05 Ocak 2025

Komşular rahatsız olacak derken, opera yarışmasında birinci oldu; Güneş Uluçay Türkiye'de opera sanatçısı olmayı anlattı

“Opera sanatçısı olmak kolay bir şey değil. Çünkü sanılanın aksine sahnede çıkıp sadece şarkı söylemiyoruz. Opera sanatçısı olmak için çok yönlü olmak gerekiyor. Biz çok fazla eğitim alıyoruz. müzik eğitimimizin yanı sıra diksiyon, fonetik, oyunculuk eğitimi alıyoruz”

1998 yılından bu yana düzenlenen ve Türkiye opera dünyasında önemli bir kariyer basamağı olarak kabul gören Siemens Türkiye Opera Yarışması'nın geçen yıl 26'ncısı düzenlendi.

Başvuran 50 yetenekli genç şancından son üçe kalan yarışmacılar geçen kasım ayında Kadıköy Süreyya Operası’nda gerçekleşen final konseriyle ödüllerini aldılar.

Gecede yarışmanın birincisi Güneş Uluçay, ikinciliği paylaşan Berke Tükenmez ve Nazlıcan Karakaş, üçüncüsü Emre Parlar; yarışmanın 2023 yılı birincisi Eda Umay Akan ve 2007 yılı üçüncüsü, İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) Müdürü Caner Akgün ile birlikte İDOB başkorrepetitörü piyanist Fügen Yiğitgil eşliğinde performanslarını sergilediler.

26. Siemens Opera Yarışması birincisi Güneş Uluçay, nasıl opera sanatçısı olunduğunu, eğitim sürecini, zorluklarını ve avantajlarını, operadaki ses farklılıklarını; Siemens Türkiye İletişim ve Kamu İlişkileri Direktörü Özlem Özkaya ise yarışmanın tarihini, sürecini, başvuru kriterlerini, teknolojiyi sanata nasıl entegre ettiklerini T24'e anlattı.

- Güneş, sana ilk sorum operayı nasıl ve neden seçtin? Opera dediğimiz alan sonuçta Türkiye'de de dünyada da çok kısıtlı istihdama sahip. Ailenin ve yakın çevrenin bu konuda sana desteği nasıldı?

Ben kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. İlk çocukluk anılarımda da her zaman şarkı söyledim ve hayatta en çok keyif aldığım şeylerden birisi hatta en çok keyif aldığım şey şarkı söylemek. Zaten hayatımda hep müzik olsun istiyordum. Bunu meslek olarak yapmak istiyordum.

Belki müzik öğretmeni, belki tiyatrocu olarak düşünüyordum küçükken. Evde hep şarkı söylerdim. Babam da komşular rahatsız olacak diye korkardı. Bana hep derdi ki “Biraz daha kısık sesle söyle, Komşular rahatsız olacak”. Bir gün kapımız çaldı ve karşı komşu gelmiş. Karşı komşumuz da emekli bandocu, müzik öğretmeniydi. “Müzik sesi buradan mı geliyor” dedi. “Evet” dedik. Babam, “Kusura bakmayın, kızım şarkı söylüyor. Biraz daha kısık sesle söyleyecek” dedi. Komşumuz da “Hayır güzel söylüyor. Bir kulağına bakalım” dedi.

Daha sonra ben o şekilde müzik hayatına başladım. Ankara Güzel Sanatlar Lisesi’nden mezun oldum.

11. sınıftayken caz vokali olmak istedim. Caz söylemeyi çok seviyordum. Gökhan Somel’le caz armoni ve Şule Köken’le caz vokal derslerine başladım. Ama operayı tercih etmemdeki en büyük etkilenlerden birisi Şule Hocam’dır. Benim üzerimde çok emeği var. Sadece “Opera bölümünü dene sen bunu yapabilirsin" dediği için bölümün sınavını denemek istedim ve denedim. İkisi de oldu ama opera ilginç bir şekilde ağır bastı. Neden bilmiyorum.

