12 Haziran 2012

Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri

İleri demokraside esas olan yargı birliğidir. Tüm mahkemeler aynı çatı altında toplanmalı ve herkes hakkında aynı usul ve esaslarla yargılama yapmalıdır...

 

İleri demokraside esas olan yargı birliğidir. Tüm mahkemeler aynı çatı altında toplanmalı ve herkes hakkında aynı usul ve esaslarla yargılama yapmalıdır. Ancak Türkiye'de bu ilke sürekli zedelenmiştir. Bu açıdan bakıldığında, ileri demokrasilerde genel mahkeme-özel mahkeme ayırımının olamayacağı, bunun yerine aynı çatı altında toplanmış uzman mahkemelerin olması gerektiği bir gerçektir. Yargı, istenildiğinde kullanılacak bir araç değil, herkes eşit şekilde adalet dağıtılmasını sağlayacak adalet amacına hizmet etmesi gereken ve kamu kudretini kullanım yetkisini milletten alan bir erktir. Anladığımız kadarıyla, "özel yetkili ağır ceza mahkemeler" adı ile bilinen mahkemeler tümü ile kaldırılmayacak, sadece yetki alanları daraltılacak (yargı yetkileri silahlı suç örgütü ve faaliyetleri ile sınırlı tutulabilir), bazı kişi ve olaylara müdahale edilmesinin önüne geçilecek gözüküyor. Doğru olan, bu mahkemelerin tümü ile kaldırılması veya uzman mahkemeler olarak sınırlı suçlara bakması ve bu mahkemelerin yetki alanına giren yargılamalardaki usul hatalarının önüne geçilmesidir. Bu amaç dışında izlenecek, örneğin belediye başkanlarının ve bazı kamu görevlilerinin yargılanmasına getirilmesi düşünülen izin sistemi hiç isabetli değildir. Bu anlayış, yargıdan ve hukukilik denetiminden kaçışın yolunu açacağı gibi, kayırmacı ve keyfi uygulamaları da beraberinde getirecektir. Herkes, hukuk ve adalet önünde herkes eşit olmalı ve gerektiğinde yargılanabilmelidir.

Ceza Muhakemesi Kanunu m.250 ila 252 uyarınca 01.05.2006 tarihinde kurulan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kural ve uygulama bakımından izlediği farklı yargılama usulleri (suç örgütü, telefon dinleme ve tutuklama gibi) hatalıdır ve bunların düzeltilmesi gerektiği tartışmasızdır. Hukuk devletinde maddi gerçeğe ulaşacağım diyerek istediğiniz şekilde yargılama yapamazsınız. Bundan başka, hukuk kuralları ile bu kadar oynamak ve değiştirmekte yarar getirmeyecektir. Hukuk kurallarında yapılan sürekli değişiklik istikrarsızlığa yol açacaktır. Önemli olan, sadece kanun değiştirmek değil mevcut kanunları da layıkı ile uygulamaktır.

Esas olan, toplum tarafından genel ve özel, yumuşak ve sert mahkemeler gibi bir anlayışın hakim olmamasıdır. Elbette bu anlayış birden bire değişmeyecektir. Tutuklamanın ceza yerine uygulanması ve ceza gibi algılanmasındaki hukuk kültürü bozukluğu olduğu şekilde, maalesef kendilerine farklı misyon verilen ve farklı yargı makamları olarak tanınan, "senin mahkemen-benim mahkemem" ayrımına yol açan bu hatalı anlayış da birden bire değişmeyecektir. Çünkü hiç kimse gücü terk etmek istemez.

Bu mahkemeler kaldırılmayıp veya hukuka aykırı uygulamaları düzeltilmeyip, yalnızca hukukilik denetimine karşı bazı kişi ve olaylara dokunulmazlık vermek ve bazı kamu görevlilerini yargı denetimi dışına almak yolu izlenecek olursa, bu da kabul edilmemesi gereken yasalaştırma faaliyeti olacaktır. Esas olan, herkesin yargı önünde eşit olması ve hiç kimsenin hukukilik denetimi dışında kalmamasıdır. Bu noktada, yargı bağımsızlığı, sübjektif ve objektif olarak tarafsızlığının, gerek kurallarda ve gerekse uygulamada sağlanmasının çok büyük önemi vardır. Herkesin, hukuk güvenliği hakkına sahip olduğu ve bundan eşit şekilde yararlanma hakkı olduğu unutulmamalıdır.

