10 Temmuz 2022

Derin maviyi lacivert yapmak lodosun işidir

Denizin mavisi dediğimiz, avucumuza koyduğumuzda aslında beyaz olan, sonra bir karayel ile bir lodosla rengi lacivert oluveren eylem

"Bir sabah siyahımız kalmamıştı,
Yerine lacivert kullandık.
İşte o an izlenimcilik doğmuştu."

Pierre-Auguste Renoire

Yapabiliriz.

Bodrum mavisini korumak ve geleceğe taşımak görevimiz.

Bodrum'dan veya Göcek'den çıktığınızda, sohbetler hep adalar, boğazlar, su altı haritaları ve tabii ki her zaman Balıkçı'ya dayanır.

Bazen Helen devleti, bazen Girit'in meşhur doğal kili konuşulur, ve o kil için fethettiğimiz Astropalya Adası, (Osmanlı döneminde kullanılan ismi Istanbulya olduğu bilinir).

Halki Adası,

Kerpe Adası,

Kaşot Adası,

İncirli Adası,

İlyaki Adası,

Kalimnos Adası,

Leros Adası,

Patmos Adası,

Lipsos Adası,

Sömbeki Adası,

İstanköy Adası,

En çok bilinen, neredeyse haftada bir karşılıklı pazarlara gidilip gelinen, sebze meyve tekstil alışverişleri ve hatta ticareti yapılan turizme verdiği değer tartışılmaz olan, pırıl pırıl Yunan adaları. 12 Ada olmasının da sayı ile bir bağlantısı olmadığını bildiğimiz Adalar. Konuşmalar arasında geçen Skiathos Adası'nda doğan Modern Yunan edebiyatının kurucusu olarak bilinen Aleksandros Papadiamantis'in kitabından açılır söz.

Rodos Cumhuriyetinin MÖ 400'lerde kurulduğunu, Rodos Adası'nda bulunan Lindos, Kameros ve Ialissos'un birleşerek Rodos Kent Devletini kurduğunu arada Antik Yunan tarihi önünüze koyar.

Bodrum'un daracık sokaklarından yürürken hep bir avlu çıkar karşınıza ve avludan denize açılan bir kapı. Ve kapıdan bir ada görürsünüz. Rüzgar iyi ise Turgutreis'den Kos'u o kadar net algılarsınız ki, iki ayrı ülke olduğumuz aklınızdan bile geçmez.

Balıkçı'nın ''bana denizleri ve adaları veren ev'' dediği gibi. ''Avludan denize açılan kapıyı açtım! Hey." Açılan kapı birdenbire gözlerime ve gönlüme açık denizleri, kıyıyı, adaları verdi diye anlattığı ve Ara Güler'in fotoğrafladığı bu evi hepimiz biliriz. 1997'den bu yana köfteci olması da her zaman içimizi acıtır, kültürel envantere bile alınmamış olması da can yakıcıdır.

Aynı biçimde Neyzen Tevfik evinin dondurmacı olması, Ali Güven Sandalet atelyesinin tekstilci olması da çok can yakıcı tabii ki.

Elimizdeki değerleri yok ettiğimiz açık.

En son Ortakent'de olan Yağhane'nin yok edildiğine şahit olmak da bir bu kadar tatsız. Bir zeytinyağı müzesine dönüşebilecekken...

Neden yok ediyoruz? Ali Güven gibi ruhunu işine koyarak üreten bir adamın varoluşuna saygımız yok.

Yunan Adaları'na bakınca Astipalya sağlık turizmi ve gastronomi ile biliniyor. Simi Agro Turizm ile, Kos balıkçılık ve deneyim turizmi ile, Tilos, Lipsi ve Nisiros Doğa turizmi ile, Patmos din turizmi ile, Kalimnos doğa ve ekstrem sporlar ile, anılıyor. Çünkü turizm stratejisi böyle kurgulanmış.

''Endless. Greek Summer'', Bitmeyen Yunan Yazı olarak sürdürülebilir turizm yapıyor.

Bodrum her beldesinde ayrı bir kültürü ve üretimi barındırıyorken, biz neden sadece deniz ve kum ile devam ediyoruz ve 12 ay kullanamıyoruz diye hep konuşulan klasik durumu biliriz.

Yenilikçi, sanatsal ve kültürel bakışla renkler değişecek. Dondurulmuş kalamar ve kültür balığı sunarak turizmin gelişmeyeceğini biliyoruz.

Daha naturel, köylüsü ile, dokuması ile, tarlası, kekiği, bağcılığı, çalılıkları ile, agro turizme verdiği değer ve teşviklerle, peynircilik ve yerel lezzetlerin tadımı ile, minik butik otelleri ile, zeytinyağı ve adaçayı ve geleneksel balıkçısı ile yaşayan bir ekosistem güzel olan... Çömleği, kilimi ve tarihi mirası ile güzel Bodrum...

Arkeolojik ve doğal mirasını geliştirmeye adayarak olacak.