Ailem beni her zaman destekledi. Evet, imkanlar kısıtlı da olsa, hiçbir zaman maddi manevi desteklerini esirgemediler. Zaten şuan bir şeyler başarabilirsem onların sayesinde.

- Bilmeyenler için bize nasıl opera sanatçısı olunur biraz anlatabilir misin? Birçok insan tanıyorum aralarında -anladığım kadarıyla tabii- iyi bariton, soprano vs. var. Onlar nasıl olamıyor ya da neden olmak istemiyor?

Opera sanatçısı olmak kolay bir şey değil. Çünkü sanılanın aksine sahnede çıkıp sadece şarkı söylemiyoruz. Opera sanatçısı olmak için çok yönlü olmak gerekiyor. Biz çok fazla eğitim alıyoruz. müzik eğitimimizin yanı sıra diksiyon, fonetik, Almanca diksiyon, oyunculuk eğitimi alıyoruz. Sadece iyi bir sese sahip olmak, opera şarkıcısı olmak için yeterli değil. Bu sesi iyi eğitebilmek, profesyonel bir şekilde kullanabilmek gerekiyor. Aynı zamanda opera okuduğunuzda, opera şarkıcısı, sanatçısı olduğunuzda farklı bir yaşam biçimi gerekiyor. Çünkü çok yoğun ve bunda bir kariyer yapmak istiyorsanız çok disiplinli ve öz verilli bir süreç gerekiyor.

- Maliyetli mi?

Aslında maliyetli değil ama şu şekilde biz okurken aynı zamanda çalışmakta zorlanıyoruz. Çünkü hem çalışma imkanlarımız kısıtlı hem de çok yoğun bir eğitim sürecinden geçiyoruz. Bu yüzden maliyetli değil ama zor bir süreç madde olarak.

Güneş Uluçay

- Biraz önce biraz bahsettin ama biraz daha açmanı isteyeceğim. Opera temelde bir müzik eseri olsa da teatral formda bir sahne sanatı. Dolayısıyla opera sanatçılarından iyi oyunculuk da beklenir, bu alanda eğitim alıyor musun?

Tabii ki oyunculuk eğitimleri alıyoruz. Dramaturji, karakter analizi, oyunculuk, sahne duruşu… Bunlarla ilgili eğitimleri alıyoruz. Çünkü dediğim gibi sadece iyi şarkı söylemek yetmiyor. Aynı zamanda izleyiciye gerçekten karakteri inandırıcı bir şekilde sunmak gerekiyor. Bu yüzden bir çok farklı dilde şarkı söylüyoruz. Bunların ne anlattığını bilmemiz gerekiyor.

İtalyanca derslerimiz var, Almanca diksiyon, Almanca derslerimiz var. Fransızca, Rusça birçok dilde eser söylüyoruz ve bunların anlattığı şeyi bilmek ve karşıya inandırıcı bir şekilde sunabilmek gerekiyor. Bu yüzden oyunculuk çok önemli. İyi bir opera şarkıcısı olmak için dediğim gibi çok yönlü olmak gerekiyor. Sahneye çıkıp sadece şarkı söylediğimizde karşıya hem vokal olarak hem de oyunculuk anlamında bir şeyler katmak gerekiyor.

- Daha önce bir opera temsilinde bir rolü seslendirdin mi bilmiyorum ama sahneye çıkmak konusunda heyecanlı mısın ve/veya ilk sahneye çıktığında ne hissettin?

İlk sahneye çıktığımda çok küçüktüm. Bir çocuk müzikalinde oynamıştım. Ama o zamandan bu zamana kadar hiçbir şey değişmedi. Her zaman, her sahneye çıkmadan önce içimde çok büyük bir heyecan, stres oluyor ama sahneye çıktığımda da o stres ve heyecan yerini çok büyük bir özgüvene bırakıyor. Çünkü çok farklı bir duygu. Yani sahneye çıktığınızda seyirciyle bir bağı kuruyorsunuz. Bunu size tarif edemem büyüleyici bir his. Stresli, aynı zamanda da geçmişte yaşadığınız, yaptığınız çalışmaların orada meyvesini almış oluyorsunuz. Bu da çok keyifli bir şey.

