12 Temmuz 2013

Evli evine köylü köyüne

Türkiye demokrasisinin sorunu bir “vatandaşlar” demokrasisi değil bir “cemaatler” demokrasisi olmasından geliyor

[email protected]

 

İnsana üzücü geliyor. Kendini, bunca yıl beraber yürüdüğünü düşündüğün insanlardan ayrışmış bulmak, aynı değerleri paylaştığını sandığın dostlarından kopmakta olduğunu görmek…

En ileri örnek olmasına rağmen Avrupa’nın dahi teklediği demokrasi mevzuunda, ondan da ileri bir “çok kültürlü demokrasiyi” inşa etmede, çoğu zaman yalnızca yazılarından tanıdığın halde dayanıştığın “karşı taraftaki” dostlarınla arandaki bağın kopmakta olduğunu görmek gerçekten üzücü.

Ben “mağdurların siyaseti” demeyi uygun bulmuştum. Ceberrut devletin karşısında, onun uygulamalarından mağdur olan ya da mağduriyet duyarak yaşayan, değerleri, arzuları, kültürleri farklı milyonlarca insanın birlikte yeni bir demokrasi inşa edeceklerine inanmıştım. Bu öyle, yarım ağız, Osmanlı’yı çağrıştıran “Lazıyla, Kürdüyle, Çerkesiyle….” diye başlayan bir cümleyle ifade edilen bir beklenti de değildi. Bu toprakları paylaşan, bu topraklarda anısı olan ve bu topraklarda birlikte yaşamak isteyen herkesin “haklar temelinde” bir araya gelmesiyle kurulacak yeni bir cumhuriyet özlemiydi benimkisi.

O nedenle de dini duyguları güçlü bir insan olmadığım halde İslamcıları, Alevilikle bir ilişkim olmadığı halde Alevileri, Kürtlükle bir bağım olmadığı halde Kürtleri, ya da 1915’de bir çeşit soykırıma uğratılmış olduklarından dolayı Ermenileri, ya da çocukluğumda birlikte büyüdüğüm ve sonra göç etmek zorunda bırakılan Rumları içine alan bir cumhuriyetti benim özlediğim.

Aynı gerekçelerle olmasa da benzer gerekçelerle benzer bir toplumu yaratmaya yönelik çabalara yazılarıyla katkıda bulunduğunu varsaydığım birçok yazarın bugünlerde yazdıklarını gördükçe durumun üzücü olmaktan çok düşündürücü olduğunu düşünüyorum. İslami kesimden olanların “AKP taraftarlığına”, laik kesimden olanların da  “AKP karşıtlığına” hızla yuvarlandığı, aynı fikirler üzerinden yazı yazanların ise satır aralarında birbirlerine sataşarak yeni bölünmelere neden oldukları tuhaf bir dönem bu dönem. Sanki biri, elinde bir sopa, “Evli evine, köylü köyüne” der gibi herkesi kendi kimliği içine yeniden kovalıyor. Ve sanki karşı kıyıya attığımız ipler çözülüyor ve herkes geldiği yere dönüyor.

Türkiye demokrasisinin sorunu bir “vatandaşlar” demokrasisi değil bir “cemaatler” demokrasisi olmasından geliyor. Böyle bir demokraside “sandık” her zaman toplumda sayıca kalabalık olan cemaatin (ki bu bizde her zaman İslami cemaatti) iktidara gelmesi anlamına geleceğinden ancak askerin “koruma ve kollaması” altında izin verilebilen bir imkan oldu. Böylelikle “vesayet rejimi” dediğimiz, kuş mu tavuk mu olduğu belli olmayan bir demokrasi icat ettik.

İlginçtir bu rejimi büyük ölçüde değiştiren AKP tüm olumlu çabalarına rağmen “vesayet rejimini” gerçek bir demokrasiye doğru değiştirmekte zorlanıyor. Gezi’yle birlikte kimyası yeniden bozuluyor ve kendi İslamcı kimliğine geri dönüyor. Üstelik bu kez iktidarda olarak bu geri dönüşü yapıyor.

Bunu anlamak bir ölçüde mümkün. Ama gerçek bir demokrasiyi aramaya çıkmış aydınların ve yazarların böyle birden bire ortalarından ayrılıp kendi kimliklerine doğru kapanmalarını anlamak, anlasak bile “kabul etmek” o kadar kolay değil. Hele hele onların toplumun önemli bir kesiminin duygularını ve düşüncelerini yansıttıklarını düşündükçe…

Oysa kendi kimliklerinden sıyrılıp, bütün kimliklerin içinde özgürce yaşayabildiği bir “çok kültürlü demokrasi” hayaline en yakın onlar olmuştu diye düşünüyordum. Kendi kimliğinden olmayanı kendi kimliğinden olanla eşit tutan, yukarıdan vaaz etmektense topluma dokunup onu anlamaya çalışan, doğruyu birlikte bulmayı öneren bir anlayışın nihayet onların arasında da yeşerdiğini düşünmüştüm. Ama dedim ya son günlerde gazete köşelerinde yazılanları okudukça, edilen sözleri düşündükçe insan bu da bir hayalmiş diye düşünmekten alamıyor kendini.

Bu kez de kimlik sınırlarımızı aşamadık. Kendi dünyamızın rahatlatıcı atmosferine bıraktık kendimizi. Üstelik kimliklerimizin bizim cennetimiz olduğu kadar cehennemimiz olduğunu unutarak…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP’nin de Türkiyelileşmesi gerekmez mi?

Örneğin Başbakan’ın Ramazan günlerine denk gelen bir mitingde, mitinge gelenlere teşekkürlerini bildirirken, 'Hepiniz oruç oruç bu sıcakta buraya geldiniz beni dinliyorsunuz, o nedenle de konuşmamı kısa tutacağım' dediğinde, gelenlerin arasında gayrı Müslümlerin ya da ateistlerin olmayacağını nasıl varsayabiliyor?

Demokrasi paketi ve kültürel kimlikler

Bazı Avrupa ülkelerindehala örneğin Müslümanların yaşam tarzlarına müdahale anlamına gelen bazı sınırlamaların varlığını hatırlarsak böyle bir demokrasi hayaline ulaşmanın o kadar da kolay olmadığını anlarız

Balkon konuşması yapan Başbakan'ın paketi sorunları çözecek mi?

Başbakan’ın açıkladığı “demokratikleşme paketine”, eğer bu paket demokrasinin önündeki bazı sınırlamaları kaldırmak amacıyla herhangi bir zamanda yapılmış herhangi bir paket olsaydı kim niçin eleştirmek ihtiyacı duyabilirdi ki?

"
"