Kara para ile uyuşturucu ticareti; yaşamları birbirine bağlı ikiz yaratıklardır. Biri olmazsa öbürü ölür. Bu ikiz yaratıklar çevrelerini de kendileriyle simbiyotik bir yapıya sokarlar.
Kılıktan kılığa giren kara para; kara para ile ilgili olmayanların da ceplerindedir artık. Kara para yıkanır ve bazen çocuğunuzun süt, okul parası olur bazen de bir fabrikanın tuğlası. Ama ne kadar yıkanırsa yıkansın o para piyasaya yeniden ve mutlaka kirlenmek üzere yeniden sokulacaktır. "Dur!" diyen olmazsa içinde bulunulan her yeri yaka yıka sürer gider.
İşte son günlerde sık sık duyduğumuz Gri Liste, Kara Liste dediğimiz statüler, yukarıda çok kısaca belirtmiş olduğumuz ikiz yaratıkların o ülke toplumlarındaki etkilerinin ağırlığına göre oluşuyor.
Gri listede bulunma hâli; Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu (FATF) tarafında oluşturulan, kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda eksiklikleri bulunan ve risk içeren ülkelerin yakın gözetim altında tutulması anlamına geliyor.
Ve Türkiye, yine kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede yeterli çabayı göstermediği gerekçesi ile gri listeye alındı.
Bu listede Türkiye'nin dışında Pakistan, Suriye, Arnavutluk, Myanmar, Yemen, Güney Sudan, Uganda, Senegal, Burkina Faso, Zimbabve, Nikaragua, Filipinler, Kamboçya, Haiti, Cayman Adaları ve Barbados bulunuyor.
"İkizlerin" daha etkin olduğu Kara Liste'de ise İran ve Kuzey Kore yer alıyor.
Türkiye 1996 yılına kadar kara para ve uyuşturucu konusunda hiçbir önlem almayan ülke statüsünde idi. O günleri hatırlayalım. Ülkemiz şırıngalarla birlikte anılıyordu. Mafya bu toplumun gençlerinin önemli bir bölümünün idolü haline getirilmişti. Mehmet Ağar, Alaaddin Çakıcı ve ülkücü mafya şefleri öncülüğündeki yapı, sonunda Susurlukta bir kamyona çarptı ve kara para ve uyuşturucu pisliği etrafa yayıldı ve her şey ortaya çıktı.
1996 yılına kadar Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesi Yasasıyla bununla bağlı olan Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkındaki yasa değişikliklerine kadar Türkiye'de konuya ilişkin hiçbir mevzuat bulunmamaktaydı. Keza Örgütlü suçlarla mücadele konusuna özgü bir düzenleme de yoktu.
İşte Türkiye süreç içinde bu yasaları ve yönetmelikleri çıkararak gri listeden kurtulmuştu. Düşünüldü ki sorun, yasaların bulunmamasından kaynaklanıyor; gereken yasal durum oluşturulduğunda Türkiye bir kara para cenneti olmayacak, uyuşturucu ve mafya batağından kurtulacaktı.
Ama şimdi görülüyor ki gerekli yasal düzenleme yapılsa bile "İkizlere" söz geçirilemiyor. Virüs bünyeye iyice yerleşmiş. Yasa filan tanımıyor. Yine uyuşturucu tacirleri kol geziyor; kullanma yaşı 14'lere kadar iniyor.
Evet Türkiye 1996 öncesi ve 2000'li yılların başındaki sürece yine döndü.
Nasıl mı anlaşılıyor? Kemal Kılıçdaroğlu'nun sık sık belirttiği uyuşturucu trafiği ile, özellikle yabancı mafya ve uyuşturucu çetelerinin tetikçilerinin pazar paylaşım savaşlarının yoğunluğu ile…
Adeta Mario Puzo'nun Baba filmini izliyoruz.
İflas eden devletin para arayışları için "ne olursan ol yeter ki gel" nidaları ile tam yedi kez ilan edilen Varlık Barışı konusunda Emekli Sayıştay denetçisi Kadir Sev "Sol Haber"e yaptığı açıklamada Varlık Barışı düzenlemesinin kara para aklamasının en kolay yollarından biri olduğuna işaret ediyor, ve devamla kara para yıkama yöntemini şöyle açıklıyor:
"Yurt dışındaki altın ve dövizinizi getiriyorsunuz, -kimi durumlarda getirmeniz bile gerekmiyor; yurt dışındaki borçlarımı ödemekte kullandım demeniz yeterli- kimse size bu paraları nereden bulduğunuzu sormuyor. Dahası şirketinize vergi müfettişi gönderilmeme garantisi veriliyor. Bu yollarla ülkeye bugüne değin ne tutarda döviz girdiğini sır gibi saklıyorlar."
İşte Türkiye yine Gri Liste'de. 90'lı yıllarda kara paranın dolaşımının önlenmesi konusunda hiçbir "yasal önlem" alınmaması nedeniyle Gri Liste'ye sokulurken bu kez "var olan yasalara rağmen" kara paranın dolaşımına kelimenin tam anlamıyla "yol açılması" Türkiye'nin suçlanmasına neden oluyor.
Bu ülkenin devlet yapısını en iyi bilenlerden olduğu şüphesiz olan MİT'in eski mensuplarından Cevat Öneş, DW Türkçe'den Alican Uludağ'a şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Yargı, emniyet olsun veyahut da diğer bürokratlarla bağlantılı olsun, arzu etmediğimiz şartlar Türkiye'de gelişti, ve denetlenemeyen hesap sorulamayan bir yapı ile karşı karşıyayız. Bunu genel olarak ifade ettiğimiz zaman demokratik sistemin zayıflaması, yargı sistemi üzerindeki siyasal baskılar, bürokrasi ile olan bu tip suç örgütlerinin liderlerinin bağlantıları ve Türkiye'de özellikle ekonomik açıdan ortaya çıkan sonuçlar, genel buhran durumu, kayıt dışı ekonomi; kara paranın sisteme girmesi durumunu yarattı. Bu konuda Meclis'e verilen araştırmalardan sonuçlar elde edilemedi. Devletin kurumsal yapıları, itirafların takibini yapmadı. Hukuksuzluğun, adaletsizliğin derinlik kazandığı bir ortamda, son günlerde örneklerini gördüğümüz gibi mafya grupları Türkiye'yi çatışma alanı gördü. Bu suç örgütü grupları, özellikle uyuşturucu konusunda Türkiye'yi yalnızca bir köprü olarak, geçiş yolu olarak değil pazar bakımından, üretim bakımından yerleşilen bir yer olduğu görüyor."
Yani dememiz o demedir ki; aile yalnızca eşcinsel evliliklerin engellenmesiyle kurtulmaz. O toplumda hukuk egemen olmazsa mafya egemen olur. Hukuk egemen olmazsa temiz değil kirli para egemen olur. Hukuk egemen olmazsa uyuşturucu ve kara para egemen olur.
Aile ve bireyin ve hatta Türk dünyasının gerçek kurtuluşunu hamasette değil hukukun ve ananın ak sütü gibi temiz paranın egemen olduğu yerlerde aramak lazımdır.
Yanlış yerlerde aramayın.