Ben geçen sene okulunda mezun olurken Giuseppe Verdi'nin La traviata operasını sahneledik. Orada Violetta rolünü seslendirdim. Biraz kısaltıldı. Normalde 3 perdeydi, 2 perde olarak yaptık. Çünkü balemiz, dansçılarımız, koromuz yoktu. Bazı yerleri kesmek durumunda kaldık. Ama neredeyse tamamını söylediğim rol, La traviata operasındaki Violetta rolü.

- Peki, seslendirmeyi en sevdiğin eser ve izlemeyi en sevdiğin eser hangileri?

Seslendirmeyi en sevdiğim eser sanırım Vincenzo Bellini'nin I Capuleti e i Montecchi operasındaki Giulietta'nın Eccomi aryası. Aslında bu çok espri konusu olan bir arya bizim aramızda. Çünkü sopranoların mutlaka söylediği ve herkesin böyle dilinde olan bir eser. Ama benim için yer çok farklı, ilk söylediğimde çok etkilenmiştim. Hâlâ söylüyorum, hâlâ çok etkileniyorum.

Her dinlediğimde de çok etkileniyorum. I Capuleti e i Montecchi operasının müzikal ve duygusal anlamda derin olduğunu düşünüyorum. O yüzden söylerken çok etkileniyorum.

İzlemeyi en sevdiğim opera olarak da yine La traviata derdim sanırım. Çünkü aramızda farklı bir bağı oldu ve çok dramatik bir eser. Aynı zamanda Violetta rolünün dramaturjik olarak, müzikal olarak her perdede değişimini görmek; orkestranın, müziğin derinliği çok farklı. Zaten Verdi bambaşka. O yüzden ne La traviata derdim.

Güneş Uluçay

- Bir opera sanatçısı seslendirdiği bütün dilleri bilir mi?

Daha çok İtalyanca eserler sahneleniyor ama Almancalar da sahneleniyor. Çoğunlukla İtalyanca çünkü bu İtalya'da doğmuş bir sanat olduğu için daha çok eser var. Belki bu yüzdendir diye düşünüyorum. Bütün dilleri bilmek zorunda değil. Yani bilemez belki ya da bilebilir, bilmiyorum.

Ben bilmiyorum. Öğrenmeye çalışıyorum ama kesinlikle dilin tamamını bilmese de, operanın tamamının ne anlattığını bilmek zorunda. Biz çalışırken sadece kendi söylediklerimizi değil, aynı zamanda karşı tarafın cevabını, koro ne söylüyor hepsini bilip ona göre söylemek, dinlemek zorundayız. Çünkü bir olay anlatıyoruz, bir hikâye anlatıyoruz. Hikâyenin tamamına hakim olmadan bunu seyirciye yansıtmak mümkün değil.

- Bildiğim kadarıyla sopranosun. Bir soprano hangi rolleri seslendirebilir? Bir soprano, sadece soprano mudur? Yoksa başka rolleri de seslendirme imkanı var mıdır?

Bir soprano sadece sopranodur. (Gülüşmeler) Benim çok sevdiğim, keşke söyleyebilsem dediğim mezzo-soprano eserleri, dramatik soprano eserleri var. ama fach* seçimi çok önemli. Bir sopranonun mezzo-soprano eseri söylemesi biyolojik olarak, teknik olarak zor. Söylese bile bir dramatik soprano gibi söyleyemez, aynı etkiyi vermez ve belki ilerde sağlık sorunlarıyla karşılaşır. O yüzden bir soprano, sopranodur; bariton, bariton eserlerini söylemelidir. Ama ben bazen mırıldanıyorum. (Gülüyor)

- Biraz bize bu sesleri anlatır mısın? Kadın sesleri, erkek sesleri nedir, hangi düzeydeler? Biraz bunu açabilir miyiz?

