Sakin ve derinlikli bir yaşamın hüznünü taşıyamayacağımız için telaşa boğduğumuz, eski telaşlı yaşamlarımızı acilen geri istiyoruz.
Öyle bir zamandan geçiyoruz ki, zaman dursun, biz olup bitenin, salgının yanından geçip gidelim istiyoruz.
Bu belirsizliğin ortasında virüsün ajandasındaki notları okumak varsa bir takvimi onu anlamak istiyoruz.
Ama olup bitenin tarihsel izdüşümü, güncel bir ajandadan daha çok annemin her gün çevirip, bazen yemek menüsünden ilham aldığı bazen tarihteki aynı güne ait çok eskiden olmuş bir olaya ait notları okuyup kendi kendine mırıldandığı saatli maarif takvimi gibi.
Tüm dünya dördüncü dalga ile sarsılmakta. Bir önceki dalgadan çok daha yüksek vaka sayıları ve Türkiye, Rusya gibi ülkelerde ölüm artışlarındaki keskin tırmanış ürkütüyor.
Hep aynı yanlışları yaparak adeta "pandemik spiral"e dönüştürdüğümüz salgının henüz sönmemiş ormanındaki, aşılıysak yaş ya da aşısız isek kuru odunlardan biriyiz hâlâ.
Bir yandan, dünyada yapılmış olan 5 milyar doz aşıdan payını alamamış yoksul ülkeler ve kıtalardan yayılmakta olan değişik isimli "varyant" haberleri bir yandan aşılanmaya hızla ve sistematik olarak başlayan ülkelerden gelen, dördüncü dalga varyantı olan deltanın aşılıları da enfekte ettiği hatta hastalandırdığı haberleri var manşetlerde.
Her şey bu denli griyken, soru sorduklarımızı da keskin cevaplar için ayartan, siyah ya da beyaz cevaplar istiyoruz.
Aslında bu soruları peş peşe sıralayıp kısaca cevaplamazdan önce, salgınla ilgili bu yaza dair gerçekçi olmayan iyimserliğimiz ya da umursamazlığımız neden endişeli bir umutsuzluğa evrilmekte bunu irdeleyelim.
Bu dalga, dünyada farklı bölge ve ülkelerde farklı seyrediyor ve sonbaharda alınması gereken önlemler bakımından da farklılıklar gösterecek.
Bu farklılıklar, ülkelerin nüfuslarının aşılama oranları ve aşılanırken bir yandan dikkatle sürdürdüğü, sınır giriş, varyant, vaka tespit ve izlemleri gibi önlemlerin olması ya da olmamasından kaynaklanacak.
Türkiye'de ise tüm yaz boyunca elde avuçta ne varsa eğlencede savurmuş, sonra özenle para biriktirmiş akrabalarından borç isteyenler gibi biriktirdiğimiz bir salgın yükü ile karşılıyoruz yine bu sonbaharı.
Şimdi acil olarak cevap beklediğimiz gri sorulara dönecek olursak...
Salgın ne zaman bitecek?
Salgının başlangıcında, orijinal virüs için hesaplanılmış olan kitle bağışıklığı yani salgının kontrol edilebilmesi için gereken eşik, deltadan önce yüzde 70 idi ancak bu eşiğin doğal enfeksiyon ile geçilemeyeceği de biliniyordu.
Yaklaşık iki yıldır, ağır bedeller ödeyerek yaşadığımız bu salgında, şimdiye kadar 200 milyonun üzerinde kişi enfekte oldu.Bu ise enfekte olması gereken kişi sayısı olan 4-5 milyar kişiden hâlâ çok uzakta olduğumuzu ve bu eşik doğal yoldan yakalansın diye bırakılırsa, milyonlarca kişinin daha öleceğini, hastaneler taştıkça kapanmalara gidilmesi gerekeceğini gösteriyor.
Aşılama ile bu eşik kısa sürede yakalanılarak salgın kontrol altına alınabilirdi. Ancak hızlı, homojen aşılama yapılamadığı için bu eşiği yükselten, çevreye çok daha uyumlu, bizim maske ve mesafe gibi önlemlerimiz varlığında ve kısmi bağışıklığa rağmen geliştiği için de dördüncü dalgaya yol açacak kadar ve hızla yayılan delta varyantının ortaya çıkışına izin verilmiş oldu ki bu da bizi ulaşmak istediğimiz hedefin çok uzağına savurdu.
Cevap: Salgın kontrolünden oldukça uzağız ama aşılar delta dahil tüm varyantların yol açtığı ağır hastalık ve ölümü engelliyor.
Salgını kontrol edemesek dahi salgının yıkımını hafifletebileceğiz.
