Transparency Internacional (Uluslararası Şeffaflık) adlı hükümet dışı organizasyon tarafından Brezilya ve birçok ülkede yapılan bir araştırmaya göre, Brezilyalıların yüzde 81’i politik partilerin yüzde 81’inin “yolsuzluk yaptığına, rüşvete bulaştığına” inanıyor. Yine aynı örgütün 107 ülkede yaptığı aynı konulu araştırmada halkların yüzde 65’i siyasi partilerin yolsuzluğa ve rüşvete bulaştığına inanıyor. Bu ankette 107 ülkede toplam 114 bin katılımcı ile görüşülmüş. Brezilya’da ise bu oran ortalamanin çok üzerinde seyrediyor.
Brezilya’da anket yapılmadan üç yıl önce hoşnutsuzluk oranı yüzde 74 idi. Her geçen yıl hoşnutsuzluk ve siyasal partilere olan güven azalıyor. Arjantin ve Meksika'da ise yolsuzluk ve rüşvete inananların sayısı yüzde 72 ve yüzde 71 oranında aynı ankete göre. Venezuela ise, Latin Amerika’da rüşvetin, yolsuzluğun en yüksek görüldüğü ülkelerden birisi, dünya ölçeğinde 9. sırada yer alıyor.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde ise rüşvet daha dolaylı yollardan aktarılıyor. Ȍrneğin seçim kampanyaları, partilere ve özel vakıflara bağışlar ve başka yollarla. Yani bir anlamda “legal rüşvet” olgusu var. Ancak oralarda Türkiye ve Brezilya gibi ülkelerden farklı bir durum var: adı yolsuzluk veya rüşvet olayına karışanlar konu ortaya çıkar çıkmaz hemen istifa ediyorlar.
Araştırma uzmanı Gerónimo Timerman, şöyle diyor: “Yolsuzluk ve rüşvet tüm ülkelerde özel ve hükümet kuruluşları arasında görülebilen bir olaydır. Ancak bu Latin Amerika’da çok yüksek, neredeyse kültürel bir olgu.” (http://oglobo.globo.com)
Yine Hello Research tarafından yapılan başka bir araştırmaya göre, Brezilyalıların yüzde 72’si dünya kupası ile ilgili tesislerin yapımı sırasında rüşvet ve yolsuzluklar yapıldığına inanıyor. Ancak yine anketlere göre, bundan sorumlu olan İşçi Partisi (PT) hükümeti yine seçimleri kazanacak. Bu bir tesadüf değil.
Türkiye örneğinde ise, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ortaya atıldığında, AKP hükümeti abarttı ve ancak açık bir şekilde diktatörlükle yönetilen ülkelerde görülebilecek şekilde yargıyı kendi çıkarlarına uygun şekilde yeniden yapılayarak ve sansürü getiren internet yasası gibi yasalar, düzenlemeler yaptı. Burada da uluslararası alanda prestij yitirdi ve duvara tosladı, kendi sonunu hızlandırdı. Ve sonuçta küresel büyük güçler tarafından da gözden çıkarıldı. Çünkü kapitalizmde, iktidar sahibi insanlar da birer vidadır; eğer vida işlevini yitirmişse hemen değiştirilir, en tepede de olsa hiçbir önemi yoktur.
Türkiye’de T24’ün haberine göre, halkın yüzde 77'sinin bakan oğullarının rüşvet aldığına inandığını ortaya koyan KONDA anketinde, yolsuzluk yapıldığı iddialarına inananların oranı yüzde 62. Yine aynı ankette AKP’ye oy oranının yüzde 47.7 olduğu görülüyor. Belki son aşamada AKP oy kaybedebilir, sonuçta hatta iktidarı da. Ama bütün yaşananlara rağmen, yine aşağı yukarı kendi açısından başarı sayılabilecek bir oy oranına sahip olabilir. Ancak yine aynı oy oranını alsa da, AKP’nin çöküşü kaçınılmazdır.
