eğer çete yoldan çıkmış insanların katılımıyla büyüyerek topraklar ele geçirir, yerleşimler oluşturur, şehirleri işgal eder ve halklara boyun eğdirirse, açgözlülüğü azalacağından değil fakat cezasız kalmanın verdiği güvenlik hissinden dolayı, kendisine yakıştırılan krallık adını gerçekten de açıkça hak etmiş olur.

Bir zamanlar yakalanan bir deniz haydutu Büyük İskender’e zarafet ve hakikatle cevap vermiştir. Kral ona denizleri talan etme fikrinin aklına nasıl geldiğini sormuştur. Haydut pervasızca meydan okuyarak şu karşılığı vermiştir: Senin aklına bütün dünyayı talan etme fikri nasıl geldiyse öyle geldi ama ben ufacık bir gemiyle talan ettiğim için bana haydut derler, sen büyük bir donanmayla talan ettiğin için sana imparator derler.” ( De Civitate Dei.IV/4)(Düşman Ceza Hukuku. Ozan Değer. Zoe Yayıncılık. İst. 2024.Sayfa 17)

Devletler adalete saygılı olmak için hukuka ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermelidir.

Devletin gücüne dayalı güçlülerin bir gün adları anılmayacak, unutulacaktır.

Hukuka inançsızlıklarının ve korkaklıklarının sonucu olacaktır başlarına gelenler ve kendi sonlarının nedeni aslında yaptıklarıdır ve yapmadıklarıdır. Kosaca hukuka aykırılıklarıdır. Hesap vermekten korkarlar, çünkü hukuk hesap verebilirlikler üzerinden yargılar ve mahkemesi toplum vicdanıdır.

Bu sonlarının tek nedeni hukuka olan inançsızlıklarıdır, insan haklarını reddetmeleridir.

Geldikleri gibi giderler günümüzde artık geçerli değil.

Gelirler, yükselirler ve sonra giderler.

Amaç dışı faaliyetlerle hukukun ve insanların üstüne basa basa yükselmişlerdir. 

Nasıl giderler? Geldikleri gibi gitmezler yükseldikleri yerlerden, ne kadar yükselmişlerse o kadar hızla düşerler, yere çakılırlar.

Alçaldıkça ortaya çıkan hukuka aykırılıkları kendi yarattıklarıdır, hukuka olan alçaklıklarıdır.

Yaptıkları, hukuka olan inançsızlıklarıdır.  

İnsan haklarına olan düşmanlıklarının eseridir olup bitenler, hukuk ve adalet yoktur

Zavallıdırlar.

Adalete inanlar durduğu yerde duranlardır, hukukun gücünü insan haklarına emanet ederler.

Bu hakikattir, zarafettir ve aslında hukuktan geriye kalandır; basittir ve muhteşemdir.  


Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlandı. 

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul Barosu'na davanamenin davası nedir?

İstanbul Barosu başkan ve yönetimi hakkında hazırlanan davanameki mantık ve iddia; Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve demokrasiye aykırıdır. Sadece ve olsa olsa yargının imtihan sorusudur. Baroların görevi insan haklarını savunmak ve korumaktır

Simidimiz ve hürriyetimiz için

Yıllar öncesinin yazılan, dizilen, basılan, paketlenen, sırtta taşınan gazeteler kalmadı artık ama altmış yıllık hatırları ve geçmişleri var…

Caydırıcı etki baskıdır

Vazgeçtiğiniz her hakkınız yüzünden her toplantıyı, her protestoyu suç sayan anlayışın hâkim olduğu bir iklimde yaşamak toplumun kaderi değildir. Artık öfkelenmek ve dayanışma içinde birlikte mücadele etmek dünden daha kıymetlidir ve caydırıcı etkiyi toplumdan uzaklaştırmak için elzemdir

"
"