27 Ekim 2024
Dünyada gölge oyunlarının en meşhurlarından olan Karagöz ve Hacivat, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak tanınırken ülkemizde neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek olarak var olmaya çalışıyor. Karagöz, yıllarca bir tiyatro oyunu olarak bile tanınmazken, sadece Ramazan aylarında hatırlandı.
Karagöz, Hacivat, Çelebi, Tiryaki, Beberuhi gibi karakterler yerine; Kurbağa Kermit, Miss Piggy, Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü hayatımızda çok önemli yer edindi.
17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge tiyatrosunun kültürümüze nasıl girdiği üzerine birçok görüş olsa da en kabul göreni Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferiyle İstanbul'a geldiğidir. İstanbul'dan da neredeyse bütün dünyaya yayılan Karagöz, 3 kıtada aynı ya da Aragoz, Karagiozis gibi farklı isimlerle hâlâ oynatılmaya devam ediyor.
Cumhuriyet'e kadar neredeyse her sokak kahvehanesinde, evde oynatılan ve birçok hayalî, yardak çıkaran Karagöz sanatının son temsilcilerinden Cengiz Özek; Karagöz'ü, kukla sanatını ve 26. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali'ni T24’e anlattı.
- Kukla tiyatrosu ile tanışmanız nasıl oldu?
Ben Karagöz yapımını ortaokuldaki resim hocam Ali Kıyak’tan öğrendim. Hocamız okulda el işi derslerinde değişik materyallerle Karagöz yaptırırdı. Herhalde biraz abartmışım ki “Sen Karagöz öğrenmek ister misin? Bu yaz bir kurs açacağım oraya gel” dedi. Böyle başladı. Ali Bey de ünlü Karagöz üstadı Ragıp Tuğtekin'in öğrencisiydi.
Karagöz yok oluyor diye Kültür ve Turizm Bakanlığı 1973-75 yıllarında Atatürk Kültür Merkezin’de Karagöz kursu açıyor ve birçok önemli isim katılıyor bu kursa. İşte bu kursun en önemli hocalarında biri Ragıp Tuğtekin. Katılımcılar arasında da çevirmen, eleştirmen Cevat Çapan, opera sanatçısı Erol Uraz, çini sanatçısı Nursen Maylı gibi çok önemli isimler vardı arasında Ali Hocamız da varmış. Ali Hoca öğrendikten 3 yıl sonra, bize öğretti.
Ali Hoca son anda bizim okula geldi. Aslında imam-hatip lisesinde resim öğretmeniymiş. İmam-hatip lisesinde resim konusunda bazı hocalarla anlaşamamış ve bizim okula yönlendirmişler. Cenazesinde anladık ki eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da onun öğrencileri arasındaymış.
O yıl benim de ortaokulda son senemdi ve kendisinden nasıl yapılır, ne yapılır öğrendim.
- Peki, profesyonel olma süreci nasıl oldu?
Hemen profesyonelleştik, bundan para kazanmaya başladık. Kapalıçarşı’da turistik eşya olarak satılıyordu. Neredeyse yapan kimse yoktu ve kıyamet gibi satılıyordu.
Kapalıçarşı’ya bir girdik, herkes istiyor. O rakamlar o zaman bize pahalı geliyordu ama belki de biz ucuz söylüyorduk. Biz kurtaran rakamı söylüyorduk.
- Yapımı çok maliyetli mi?
Aşırı maliyetli bir şey değil bunlar, işçilik çok fazla. Bir tabaka deriden, düzgün yerlerini kullanırsan 10-12 tane çıkar. Biz de sattığımız bir figürle, 12 tanelik deri alabiliyorduk. Bakınca ucuza da veriyormuşuz. (Gülüyor)
Tabii, 13-14 yaşında bir öğrenci için iyi paraydı.
- Karagöz figürü satımından sonra süreç nasıl devam etti?
Karagöz figürü satıcılığından sonraki adımımız elimizdeki kalıpları çoğaltmak, yeni kalıplar oluşturmak oldu.
Ragıp Tuğtekin’in Yapı Kredi Bankası’nda sergilenen koleksiyonuyla karşılaştık. Hemen koleksiyonu izin alarak incelemeye başladık, bütün hepsinin detaylarını çıkarttık ve kalıplarını hazırladık. O sıra Yapı Kredi Bankası’nın sergilerden sorumlu yöneticisiyle karşılaştık. Orada 17 yaşımda ilk sergimi açtım. O sergi olduğu gibi Hollanda Ulusal Müzesi’ne gitti.
