Erdem Kaynarca | Muhammed Ali oyunundan bir kare | Fotoğraf: Saygın Serdaroğlu
Gerçek bir şampiyon gibi altın kemerler peşinde yumruk sallamayı beklerken, lam ve lamel arasına sıkışmış bir hayatın getirdiği geçim sıkıntısı ve çaresizliğe yenilmemek için gardını düşürmeden bekleyen bambaşka bir Muhammed Ali hikâyesi…
Sistemi yeniden üreten kurumlardan yediği onlarca kroşeye rağmen nakavt olmamak için çabalayan, çok sevdiği sessizliğin içinde tutunmaya çalıştığı hayallerini kaybetmemek için uğraşan bir kahraman var karşımızda…
Oyuncu Erdem Kaynarca’nın toplumsal ve ailevi teslimiyetle bireysel özgürlük üçgenine sıkışmış genç Muhammed Ali’yi canlandırdığı oyuna; yakın zamanda kaybettiğimiz Peyk’in solisti İrfan Alış ise “ıslığını emanet ediyor.”
Tiyatrocu Turgay Korkmaz’ın kaleme aldığı ve yönetmenliğini üstlendiği Muhammed Ali’nin süpervizörlüğünü ise Yolcu Tiyatro’nun kurucularından Ersin Umut Güler üstleniyor.
Korkmaz ve Güler; tiyatroyla tanışmalarını, Muhammed Ali’nin yolculuğunu, oyuna dair bilinmeyenleri ve diğer projelerini T24’e anlattı.
Ersin Umut Güler ve Turgay Korkmaz
- Tiyatro ile tanışmanız ve tiyatroyu profesyonel olarak yapma kararınız nasıl oldu?
Turgay Korkmaz: Çocukluk yıllarımda itibaren tiyatronun içindeydim. Üniversite dönemi geldiğinde o zamanın koşulları gereği İşletme okumaya başladım ama bitirmeden bıraktım ve belediye konservatuarı, ardından Ankara Sanat Tiyatrosu ve hemen akabinde Bilkent Üniversitesi Tiyatro bölümüne girdim. Bu serüven zaten bu mesleği profesyonel olarak yapma fikrimi ister istemez organikleştirdi.
Ersin Umut Güler: Liseyi yeni bitirdiğim dönemdi. Sinema oyunculuğu hem çok eğlenceli geliyordu hem de hayata dair dertlerimi anlatabileceğim bir alan gibiydi benim için, böylece oyunculuk ve konservatuvara hazırlık sürecim başladı. Tiyatroyu deneyimleyince bambaşka büyülü bir şey hissettim ve o dönemden beri hayatımda tiyatronun olmadığı bir zaman aralığım olmadı. Konservatuvara hazırlanma sürecimde ilk kez profesyonel oldum, 22 yıl geçmiş üstünden.
Muhammed Ali oyunundan bir kare | Fotoğraf: Orhan Cem Çetin
- Muhammed Ali'nin fikir aşamasını ve yazma sürecini anlatır mısınız, nasıl ortaya çıktı ve nasıl bir araya geldiniz?
Turgay: Konservatuar zamanı oyun-hikâye yazmalarım artmıştı. Ali’nin hikâyesini ilk olarak o zamanlar yazmıştım. Bir şeyler ters gidiyordu her yerde, her şeyde ve bence hâlâ ters gidiyor. Bu hikâyenin doğuşu da o zamanın ters gidişlerine denk geldi. Hep de öyle gitmiş. Aslında ilk yazdığım oyundur Ali… Hikâyesi bağlamında sahnede yapmak için imkânlarımı bekledim. 3 sene durdu, o sırada Yolcu Tiyatro oyunla ilgileniyordu ve üzerine konuştuk ve mayıs ayında hep beraber bir masaya oturduk, bir sürece girdik.
Ersin Umut: Metni yıllarca önce okumuştum ve üstüne konuşmuştuk. Süreç içerisinde başka oyunlar yaptık ve bu sezon itibariyle sıra Muhammed Ali’ye geldi.
- Biraz da oyunun hikâyesinden bahsedelim. Burada şunu da sorayım; oyun tiyatroseverlere ne vadediyor, bu söyleşiyi okuyan birine oyununuzu izlemesi için 3 sebep sayar mısınız?
Turgay: Ali aslında bir sağduyu grafiğimiz. Oyun boyunca sağduyusunu korumaya çalışıyor. Bir nevi hepimizin sağduyumuzu nerde bıraktığımızı izliyoruz. Sessiz kalmak, izlemek, ıslık çalmak ve harekete geçmek. İşte o hareket alanımızda nelerimizi kaybediyoruz. Bir şekilde kaybeden bir Ali’yi izliyoruz, belki kimilerine göre kazanan bir Ali’dir de. Ama kaybettiğimiz kesin bir şey varsa o da sağduyumuz ve uyumlanmak için gitgide canavarlaşmamızdır. Ali, bize bu değişim-dönüşümü sessiz, gürültüsüz, patırtısız anlatmaya çalışıyor.
Ersin Umut: İyi oyuncu, iyi hikâye, esaslı bir ıslık.
Muhammed Ali oyunundan bir kare | Fotoğraf: Orhan Cem Çetin
- Neden kahramanın adı Muhammed Ali? Muhammed Ali, bu toplumun sevdiği bir karakter. Amerikalı Müslüman boksör, hem öteki ama aynı zamanda erkek ve gücü temsil ediyor.
