28 Aralık 2024

145 yıldır eskimeyen Nora ve kadına kendi tiyatrosunu kurduran erkeklik

“Kendini bulmak için ‘kutsal’ aile yapısını terk etmeyi göze alan bir kadındır Nora. Bunu şu zamanda bile kaç kadın için söyleyebiliriz ve 145 yıl önce yazılmış bir metinden bahsediyoruz”

Tuğçe Altuğ | Fotoğraf: Muhsin Akgün

19. yüzyıl tiyatrosunun en önemli eserlerinden biri olan Norveçli oyun yazarı ve şair Henrik Ibsen'in yazdığı Nora (Bir Bebek Evi), feminist edebiyatın da temel taşlarından sayılıyor.

Oyun, 1879 yılında Norveç'te yaşayan Nora Helmer adlı bir kadının hikâyesini anlatıyor. Nora, görünüşte mutlu bir evliliği olan, üç çocuk annesi bir kadındır. Ancak kocasının ve toplumun ona dayattığı rollerin farkına vardıkça, kendi kimliğinin ve özgürlüğünün arayışına başlar. Yayımlandığı ve sahnelendiği dönemde büyük yankı uyandıran Nora (Bir Bebek Evi), kadınların toplumdaki yeri ve evlilik kurumu üzerine önemli tartışmaları da alevlendirdi.

Nora (Bir Bebek Evi), sadece Nora'nın bireysel kurtuluş hikâyesi değil, aynı zamanda kadınların o dönemdeki toplumsal konumunu ve kısıtlamalarını da gözler önüne seren bir eser.

Evlilik, annelik, toplumsal cinsiyet rolleri ve bireysel özgürlük gibi evrensel temaları konu alan eser, o dönemde kadınların karşılaştığı zorlukları ve toplumun onlara dayattığı sınırları açıkça gösterir. Oyunun sonunda Nora'nın evi terk etmesi, o zamanın ahlaki değerlerine meydan okuması ve kendi benliğini bulma arayışına girmesi, Nora (Bir Bebek Evi)’ni günümüzde de tartışılan ve önemli bir tiyatro eseri haline getirdi.

Tiyatrocu Tuğçe Altuğ'un başrolünü ve yapımcılığını üstlendiği, 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan Nora (Bir Bebek Evi), sade anlatım biçimiyle Tiyatro Circa tarafından yeniden sahneye koyuluyor.

14 Ocak Salı saat 20.30'da Baba Sahne’de tiyatroseverlerle tekrar buluşacak olan oyunun yapımcısı ve başrol oyuncusu Altuğ; Henrik Ibsen'in Nora (Bir Bebek Evi)'nin uyarlama sürecini, tiyatroda kadın olmanın zorluklarını T24’e anlattı.

- Nora (Bir Bebek Evi) oyununu uyarlama fikri nasıl ortaya çıktı, biraz anlatır mısınız?

Oyunu yapmaya karar verdiğimden beri orijinal metni bir şekilde adapte etmeyi istiyordum. Defalarca oynanmış ve birçok uyarlaması olan bir metin olduğu için neler yapılmış araştırdım. Çalışma süreci içinde çeşitli adaptasyonlar okuduk ve en çok Ingmar Bergman ve Amy Herzog’un metinlerine odaklandık. Yazdığı diğer oyunlarındaki diyaloglarını da çok gerçek bulduğum Amy Herzog’un uyarlamasına daha yakın hissettik. Hikâyenin anlamından ve gücünden bir şey kaybetmeden, yalın ve güncel bir dili var. Orijinal metin çok daha uzun ve biraz daha hantal. Bununla birlikte Herzog’un metninde Nora’ya ve karakterlere bakış açısında ufak ama çok etkili dokunuşlar var ve bakış açımla çok örtüşüyordu, metne değen bu kadın elini sevdim. Bu nedenle bu adaptasyon üzerinden ilerledik.

Tuğçe Altuğ ve Deniz Celiloğlu | Fotoğraf: Mete Kaan Özdilek

- Nora'nın evden ayrılma kararı, sadece kişisel bir özgürlük arayışı mıydı yoksa daha derinlerde yatan toplumsal bir bilincin tezahürü müydü?