Ardından Topkapı Sarayı Müzesi’nde bir Karagöz kursu açabilir miyiz düşüncesi hâkim oldu. O zamanki müze müdürü Sabahattin Batur’du ve onunla görüştük. Karşısında bizim gibi ufacık çocukları görünce şaşırdı ama “Evet, yapalım” dedi. Fakat Karagöz figürlerini yapacak aletleri özel olarak üretmek gerekiyordu, onu yapacak kimseyi bulamadık. Ben de Topkapı Sarayı Müzesi’nde tezhip, minyatür kursu vardı, oraya öğrenci olarak katıldım.
Sabahattin Bey ile bir muhabbet başlayınca Topkapı Sarayı’nda da bir sergi açabilir miyim diye düşledim. Kültür Bakanlığı’na yazılması gerekiyormuş ve oraya yazdım. Ayrıca Kültür Bakanlığı’na müze koleksiyonunu da incelemek istediğimi söyledim -koleksiyonu Metin And’ın dışında kimse görmemiş- herhalde ikinci gören Karagöz sanatçısıyım.
Erotik figürlerin olduğu beş altı parça çıkarılmadı ama onların dışında tamamını gördüm, dokundum ve oradan da çok esinlendim. Derken Topkapı Sarayı Müzesi’nde dev bir sergi açtım.
Sonra Ayasofya Müzesi’ndeki sergim derken, açtığımız her sergide “oyun oynatmıyor musunuz?” diyorlardı. Ben de evde kendi kendime deniyordum zaten, Karagöz klasiklerinden Aptal Bekçi’yi, galiba 1981 senesindeydi Atatürk Kitaplığı’nın yeni binasının açılışında oynattım. Oyun çok beğenilince anlaşmamız beş oyun olmasına rağmen 10 defa oynadım. Böylece de Karagöz oynatmaya profesyonel olarak ilk adımımı attım.
46 yıldır bilfiil bununla ilgilenen en eski Karagöz sanatçısıyım.
- Eğitim süreciniz nasıl oldu?
Madem Karagöz oynatıyoruz, bu da bir tiyatro; günümüz tiyatrosuyla Karagöz’ün nasıl bir farkı vardır diye bunu merak etmeye başladım ve konservatuara girdim, oyunculuk okudum. Bugünkü oyunlarımda konservatuarın da etkisi vardır.
Günümüzle buluştuğunu düşündüğüm oyunlar hazırlamaya başladım ve bu oyunlarla beş kıtada, 50 ülkede, 150'nin üstünde şehirde defalarca gösterdik. 20'nin üzerinde uluslararası ödüle sahip bu oyunlar ve bu şekilde devam ediyoruz.
- Gölge oyununun biraz da tarihi geçmişinden bahsedelim istiyorum. Hacivat-Karagöz’le biz nasıl tanıştık?
Karagöz’ün bize 16. yüzyılda gölge oyunu olarak geldiğini düşünüyoruz daha eskiden geldiğin söyleyen insanlar da var ama belgesi yok.
16. yüzyılda yazılmış bir belge var. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’a olan seferini anlatan bir tarih kitabı. O dönemde Memlûkler o bölgede ve Memlûk Devleti’nde inanılmaz güzellikte bir gölge oyunu yapılıyor. Bu çok gelişmiş gölge oyunu sanatçıları; Yavuz Sultan Selim’in kesin zaferinden sonra Memlûk Hükümdarı Tomanbay’ı asarken, ipin kopmasını ve bir daha asmak zorunda kalmasını, bir gölge oyunu olarak Yavuz Sultan Selim’e anlatıyorlar. Bu da Yavuz Sultan Selim’in çok hoşuna gidiyor ve bütün sanatçıları alıp İstanbul’a getiriyor.
Peki biz bunu nereden biliyoruz; İbn İyas'ın 16. yüzyılda yazdığı Yavuz’un Mısır’ı Fethi ve Mısır’da Osmanlı İdaresi adlı tarih kitabından öğreniyoruz. Bundan sonra Türkiye'de gölge oyunuyla ilgili kitaplara, belgelere, şiirlere ve şenlik namelere rastlıyoruz. 17. yüzyılda ise Karagöz adını aldığını Evliya Çelebi'nin kitabından öğreniyoruz.
Evliya Çelebi burada erotik bir Karagöz oyunundan bahsediyor ve “Hamamdan Karagöz’ü kirinden (erkek cinsel organı) urganla bağlayıp dışarı çekiyorlardı” diyor. Böylece gölge oyunları olmasına rağmen, bir Karagöz oyununa ise ilk defa böyle denk geliyoruz.
Karagöz sadece İstanbul’da oynuyor, bir İstanbul folkloru. Başkent folkloru demek daha doğru çünkü eski başkentler Edirne’de, Bursa’da da oynuyor ama esas Karagöz bütün oyunlarında İstanbul’dadır.
