13 Şubat 2014

Yabancılaşma kavramı ve günümüz toplumu üzerine

Tüketim toplumunun “gösterişçi yaşam biçimi”nden başka birşey değil bu özünde. Ancak internette, kendi gerçekliklerini farklı gösteriyorlar ve böylece kendi gerçeklerine de daha hızlı yabancılaşıyorlar.

Yabancılaşma bir kavram olarak toplum ve bireyin hayatında çok önemli bir kavramdır. Bu nedenle şimdiye dek birçok düşünür, filozof bu sorun ile ilgili düşünmüş ve yazmışlardır.
 

Yabancılaşma kavramına bir bakış

 
“Yabancılaşma terimini ilk kez felsefi anlamda Hegel kullanmıştır. Hegel, bu terimi Rousseau’dan esinlenerek kullanırken, Feuerbach, yabancılaşmanın kökenini insana dayandırmıştır. Yabancılaşma kavramını, bir olgu olarak ise ayakları üzerine Marx oturtmuştur.
Ȍzel mülkiyet, emeğin yabancılaşmasından doğmuştu. Marx, Hegel’den alarak somut plana uyguladığı bakış açısıyla, insanın kendi kendisini ürettiğini ve bunun sonucunda da kendi öz dogruluğunu ürettiğini ortaya koymuştur. Yabancılaşma, zorunlu bir aşamadır ve insanın kendi kendisinden ayrılmasıdır.
Marx’a göre, (1844 El Yazmaları) yabancılaşmış emek, 1. Doğayı, 2. Kendi kendini, yaşamsal etkinliğini insana yabancılaştırır, 3. Kendi öz bedenini de insana yabancılaştırır, 4. Ve bunların sonucu olarak insan insana yabancılaşır. İnsan, artık aşk ve sevgiyi de daha az hisseder. Bu kavramlara da yabancılaşmıştır.
Marx, “Nationalökonomie und Philosophie” adlı yapıtında, insanın evrenle ilişkileri insanca olduğunda; sevgiye karşılık sevgi, güvene karşılık güven bulacağını belirterek, “Sevgi uyandırmadan seviyorsanız, başka deyişle, sevginiz o durumuyla sevgi yaratmıyorsa, yaşamınızı seven bir kişi olarak ortaya koyup da sevilen bir kişi olamıyorsanız, sevginiz bir güçlüktür, bir talihsizliktir.” diyor.” (Anar, Erol: “Yaralı Bir Yüreğin Güncesi”, Hera Yayıncılık, 2. Basım, 2000.  s.29-30)
1844 Elyazmaları, yabancılaşma kavramı üzerinde odaklaşan Marx’ın sisteminin temellerini sergiler.
“İnsan, Tanrıya ne kadar çok şey verirse kendinde o kadar az şey kalır. İşçi, yaşamını nesneye koyar. Ama o zaman yaşamı kendisinin değil, nesnenindir. Demek ki bu etkinlik ne kadar büyükse işçi o kadar nesnesizdir. (Marx, Karl: 1844 Elyazmaları Ekonomi Politik ve Felsefe, Sol Yayınları, s: 60)
Marx’ın ortaya koyduğu gibi, bu durum bir yabancılaşmaya yol açar, işçi ne kadar çok üretirse o kadar az tüketecek nesnesi vardır.
“Bundan şu sonuca varılır ki, insan (işçi) artık kendini ancak yemek, içmek ve çoğalmak gibi hayvanal işlevlerinde, bir de olsa olsa konutta, süste vb. özgürce etkin duyabilir. İnsan işlevlerinde ise ancak hayvanlığını duyar. (Marx: age, s.66)
