30 Aralık 2018

2018'in en iyileri listesi yok, Mark Knopfler var!

Mark Knopfler, ustalığını ve sağlam bir hikaye anlatıcısı olduğunu dokuzuncu albümü "Down The Road Wherever"de de ziyadesiyle gözler önüne seriyor

Yılın bu son yazısında, yıl sonuna bir gün kala, yaklaşık bir buçuk ay önce çıkan, efsane Dire Straits’in kurucusu Mark Knopfler’ın son albümü hayatın gürültüsüne kurban gitmemeli. “Down The Road Wherever”, üzerine yazılmayı fazlasıyla hak ediyor

Bütün anılarınızdan kurtulabilirsiniz ama müzik onları geri getirir. Hele o müzik Dire Straits’inki ise. Herkesin Dire Straits’i ilk dinleyişinin ve bir daha kurtulamayışının bir hikayesi vardır muhakkak. Benimkisi, ergenken bizim evle aynı bahçeye bakan evlerden birinde, sesi sonuna kadar açılmış bir teypten, “Money For Nothing” parçasını duymamla başlar.

Hafızama kazınan bu parçanın, 80’lerin ruhuyla, sound’uyla pek de ilgisi olmayan, zamansız şarkılar yazan Dire Straits’e ait olduğunu öğrenmem uzun sürmedi. O şarkı beni, bütün zamanların en güzel albümleri arasına koyduğum “Communique’ye götürdü. Dire Straits benim Sezen Aksu’mdur…

Tarih 2018’in sonunu gösterirken, kurucusu olduğu Dire Straits ile yollarını çoktan ayırmış, neredeyse 2-3 senede bir solo albüm çıkaran Mark Knopfler, 70’ine ramak varken, bu sert yıla, “Down The Road Wherever/ Yoldan Aşağıya, Neresi Olursa” isimli bir albüm bırakıyor.

“Hâlâ buradayım” diyor

Sanatçı yeni albümünde geçmişiyle, gençliğiyle, zamanla, dünya düzeniyle, babasıyla, tuttuğu takımla, yalnızlığıyla, üzüntüsü ve neşesiyle hesaplaşırken, bize gösterişten ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gösteriyor. Mark Knopfler yaratıcılığından ve biricikliğinden zerre kaybetmeyerek, -aksine çoğaltarak- 14 parçanın 14’ünde de sükunet ve zarafetle “Buradayım” diyor.

Dire Straits 1995’de dağılsa da, grubun beyni ve kurucu üyesi olan Mark Knopfler, kaya gibi sağlam albümler çıkarmayı hep iyi bildi. Grubun ruhunu yaşatan müziği, belki eskisi gibi ortalığı sarsmıyor, örneğin bir “Sultans of Swing” gibi marşlaşmıyor ama en başında olduğu gibi, söyleyeceğini dolaysız ve benzersiz bir biçimde söylüyor.

Albümün köklerine sadık kalan ilk parçaları sound’uyla sizi güvende hissetirirken, bir bakıyorsunuz başka bir parça cazla ve funkla flört ediyor. Funk, soul, jazz ve latin vibe’lar ilk kez giriyor bir albüme. Üflemelilerin öne çıktığı, caza dönük olan favori parçam “When You Leave”, Lins Landgren’in ruha iyi gelen müziğini andırıyor. “Good On You Son”da kulağımıza swing tınıları geliyor. Melankolik parçalar “One Song At A Time” ve “Drovers‘ Road” belirli ölçüde hüzün ve ihtiyatlı bir iyimserlik havası yayıyor. “Nobody Does That“ ise tam dozunda bir funk ritmiyle bizi hüznün kollarından çekip çıkartıyor.

Parçalarındaki karakterlerin çoğu yalnız adamlar ve pek de misafirperver olmayan bir dünyaya fırlatılmış gibiler. Mark Knopfler nasılsa, öyleler yani. “Back on the Dancefloor” ile yıllar sonra tekrar bir araya gelen ve turneye çıkan eski gruplarla dalgasını geçiyor. Her sorulduğunda cevapladığı gibi, Dire Straits ile tekrar bir araya gelmek aklından bile geçmiyor.