Temelde kadın sesleri; en ince soprano, daha sonra kalına doğru mezzo-soprano ve alto. Erkek seslerinde ise en inceden kalına doğru tenor, bariton, bas. Ama bunlar bas bariton, yüksek bariton diye de ayrılabiliyor ya da sesin rengine göre sopranolar da ayrılıyor. Yani ben sopranoyum, diğeri de soprano ama aynı sopranolar olmayabiliriz. Lirik soprano, lirik leggero, dramatik soprano daha koyu renkler, coloratura soprano, lirik coloratura soprano vs. Bunlar seslerin renklerine göre bu şekilde de ayrılıyorlar. Yani operalarda soprano yazan her rolü ben söyleyemem, ben lirik leggero sopranoya daha yakınım ve şu an onu çalışıyorum. O yüzden yine soprano eserlerinden de seçerek söylüyorum.

- En ünlü soprano rolü hangisidir? Georges Bizet’in Carmen’i soprano muydu?

Mezzo-soprano. Ama mezzoda Carmen iyi bir örnek oldu.

- Wolfgang Amadeus Mozart’ın Die Zauberflöte’deki Queen of the Night karakteri?

O coloratura soprano. Yine soprano aslında, ama dediğim gibi böyle ayrılıyorlar. Belki Gaetano Donizetti’nin L'esiri d’Amor’undaki Adina karakteri soprano olabilir.

- Aslında baktığımızda hepsi soprano ama alt türlere ayrılıyor.

Evet.

Özlem Özkaya ve Güneş Uluçay | Fotoğraf: T24

- Özlem Hanım sizinle ilk olarak, 1998 yılından beri düzenlenen Siemens Türkiye Opera Yarışması'nı konuşalım istiyorum. Bu sene 26'ncı yılıydı nasıl başladınız, bu yarışmayla neyi amaçlıyorsunuz ve Siemens neden operayı seçti? Başka ülkelerde de bu yarışma yapılıyor mu?

Evet, hikâyemiz tabii ki 1998 yılında başlayan bir hikâye ama onun daha da öncesi var. Siemens AG yani global merkezimiz, 1987 yılında şuandaki Siemens Arts Program’ı o zamanki dönemde Siemens Kulturprogramm olarak başlatıyor. Böylece toplumdaki belirli değerlere sanatla katkı sağlamak istiyor.

1987 yılında globalde böyle başlayan bir hikâye, Türkiye’ye 1993 yılında geliyor. O zamanki dönemde sadece müzik değil. Müzik, heykel, kısa metraj filmler üzerine Siemens Türkiye de Siemens Sanat adında Siemens Sanat Ödülleri yarışmaları düzenleniyor. Fakat daha sonra tek bir alanı odaklanmak ve bu alanda daha farklı şeyler yaparak, özellikle gençlerimize nasıl destek olabiliriz diye düşünüldüğünde o dönemin başkanı, CEO'muz opera alanına yönlendiriyor ve 1998 yılında ilk opera yarışmamız bu şekilde başlamış oluyor. Tarihsel olarak bu şekilde başlıyor ama 200'den fazla gence dokunmuşuz. Baktığımız zaman o yıllarda henüz ben de çalışmıyordum Siemens’te ama gerçekten 26. yılını kutladığımız bu sene bazında toplamda 200'den fazla gencimize destek olup eğitimlerine yurt dışında almalarını sağlamışız. Bu senede Güneş’le beraberiz bu programda.

Fransa ve Amerika gibi ülkelerde de yapılan bir program ama çok sayılı. Avrupa'ya baktığınız zaman Türkiye'nin böyle sayılı ülkeler arasında örnek olması bizim itibarımız açısından da oldukça önemli. Keza dediğim gibi yurt dışında da çok iyi gençlerimiz bizi çok güzel platformlarda da zaten temsil ettiler.