Karakteri ele alırken onu toplumsal bağlamından kopuk ele alamazsınız. Bununla birlikte, Nora benim için bir prototip değil, nora noradır. Bir oyuncu olarak benim görevim onu anlamak. Ben ona sadece bir insan gibi yaklaşabilirim, öyle de yaklaşmalıyım. Böyle bir yaklaşımı ahlaklı görüyorum. Bana oyuncu olarak çekici gelmesinin ve bir çok seyirciye hala hitap edebilmesinin sebebi sosyolojik olarak karşılığının olmasıdır. 145 yıldır, hâlâ en çok oynanan oyunlar arasında olmasının sebebi, Nora’nın yaptığı eylemin ve olduğu kişinin toplumsal olarak bir karşılığının olmasıdır.

- Nora (Bir Bebek Evi) ilk sahnelendiğinde dönemin toplumsal normları ve cinsiyet rolleri dikkate alındığında, oyunun sunduğu temalar ve ana karakterimizin dönüşümü, izleyiciler ve eleştirmenler arasında büyük bir tartışmaya yol açmıştı. Metindeki örnekler ışığında ve sanatın dönüştürücü gücü göz önüne alındığında, o dönemdeki kadınların yaşadığı genel sorunlara ve günümüzdeki feminist hareketlere etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle düşünüyorum. Nora, dönemi için devrim niteliği taşıyan bir metindi. İlk oynandığında sonu değiştirilmişti, bu değişikliği yapmasını zorlayan o toplumsal baskı bile metnin ne kadar güçlü ve dönüştürücü olduğunu gösteriyor. Kendini bulmak için ‘kutsal’ aile yapısını terk etmeyi göze alan bir kadındır Nora. Bunu şu zamanda bile kaç kadın için söyleyebiliriz ve 145 yıl önce yazılmış bir metinden bahsediyoruz.

Özlem Öçalmaz ve Tuğçe Altuğ | Fotoğraf: Sezer Bildiren

- Sizce Torvald'ın Nora'ya karşı tutumu, kişisel bir zaaf mıydı yoksa o dönemdeki erkek egemen toplumun kadınlara bakış açısının bir yansıması mıydı?

Geçin o dönemi şu gün oynarken bile, Torvald’ın repliklerini duyunca sinir bozukluğuyla gülen kadın seyircilerin sesini duyuyorum. Bunun sebebi Torvald’ın onlara kendi hayatlarından da tanıdık gelmesi. Günümüzde de etrafımızda bir hayli Torvald var. Ayrıca o dönemde de kadının yok sayılması ve bir biçimde “yok edilmesi” ataerkil toplumun kadına bakışında mevcuttu.

- Kendini "aile reisi" olarak gören Torvald'ın benzerlerine günümüzde de rahatlıkla rastlayabiliriz. 140 yıl önce yazılmış bir metin nasıl oluyor da güncelliğini hâlâ koruyabiliyor?

Her şeyden önce kimse prototip gibi yazılmamış, hiçbir karaktere tek boyutlu yaklaşılmamış. Torvald’a da Nora’ya da.. Otto’ya da Krogsta’a da Kristine’e de.. Hepsi insan, yaşayan, nefes alan karakterler, tazeliklerini kaybetmemişler. Ve ne yazık ki konu da eskimediğinden, oyun her daim karşılığı olan bir oyun haline dönüşüyor.

Deniz Celiloğlu ve Tuğçe Altuğ

- Eğer oyunun yazarı siz olsaydınız, Nora'nın hikâyesini nasıl farklı bir şekilde sonlandırırdınız?

Oyunun yazarı ben değilim, ben Nora’yı oynayan minnacık bir oyuncuyum (gülüyor) ama şunu diyebilirim, hikâyenin sonunu seviyorum.

- Patriarkanın hâkim olduğu tiyatro, sinema gibi sektörlerde kadın olarak ayakta durmaya çalışmanın zorluklarıyla karşılaşıyor musunuz?