Karagöz İstanbul'dan, fethedilen imparatorluk sınırları içindeki bütün ülkelere gidiyor, Romanya, Macaristan, Balkanlar, Bosna Hersek… Öyle ki 500 yıl boyunca Yunanistan’da Türkçe Karagöz oynuyor.
Kuzey Afrika'nın Fas’a kadar olan bölümü, Orta Doğu'nun tamamı yani bugün Filistin’den İsrail, Lübnan, Suriye, Yemen’e kadar olan bölgenin tamamında Karagöz oynuyor ve tabii ki Mısır'a geliyor ve orada da Aragoz adıyla oynanıyor. Ama Anadolu'da oynamıyor, Suriye etkisiyle mesela Antep'te Karagöz başlıyor, Suriye Karagöz’ünün bir uzantısı biraz daha farklı buradaki Karagöz’den.
- Karagöz gittiği ülkelerde de aynı kalmıyor anladığım kadarıyla…
Tabii önce İstanbul'daki gibi oynuyor, sonra oradaki sanatçılar devreye girince değişiyor. Çünkü Karagöz size bugünü, yaşadığınız yeri anlatıyor.
- Bu kadar geniş bir coğrafyaya İstanbul’dan çıkıp yayılan bir sanatı biz nasıl kaybetme seviyesine geldik?
Cumhuriyet kurulunca “bu bütün Türkiye’nin sanatı olsun” diyerek Türk Gölge Tiyatrosu diyorlar ve bütün Türkiye’nin sanatı oluyor.
Halkevleri, Atatürk Devrimlerini Karagöz'le anlatmaya çalışıyor. Halkevlerinde yeni Karagözcüler yetiştiriliyor, didaktik oyunlar yazılıyor. Karagöz’e verilen en büyük zararlardan biri bu. Karagöz vals yapıyor, piyango çekilişleri var, Hayali Küçük Ali (Türk kukla ve gölge oyunu sanatçısı Mehmet Muhittin Sevilen'in mahlası) özellikle bu konuyla çok ilgileniyor. Oyunlar yapıyor, Halkevleri'nde yarışmaları açılıyor ve sonunda Karagöz unutulup gidiyor.
Yıllar sonra Ragıp Bey’in kurs açmasıyla yeni Karagözcüler yetişiyor ve hayat yeniden başlıyor. Bugün saysak Karagöz oynatan 80 kişi çıkar ama bunun kaçı gerçekten profesyonel, kaçı bu işi ciddi yapıyor tartışılır.
- O zaman burada kısa bir Kukla Sanatı 101 dersi yapalım mı? Kukla sanatının çeşitleri anlatır mısınız?
Kukla başlığı altında iki tür var, 3 boyutlu kuklalar ve gölge kuklaları. Gölge kuklaları; Endonezya Gölge Kuklası, Fransız Silüet Kuklası, elle yapılan gölge ve bizdeki renkli gölge kuklaları var. 3 boyutlu kuklalar ise ipli kukla, el kuklası, sopalı kukla, masalı kukla gibi içinde değişik türleri var.
- Susam Sokağı hangi kukla örneğinden?
Muppet show yani muppet kukla deniyor. Jim Henson’ın yarattığı, ağzı elle açılıp kapatılan tekniğe muppet tekniği deniyor. Dünyada kuklanın zirve yaptığı dönem. Kurbağa Kermit, Miss Piggy, Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü gibi karakterleri bilmeyen yok galiba.
- Her kukla üreten, kukla oynatabilir mi? Ya da tam tersi…
Gerekmiyor ama ben oynatan kişinin kendi kuklasını yapmasından yanayım. Çünkü kuklanın ağırlık merkezini kendine göre ayarlayacak, kendine göre bir şey çizecek, kendi eli, düşü ve duygusuna göre yapabilecek. Tabii işte herkesin el yatkınlığı olmuyor o zaman dışarıya sipariş veriyorlar, başka insanlara yaptırıyorlar.
Eski İstanbul'da da böyleymiş bu, arşivler yavaş yavaş çevrilmeye başlayınca biz de öğrenmeye başlıyoruz. Bir Karagöz figürünü kaça kiralandığının bile fiyatı var. Hayali Memduh, figürleri kiraya verirmiş. Bazı kişiler Karagöz oynatmak istiyorum deyince gidip ondan kiralayıp oynatırlarmış ya da sipariş üzerine Karagöz yapılırmış, Vezneciler’de, Laleli’de Karagöz satılan dükkanlar varmış. Evde de Karagöz oynatmak isteyenlere aktar Karagöz’ü denilen, kâğıttan yapılıp yağa batırılıp saydamlaştırılan figürler de var.
- Peki, kukla sanatının lisans seviyesinde ya da üzerinde bir eğitimi var mı?
