02 Ekim 2022

Ankara'da eylül

Başıma gelenin zihnimdeki ve ruhumdaki yükünü azaltmak için eylülü takvim yapraklarında, dinlenmeyi ise başka bir bahara bıraktım

Yazdan kalma kararsız bir bulut gibiyim.

Sonbaharın ortasında öylece duruyorum.

Çiselemek de mümkün, güneşle gölge oyunu oynamak da.

Aslında ne çok severim eylülü.

Okul yıllarımda özlemle beklerdim.

Yaz evinde, annem ve babamla ve her ay sayıları eksilen az sayıda akranımla geçirdiğim yaz mevsiminin kavurucu, biraz ıssız bol kitap okumalı durağan ayları bitiyor diye sevinirdim.

Zamanın hızla akacağı zamanlara akmak, günün çoğunu kendi ritmimde kendi akranlarımla geçirecek olmak sevinç verirdi.

İlerleyen zamanlarda, bitmeyen koşuşturmalarımda verebileceğim kısa fasılaların sonuna gelindiğini anımsatsa da renklerini, ışığını, demlenmiş bir çayın sıcaklığında çokluk elle tuttuğum notlarla çalışmaya başlamış olmanın huzurlu yalınlığını severdim.

Ama bu eylül, sonbaharı, sonbahar renklerini izlemek için sokaklara, sabah yürüyüşlerine çıkamıyorum.

Eymir'de yaprakların çıtırtısına eşlik eden adımlarımın gölgesinde kulağımda bir virolog sesi ya da müzik dinleyerek yürüyemiyorum.

Yakın koruma ile geçen günlerimi, ev hastane ve ofis dışına taşırmamaya çalışıyorum.

Beni esir alan, işi öldürmeye vardıran bir dengesizliğin öylece izlenmekte olması, bir anlamda beni tutsak almaktan duyulan keyif çok canımı sıkıyor.

Bir bilim insanı, bir hekim olarak, sokaklarda yakın polis koruması ile dolaşabiliyor olmanın coğrafi utancı, sorgulayan bakışlarla izleyenlerin gözüne bakmama mani oluyor.

Yaklaşık 60 gündür hâlâ mahkeme sürecinin bile nedense başlamadığı, zanlının Freddy'nin Kabusu gibi her gün bir yerden başını ya da dilini çıkardığı tuhaf bir eylül bu.

İnsanın dayanamayacağı iki şey olduğunu düşünüyorum; zamanın sınırsızlığı ve "efendi"siz kalmak yani tümüyle özgür ve zamansız kılınmak.

Son üç yıldır, mevcut işlerime eklenen pandemi sürecindeki artan koşuşturmayı kendi ritmim kılarak etrafa pek şahane bir görüntü kendime de iyi bir mazeret sunuyordum aslında.

Tüm zamanımı işlere bölüyor, koşuştururken zamansızlığı unutuyor, kendimle kalamayışıma çünkü'lü, ama'lı, fakat'lı nakaratlar yazıyordum.

Her ne kadar, ABD Başkanı hafif bir ironi ile "Gördüğüm kadarıyla herkes maskesiz, bu da işler yolunda demektir" sözleri ile pandeminin artık bittiğini ilan etse de pandeminin bitmediğini günde yarım milyon vaka, bin beş yüzlü sayılardaki ölümden biliyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başkanı da "bitti" dedi diye atılan manşetler, ekranlarda yapılan yorumlar da pandemik zamanda iyice ayyuka çıkan "infodemi" salgınından payını alıyor.

Oysa, Dr. Tedros, pek çok maddede yönetimlerce yapılması gerekenleri sıralayıp ilk kez iyi eşgüdümlenmiş, adanmış bir çalışma ile pandemi bitirilebilir durumda mesajını iletmeye çalışmıştı.

Henüz aşı olmamış 2.5 milyar kişi varken, pandeminin hâlâ bir geçiş evresinde olması yani yükünün hafifleyip hafiflemeyeceği bile belirsiz.

Pandemiden kurtulmayı en çok isteyen kişi olarak, sonbaharda mutlak beklenilen pandemi dalgasına rağmen, artık yavaştan dinlenmeye geçebileceğimi umarak teselli oluyordum.

Tüm aşılarımı olması gerektiği gibi yaptırmış olduğum halde hayatımın en az yarıdan fazlasını hâlâ maskeyle geçirmek zorundayım.

Bunlara rağmen keyfimi kaçırmadan çalışmayı başarıyordum.

Ama hiç gerekçesiz bir şiddet eylemi gelip beni de buldu.

Şiddet ve hukuksuzlukla kuşatılmış bir coğrafyada kim kendini bunlardan soyutlayabilir ki?

Artık memlekette  birey olarak dahi ilerlemek ve bu boğucu ahenksizlikten muaf kalabilmek mümkün değil.

Başıma gelenin zihnimdeki ve ruhumdaki yükünü azaltmak için eylülü takvim yapraklarında, dinlenmeyi ise başka bir bahara bıraktım.

Tüm bu kapana kısılmışlığı, yapılacak tüm işleri aynı anda yapmak telaşıyla bastırmaya çalışıyorum.

Önümüzdeki haftalarda çıkacak ilk kitabımın heyecanı ciğerlerime yaşam soluğu dolduruyor.

Zihinsel dünyası tek boyutlu olanlar ne evrenin çok boyutluluğunu ne yerkürenin biyolojik çeşitliliğini algılayamıyor.

Zihinsel dünyası tek boyutluların seçtikleri ise evreni de yerküreyi de  yalnızca kendi varlıklarına kayıt etmek ve herkesi tek boyutlu bir zihinle bırakmak istiyor.

Dünyayı kuşatan, eksik, yanlış, yalan bilgi salgınının coğrafya ve uzamında payımıza düşen zekasız, espirisiz bir şarlatanlık ile ayaklarımıza takılan halat ve ağzımıza vurulmaya çalışılan kürek oluyor.

Bu yıl Ankara'da eylül yalnızca açtığım camlardan içeri dolan sabah serinliği ile trafikte fark ettiğim okul ve iş telaşı.

Olanları sızdırmayacak kadar yalıtmaya çalıştığım belleğimdeki çatlaktan, şimdi iyice ıssızlaşmış kıyılara vurduğunu bildiğim eylül güneşi doluyor, o bana ben ona ulaşmaya çalışıyoruz.

Neyse ki türümüzün aslında pek de ilginç olmayan serüveninde iyiye ve daha kalıcı olana evrilmekten başka bir hikaye ve çare olmadığını biliyorum.

"Sabit bir maddeden, karmaşık, canlı bir güzelliği oluşturan sayısız kuşak, hiçbir yazar daha iyisini yazamazdı" (Yaradılış, Colombre, Dino Buzzati )

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

Yazarın Diğer Yazıları

Hekimlerin odası, sekterlik ve ideolojik körlük

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki...

Hekimliğe övgü

Ölümlülüğümüzle aramızdaki mesafede, yaşamla ölüm arasındaki köprülerde, dost düşman ayırmayan, kimlik, millet gözetmeyen, bence yerküredeki en kutsal, yaşamsal olan o yemini etmiş hekimler var hep

Üç kadın

Ninem kadar açık sözlü, annem kadar dirençli ve inatçıyım. Tam bir asır boyunca zamanı aralarında yuvarlayan üç kadın