02 Mart 2025
“Her şey şiirdir ve bir gün belki
İlk aşkım, ilk göz ağrım şiir
Koynunda ona yazdığım mektuplar
Bir yerlerden çıkıp gelecektir...”
Ataol Behramoğlu
Ve dizeleriyle ruhumuza kanatlar takan büyük ozana şöyle demek istiyorum;
“Evet zannederim, dizelerinizdeki gibi oldu, şiir bir yerlerden çıkıp geldi, belki de dediğiniz gibidir, yani her şey şiirdir”
Kış, bedenlerimizin ayaz ile yaman bir sınav verdiği, ısınalım diye girdiğimiz, az havalandırdığımız mekanlarda, kabus gibi burnumuza yapışan virüslerin soluğumuzu kesebileceği bir mevsim.
Neyse ki, elbette hasarsız atlatabilirsek, iki bahar arasına düşüyor.
Biz hekimler bu haşin mevsimde artan hasta sayılarını bekler olsak da gönül bağı kurduklarımızın hastalıklarında hepimiz telaşlı birer hasta yakınına da dönüşüveririz.
Bu kez de kötü bir haber, şiirlerini direnişimize, sevdamıza, yorgunluklarımıza, dostluklarımıza yoldaş ettiğimiz büyük ozandan geldi.
Ama, bu şiir gibi direnişinde, mecalsiz bırakan hastalığına rağmen bakın bize daha neler anlattı...
Mesela belki de şiir, ozanı ve şiiri çok seven bir hekimin, tüm şiir seven hekimleri onun için seferber etmesi ve daha da mühimi onun elinden tutup umut ve istencine direnç katarak, ozanı bizim kıyıda bizimle kalmaya ikna etmesidir.
Çünkü vefa, incelikli, sağduyulu, her gün eline dokunan bir refakat, derin uykularda tuttuğumuz hastanın başucunda, duymayacak olsa dahi sevdiği müziklerin çalınması, onu bizimle kalmaya ikna etmiş olabilir.
Yılbaşı gecesi, şairi yaşamda tutmaya çalışan o hekime, ben ona “şiir seven hekim” diyordum çünkü tüm bu telaşlı süreçte o biyolojik bir oğuldan daha yakın bir hasta yakınıydı, başka kar’lı bir kıtadan, moral olsun diye yolladığım bir fotoğrafa, gece tam 24.00 de ozanın elinden tutmuş “yeni yıla yalnız girsin istemedim” diye fotoğraflarını yollayınca;
Şiir öylece çıktı geldi karşıma…
“Her şey şiirdir, uğultusu rüzgarın
Bir ırmağa usulcacık yağan kar
Her gece okunan bir dua çocuklukta
Gökyüzünde bölük bölük turnalar”
O vakit ben de Okan’a şöyle dedim
“Bak, şair bir iyileşsin şiir seven bir hekim ve şair diye bir yazı yazacağım Okan, bunu bilmiş ol”
Ama şimdi, her gün elinden tutup, her gün yinelenen anımsatıcı bir not gibi kulağına, yüreğine, bulunduğu, kalması gereken kıyının burası olduğunu fısıldayan Okan’dan başka, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin, başta Doç. Dr. Fethi Gül, onu yeniden söylenecek şiirlerinin dizeleriyle buluşturan meslektaşlarımın hepsini yazmalı diye düşünüyorum.
Hepsi de ozanın şiir gibi teşekküründe zaten ve diyor ki teşekküründe “İnsan sıcaklığıyla sarmalanmış özverili çabaları.”
İnsanın ve yaşamın değerini bilen her hekim, insanı ve zamansız bahçemizi şenlendiren tüm canlılığı o sıcaklıkla sarmalar.
Ama yine de ayrıca yazılmalı, vefa ve şimdi iyileşmek dinlencesindeki ozanın çağrısının nasıl karşılık bulduğu anlatılmalı.
Hayata inancı yinelemek için, “vefa”nın lüzumu halinde açılacak bir hava yastığı olmadığını duyumsatmak için yazılmalı.
Okan’ın bazen çok telaşlandığı zor zamanlarda hep “o çok zor bir tünelde, herkes elinden geleni yapıyor ama inan kararı biraz da hastanın kendisi veriyor gibi geliyor” diyordum.
Bir anlamda her şey, ilk göz ağrısı o şiirin, çağrıyı duyup duymamasına bağlıydı
Mesela henüz yaz başında kaybettiğim, hala öldü diyemiyor olmam!, annem de çok zorlu bir tüneldeydi, gidip elinden tutuyordum “hadi ama daha önce yaptık” diyordum.