Kadına kendi tiyatrosunu kurduruyorlar, evet karşılaşıyorum tabi ki (gülüyor) Kadın rollerinin, kadın hikâyelerinin, kadın bakışının eksik olması bir yana, bir kadının ülkemizde eleştirilmesinin bir erkeğin eleştirilmesinden çok daha kolay olduğunu düşünüyorum. Dünya da farklı değil galiba diye düşündüğüm oluyor. Dış görünüş, kahkaha atmak veya somurtmak, yaş, düşünceleri... Bir kadın için çok rahat eleştiri sebebi olabilirken bir erkek için pek olduğunu görmedim. Bir fikri dile getirdiğimizde dikkate alınmaz ve önemsenmezken, aynı şeyi bir erkek söylediğinde dinleniyor. Bu konu hakkında çok uzun konuşulabilir, mutlaka ki herkes böyle değil ama bu gibi sorunlara çok rastlıyoruz ve bu konudaki uğraşlarımız devam etmekte.

- Son olarak da yeni kurduğunuz Tiyatro Circa’dan bahsedelim. Yeni projeleriniz olacak mı, neler yapmayı planlıyorsunuz?

Tiyatro Circa, şu anda Nora’ya odaklı, onunla ilgili hedef ve hayallerine çalışmakta. İlerleyen zamanda yeni metinlere bakmaya başlayacağız. Ve üretmek isteyen kadın yaratıcılara kapımın açık olduğunu buradan söylemek istiyorum.

Künye

Yazan: Henrik Ibsen
Çevirmen: Yonca Temel (Çeşitli adaptasyonlardan esinlenilmiştir)
Yöneten: Selin Şenköken
Oynayanlar: Tuğçe Altuğ, Deniz Celiloğlu, Özlem Öçalmaz, Jak Cem Avnayim, Emrah Özdemir, Işıl Dayıoğlu
Proje Tasarımı: Selin Şenköken, Tuğçe Altuğ
Işık Tasarımı: Kemal Yiğitcan
Sahne, Dekor ve Kostüm Tasarımı: Taciser Sevinç
Müzik: Madison Willing
Yardımcı Yönetmen: Mislina Kurtuldu
Prodüksiyon Amiri: Alper Kanışkan
Dekor Asistanı: Alaz Deniz Köymen
Yapımcılar: Tiyatro CİRCA, Duygu Altuğ, Tuğçe Altuğ, Tolga Karaçelik
Ortak Yapımcılar: Utku Ateş, Alihan Yalçındağ, Kanat Doğramacı
Uygulayıcı Yapımcı: Berfin Demirat
Ajanslar: TBWA, bkz. İletişim, Studio CMG
Afiş Görseli: Barbara Kroll
Işık Operatörleri: Eren Uğurhan, Can Şahman
Ses Operatörü: Ulaş Özcan
Prodüksiyon: Ekibi Azat Sunar
Tuğçe Altuğ Kostüm Tasarımı: Jamila Yolchiyeva
Tarantella Hareket Desteği: Zeynep Günsür Yüceil
Sosyal Medya: Özüm Özgülgen / Studio CMG

 

Yazarın Diğer Yazıları

Elvin Beşikçioğlu: Otosansürü anlamak mümkün değil, sanırım korku buna eşlik ediyor ama sanat korkusuz olarak inşa edilen bir yapıdır

"Oyunun en büyük katmanlarından biri de zaten göç mevzusundan sonra 'Batı Ekspresi' metaforu. Batılı için çalışıp, batılı olamamak. Böylece kültürün, dilin erimesi. Kendinden ne varsa satmak o trene binebilmek için. Dolayısıyla anlamı elbette doğudan batıya göç etmekken, aynı zamanda alt katmanlarında böyle bir konuyu da barındırıyor"

Deniz Türkali: İslami duaların hepsini Sabetayist anneannemden öğrendim

“Bana sorarsanız korku gerçekten dünyanın en ağır şeyi. Ben kötü söz kullanmam, küfür edemem, beddua edemem benim yapımda yok. En büyük bedduam korkun artsın, daha çok korktur”

Komşular rahatsız olacak derken, opera yarışmasında birinci oldu; Güneş Uluçay Türkiye'de opera sanatçısı olmayı anlattı

“Opera sanatçısı olmak kolay bir şey değil. Çünkü sanılanın aksine sahnede çıkıp sadece şarkı söylemiyoruz. Opera sanatçısı olmak için çok yönlü olmak gerekiyor. Biz çok fazla eğitim alıyoruz. müzik eğitimimizin yanı sıra diksiyon, fonetik, oyunculuk eğitimi alıyoruz”

"
"