Değerli okurlar, birkaç yıldır açıklanmayan vergi rekortmeni listelerinin üst sıralarında başta Merkez Bankası olmak üzere bankaların yer aldığını sanırım hatırlarsınız.
Vergi rekortmenleri listelerinin açıklanmaması hakkında değişik senaryolar ileri sürülüyor. Kimilerine göre bunun nedeni pandemi koşulları, kimlerine göre ise son yıllarda isminin açıklanmasını istemeyen rekortmenlerin neredeyse listenin yarısını oluşturması.
Neden rekortmen olan mükellefler isimlerini gururla açıklamazlar da gizlerler, neden çekinirler? Anlamak mümkün değil.
Neyse biz konumuza dönelim.
“Bankalar ve finans kurumları çok kazanıyor, o halde daha çok vergi versinler” şeklinde ifade edilebilecek bir yaklaşımının varlığını inkâr edemeyiz.
Bunu bir dereceye kadar anlayabiliyorum, ancak banka ve finansal kurumlarını daha yüksek vergilemek isterken, yoğun rekabet koşulları altında faaliyet gösteren, daha doğrusu ayakta kalmaya çalışan bağımsız denetim kuruluşlarını 5 puana kadar yüksek vergilemeyi anlayamıyorum. Sanırım bağımsız denetim kuruluşları yanlışlıkla listeye dahil edildi.
Aslında banka ve finans kurumlarını yüksek oranda vergilemek veya vergisel avantajlardan yararlandırmamak yeni bir yaklaşım değil.
Yakın geçmişteki bazı vergisel düzenlemeleri hatırlayalım:
- 27.09.2017 tarihinde Meclis'e sunulan 7061 sayılı Kanun tasarısında, bankalar ve diğer finansal kurumlar için kurumlar vergisinin yüzde 20’den yüzde 22’ye çıkarılması ve Bakanlar Kurulu’na bu oranı yüzde 20’ye kadar indirmeye ve tekrar aynı orana getirmeye yetki verilmesi öngörülmüştü.
- Ancak Plan ve Bütçe Komisyonunda bu hüküm tasarı metninden çıkarılmış, yerine tüm mükellefler için geçerli olmak üzere 2018, 2019 ve 2020 yılı kazançları için kurumlar vergisi oranı yüzde 20’den yüzde 22’ye yükseltilmişti.
- Finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları, uyumlu mükellefler için öngörülen yüzde 5 vergi indiriminden yararlanamazlar. (Gelir Vergisi Kanunu mükerrer 121)
- Bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri, finansman şirketleri, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumları ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketleri ilk defa halka arz nedeniyle 2 puanlık kurumlar vergisi indiriminden yararlanamazlar. (Kurumlar Vergisi Kanunu Md.32/6)
- Son olarak, 7394 sayılı Kanunla 2023 yılı vergilendirme dönemi kurum kazançlarına uygulanmak üzere 15.04.2022 tarihinde yürürlüğe konulan hükümle, kurumlar vergisinin kurum kazancı üzerinden yüzde 20 oranında alınacağı; ancak bankalar, 6361 sayılı Kanun kapsamındaki şirketler, elektronik ödeme ve para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumları ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketlerinin kurum kazançları üzerinden yüzde 25 oranında alınacağı hükme bağlandı. (Kurumlar Vergisi Kanunu Md.32/1)
Aslında bu kanunun kamuoyuna tanıtımından ve Meclisteki görüşmelerden bu artırımın kalıcı olarak yapılacağını düşünmüştük. Ancak daha önce yazdığım gibi bu konuda anlaşılan bir hata yapıldı ve kapsama alınan kurumlar için oran sadece 2023 yılı için yüzde 25’e çıkarıldı. Umarım bu bir hata değildir, sadece 2023 için böyle bir artırım öngörülmüştür. Ancak yapılan değişiklik 2024’ten itibaren genel kurumlar vergisi oranımızı da ortadan kaldırdığından, bunun bir "hata" olduğunu söylemek sanırım hata olmaz.
Son yasal düzenleme ile bankalar, kiralama, faktoring, finansman ve tasarruf finansman şirketleri, elektronik ödeme ve para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sigorta ve reasürans şirketleri, emeklilik şirketlerinin yanı sıra sermaye piyasası kurumlarının da vergi oranı yüzde 25’e çıkarıldı.
