11 Aralık 2022

2022 biterken...

Umut yaratan olmak, deve dikenleriyle dolu kızgın bir kumda çıplak ayak yürümek gibi. Ama başka bir yolculuk yok

Hangi trajedi, zaman ve coğrafi uzamdan soyutlanabilir ki?

Geçirdiğimiz son üç yılı geçirmekte olduğumuz coğrafya, bireysel özgürlüklerimizin temeli olan "nasıl yaşayacağımızı seçmek hakkımızı" yaşamakta olduğumuz ortak trajedi karşısında akıntıya kürek çekerek yalnızca "sağ kalmak" yani yaşam enerjimizi korumaya indirgiyor.

Zamansız ve yorucu ölümlerin hekimlik uygulamasının tam merkezinde olduğu iki buçuk yıl sonra, vurduğumuz kıyıda, ıslanmış giysilerimizi kurutacak güneş yok, ürperten, insanın içine işleyen kemiklerimizi sızlatan bir ayaz var.

Kasımda kısa bir ara Budapeşte'ye seyahat ettim.

Sokaklar caddeler yeni yıla hazırlanıyordu.

Ekonomisi çalkantılı olan, Türk parasının görece daha değerli göründüğü ülkede, yoksulluk ile yaşam ışığını kaybetmenin aynı şey olmadığını duyumsadım.

Tuna nehri kıyısına dizilmiş, Holokost Anıtı olan, içlerine gül yerleştirilmiş demir ayakkabılar, insanlık tarihinin savaş ve salgınların ve onlara eşlik eden toplu ölümlerin resimli bir fotoromanı olduğu gerçekliğini bir kez daha anımsatıyor.

Şehrin tam ortasındaki Tuna nehrinin vakur dinginliği içime dokunuyor.

Vahşi bir katliamdan kalan ayakkabıların dokunaklı hikâyesi çok uzak olmayan zamanların bu nehirde arıtılamayacak günahları.

Hikâyesi çok hazin bu şehirde tarihin izdüşümleri arasındaki dalgın düşünceli adımlarım, yeni şehrin merkezine yönelince, güzel bir kafede, insanlığa dair iyi şeyler anımsatan sıcak şarap ve peynirle hüznümü demliyorum, yeni yıl süslerini, puslu havaya süzülerek caddelere yansıyan ışıkları seyre dalıyorum.

Artık vakur bir hüzüne dönüşmüş bu acı, zamanın ne var ne yoksa yaşanmış her şeyi incelterek soluklaştırdığını anlatıyor.

Hüzünden sıyrılıp, yaşam enerjisi titrek bir mum alevi gibi cılızlaşmış ülkemde olup bitenlerin keskin yakıcı öfkesiyle kasılıyorum.

Pandemiye ve pandemi hayatımın tam orta yerine yerleşmesine rağmen her yıl inatla çıkarıp süslediğim yeni yıl çamımı, süslerimi, ruhumun dip köşelerinde göz kırpan dileklerimi çıkarmak içimden gelmiyor.

Bölümümüzdeki yardımcı hizmetli N. Hanımın üniversiteyi yeni bitiren oğlunun askere gidecek olması takılıyor aklıma.

"İş bulamıyor hocam, hepsi askerlik yaptın mı diye soruyor" dedi.

"Bedelli parası bulalım" dedim.

Hem tahminimden çok daha yüksek bir bedel olduğunu hem de artık bankaların o krediyi vermediğini söyleyip başını eğiyor

"Onu da o istemiyor, okuttunuz artık sizden isteyemem diyor."

Yönetenler hepinizin yerine o bedeli aldı, seçim yoluna katık ettiler çoktan diyemiyor yutkunuyorum.

Askerlikten başka bir geleceği olmayan yoksul çocukların şehit düşmeleri ve düşme ihtimalleri kanımı donduruyor.

İyi ki, Yaşar Kemal'in şu sözleri "İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratandır," kulaklarımı çınlatıyor.

Tarikatların karanlık dehlizlerinde bir başlarına bırakılmış küçücük çocukların hiç göremeyecekleri yaşam ışığı, çocuklarına o ışığı göstermek için canhıraş çırpınan ana-babalar onları daha fazla yormamak için göze alınan şehitlikler.

Pandemi gibi gerçeğin yaşamsal olduğu ve gerçeklerin üzerine kopkoyu karanlıkların örtüldüğü bir zamanda, gerçek bilgiye erişmek, kamu ile paylaşmak için tüm zorluklara rağmen keyifle çalıştığım Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu da çok tatsız ve kırık bu yıl. Geçen yıl moral olsun ve yeni yıldaki çalışma akışını planlayalım diye yaptığımız toplantıyı anımsıyorum.