- Geçmişinize bakınca -tabii ki burada hepsini sayamam ama- ilk aklıma gelenler New York Metropolitan Operası'nda da sahneye çıkan Burak Bilgili, şu anda İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni olan Caner Akgün gibi isimler var. Daha sayamadığım onlarca isme kariyerlerinin başında yardımcı olduğunuzu biliyorum ama devamında nasıl destekler de bulunuyorsunuz?

O yıllarda birinci olanlarımızla hâlâ irtibattayız. Hatta hem Burak Bey bu senede Caner Bey aramıza katıldı. Jürimizde yer alıyorlar. Dolayısıyla onlar şimdi belki yıllar önce bizim birincilerimizdi ya da dereceye girenlerimizdi ama yıllar sonra da Siemens’le bağlarını koparmadan yeni gençlerimize jüri olarak da destek oluyorlar. O bağı koparmamış oluyoruz.

Tabii ki eğitimlerine destek veriyoruz. Özellikle her sene değişen bir eğitim platformu oluyor. Farklı ülkelerdeki üniversitelerle iş birliği yapabiliyoruz ya da opera evleriyle iş birliği yapabiliyoruz. Bu şekilde desteklerimiz devam ediyor.

Özlem Özkaya

- Temelde bir teknoloji şirketisiniz. Burada sormak istediğim teknolojiyi sanata nasıl entegre ediyorsunuz?

Evet, bunu bizim CEO’muz ve Siemens Art Programı Başkanı Prof. Dr. Stephan Frucht da çok fazla söyler.

Teknoloji kelimesinin özüne baktığımız zaman ‘techne’ kelimesi Yunanca sanat anlamına geliyor. Aslında sanat da daha önceden üretilmiş teknolojik şeylerin figürlerine baktığınız zaman sanatsal anlamda da topluma, kişilere hep çarpıcı gelen nesneler diyebiliriz. Evet, biz şu anda teknoloji şirketiyiz ama teknolojinin de mutlaka sanatla iç içe geçmesini düşünüyoruz.

Bir taraftan da teknolojiyi sanatla bu sene nasıl entegre ettik? Örneğin son iki senedir biz çok yüksek rakamlarda başvuru alıyoruz. Bunun sebeplerinden bir tanesi de dijital başvuruyu entegre etmemiz, teknolojiyi kullanmamız. Dijital başvuru dediğimiz zaman da bir özel platform oluşturduk. Opera İstanbul'da diye açmıştık. Sonra Siemens Türkiye Opera Yarışması olarak değiştirdiğimiz özel internet sayfamızda biz bütün duyurlarımızı yaptıktan sonra öğrencilerimiz belirli şartlara dikkat ederek başvuru süreçlerinde kendi çektikleri videoları yükleyerek bir anlamda aslında ilk başvuru adımını dijitalleştirerek bütün Anadolu'dan olsun diğer farklı şehirlerden olsun tüm öğrencilerimize bu yolu açmak istiyoruz. Bunun da sebebi geçmiş yıllara baktığımız zaman aslında diğer şehirlerdeki gençlerimizin başvuru yapmakta ya da o gün seyahat etmekte zorlandıklarını gördük ve tespit ettik. Bu şekilde dijital bir şekilde entegre ederek çağımıza da uydurmuş olduk. Biz bunları bu şekilde kontrol ederek adapte ediyoruz.

- Önümüzdeki yılın başvuruları ne zaman başlayacak ve başvurmak isteyen genç şancılar süreci nerelerden takip etsinler?

Her sene sonbahar döneminde yapıyoruz. Dolayısıyla yaz döneminden itibaren de biz genelde anonslarımızı yapmaya başlıyoruz. Gerek sosyal medyamızdan, gerek web sayfalarımızdan bizleri takip edebilirler. Belli başta okullarda zaten hocaları da bizim programı takip ettiği için öğrencilerimizin hocalarıyla da iş birliği içerisinde oluyoruz. Mutlaka üniversitelere “bu dönemde yarışmamız olacak” diye bilgi veriyoruz.