Bizde yok ama Rusya'da, İran’da, Avrupa’nın birçok ülkesinde, Amerika’da, Kanada’da kukla fakülteleri, akademiler var. Buralarda dört yıllık konservatuardaki oyunculuk eğitimi gibi eğitim alıyorlar. Oyunculuk eğitiminin yanı sıra kukla yapımı üzerine de eğitiliyorlar. Dans, obje tiyatrosu, beden kullanımı üzerine çok detaylı dersler alıyorlar.
Bizde ise güzel sanatlar fakültelerinin sahne bölümlerinde, sahne dekor ve kostüm bölümlerinde küçük bir alan var ama hepsinde yok. Mimar Sinan Üniversitesi’nde küçük bir birim var bu da Saim Bugay’ın kuklaya olan ilgisinden dolayı oldu.
Onun dışında konservatuarlarda Geleneksel Türk Tiyatrosu bile öğretilmiyor. Sonra ben, Mimar Sinan Üniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültelerinde Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Karagöz üzerine dersler vermeye başladım.
- Bir kuklacı, her türlü kuklayı üretebilir mi?
Sonuçta benzer mantıktır hepsini yapabilirsin ama uzmanlaşması daha önemli. Çünkü ipli kuklada ipi nereden geçirecek, bir parmağı hareket ettirmesi için ne yapması gerekir gibi bunlar biraz tecrübeyle gelişiyor, deneyerek öğreniyorsun.
- Festival’e girişi bu soruyla yapalım istiyorum. YouTube'da Kukla Kabare Show var, Miyav diye bir kukla oyunu prömiyer yaptı, kukla sanatçısı Cansu Akdeniz'in Muhsin Bey karakteri var, çok ilgi çekiyor. Bunlar tabii ki sadece benim önüme düşenler, bu tür işleri görünce kukla sanatına ilginin arttığını düşünmeye başladım. Siz nasıl gözlemliyorsunuz ve festivalin bir etkisi var mı?
Uluslararası İstanbul Kukla Festivali'nin etkisi de var tabii. Biz başladığımızda Türkiye’den grup bulamıyorduk. Suni gruplar kuruyorduk. Her grubun içinde ben oluyordum. Karagöz var zaten ama biz diğer kukla türlerinde ne yapabiliyoruz diye bakardık? Bulurduk ve yapardık bir şekilde.
Şimdi ise internetle beraber, insanlar neler yapıldığını görüyor ve kuklayı ilginç görüyorlar. Sanatçılara ise acaba ben bunu yapıp Türkiye’de bunun ilki olabilir miyim dedirtiyor. Kopyalıyor, kendi figürünü yaratıyor, kendi kimliğini getiriyor ve o tekniği kullanmaya başlıyor. Bununla beraber sanat gittikçe çeşitlenmeye başladı.
Ödenekli tiyatrolar da kuklalara yer vermeye başladı. Benim Şehir Tiyatroları’nda iki metrelik dev kuklalarla yaptığım oyunum devam ediyor. Tıklım tıkış insanlar gelip izliyor. Demek ki siz doğru bir şey sunduğunuz zaman insanlar görüp kabul ediyorlar.
- 25 yıl önceyle bugünü kıyasladığınızda kukla tiyatrosuna ilgi arttı diyebilir miyiz?
Net bir şey söyleyemiyorum, niye söyleyemiyorum biliyor musunuz? Eskiden, bundan 25 yıl önce İstanbul'da gecede 15 etkinlik olurdu. Tiyatrolar da 10 tane miydi neydi, hepsini bilirdik. Şimdi sadece İstanbul’da gecede 360 tiyatro sahne açıyor. Ayrıca başka etkinlikler de düzenleniyor, belediyelerin düzenlediği etkinliklerle falan İstanbul'da şu anda gecede bin küsur etkinlik yok oluyor. Talep eden insanların sayısı mutlaka artmıştır ama nüfusla doğru orantılı artmıyor. Hem paran olmadığı için satın alamıyorsun hem de seyirci hangisine gideceğini şaşırıyor.
Bir de reklam meselesi var. Radikal’de, Hürriyet’te, Cumhuriyet’te çıktın mı, NTV’de göründün mü bütün oyunlar dolardı. Eskiden insanlar Kukla Festivali’nde içeriye girmek için arbede çıkarırlardı biz de seyretmek istiyoruz diye. “Salon doldu, yapacağımız bir şey yok” derdik.
Şimdi ise seyirciyi biz davet etmeye çalışıyoruz, bu ekonomik durumda kuklaya çocuğunu getirmek isteyen insanlar gelebiliyor mu? Şu anda 300 liradan bilet veriyoruz, 2 çocuklu bir aile düşünün 4 kişi. Bilet sistemlerinden satın alınca, üstüne bir de onlar koyuyor hadi 350 lira diyelim. Bir ailenin sadece bileti bin 400 lira tutuyor. Yol parasını, yemesini içmesini eklediğimizde 2 bin 500 lira oluyor.