Marx’a göre hayvan sadece kendi kendisini üretir, oysa insan tüm doğayı yeniden üretir.
“Yabancılaşma Marx’ın felsefesinin temel kavramlarındandır. İnsanın doğada kendini gerçekleştirmesine ilişkin pozitif ve negatif yönler içerir. Aynı zamanda insanın çalışma ontolojisine ilişkin tartışmalar da içerir. Yabancılaşma teorisinin analizi aynı zamanda Marx’ı yeni toplum modelleri aramaya yöneltmiştir. Marx yabancılaşmayı politik ekonomi kavramlarıyla birlikte incelemiştir. Diğer yanda Baudrilliard’ın yabancılaşma söylemleri çağdaş dünyanın tüketim ve teknoloji ağırlıklı yapısına göre şekil almıştır. Marx‟ın teorisi özne ve obje ilişkisini politik ekonomiye göre açıklarken, Baudrilliard daha çok sosyal ve kültürel olgulara göre açıklamaktadır. Baudrilliard çağdaş dünyanın realite ve anlamdan uzaklaştığını, hipergerçekliğin egemen olduğu simulacrum dünyası olduğunu savunmuştur.”
(Yelman, Sirel: Alienation in Marx and Baudrillard, February 2012, s.V)
Günümüz tüketim toplumunda ise insanın yabancılaşması artık uç boyutlara ulaşmıştır ve Marx’ın yaşadığı dönemden çok daha ileri boyutlardadır. Günümüz insanı kendi özüne yabancılaşmış, adeta bir makineye dönüşmüştür. Tükettikçe çoğalmaz yabancılaşır, yabancılaştıkça da azalır. Marx’ın sözünü ettiği hayvanal işlemlerden yola çıkarsak, bence bu durum, günümüzde insanı “hayvanal işlevleri olan bir insan” değil, “insanal bazı işlevleri olan bir hayvan” kategorisine indirir.
Marx, yabancılaşma kavramını emek ağırlıklı olarak irdelerken, günümüzde yabancılaşmanın boyutları, derinliği artmış ve çeşitlenmiştir.
Hegel ise yabancılaşmanın idealist felsefesini popülerleştirmiştir. Ona göre yabancılaşma, insanın fiziki ve ruhi varlığı arasındaki ayrım sonucu ortaya çıkmaktadır.
Feuerbach’ın, özellikle Marx ve Engels’i çok etkileyen “The Essence of Christianity (Hıristiyanlığın Ȍzü)” adlı yapıtındaki en önemli düşüncelerinden birisi yabancılaşma kavramına yaklaşımı olmuştur. Onunki bir dinsel yabancılaşma eleştirisidir.
“Feuerbach, dinsel kendine-yabancılaşma olgusundan, dünyanın biri dinsel, biri yersel dünya olarak ikileşmesi olgusundan hareket ediyor. Yaptığı iş, dinsel dünyayı layik temeline oturtmaktan ibarettir. Oysa bu layik temelin kendi kendisinden kopması ve kendisini bağımsız bir diyar olarak hayal alemine yerleştirmesi olgusu, ancak bu layik temelin kendi kendisini bölmesi ve kendi kendisiyle çelişmesi ile açıklanabilir.” (Marx-Engels: Alman İdeolojisi, Sol Yayınları, s.10)
Anarşizm ise bütün yabancılaşma  biçimlerine karşı çıkar.
 