Tertemiz ve zamansız bir albüm

“Rolling Stone”un tüm zamanların en iyi 100 gitarcısı arasında 27’inci sıraya yerleştirdiği Mark Knopfler, ustalığını ve sağlam bir hikaye anlatıcısı olduğunu dokuzuncu albümü "Down The Road Wherever"de de ziyadesiyle gözler önüne seriyor. Dünyayı kaplayan huzursuzluğa karşı eskiye tutunan bir adamı anlattığı “My Bacon Roll”da yaptığı gibi, tipik sololarını güzelce serpiştirdiği yeni parçalarla, hayranlarına tertemiz ve zamansız bir albüm daha armağan ediyor.

Mark Knopfler pop dünyasının pek çok tanınmış sanatçısı gibi büyümeyi unutanlardan değil. Bilakis yaşla gelen ve benimsediği yalnızlığın güvencesi içinde kendisini büyütmüş ve olgunlaştırmış; her zaman özüne sadık kalmış birisi. Başkalarının hikâyelerine öykünmeyen, özgün kalabilen birisi o. Ürettiklerinde devamlılık hatası bulamazsınız, hepsi birbirinden beslenir ama hiç biri diğerinin mirasyedisi olmaz. En önemlisi her bir şarkısıyla dinleyenle bire bir ilişki kurmayı bilir.

Bu albümü bir aya benzetecek olursak, tam bir “Kasım albümü” yapmış Knopfler. Yılın tozu ve tortusu üzerine sünger çekmek isteyen, neredeyse acısını süsleyen, yaşam ve ölümle anlaşma sağlamış bir albüm bu. Zamanı durduramayacağını biliyor ama “Slow Learner” parçasında dile getirdiği gibi, yavaşlamayı teklif ediyor.

Şöhrete arkasını döndü, yürüdü gitti

Mark Knopfler hiçbir zaman müziğin şöhret kısmıyla ilgilenmedi. Şöhret, yaptığı müziğin yanında geldi ve o arkasını dönüp yürüyüp gitti. Müzik endüstrisinin kuralları, oyunları, çalımları ilgilendirmedi onu. Akılda kalan, kendine has müzik yaptı. Ödüller, madalyalar, organizasyonlar umursadığı tarafı olmadı müzik işinin. O işine bakan büyük bir müzisyen oldu ve ömrü yettiği kadar da bunu yapacak belli ki.

Elbette önümüzdeki yıl yeni albümün bir de turnesi olacak. Çıkınına Dire Straits’in kült parçalarını da atıp çıkacağı albüm turnesinde ona, Guy Fletcher (Keyboard), Richard Bennett (gitar), Jim Cox (piyano), Mike McGoldrick (flüt), John McCusker (keman ve kanun), Nigel Hitchcok (saksofon), Tom Walsh (trompet), Glenn Worf (bass), Danny Cummings (perküsyon) Ian Thomas’dan (davul) oluşan muazzam orkestrası da eşlik edecek…

Yazarın Diğer Yazıları

Suç iki yüzlü olanda, sizde değil!..

İki yüzlülüğü parmakla göstermek, netliğe ve huzura kavuşmak için dolaysız bir seçenek gibi görünür. Dayanışma fakiri bir dünyada terk edilmiş insanlar arasında kendini terk edilmiş olarak tanımlayarak dengede görünme şansı sunar

Instagram kimliğin için tatilde ne yaptın?

Özellikle tatilde ihtiyaç var tanıklığa.. Ne aşk, ne eğlence tanık olmadan yaşanmış sayılmaz. Bu tanıklığın dümeni yine Instagram’da; özellikle de müzikli yerlerde. Havaya doğrultulan ya da burna sokulan cep telefonları yoksa, o eğlence yaşanmış sayılmıyor…

Yeni afyon: Kaynanadili ve Plantasia

YouTube’da milyonlarca tık alan kült klasiği “Mother Earth's Plantasia” albümüyle Mort Garson, “How To Make A Plant Love You” isimli yeni çıkan kitabıyla Summer Rayne Oakes, “Millenial” kuşağının yükselen zevk ve ihtiyaçlarına cevap veriyor…