30 bin lira maaş alan birisini düşündüğümüzde ev kirasını mı, faturalarını mı ödeyecek yoksa çocuğunu oyuna mı getirecek, sizce mümkün mü bu? Bence mümkün değil ama biz daha ne yapabiliriz ki, tek kişi yemek yiyor 300 lira ödüyor. Ama eskiden bunu verebiliyordu insanlar ve “biz hepsini izlemek istiyoruz ama tamamına bütçe ayıramıyoruz” diyorlardı. Şimdi birine gelecek bütçe ayıramıyorlar, sorun burada ve bu biz çok zorluyor.
- Siz iyi reklam yapabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Şu anda en büyük problem reklam kısmı. Yani bugün İKSV, Zorlu iyi reklam yapıyor. Çünkü dev bütçelerle yapıyorlar. Siz bu işi çok küçük bütçeli yapıyorsunuz. Mesela biz de Instagram'a reklam veriyoruz şu an 300 bin kişi görmüş.
Senin daha büyük bir bütçe ayırman gerekiyor ve profesyonelce bu işi yapanlara bunu vermeniz gerekiyor. Bizlerin bütçesi onlara yetmiyor. Bakın sokak afişlemesi yapmak en zor işlerden. Bir belediyeye ciddi para ödemen gerekiyor sokak afişlemesi yapmak için, afişleyenlere para vermen gerekiyor. Burada sosyal medya en büyük reklam aracı olmaya başladı.
Bunları yapabilmen için senin büyük bir şirket haline dönüşmen gerekiyor. Ayrıca bunları yürütecek de elemanlara ihtiyacın var. Bunların 12 ay maaşını nasıl ödeyeceksin? Bu büyük bir dert oluşturuyor. Bir türlü kendimizi gösteremiyoruz.
- Biraz da festivali konuşalım burada sizi bölmeyeceğim için birkaç soruyu peş peşe sorayım topu size bırakayım. Bu seneki seçkide sakın kaçırmayın dediğiniz oyunlar var mı? Bir rehber çıkaralım ve şu oyunları sadece festivalde görebilirsiniz bunları izleyin, bilet bulamasanız da endişelenmeyin şu oyunlar ise önümüzdeki sezonda devam edecek, onlara da sezon içinde gelebilirsiniz diye önerdiğiniz oyunlar neler? Ayrıca atölyelerden de bahsedelim.
Bu yıl festivalin 26. kez gerçekleştiğini göreceğiz. Bir özeleştiri de yapayım, bu yıl belki eski yıllara oranla daha az sayıda oyunumuz var. Ama ekonomimiz maalesef eskisi kadar rahat değil. Çünkü TL ve Euro arasındaki farklar bizi çok zor duruma getirdi. Bugün bir sanatçıyı getirdiğiniz zaman oteli, yemeği, uçağı ve gösteri ücreti dehşet bir rakama çıkmaya başladı.
İşte biz de bu sıkıntı içinde kolay hareket edebileceğiniz grupları davet etmek istedik. Bu yıl yurt dışından beş değişik ülkeden grup geliyor. Ama altı farklı oyun sergileyecekler. Meksika’dan Diego Ugalde geliyor ve iki ayrı oyunla katılıyor. Biri Kaplan isimli avcı ve av arasındaki yakalama anının duygusunu bize anlatıyor. Çok güzel, çok estetik bir oyun. Benim öğrencim olduğu için de Karagöz tekniğini kullanıyor. Diğer oyunu ise Kathputli, Rajasthan bölgesinden geliyor. Meksika’dan bu iki eseri konuk ediyoruz.
Peru’dan Jose Navarro geliyor. O da bize kendi ülkesinin kültürünü yüklediği kuklalarla geliyor çünkü çok geleneksel bir kukla yok Peru’da ama o kültür öğelerini bir araya getirerek kendi dünyasını anlattığı bir gösteri hazırlamış. Çok hoş bir gösteri, bütün dünyada festivalleri dolaşıyor. Biz de konuk etmek istedik onu.
Hong Kong'dan Cheung Chun Fai, Sky Bird Puppet Theatre geliyor. Çok ünlü bir tiyatro oldu artık. Her gittiği festivalden, ödül kazanıyor ve bugün de bir ödül almış.