Şebnem Hoca'nın keyifli üretken paylaşımcı çalışma arkadaşlığı, canımın sıkılmış olduğunu duyumsadığı zamanlarda "sesinizi duymak istedim" diye yalnızlığıma süzülmeye çalışan nazik ses tonu...

Bir insan hakları aktivisti o, bu zaman ve coğrafya uzamından taşacak büyüklükte düşünceleri, cesur ama kırılgan bir yüreği var.

Bir linç kampanyasının hedefine oturtuldu.

Uzun süredir bir açık vermesi bekleniliyordu.

Öyle bir açık olsun ki, herkes herkesin vatan severliğini dirhem dirhem tartsın ve tanıdık linççiler bize yakın çemberdekilerce tezahürata tutulsun.

Kendisi defalarca anlatmaya çalıştı ama duymak istemeyen kuşkucu pürüzlü zihinler düşmanlarını çoktan seçmişler, aradaki tüm boşlukları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ve yılların ustalığıyla doldurup gerekli metni oluşturmuşlardı.

Yazmış olduğum kitabımın ön sayfasına şu notu koydum ve gönderdi: "Dayanacağınızı biliyorum, özlüyoruz ama biz de dayanırız."

Cesur, akıllı ve dayanışmacı kadınların nadir olduğu bu coğrafyada yine birimizi tutsak aldılar ve bizi eksilttiler.

Bu bir linç kampanyası, kınamak, eleştirmek, ve düşüncelerine katılmamak böyle bir şey değil dediğimde, insanlığına, rasyonel aklına güvendiklerimden ne çok "ama" ve "fakat"lı linç alkışı, tezahüratı duydum.

Önce 12 Eylül sonra son 20 yıl hem bizi öyle derin yarıklarla ikiye bölmüş hem de öyle vasat bir zihinsel atmosfer yaratmış ki, bundan fazlası var deyince, iki kutup bir olup o yarıktan aşağıya itiveriyor.

Daha fazla umutsuzlaşmamak için keskin bir öfkeye rağmen vakur bir sessizlik içindeyim.

Umut yaratan olmak, deve dikenleriyle dolu kızgın bir kumda çıplak ayak yürümek gibi.

Ama başka bir yolculuk yok.

Neyse ki bu aylarda ben tamamen takvim zamanının hükmündeyim.

Okul, hastane, seminerler, okumak ve yazmak ile geçen şehir kışının yarı karanlık günlerine incecik ışık huzmeleri süzülüyor.

Yeni yıl çamımı kurup ışıklandırıyorum, sağa sola ufak tefek süsler serpiştiriyorm.

Süslerin arasına dileklerimi de serpiştirebilmek için biraz bezgince içimdeki yedek gücü bir kurcalıyorum.

Dileklerin olması ne dileyenin saflığı ve iyi yürekliliği ne de o dileğimizi ne kadar çok ve saf istediğimizle ilişkili.

Dilek dilemek hiç hükmümüzün olmadığı belirsizliğe bir güzelleme, eğlenceli biraz da sitemkar bir göz kırpış.

En azından olanları bizimle ilintilemenin, olmayanlara da aldırmayan aldırmayışın kenar süsü.

Belirsizliği eğlenceli kılmanın bir yolu.

Sokaklarında gençlerin aşkı, neşeyi çınlattığı, yaşlıların parklarda ağır usul havalanmaya çıktığı, düşünceleri esir alınanların özgürlüğüne kavuştuğu bir ülke diliyorum.

Geçen yıl ve ondan önceki yıl dilediğim kitap düşümün gerçekleştiğini düşünüp vakur hüznüme dönüyorum.

Biliyor musunuz, keskin bir öfkeye yenilmeyen vakur hüzün en büyük öğretmen.

Kış çayı gibi teskin edip güç veriyor insana.

2023 muhtemelen daha iyi olmayacak, bu da beni daha güzel yıllara kadar çalışmak ve uğraşmaya zorunlu kılıyor.

İyi yıllar olsun.

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hekimlerin odası, sekterlik ve ideolojik körlük

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki...

Hekimliğe övgü

Ölümlülüğümüzle aramızdaki mesafede, yaşamla ölüm arasındaki köprülerde, dost düşman ayırmayan, kimlik, millet gözetmeyen, bence yerküredeki en kutsal, yaşamsal olan o yemini etmiş hekimler var hep

Üç kadın

Ninem kadar açık sözlü, annem kadar dirençli ve inatçıyım. Tam bir asır boyunca zamanı aralarında yuvarlayan üç kadın