Özetle; ya özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kaldırılmalı veya “uzman mahkeme” olma sıfatı netleştirilip, görev ve yetkileri daraltılmak suretiyle şüpheli ve sanık hakları yönünden diğer soruşturma ve kovuşturma usulleri ile aynı duruma getirilmelidir. Örneğin, CMK m.250/1,b’de belirtilen “haksız iktisadi çıkar sağlamak amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar” kapsamına giren fiiller, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görevi alanında tanımlandığı halde, burada geçen “haksız iktisadi çıkar sağlamak amacıyla kurulan örgüt” kavramının tanımlanmadığı ve bu tanımın “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunu düzenleyen TCK m.220’de de yer almadığı, mülga 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun “Çıkar amaçlı suç örgütü” başlıklı 1. maddesinde yapılan tanım gibi net bir suç örgütü tanımının da yapılmadığı görülmektedir[1]. Bu tür bir tanımın yapılmaması, maalesef özel yetkili savcı, hakim ve mahkemelerin görev alanını genişletmiş, “kanunilik” ilkesinin gereği olan net tanım ve sınırlamalar yerine, kanun boşluğundan doğan takdire bağlı uygulamalar ortaya çıkmış, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri bir ihtisas mahkemesi olmak yerine, “suç örgütü” kavramının geniş yelpazesi ve yorumu kapsamında genel mahkemeler yerine yetki kullanmıştır. Öyle ki, bir belediyenin çalışanı olmak veya bir belgeyi imzalamak, kişiyi suç örgüt üyesi veya üyesi olmadığı suç örgütüne yardım etmek iddiası ile karşı karşıya bırakmıştır. Suç örgütünde olması gereken, hiyerarşik yapılanma ve devamlılık ile suç işlemeye yönelik elverişli vasıtaların varlığı, birçok durumda soyut tespitlerden öteye gitmemiş, bu konuda somut ve inandırıcı deliler ortaya konulamamış, fakat “suç örgütü” iddiası ile kişi hak ve hürriyetlerine yönelik birçok kısıtlama uygulanmıştır. Ceza Hukuku ve Ceza Yargılaması Hukuku araçlarının otoriter anlayışı güçlendirecek şekilde geniş ve keyfi kullanımı, ister istemez bireyleri ve toplumu rahatsız etmiştir. Tüm bunlar, bir dönem “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ile yargı erkinin olması gereken fonksiyonuna ters bir anlayışla “kurtarıcı” kabul edilen özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin ağır eleştirilere uğramasına yol açmıştır. Esas olan, demokratik hayatın ve hukuk devletinin devamlılığı ile ilgili herkesin üzerine düşeni yapması ve sisteme sahip çıkmasıdır. Demokratik hukuk devleti esasının korunmasında, “kuvvetler ayrılığı” ilkesine bağlı olarak yargı erki de görev ve yetkileri kapsamında üzerine düşeni yapacaktır. Bu noktada doğru olan ise, hukukun evrensel ilke ve esaslarının dışına çıkılmaması gereğidir.

Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yargı birliğine dahil edilip, aynı usul ve esaslarla yargılama yapan uzman mahkemeler haline getirildiğinde, bu mahkemelere yönelik itirazlar, ya tümü ile kalkar veya yargıya yönelik genel itirazlara konu olur.   