Yabancılaşmayı motive eden bazı unsurlar

 
Yabancılaşmayı motive eden çeşitli unsurlardan bazıları şunlardır: ideolojiler, dinler, kitle iletişim araçları, tüketicilik, yabancılaştıran emek vb… Ȍrneğin neden din yabancılaşmaya yol açar? Çünkü “dinin gerçekleri” sorgulanamazdır ve her zaman “Tanrı böyle buyurdu.” ya da  “kutsal kitapta öyle yazıyor.” denilir.
Psikanalist ve sosyolog Eric Fromm da bu kavranla ilgilenmiştir. Fromm, kapitalizmin yabancılaşma üzerindeki etkisinden söz eder; iş kişinin dışına çıkarak onu belirler.
Postmodern bir yanılsama içinde bulunan insan, düşünceyi de tüketmekte, ona da yabancılaşmaktadır. Sonuçta kendisini değersiz ve güçsüz hisseden kişi, yaşamı da anlamsız bularak hem kendisine hem de topluma da ileri boyutlarda yabancılaşır. Bu, kişinin kendinden ve herşeyden uzaklaşmasıdır.
Medya ve reklamlar da kişiyi kendisine ve topluma yabancılaştırır. Televizyon, medya, filmler, reklamlar ve medya da bu yabancılaşmanın dozunu arttıran etkenlerdendir. Gerçeği manipüle eden bu araçlar, kişiyi gerçek olmayan sanal bir yanılsama dünyasına iter. Sanatta da yabancılasmanin izlerine rastlanır. Sanat da yabancılaşmanin bir aracı durumuna gelebilir.
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, 1 milyondan fazla insan izole bir sekilde yaşamakta ve evlerinde kendilerini hapisteymiş gibi hissetmektedirler. İzolasyon; depresyon, anksiyete, ve düşük özgüven gibi ağır sağlık sorunlarına neden olabilir. İzolasyonun etkileri yalnızlık içerir ve bunun sonucu kişinin dayanma kapasitesi düşer. İzolasyonun birçok biçimleri vardır yalnız yaşamak gibi, duygusal izolasyon sonucu kisş toplumla etkileşime girmez, güveneceği birisi de yoktur.
Sosyal izolasyon ve onun sonucunda da yabancılaşma ortaya çıkıyor.
XX. yüzyılın ikinci yarısının en önemli düşünürlerinden brisi olarak nitelenen Debord’a göre, toplumdaki gösteri, somut bir yabancılaşma  imalatına tekabül eder. Böylece birey, yaşamı kendi ürünü olduğu ölçüde yaşamından ayrı düşer. (Guy Debord: Gösteri Toplumu ve Yorumlar, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1996, s. 23)
Benjamin’e göre metaların kitlesel üretimi ve insan ilişkilerinin şeyleşmesi modern dönemin özelliklerindendir; buna teknolojik değişim neden olmaktadır; sonuçta geleneğe dayanan yaşam tarzı yok olur; imgeler metalaşırlar. (Benjamin, Walter (1990). Benjamin, Baudelaire ve Pasajlar. (çev.: Ahmet Cemal), İstanbul; Argos Yayınları. 28: 50-52.)
Marksizme eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan Jean Baudrillard'in yabancılaşma  tezine göre,  postmodern bir dünyada yaşıyoruz ve gerçeklik yerine boşluk ve hiçlik var.
 

Yaşam atına yabancılaşma

 
“Yaşam atına yabancılaşırsın çoğu zaman, atın da sana. Atın ile seni birbirinize bağlayan bağı kestiğinde, kendi intiharını da gerçekleştirmiş olursun. Bazen başkalarının eline verirsin atının dizginlerini ve başkalarının atlarının kuyruğunu takip edersin. Oysa yaşam bir yarış değil, varıştır. Varış çizgisi ise insanlaşma serüveninde ne kadar yol aldığına bağlıdır. Varış çizgisi, hep uzaklaşır senden. Bazen başkalarının atlarını burun farkıyla da olsa geçmek istersin. Oysa yarış, yalnızca kendinledir, unutma.
Bazen bir dağın tepesinde, atının üzerinde gerilere bakar, ne de çok yol aldığını düşünürsün. Ve belki de yeter, biraz dinleneyim artık dersin kendi kendine. Oysa bu senin yanılsaman ve kendine, hayatına yabancılaşmandır. Gerilere değil, hep ilerilere bakmalısın. Gidilecek o kadar çok yol ve aşılacak o kadar çok dağ vardır ki, henüz yolun başında bile sayılmazsın. Unutma, her yaşam, eksik bir öyküdür. Kaybedilmiş ve eksilmiş güzelliklerinin, yabancılaşmanın, kazanılmış acı ve hüzünlerin öyküsü...” (Anar: age, s.30,31.)
 