Bir gün tam gözümün içine bakıp sislenmiş ihtişamlı zihnini ve artık kırık dökük sözcüklerini toparlayıp “Esin belki de insanlar bazen iyileşmek istemeyebilir” dedi, kararını ve kararlılığını anlatmak istercesine de cılızlaşmış sesini gürleştirdi.
O vakit çok zorlansam da sürece sükunetle eşlik etmeye karar verdim.
Şair sayesinde henüz tanıdık bir yabancı olan şiir seven o hekim ile gönül hizasında buluştum.
Vazgeçmekte olduğum vefa sözcüğü şiir seven bir hekim olarak çıkageldi.
Böylelikle bu yıl sıkça karşıma dikilen o “buruk vefasızlık” teskin oldu.
Ben iyi ki hekim olmuşum, iyi ki şiir seviyorum, iyi ki yol arkadaşlarım, öğrenip, öğrettiklerim hekimler dedim.
Bu yıl, o hoyrat vefasızlık içimi burkarken, çok güzel bir İstanbul akşamında buluştuğum şiir seven bir başka hekime;
“Hayal kırıklığı değil, hayat kırıklığı “dedim.
Vefasızlık insanın hayata inancını sinikleştirip, ürkekleştiriyor.
O da zaten kocaman olan siyah gözlerini iyice açıp, bir yazardan (Latife Tekin) emanet şu sözcüğü kulağıma fısıldadı.
“Vazgeçmek mucizesi…”
Bu sırrı duyunca, bu mucizeye öylece, büyüyü bozacak bir büyü misali sığınırım zannederken, yaşamdan, içimize sökün edenlerden, kırıp dökenlerden, gitmek diyemeyeceğim terk edişlerle yaşanılanları hiç’leştirenlerden vazgeçmenin nasıl tekinsiz bir yolculuk olduğunu kavrıyorum adeta.
Mucizeler öyledir ya zaten, zannedilenin aksine tekinsiz olurlar çünkü mucizelere sığınmak isteyişimiz kırılgan zamanlarımıza hatta felaketlere denk düşer
Zannederim bugünlerde “vefa” sürekli vazedilen “şimdiki zamanın gücü” masalına gölge eden bir geçmişe tekabül ediyor.
Oysa, ben elimizdeki en kaygan ve kaypak zamanın “şimdi “olduğunu düşünürüm.
Bazen kurcalamak ve can yakmak pahasına, geçmişi korumaya özen gösteririm.
“Dünün, yarına değdiği an” dediğim, belirsizlikleri, endişeleriyle canlı oluşumuzun zaman uzamı şimdi ya geçmiş ya da gelecek bir zaman olacak zaten.
Son yüzyılların en istilacı ulusunun sloganı olunca soğuduğum rüya sözcüğünü düş ile takas ederek, geleceği düşlerken de hiçbir şekilde kurtarılamayacağını ama vefa ile korunulacağını düşündüğüm geçmişin gölgesini sipere alarak ufka bakmaya çalışırım.
“Her şey şiirdir, çağrısı aşkın
Bahar toprağından yükselen tütsü
Umut ve acı, başlayan ve biten,
Yağmurun ve akıp giden hayatın türküsü”
Şairler sonsuzluk senfonisinin notalarını yazarlar.
Sevgili Prof. Dr. Okan Toygar’a… Şiir seven hekime ve bizimle kalmaya ikna olan Ataol Behramoğu’na..
Esin Şenol kimdir? Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir. Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir. Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup, Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007). Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir. TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir. ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022). ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır. Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır. Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir. Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır. 33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır. İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır. |
Yaşamın tüm diyalektiklerinin şaheseridir aşk. Öyle tek kişilik ve aslında öyle iki kişilik ki. Sizi tüm kalabalıklardan, tüm uğursuz uğultulardan yalıtıp eşsiz bir esansın özüyle dolduran bir büyü aslında
İnsanın üzülerek ve hüzünlenerek iyileştiğine inanırım ben. Hüzünden ve üzüntüden kaçanların, kaçtıklarına yakalanmalarının kaçınılmaz ve çok daha sarsıcı olduğunu düşünürüm
Yazgımızın hep bir şeyi özlemek olduğunu biliyorum ama özlediklerimiz bulmayı düşlediklerimiz mi eksiltip yitirdiklerimiz mi, bunu bilmiyorum
© Tüm hakları saklıdır.