Bu geniş yetki kullanımının yanında, masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı kural ve yargılamalar, yargı erkinin bir kısmından kuvvetler ayrılığı ilkesi dışına taşan yetkiler kullanılmasının beklenilmesi, bazı yargı makamlarına “kurtarıcı” gözü ile bakılması, başta kanuni hakim güvencesi olmak üzere, dürüst yargılanma hakkı ve hukuk devleti ilkelerinin zedelenmesine yol açacaktır. Bazı nedenlerle başta olağan karşılan bu tür yargı yetkileri, bir sürenin sonunda ihtiyaç kalmaması veya tüm yargının aynı usul ve esaslarla yargılama yaptığı olağan yargılamaya geçilmesi isteği veya yargı yetkisi kullanımının istenilmeyen noktalara ulaşması veya ulaşma ihtimali durumunda terk edilmeye çalışılır. Tüm bu sebepler, herkesi kapsayacak şekilde dikkate alındığında anlam kazanır. Doğru olan; aynı çatı altında toplanan yargının, hukuk güvenliği hakkı ile hukukun evrensel ilke ve esaslarını dikkate almak suretiyle yargılama yapması, bundan da herkesin eşit ve dürüst yararlanabilmesidir. İleri demokrasi budur ve hukuk devleti de bu doğrultuda hareket etmelidir. Devletin mahkemesi olmaz, milletin mahkemesi olur ve mahkeme, millet adına yargılama yapıp karar verir.

Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yargı birliğine dahil edilip, aynı usul ve esaslarla yargılama yapan uzman mahkemeler haline getirildiğinde, bu mahkemelere yönelik itirazlar, ya tümü ile kalkar veya yargıya yönelik genel itirazlara konu olur.

Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmayıp sadece yetkilerinin kısıtlanacağı ve yetki dışına çıkarıldığı halde değişiklik kanununun yürürlüğe girmesi anına kadar açılacak davaların özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde, kanunun yürürlük tarihinden sonra açılacak davaların ise yeni yetkili kılınan mahkemelerde görüleceğine dair bir hüküm konulacağı söylenmektedir. Bu düşüncenin isabetli olmadığını belirtmek isterim. Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin yargılama usul ve esasları farklı ve sanık hakları yönünden daha kısıtlı olduğundan getirilecek bu geçici hüküm, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin yargılama usul ve esasları diğer ağır ceza mahkemeleri ile aynı seviyeye getirilmedikçe Anayasa m.2, m.10, m.19, m.36 ve m.37’ye aykırı olacaktır. Çünkü aynı konuda, sırf suça konu fiilin işlendiği tarih dikkate alınmak suretiyle farklı usul ve esaslarla yargılama yapan iki ayrı mahkeme önüne çıkarılan sanık hakları yönünden Anayasaya aykırılık iddiası kaçınılmaz şekilde gündeme gelecektir.

 



[1] Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu “Çıkar amaçlı suç örgütü” başlıklı 1. maddesine göre, “Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst oluşturmak, madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini veya artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" uygulamak suretiyle yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya bilerek hizmet yüklenenlere sadece bu nedenle üç yıldan altı yıla kadar; örgüte üye olanlara iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir”.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suçtan caydırma yöntemi: Ölüm cezası

Bu yazıyı kısa ve net bir şekilde kaleme almaya çalışacağım. Meselenin duygu içeren ve insani tarafları olsa bile, elbette “hukukçu” kimliğimi de elden bırakmayacağım.

Park halindeki araçlarda önleme araması

Önleme araması; henüz suç işlenmeden yapılan, suçun işlenmesini önlemek, güvenliğin, kamu düzeni ve barışının bozulmamasını sağlamak, kişi hak ve hürriyetlerini korumak amacıyla somut gerekliliğin ortaya çıktığı durumlarda Anayasa m.20/2’ye göre başvurulan bir tedbirdir.

Basın kanunu 'internet haber siteleri' için değişiyor

Kanun koyucu; internet yayıncılığında gerçekleşen gelişmeler, Anayasa m.26 gereğince internetin düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti yolu sayılması ve Anayasa m.28 ile güvence altına alınan basın hürriyetinin kapsamına girmesi, internet yayıncılığının hukuk kurallarına ihtiyaç duyması, interneti kullananlar ve internet kullanımından etkilenenlerin hak ve hürriyetleri ile sınırlamaların neler olduğunun tayin edilip netleştirilmesi amacıyla yasal düzenlemeye gidilmesini öngörmektedir.

"
"