Kanunda “sermaye piyasası kurumları” tanımlanmadığına göre, bu kurumlar neler olabilir?
Sermaye piyasası kurumları kavramına Sermaye Piyasası Kanunu'nun 35 inci maddesinde rastlıyoruz. Bu maddeye göre, Sermaye Piyasası Kanununa göre faaliyette bulunabilecek sermaye piyasası kurumları şunlar:
a) Yatırım kuruluşları
b) Kolektif yatırım kuruluşları
c) Sermaye piyasasında faaliyette bulunacak bağımsız denetim, değerleme ve derecelendirme kuruluşları
ç) Portföy yönetim şirketleri
d) İpotek finansmanı kuruluşları
e) Konut finansmanı ve varlık finansmanı fonları
f) Varlık kiralama şirketleri
g) Merkezî takas kuruluşları
ğ) Merkezî saklama kuruluşları
h) Veri depolama kuruluşları
ı) Kuruluş ve faaliyet esasları Kurulca belirlenen diğer sermaye piyasası kurumları
Bağımsız denetim kuruluşlarında vergi oranını artırmak düzenlemenin amacı ile bağdaşmıyor!
Bu düzenleme ile amaçlanan finans sektöründe yüksek kâr eden kuruluşların vergi oranını artırmak ise bu liste amaca hizmet etmiyor. Çünkü, sermaye piyasasında faaliyette bulunan bağımsız denetim kuruluşları, düzenleme kapsamında ismen sayılan kurumlar ile sermaye piyasası kurumu olarak Sermaye Piyasası Kanununda sayılan diğer kurumlardan çok farklı. Banka ve finans kurumu olarak değerlendirilmesi mümkün değil.
Üstelik tüm bu kurumların aksine bağımsız denetim kuruluşları, daha çok işgücüne dayalı olarak faaliyet gösteren ve fiyat rekabeti dolayısıyla kâr oranları oldukça düşük seviyelerde olan kuruluşlar. Ayrıca bağımsız denetim lisansına sahip bazı kuruluşlar, bağımsız denetim faaliyetinin yanı sıra tam tasdik, vergi ve sair danışmanlık işleriyle de uğraşıyorlar.
Düzenleme kapsamında olduğu tartışmasız olan diğer tüm kurumlar mevzuatları gereği sadece belli bir faaliyet ile iştigal edebiliyorken (başka faaliyet göstermeleri yasak iken), bağımsız denetim kuruluşları statülerine göre 3568 sayılı Kanun kapsamında tasdik ve danışmanlık faaliyetlerini de yapabiliyorlar. Oran artırımı ile bu faaliyetlere ilişkin kazançlar da yüksek oranda vergilenecek! Bu sonucun amaçlanmış olabileceğini düşünemiyorum.
Peki sorun tebliğ ile çözülebilir mi?
Bence çözülebilir, çünkü Kurumlar Vergisi Kanununun 32/1 inci maddesinde, sermaye piyasası kurumlarını düzenleyen Sermaye Piyasası Kanununun 35 inci maddesine referansta bulunulmuyor. Pekâlâ Maliye Bakanlığı yayımlayacağı bir tebliğ ile sermaye piyasası kurumlarını sayabilir ve bağımsız denetim kuruluşlarına, düzenlemenin amacına uygun olarak, bu listede yer vermeyebilir.
Sorunu kısmen çözmek için, bir tebliğ ile münhasıran bağımsız denetim faaliyeti ile iştigal eden bağımsız denetim kuruluşlarının kapsama girdiği açıklanabilir. Veyahut bağımsız denetim kuruluşlarının bağımsız denetim dışındaki gelirleri normal oranda vergilendirilebilir.
Konunun tebliğ ile çözümüne sıcak bakılmıyorsa, yasal düzenleme ile bağımsız denetim kuruluşlarının kapsam dışında olduğu açıklığa kavuşturulabilir. Yürürlük maddesi ile ilgili zaten bir değişiklik yapılmak zorunda, bu değişiklik sırasında bu sorun da çözüme kavuşturulabilir.
Sektörü çok iyi tanıyan Maliye Bakanlığının bu sorunu birinci derecede çözme sorumluluğu olduğunu düşünüyorum...