Küreselleşme boyutu

 
Küreselleşme de yabancılaşmanın boyut ve hızını arttıran etkenlerdendir.
“Tüketici etiket ve marka satın alır.  "Ferahlatıcı tadı ' olan diş macunu  ile dişlerini fırçalar. Reklamlarda önerilen sigaraları içer. "Sinema yıldızları'nın kullandığı sabunla banyo yapar. "Rüyalar yatağı"nda uyur. Reklamlar tarafından uyarılan, yabancılaşmış tüketici kişisel zevk için bir araç olmaktan çıkar ve başlı başına bir amaç haline gelir. Horkheimer'in dedigi gibi, kişinin nesneler üzerindeki güç endişesi ne kadar yoğunsa, o kadar nesneler tarafından kontrol ediliyor demektir.” (Alienação de Consumo, Ensaios Libertários, http://ensaiolibertario.blogspot.com)
Bütün bunlar sonunda “gösterişçi” bir yaşam biçimini benimseyen tüketici, “markalara” sahip olmak ister. Markalar, onun yanılsamaya dayalı dünyasında prestij metaları olmuştur. Artık o markaya sahip bir insandan çok, markalar, fetişler tarafından yabancılaştırılmış, kendi gerçek hayatını değil, onu sunulan yanılsamalar üzerine kurulu hayatı yaşayan bir insandır.
 

İnternet ve yabancılaşma

 
Günümüz toplumunda ise yabancılaşmanın boyutları genişlemiş ve araçları da çoğalmıştr. İnternet ve teknolojideki gelişmeler yabancılaşmayı boyutlandırmıştır.
İnternet, sosyal izolasyona o da yabancılaşmaya neden olabilmektedir. Sosyal izolasyon psikolojik ve duygusal olarak sempromlara neden olabilmektedir.  
Günümüzde sosyal izolasyona yol açan ve yabancılaşmayı hızlandıran teknoloji araçları ve diğer etkenlerin sayısı fazladır. IPOD’lar, cep telefonları, internet (chat, oyun...) Ȍrneğin aynı masada oturup da birbirinden sosyal olarak izole olmuş insanlar görebiliriz. Bunlardan birisi IPOD ile uğraşmakta, digeri cep telefonundan chat yapmakta, diğeri cep telefonu ile konuşmakta ve bir diğeri ise Facebook’ta en son gönderdiği mesajın kaç beğeni aldığına bakmaktadır. Aynı masayı paylaşan bu insanlar aslında diyalog yapmamakta, monolog yapmaktadırlar. Kalabalık yalnızlıklardır bunlar.
İnternetkafe sahibi bir kişiyi uzaktan tanıyordum. Yakın bir arkadaşım tanıyordu gerçekte kendisini.  Bu kişi evliydi. Bir bilgisayar oyunu bağımlısı olmuştu. Rüyalarında bile oyun gördüğü söylenirdi. Onu mutlu eden tek şey, oyunda atladığı basamaktı. Psikoloğa da tedaviye gidiyordu o sıralar. Eşiyle ilişkisi oldukça kötülesmiş ve hem kendisine, hem de eşine yabancılaşmıştı. Sonraları adamın internetkafeyi satarak, eşiyle birlikte başka bir kente göç ettiğini duydum. Bu onun sorununu çözmüş müydü? Bilmiyorum. Oyun bağımlığı, bugün bu konuda uzman özel psikologlar tarafından tedavi ediliyor.
BU durum, sosyal izolasyona ve onun sonucunda da yabancılaşmaya neden oluyor.
Ȍyle bir hale geldi ki, örneğin Smart televizyonlardan, bir evin izlenebileceği ortaya çıktı, ayrıca bu tip televizyonların kişinin neler izlediği ile ilgili olarak merkeze bilgi gönderdiği de açığa çıktı. Yani kişi evindeki odasında, bilgisayar ya da smart tv kamerası izlenebiliyor, hangi internet sitelerinde gezindigi ve neler yaptığı kayda alınabiliyor; “Büyük birader bizi gözetliyor” olgusu gerçeğe dönüşüyor. Teknoloji geliştikçe, buna paralel olarak insanın kendine yabancılaşması da artıyor.
İnsanlar özellikle Facebook’ta yedikleri yemekleri, gezdikleri yerleri, hatta hemen herşeyi paylaşıyorlar ve ne kadar güzel bir hayat yaşadıklarını diğerlerine göstermek istiyorlar. Ama aslında bu insanların birçoğunun gerçek hayatları, mutsuzluk ve trajediden ibarettir. Tüketim toplumunun “gösterişçi yaşam biçimi”nden başka birşey değil bu özünde. Ancak internette, kendi gerçekliklerini farklı gösteriyorlar ve böylece kendi gerçeklerine de daha hızlı yabancılaşıyorlar.
İnternette chat (özellikle son zamanlarda Facebook) ortamında kurulan virtual ilişkiler, bilgisyar oyunları da, kişinin kendi gerçek ilişkilerine yabancılaşmasına yol açabilir. Kişi bir yanılsama dünyası içerisine girer ve gerçek ilişkilerinden kopmaya başlar. Böylece gerçeklik ile sanal gerçeklik birbiriyle yer değiştirir. Etrafında gerçekte sohbet edebileceği, kendisini anlatabileceği insanlar varken, kişi çeşitli nedenlerle chat ortamında hiç tanımadığı kişilerle sürekli sohbet etmeyi tercih ediyorsa, o zaman kişi “gerçek ilişkilerine” de yabancılaşmaya başlayacaktır. Çevresindeki insanlar, doğa ve kendisine yabancılaşan kişi, artık neredeyse yaşama amacını da bilmeyecektir.
 