Sanatçı doğa orada! Nasıl ki sanat yapan bir düşünceden bir başka düşünce, aşktan bir şiir, bir maddeden bambaşka bir nesne yaratıyorsa, doğa da renklerle oynuyor. Bütünselliği olan düşünme tasarlama üretme aktarma, var oluşu simyacı gibi anlatma bir tür mistik süreç.

Yaratırken terapi, samimiyetle duyguyu aktarma ve harmanlamayı aktararak davetkâr olabilir.

İçtenlikten ve naturellikten uzaklaştıkça, ne dokuduğu ipek, ne elindeki palet, ne edilen dans, ne yazılacak şiir, ne söylenecek şarkı, ne dövülecek demir ne çamurdan dönüşecek heykel, ne de kurgulanan film bizi taşıyacak.

Her insanda doğadan getirdiği yaratıcı enerji olduğunu biliriz, ama eylem ve aktarım da sınır tanımaz.

Denizin mavisi dediğimiz, avucumuza koyduğumuzda aslında beyaz olan, sonra bir karayel ile bir lodosla rengi lacivert oluveren eylem.

İşte o maviden laciverte giden süreç değil mi sanat ve yaratıcı ustalık. Düşünülen, yapılan, sabırla ve cesaretle üzerine gidilen zengin doku...

Bu iki cümle de ister denizin mavisine dokunsun, yaratıcı gerilim ve eylemden doğar sanat ve zanaat. Yüksek ustalık gerektirir. O insanların ruhları bazen masmavi deniz gibi derin ve dalgalı, bazen lacivert ve hırçın. Birçok ortak özellik taşırlar benliklerinde. Derinden sorgularlar, gerçekleri farklı biçimlerden yakalama çabaları hiç bitmez. Çünkü her sabah yeni doğan günle birlikte yine yeni ve yeniden doğar enerjimiz.

Kendilerini büyük bir yaratıcı süreç içinde ve o sürecin parçası olarak görür, benzersizlikler taşırlar.

Sürekli bir öğrenme hali, merak ve araştırma hali yaşar ve hiç ''varmaz''lar.

Önemli olan o ara yaşamdır. Süreçtir.

Akıl ve sezgi iç içe yürür.

Ve bu en çok da fırsat verildiğinde yeşerir.

Var olanı koruyarak ve en doğru biçimde yansıtarak ve güncelleyerek de her alanda yaratıcılık yansır doğaya, maviye.

Siz bilmezsiniz denizler ne güzeldir.

Ne hoştur denizin mavi mavi havasını solumak şu dünyada.

Yakanın, gömleğinin düğmelerini iliklemeyi unutmuşsundur.

Rüzgar yakanızı açar.

Serin serin esintiyle gönlünüz gibi açık olan bağrınızı okşar

Bilmezsiniz ne büyük mutluluktur o.

Yol ver deniz.

Esmer Erdem Esmer Erdem, sanat tarihçi bir anne ile ressam bir babanın kızı olarak Ankara’da doğdu. Sanatsal projeler ve sanatsal üretim alanında yoğunlaştı.

Hayatında iz bırakan en önemli dönemi, “Urart Okulu” denilebilecek sistem ve Mehmet Kabaş’a borçlu olduğunu vurgular.

Müze replikaları ve özel tasarım ürünlerle markaların üretiminde çalıştı, uzun süre DÖSİMM (Kültür Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü) için heykel, takı ve sanatsal obje  üretti; dünya turizm fuarlarında 300 parçalık Eski Hitit'den günümüze kadar gelen Anadolu Uygarlıkları Replika Koleksiyonu’nu sergiledi.

Armaggan mağazalarının kuruluş, markalaşma ve konsept sürecinin belirlenmesinde yer aldı, "luxury handcraft" akımının Türkiye'de başlatılmasının öncülerinden oldu. Tüm atölye ve tasarım-üretim ekibinin oluşumu, Hereke tezgâhlarında Osmanlı kumaşları dokumasına kadar giden kültürel süreci kurdu. Gaziantep Tasarım Mağazası ile ‘kutnu kumaş’ın kullanım alanlarını genişleterek dünyaya tanıtılmasında rol üstlendi.

Edirne Tasarım, Zeugma Müzesi koleksiyonu, Cumhurbaşkanlığı özel hediyeleri, Ankara CSO tasarım mağazası, Atatürk Kültür Merkezi tasarım mağazası ile birçok kurum ve kuruluşta statü hediyeleri üretimi gibi iş ve sanat projelerinde yer aldı.

Esmer Erdem Sanat Tasarım Üretim Şirketini kurdu, çalışmalarına İstanbul ve Bodrum'da sürdürüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Semboller ve renkler

Has yaratıcılık budur bence.. Renkler ve sembollerle oynayanların ilkesi ile yaşanacaklar.. Bir anlamda duyguları, duyarlılıkları, hazları, umutları öznel biçimde kurgulamak.. 

'Günlük!' diye başlayan yazılar..

Anılar gelir, aslında kendi kalakalmışlığına ağlarsın; varken hiç düşünmediğin olayları, birlikte geçirilen zamanları anımsarsın..

Özgürlük üzerine..

Acıdan, ayıplardan, baskılardan, hayata dayatılan engellerden ne zaman korkulmaz ve özgürleşilir?

"
"