Kendisi Hong Kong’dan Çin’e gidiyor ve Çin'deki kukla sanatçılarından ayrı ayrı eğitim alarak birçok kukla tekniğini bir arada gerçekleştirebiliyor. İşte Çin kuklaları başlığı altında topladığımız bu gösteri, el kuklası, ipli kukla, sopalı kukla tekniğinde birçok kuklayı getiriyor. Aynı zamanda çok gizli bir tekniği olan bir yöntemle, bir saniyede yüzünü değiştiriyor. Ama bu festivalde kendi yüzünü değiştirmeyecek sadece kuklayı yapacak. Kuklanın yüzünü değiştiriyor durmadan. 15 değişik yüz yapacak. Bir saniye içinde değişen çok sihirli bir şey.
Avrupa'dan hikâye grubumuz var, İspanya'dan bir ipli kukla. Bir otel bellboyunun, bavulla olan hikâyesini anlıyor bize.
İtalya’dan gelecek gösteri ise festivale biraz değişik bir perspektif sunacak. Sirk dünyasıyla kuklayı iç içe sokmuş bir performans. Çok ilginç, çok profesyonel bir gösteri.
- Bölmeyeceğim dedim kusura bakmayın ama bu oyunların hepsi çocuklara da uygun mu yoksa yetişkinler için mi?
Kaplan bir tık daha yaş grubu büyük olsa iyi olur. Ama onun dışında hepsi çocuklar için uygun gösteriler. Aile gösterileri bunlar aslında. Çok önemli bu çünkü bizim ülkede aile gösterisine çok alışık değiller ama dünyada var. Yani herkes sıkılmadan seyredebiliyor.
Türkiye'ye gelirsek, Ahşap Çerçeve diye bir tiyatro grubuydu eskiden, Emre Tandoğan şimdi tek başına Yara diye bir oyun hazırlamış. Yara oyunuyla bize katılıyor ve bu oyun festivalden sonra da devam edecek, mutlaka görülmeli. Hem İzmir’de hem de İstanbul’da oynuyorlar.
Öte yandan Venedikli Tacir oyununu Öteki Tiyatro, Karagöz tekniğini kullanarak uyarlayacak. Ama oradaki tacir kısmını biraz büyüterek yeni bir oyun hazırlıyorlar. Bu da sezon içinde seyredilebilir. Genellikle Moda Sahnesi’nde seyirciyle buluşuyor. Bu da festivaldeki ilginç gösterilerden biri.
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun bir oyunu yer alacak festivalimizde. Çöp Canavarı adlı bir oyun. Bu benim yazdığım ve benim sahneye koyduğum bir oyun. Zaten kendim de oynuyorum bu oyunu. Ama bu sefer Devlet Tiyatrosu oyuncuları tarafından oynanıyor. Perdenin arkasında bir tane oyuncu yok, dört tane oyuncu var ve bir Karagöz oyunu oynuyor. Bu özellikle bir tiyatrosever için, bir tiyatro aşığı için aslında ilginç bir kapı açıyor. Çünkü Karagöz tek kişilik bir performans sanatıdır, Tek kişinin icraa ettiğini de biliyorlar. Şimdi dört kişinin icraa ettiği bir oyunu seyredeceğiz. Ne değişiyor, ne yapılıyor? Bunu hissetmek açısına ilginç bir oyun diye düşünüyorum.
Ercan Sönmez, Tekirdağ’dan bize geliyor. Bir Karagöz sanatçısı kendisi. Yeni hazırladığı bir oyunu bize sunacak. Günümüzde buluşan ağaç kesmemeyi öğütleyen bir oyun hazırlamış. Bu oyunla bizle birlikte oluyor.
Tabii ki benim de festivalde Eşek Karagöz diye bir oyunum yer alacak. Bu da yine ağaç kesmeme üzerine hazırlamış bir oyun. Aslında Ercan Sönmez bu oyunu görüp, hissedip kendisi bu oyundan etkilenerek kendi oyunu hazırlıyor. Bu da ilginç aslında. Ayrıca Türkiye'deki bütün oyunları izleyicilerimiz sezon içinde de seyredip alkışlayabilecekler.
Ve festivalimizde gösterilerin yanı sıra atölye çalışmaları da var. Mesela çocuklara yönelik atölyede bir saat içinde kendi düşlerindeki bir figürü Karagöz mantığında, parça parça, yan görünüşle çiziyor. Sonra onları oyup renkli kağıtlara, transparan kağıtlara yapıştırarak renkli hale getiriyor ve bir saat içinde birleştirip çocuğu yaratıcılığa kendi güvenine itmeye çalışıyoruz. Biraz Türkiye'de alışılmamış bir şey.