Turgay: Ben de seviyorum Muhammed Ali’yi ama yumruk vuran Ali’yi mi, yoksa düşünceleri için toplumu tarafından iyice ötekileştiren Ali’yi mi seviyorum hâlâ karar veremedim. Bence Ali öteki değil ama toplumun yaşayan tanımlarına uymadığında kimliğini bulma sürecinde hep bir -öteki- kavramıyla tanımlanan Ali’ydi, Muhammed Ali! Bizim Ali de kendi toplumunda başkalarının tanımlarına sığamadığında da doğal olarak bir öteki oluyor. Kendini arıyor, herkes gibi…
- Karakterimizin sürekli olarak sistemi yeniden üreten kurumlar tarafından, aile, okul, patron tarafından dövüldüğünü görüyoruz. Kroşelerle geçen bir hayat ya da dayaklarla geçen bir ömür... Bu bir birey için nasıl bir sıkışmışlık?
Turgay: Bu şu an herhangi bir gencin yaşadığı bütün süreçler. Maruz kaldığımız değersizleştirmelere çoğu zaman ses çıkaramıyoruz, ses çıkarsak da yöntemleri yetersiz. Doğal olarak böyle süreçler Ali’nin birey olma yolunda, karar vermişliğini, inançlarını, değerlerini zedeliyor ve toplumun ondan beklediği boyun eğmeye razı olup, içinde onların istediği Ali’yi ortaya çıkarıyor. Gülümseyen Ali yavaş yavaş yok oluyor.
Ersin Umut: Kendini var etmeye, hayallerini gerçekleştirmeye ve mutlu olmaya çalışan bir genç Muhammed Ali. Pek çoğumuz gibi sıkışmışlıklar içerisinde ayakta kalmaya çalışıyor. Hepimizin hayatında bir yerlere denk düşecek bir hikayesi var ve hepimiz gibi yolunu bulmaya, o yolda yürümeye, yaşamaya çalışıyor.
Muhammed Ali oyunundan bir kare | Fotoğraf: Orhan Cem Çetin
Böcek bilimine ilgi duyan, idealleri olan genç bir karakter izliyoruz oyunda. Böcek bir metafor mu? Gregor Samsa'ya gönderme var zaten oyunda. Böcekleşmek, iradesizleşmek, kendin olmaya çalıştıkça hep dayak yemek. Günümüze dair ne söylüyor?
Turgay: Aslında bunlar çoğu kez anlatılmasına rağmen neden ilerlemediğimizle ilgili bir metafor bu… Oyunda metafor olarak kullanılmasında aksi bir ironisi var. Evet, sevdiğimiz bir roman karakteri gibiyiz tanımı bizi bir şekilde diri tutuyor ama diğer bir yandan da bizi durduruyor, kısıtlıyor. O yüzden Ali, Samsa’yı pek sevmiyor. Bilimle olan ilişkisi de bu ülkede belki de en zor hayal kurağımız şey bilimle ilerlemek. Ali de ilerleyemiyor.
- Metin çok güncel. Suriyeliler var, 'Süleymanlar' var, sağ-sol meseleleri var. Muhammed Ali bu toplumda kimi temsil ediyor?
Turgay: Hayalleri olan bütün gençleri temsil ediyor. Ve eğer bu coğrafyadaysak da bu hayallerin neden ve nasıl yok edildiğine şahit oluyoruz.
Ersin Umut: Ötekileri, farklı şekillerde ve biçimlerde ezilen çoğunluğu ve bütün bu kuşatmaya rağmen harekete geçebilen azınlığı.
- Bu oyunu on yıl sonra izlesek de 2024 Türkiye'sine dair çok şey anlatır. Ama bir yandan da sistem-birey çatışması var. Güncel olan evrensel olanın önüne geçmiş mi sizce?
Turgay: Söylediğiniz gibi sistem-birey çatışması var ve bu maalesef hiç bitmeyecek. Biterse çok mutlu olurum.
Ersin Umut: Yakın tarihe dair bir yerlerde dolaşıyor oyun. Son on yılımız ve gelecek on yıllar belki de bu hikâyelerle dolu olacak. Türkiye için güncel sorunlar var oyunda aynı zamanda evrensel bağlamda pek çok ülkede, kıtada konuşulan iç yakıcı, çözümlenemeyen sorunlar bunlar.
Turgay Korkmaz ve Orkuncan İzan | Misket oyunundan bir kare | Fotoğraf: Ayşegül Karacan
- Muhammed Ali'de Misket oyununa da bir gönderme var. Misket oyunu devam edecek mi?
Turgay: Aynı evrenden oldukları için bir selam niteliğindeydi… Misket devam ediyor.
- Yolcu Tiyatro'nun bir derdi var. Gomidas, Muhammed Ali bu dertte nereye oturuyor?
Ersin Umut: Yolcu Tiyatro kurulduğu günden bu yana hep derdi, lafı, sözü olan oyunlar seçti ve her seferinde estetik olarak farklı arayışlar içinde oldu. Farklı biçimlerde sahnelenmiş bu oyunlardan Gomidas, Osmanlı döneminde yaşamış müzik dehası Ermeni müzisyen ve başrahip Gomidas Vartabed’in yaşadığı bireysel ve toplumsal trajediye odaklanırken, Muhammed Ali ise bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın güncel meselelerine değinen küçük bir adamın kocaman hikayesi. Ayağımız yaşadığımız topraklara basıyor. Özde ve biçimde yerel olandan evrensel olana gidebileceğimizi biliyoruz. Prova sürecinde olduğumuz yeni oyunumuz Zakir’de bu fasılda çok önemli bir yere denk geliyor.