Referanslar
Marx Karl: “1844 Elyazmaları Ekonomi Politik ve Felsefe”, Sol Yayınları, Üçüncü Baskı: Ekim 2005, Ankara.
Marx Karl- Engels Friedrich: “Alman İdeolojisi”, Sol Yayınları, Üçüncü Baskı: Temmuz 1992 Ankara.
“Social Isolation,” http://www.hamptontrust.org.uk/
 “Trabalho de Alienação Social”, http://www.ebah.com.br/
Anar, Erol: “Yaralı Bir Yüreğin Güncesi”, Hera Yayıncılık, 2. Basım, 2000.
Debord, Guy: “Gösteri Toplumu ve Yorumlar”, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1996.
Benjamin, Walter (1990), “Benjamin, Baudelaire ve Pasajlar”, İstanbul; Argos Yayınları.
Alienação de Consumo, Ensaios Libertários, http://ensaiolibertario.blogspot.com
Yelman, Sirel: “Alienation in Marx and Baudrillard”, February 2012, Middle East Technical University,  Ankara.

Yazarın Diğer Yazıları

İktidar kavramı üzerine anarşist notlar

İktidar olgusu, çağlar boyunca insanın birbiri üzerinde egemen olma, yönetme ve yönlendirme arzularına neden olmuştur. Bu olgu, imparatorluklar kurmuş, yıkmış, toplumsal ve bireysel düzlemde ise ilişkilerin niteliğini belirlemiştir.

Gerçek nedir? Ya da gerçek gerçek midir?

Bu soru tarihsel olarak filozofların yanıt aradığı en önemli sorulardan birisidir. İnsanların çoğu aslında toplumsal yaşam içerisinde gerçeği aramazlar, daha doğrusu gerçek diye bir sorunları yoktur. Çünkü çoğu zaman gerçeğe ulaşma çabası riskli ve tehlikelidir.