Aşı dağıtımındaki eşitsizlik azaldıkça, aşı tereddütü aşıldıkça salgın kontrolü konusunda yavaş da olsa ilerleme sağlanabilecek.
Önümüzdeki altı ay pek çok ülkede hem salgın hem salgının yıkıcı etkisi ile uğraşacağımız, iki yıl gibi bir süreden önce de tümüyle kontrole alınmış bir salgından söz edemeyeceğiz gibi öngörüler mutlak olmamakla birlikte gerçekçi olacaktır.
Aşılandık neden maskemizi atamıyoruz?
Aşılanmış olmak hastalanma ihtimalimizi yüzde 0.01-yüzde 0.2 gibi çok azaltıyor.Ancak aşıların oluştırduğu ilk bağışıklık cevabındaki antikorlar, delta gibi hızla bulaşan bir etkenin burun ve boğazımıza tutunmasını hatta nezle bulguları yapacak kadar çoğalmasını engelleyemeyebiliyor.
Ama, aşı nedeniyle karşılaştığı yabancıyı anımsayan bağışıklık sistemimiz alarmlarını hızla çalıştırarak kısa sürede virüsü bertaraf ediyor.
Cevap: Düşük ihtimalle enfekte olduğumuzda, kısa süreli olabilecek bulaştırıcılık ihtimali maske ile bertaraf ediliyor.
Ayrıca girdiğimiz ortamlarda, aşısız kişilerle karşılaşıyor olabilmek ve kendimizi en üst seviyede korumak için maske takmayı sürdürüyoruz
Toplumda aşılanmış kişilerin sayısı yeterli olsa, maske takmayabilecektik.
Aşılananlarda neden enfeksiyonlar artıyor?
Hiçbir aşı yüzde 100 etkili değil zaten.
Aşılanan sayısı arttıkça karşılaşılma olasılığı artacak bu durum için, etkisi yüzde 95-98 olan kızamık aşısı ile örnekleyelim.
1000 çocuğun gittiği bir okulda, 990 çocuk aşılı 10 çocuk aşısız olsun. Bu okulda kızamık salgını çıktığında, 10 aşısız çocuk ve 990 aşılı çocuktan yüzde 2'si hastalanacak (990 x 0.02) yani 19 aşılı çocuk da hastalanmış olacak. Bu durumda sonuç "19 aşılı, 10 aşısız çocuk kızamık oldu" diye yorumlanıp manşetlere taşınılınca aşılananlarda enfeksiyonlar artıyor gibi, "epidemiyolojik yanılsama" dediğimiz bir durumla karşılaşıyoruz
Ek dozlar gerekli mi? Her altı ayda bir aşı mı olacağız?
Delta sonrası yapılmış olan çalışmalar ile nezle, soğuk algınlığı gibi bulguları olan enfekteleri sayarak, maske ve mesafe önlemlerine tekrar dönüş kararı alan ve hızla üçüncü, ek doz öneren İsrail ve ABD’nin kararları, bir an önce ve yalnızca aşı ile salgını bitirmek isteyen ülkelerin erken ve şimdilik gerekçelendirilememiş kararları olarak değerlendirelebilir.
Yapılan tüm çalışmalar, aşıların hala ciddi hastalık ve ölümleri önlemede %90 etkili olduğunu gösteriyor.
Hastalanan aşılıların ise yaş ortalamalarının daha yüksek olduğu ve eşlik eden üç ya da daha çok hastalıkları bulunabileceği gösteriliyor.
Aşı dozlarının tekrarını gerektirecek nedenler, aşı etkilerinde gözlenilecek zaman aşımı, yeni ve bağışıklığı azaltan bir varyant olabilir.
Mevcut veriler, önümüzdeki altı ay ile iki yıl arasında bir ek doza ihtiyaç duyulabileceğini ama mümkün olduğu kadar veri ile bu kararın alınması gerektiğini gösteriyor.
Aşılanmış olan kişiler, enfekte olsalar dahi , hastalığı soğuk algınlığı gibi geçiriyorlar.
Ancak aşılanan sayısı arttıkça, orta-uzun vadede koruyucu duvar örüldükçe salgının tümüyle hafif seyirli bir soğuk algınlığı seyrine dönüşmesi umuluyor.
Bugünden yarına salgında büyük bir fark yaratan iyi ya da kötü bir değişiklik olmayacağı anlaşılıyor. Deltanın bir ajandası yok, yalnızca bizim ajandalarımıza uyumlanamayan bir virüs var. Annemin nasihatı ile “en iyisi akılcı olanı yapmak çünkü başka çare yok.