Dolayısıyla birçok platformda bunu ilan ettiğimiz için çok rahatlıkla takip edebilirler. Süreç de zaten çok kısa bir süreç olmuyor. En az 2-3 ay süren bir süreç olduğu için kolaylıkla takip edebilirler. Genelde de zaten bu konu çok niş olduğu için ve yıllardır Siemens Türkiye Opera Yarışması da bilindiği için öğrencilerimiz de “ne zaman başlayacak” diye bize proaktif olarak soruyorlar. O yüzden de heyecanla beklenen bir süreç oluyor. Umarım önümüzdeki sene de yine aynı şekilde devam eder.

- Yılda kaç kişi başvuruyor ve o kaç kişi içinden buralara kadar geliniyor?

Yaklaşık 50 civarında başvurumuz oluyor ki bu alanın için çok yüksek bir rakam. Çünkü gerçekten çok az kişi yetişiyor bu alanda ve biz belirli kriterleri istediğimiz için o kriterlere uyan kişi sayısı da oldukça azalıyor. Bu 50 başvuru sürecinin içerisinden biz 10 kişiye düşürüyoruz. İlk elemeler zaten dediğim gibi dijital başvurulardan sonra oluyor. Daha sonra internasyonel bir jürimiz var. Hem yurt dışından gelen jürilerimiz hem Türkiye'de olan jürilerimizle beraber bizim yarı final dediğimiz değerlendirmelerimiz başlıyor.

İlk 10’dan 5’e indiriliyor, sonra 5’ten de 3 kişiye indiriliyor. Bu şekilde 3 kişi de finalist olarak, birinci, ikinci, üçüncü olarak değerlendirilerek açıklanıyor. Bu sürecimizde yaklaşık bir ay kadar sürüyor.

Fach nedir?*

Operada "fach" (Almanca "uzmanlık alanı" anlamına gelir), bir şarkıcının ses türü ve karakteristik özelliklerine göre en uygun rollerin belirlenmesi için kullanılan bir sistemdir. Bu sistem, hem şarkıcının hem de opera yapımcılarının repertuvar seçiminde kolaylık sağlar. Fach sistemi, sesin genişliğini, rengini, gücünü ve esnekliğini dikkate alarak kategorilere ayrılır.


Okuyucuya not: Bu söyleşi, reklam/tanıtım/işbirliği ve benzeri bir karşılık içermemektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

145 yıldır eskimeyen Nora ve kadına kendi tiyatrosunu kurduran erkeklik

“Kendini bulmak için ‘kutsal’ aile yapısını terk etmeyi göze alan bir kadındır Nora. Bunu şu zamanda bile kaç kadın için söyleyebiliriz ve 145 yıl önce yazılmış bir metinden bahsediyoruz”

Bu çağın kafa karışıklığına 19. yüzyıldan derinlikli bir bakış: Martı mıyım?

“Martı’nın yaşadığımız çağın kafa karışıklığını, derinlikli, enteresan karakterlerle ortaya koyuşu, oyunu sahneleme isteğimi artırdı. Ama elbette bugünün anlatım biçimleri ile 19. yüzyıldaki anlatım biçimleri farklı. Çehov’un çoğu mektubunda değindiği, biçimsel arayışa yaptığı vurgu; benim de bugünde seyirciyle nasıl ilişki kurulmalı, ona nasıl ulaşmalı sorularımla birleşince bu tip bir uyarlama ortaya çıkmış oldu”

Cumhuriyet'in ilk kadın ressamlarındandı; paşa konağında doğdu, Fransa'da yokluk içinde öldü: Hale Asaf

"Hale Asaf'ın resme olan tutkusu ve çalışkanlığı, yaşarken değil ama bugün kazandığı başarı önemli bir hikâye. Yazarken onu daha geniş kitlelerin tanımasını hayal ettim. Bir sanatçı olarak tüm zorlu koşullara rağmen üretmeye devam ediyor. Hayatın anlamını orada buluyor"

"
"