Yetişkinlere olan çalışmamız ise bir Karagöz'ün nasıl yapıldığını burada göreceğiz. Asıl bir demonstrasyon çalışması gibi. Onlar da deneyimleyebilecekler, alete dokunacaklar, nasıl oluyor bakacaklar. Ama buradaki hedef bir kuklayı tamamen bitirmek değil, bir kuklanın nasıl yapıldığını görecekleri, Bir Karagöz sanatı nasıl icra ediliyor, deri nasıl bir şey, bunları görüz sohbet edeceğimiz bir şey olacak. Hem deneyimleyeceğiz hem sohbet edeceğiz, bir fikir oluşturacağız. Bu fikirden sonra arzu ediyorlarsa festival sonrasında burada kendi kukla stüdyomda onlarla birlikte olup daha detaylı çalışmalar yürütebilirsiniz. Bu bir başlangıç, kültürel anlamda bilgi oluşturmak üzere açılmış bir atölye.
- Akbank Sanat’taki etkinliklerin biletleri satışta ama ücretsiz etkinliklere seyiciler nasıl ulaşacaklar?
Akbank Sanat’taki etkinliklerimizi biletinial.com ve www.istanbulkuklafestivali.com üzerinden bilet alarak izleyebilirler. Turşucuzade Konağı Sıbyan Mektebi etkinliklerine İstanbul Senin uygulaması üzerinden rezervasyon yaptırabilir, belediyelerdeki etkinliklerimize belediyelerin ilgili birimlerini arayarak katılım sağlayabilirler. Biletli etkinliklerimiz dışındaki bütün etkinliklerimiz ücretsiz.
Mall of İstanbul için bir rezervasyon gerekmiyor.
Cengiz Özek kimdir?İstanbul’da doğdu. 1978 yılında Karagöz üstadı Ragıp Tuğtekin’in öğrencisi resim öğretmeni Ali Kıyak’tan deve derisinden Karagöz figürlerinin yapımını öğrendi. Kendi çabalarıyla, ustası olmadan, yöntemiyle Karagöz oynatmaya başlayan Özek, Atatürk Kitaplığı (İstanbul) açılışında oynattığı klasik Karagöz oyunu “Abdal Bekçi”yle profesyonel hayata adım attı. Çocukluk yaşlarında tanıştığı geleneksel Türk kuklası Karagöz üzerine ilk sergisini 17 (1981) yaşında Kazım Taşkent sanat galerisinde açtı. Gördüğü ilgi üzerine “Karagöz Sanatımız” başlıklı Karagöz figürlerinden oluşan sergiyi, başta Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi ve özel galerilerde sergilemeye devam etti. Bugüne kadar 30’un üzerinde sergi açan Özek, yurt dışında da İtalya-Roma (1996), Fransa-Strasburg (1997,1999), Kolombia-Cali (2003), Almanya-Leipzig (2008), Kolombiya - Cali (2014), Belçika (2015)‘da açtığı sergilerle Karagöz’ü meraklılarıyla buluşturdu. Bugün deve derisinden imal ettiği Karagöz figürleri Hollanda Ulusal Müze, Pakistan Lahor Kukla Müzesi, Tayvan Taipei Kukla Müzesi, Almanya Stuttgart Lindenmuseum, Katar Doha İslam Eserleri Müzesi, İspanya Tolosa Topic Puppet Museum koleksiyonlarında Karagöz figürlerine yer verildi. Geleneksel Türk süsleme sanatlarına da ilgi duydu; Ord. Prof. Süheyl Ünver, Cahide Keskiner, Melek Antel ve Semih İrteş’ten tezhip, minyatür ve kalem işi üzerine dersler aldı. Hocası Semih İrteş denetiminde Topkapı Sarayı-Hırka-i saadet dairesi, Sultanahmet camii, Yeni Cami, Kapalı Çarşı-Sandal Bedesteni, Aya İrini Kilisesi gibi önemli tarihi eserlerin süsleme restorasyonlarında kalemkar olarak yer aldı. Geleneksel Türk tiyatrosu Karagöz üzerine yaptığı çalışmaları modern tiyatro kurallarıyla sentezlemek isteyen Özek 1986 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı Tiyatro bölümüne öğrenci olarak girdi. Mezun olduktan sonra, Devlet Tiyatroları, İstanbul Şehir Tiyatroları, Bakırköy Belediye Tiyatroları, Dormen Tiyatrosu ve Kenter Tiyatrosu’nda oyuncu, yönetmen ve yönetici olarak görev aldı. Beklan Algan, Tunç Yalman, Haldun Dormen, Ali Taygun, Macit Koper gibi yönetmenlere asistanlık yaptı. Müşfik Kenter, Haluk Kurdoğlu, Erol Keskin, Şükran Güngör gibi ünlü aktörlerle aynı sahneyi paylaştı. Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenen Nazım Hikmet’in Kuvay-i Milliye Destanı, Michael Frayn'ın Oyunun Oyunu, Turgut Özakman’ın Fehim Paşa Konağı, Alan Ayckbourn’un Görünmez dostlar, Michael Frayn'ın Sesler Ziller Bizler gibi birçok oyunun dekor tasarımlarını gerçekleştirdi. Çeşitli oyunların afiş ve kostüm tasarımlarını gerçekleştirdi. Müşfik Kenter’in oynadığı “Bir Garip Orhan Veli” adlı oyunu için tasarladığı afiş ise unutulmazlar arasında yerini aldı. Modern bir yaklaşımla yazdığı “Çöp Canavarı”, “Büyülü Ağaç” ve “Sihirli Lamba” adlı Karagöz oyunları Türk gölge tiyatrosu Karagöz’e yeni bir bakış açısı kazandırdı. Yine Kukla oyunu olarak kaleme aldığı “Benim Küçük Yıldızım” isimli çocuk oyununu İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda dev kuklalarla ve siyah tiyatro tekniğinde sahneledi. Bu vesileyle Oyun Yazarları ve Çevirmenleri derneğinin kurucuları arasında kabul edildi. 1998 yılında Türk Tiyatrosuna ve seyircisine, kukla tiyatrosunu tanıtmak amacıyla, her yıl düzenli bir şekilde devam etmesi planlanan “İstanbul Uluslararası Kukla Festivali’ni oluşturdu. Türk Kuklasına katkıda bulunanlara “Festival Onur Ödülü” başlığı altında ödül vererek kuklaya ilgi duyulmasını sağladı. Karagöz oyunlarına, kendi tekniğini ve yorumunu getiren Cengiz Özek dünyanın önemli kuklacıları arasında yerini aldı. Kendi yazdığı çevre sorunlarını konu alan Karagöz oyunlarıyla, beş kıtada düzenlenen kukla festivallerinde, bine yakın gösteri yaptı. Konferanslar verdi, Karagöz üzerine yapım ve oynatım atölyeleri oluşturdu. Çalışmalarından dolayı, 2003 yılında, Terakki Vakfı Tiyatro Festivali “Tiyatro Onur”, 2008 yılında UNIMA (Dünya Kukla Birliği) Macaristan “En İyi Geleneksel Tiyatro Yorumu” ve UNIMA Türkiye “Başarı Ödülü”, 2009 yılında Ankara Eleştirmenler Birliği “Jüri Özel Ödülü”, Warsava Puppet Festival (Puppet is a Human too) “En İyi Aktör”, Festival Of Solo Puppeteers (Lodz, Polonya) “Unima Polonya Ödülü”, 2010 yılında Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği “Başarı”, 2011 yılında Tandarika Kukla Festivali-Romanya “En İyi Oyun”, 2012 yılında Hanoi Uluslararası Kukla Festivali, “En İyi Aktör” ve En İyi Yazar” ödüllerine layık görüldü. Halen, kurucusu olduğu “İstanbul Karagöz Kukla Vakfı” başkanlığını, “Uluslararası İstanbul Kukla Festivali” genel sanat yönetmenliğini, Mimar Sinan Üni. Devlet Konservatuarı “geleneksel Türk tiyatrosu” hocalığını ve “İstanbul Kukla Müzesi-Tiyatrosu” kuruluş hazırlıklarını sürdürmektedir. ÖdülleriTerakki Vakfı Tiyatro Festivali “Tiyatro Onur” 2003 |
Festival programı |
Tiyatrocu Sami Berat Marçalı: Sansür illa yapacaklar ya da yapmakla korkutacaklar ve size otosansür yaptıracaklar. Siz ne istiyorsunuz? Ona karar vermek lazım. Sansüre boyun eğip geniş kitlelere mi ulaşmak ya da varlığınızı kabul edip elindeki kitlenin büyümesini mi ummak? Biz ikincisini tercih ettik, en bağımsız halimizle sahadayız. Bize bu iyi geliyor
"Dizilere bağımlı olmamak ve sanatçı kalabilmek için rehberlik yapıyorum. Bu, alışkanlıkların dışına çıkmak ve yeni insanlarla tanışmak için de imkân tanıyor"
"Cumhuriyet Kültür Merkezi 100. Yıl Sahnesi ile ilgili seçim zamanında Devlet Tiyatroları’yla bir protokol imzalanmış. Protokol biraz can havliyle imzalanmış o konuda. Sebebi de şu, tahsis edilmiş ama sınırsız tahsis yapılmış. Sınırsız tahsis diye bir şey olamaz tabii ki. 4 gün oynama müsaadesi vermişler, bir gün dekor kuracaklar, bir gün de dekor kaldıracaklar. 6 gün boyunca Devlet Tiyatroları bu sahneyi belediyenin personeli ile kullanacak. Belediye faturalarını ödeyecek. Bunların hepsini yapacak. Devlet mi daha büyük, belediye mi daha büyük?"
© Tüm hakları saklıdır.