Bunda şaşıracak birşey yok. Brezilya’da halkın yüzde 81’i rüşvete yolsuzluğa inanıyor, ama son anketlerde İşçi Partisi (PT)’nin olası adayı halihazırdaki Başkan Dilma Roussef, yüzde 43 oy alarak başkanlık seçimlerini kazanmaya aday görünüyor. Çünkü manipüle edilmiş halk güce tapar, güç kimdeyse o ne yaparsa yapsın dikkate almaz çoğu zaman. Tolstoy’un “Diriliş” adlı romanındaki devrimci kahraman arkadaşına, bak işte halk Çar’a tapıyor, benzeri şeyler söylediginde arkadaşı ona şöyle yanıt veriyordu: “Halk güce tapar. Yarın biz iktidara geldiğimizde bizim gücümüzü tanıyacak.”
Peki halklar mazoşişt mi de kendisini soyanlara ve her türlü yolsuzluğa bulaşanlara hâlâ oy veriyor? Bence halklar artık, kapitalist sisteme olan inancını kaybetmiş durumda. Kim gelirse gelsin durumun değişeceğine inanmıyorlar. Ayrıca alternatif görünmüyor, ortalıkta sisteme alternatif küçük partilerin sesi de duyulmuyor. Medya manipülasyon yapıyor ve A gidiyor, B geliyor; aynı kısırdöngü devam ediyor. Fark şurada yalnızca, birisi daha çok soyuyor, diğeri daha az. Bu ülke daha önce de 12 Eylül’de dünyanın en zenginlerinden olan generalleri; Demirelleri, yeğenleri; Ȍzalları oğulları; Mesut Yılmazları, kardeşleri; Çillerleri, eşleri, Sözenler İSKİ’leri görmedi mi?
Türkiye örneğine gelince, kişisel olarak, AKP hükümetinin hemen hiç vakit kaybetmeden istifa etmesini, sorumluların yargılanmasını ve erken seçime gidilmesini istiyorum. Ancak bunun yine sorunu temelden çözmeyeceğini biliyorum. Çünkü aksayan sistemin kendisi.
İşte Türkiye ile Brezilya örnekleri ortada. AKP ve Brezilya’daki PT (İşçi Partisi) 11 yıldan fazla süredir iktidardalar. AKP İslâmi tandanslı bir parti, PT yani Brezilya İşçi Partisi ise “sosyalist” programa sahip bir parti. Ama her iki parti de, salt ekonomide büyümeye onem veriyor ve neoliberal politikaları uyguluyor. Yani iki farklı dünya görüşünden gelen, ama sonuçta aynı politikaları uygulayan, yolsuzluğa, rüşvete bulaştığı dile getirilen partiler. Burada sadece bir ayrıntı var, Brezilya’da PT diğer partilerden bazı ımilletvekilleri ve üst düzey üyeler yolsuzluk ve rüşvete bulaştıkları için yargılandılar, bazıları hapsedildiler. Burada da PT kurucusu eski başkan Lula, rüşvete bulaşmış olan bazı PT üyelerinin suçsuz olduğunu söyledi, aynı Erdoğan gibi. Yani politikalar hemen her alanda aynı. Ve iki örnekte başarısızlığa uğradı ve politikalar duvara tosladı.
Dünyanın her yerinde iktidarı eline alan kendisini vazgeçilmez sanıyor, iktidar kavramının insanı getirdiği durum bu. Eskilerden bir cümle hatırlıyorum. Bir Fransız atasözü der ki, “Mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur.” Ȍzünde işler biz olmadan da yürür, kimse vazgeçilmez değildir bu hayatta. Çünkü kişilerin iktidarı bir gün sona erir.
Sorun aslında araştırmalardan da görüldüğü gibi, tek tek kişiler ya da siyasal partiler değil; neoliberal politikalar, sistem. Sistemden hoşnutsuz olanların sayısı yükseldikçe bununla paraler olarak işsizlik, yoksulluk ve bireysel suçlarda da artış görülüyor. Soygun, sömürü ve talan üzerine kurulu olan küresel sistemde, yoksullar her geçen gün daha da yoksullaşırken zenginler her gün daha da zenginleşiyor. Gücü eline geçiren bu “olanaklardan” yararlanıyor. Kapitalizmin geldiği aşamada küresel bir başarısızlığı söz konusudur. Sonuç olarak, sorun tek tek kişi ve partilerde değil, sistemdedir.