Son günlerde çevremdeki insanları, sosyal medyayı, öğrencilerimi veya ailemi izlediğim zaman şu sorunun çok sıkça sorulduğunu duyuyorum: BDP varken HDP (Halkların Demokratik Partisi) niye kuruldu? Açıklamaya çalışayım:
HDP, içerisinde BDP’yi, sosyalist partileri, çevre, LGBT, Alevi, kadın, işçi ve öğrenci örgütlerini kapsayan yeni bir parti. Yakın tarihte,bu yeni partinin kurulmasına yol açan üç temel gelişme gerçekleşti.
Birincisi, Kürt hareketi şunları söyledi: 1. Biz, çatışmaların bitmesini ve barışın gelmesini istiyoruz ve dolayısı ile Türkiye’de yaşamaya devam etmek istiyoruz. Bunu mümkün kılmak için de, Türkiye’nin siyasi rejimini demokratikleştirmeye çalışacağız. 2. Halihazırda Türkiye’de demokratikleşme mücadelesi veren bir sürü siyasi yapı, kurum ve birey var ve biz onlarla beraber mücadele edeceğiz. Bu sebeple, Türkiye’de özgürlük, eşitlik, demokrasi mücadelesi veren herkes yoldaşımızdır3. Türkiye’de sosyalistler, kadınlar, LGBT bireyler, çevreciler, Aleviler, işçiler ne kadar güçlü olursa, Kürtler de o kadar güçlü olacaklardır ve bunun tam tersi de geçerlidir - yani Kürtler güçlendikçe diğer ezilen gruplar da güçleneceklerdir.
İkincisi,Türkiye’de son 30 yıldır sosyalistler arasında devam eden bir birlik çabası var. Ortak bir parti kurmak çeşitli kereler denendi, kısmen başarılı oldu, kısmen olmadı. Ama sonuçta Türkiyeli devrimciler bu haklı çabadan vazgeçmediler ve bu doğrultuda önemli deneyim biriktirdiler. Nerede hata yapılıyor, bu öğrenildi. HDP, bu çabanın ve deneyimin bir sonucudur.
Üçüncüsü, HDP, kendilerini hiç bir örgütlü yapıya ait hissetmeyen ama muhalif siyasetin de içinde olmak isteyen bireylerin ihtiyacı ve talebi üzerine kurulmuştur. HDP, siyaset yapmak isteyen ama bunu tek başına da yapmak istemeyen insanların partisi olarak doğmuştur.
Durum bu. Bir taraftan da HDP’yi destekleyen birçok insan“acaba bu parti işe yarayacak mı?” diye sormadan geçemiyor. Ben, sosyolojik bir perspektiften bakınca, HDP’nin kısa sürede ciddi olarak güçleneceğini öngörüyorum. Böyle düşünmeme sebep olan ‘nesnel’ ve ‘öznel’ faktörlerden kısaca bahsedeyim. Nesnel faktörleride uluslararası ve Türkiye’ye ait olanlar olmak üzere ikiye ayırayım. İlk olarak, Türkiye’de Gezi Ayaklanması olarak karşımıza çıkan durumu daha büyük bir küresel ayaklanma zincirinin parçası olarak görmek gerekiyor. Sebahat Tuncel’in HDP Kongresi’nde yaptığı konuşmada da bahsettiği gibi, dünya 2010 yılından itibaren yeni bir ayaklanmalar çağına girdi. Arap Baharı, Rojava, Brezilya, İspanya, İngiltere ve Yunanistan’da yaşananlar artık neoliberal muhafazakar popülist rejimlerin meşruiyetlerini kaybettiklerini, varolan siyasi partiler tarafından rahatsızlıkları temsil edilemeyen kitlelerin sokak ve isyan siyasetine başvurduklarını bize gösterdi. Gezi de bunun parçasıdır. Bu ayaklanmalar çağının yarattığı muhalif dinamik, radikal demokrasinin çekiciliğini arttırmasına ve HDP tarzı partilerin güçlenmesine yol açacaktır. HDP, Yunanistan’da Syriza’nın yaptığını yapacaktır.
Buradan, Türkiye’ye ait nesnel faktörlere geçmek lazım. Gezi ayaklanması, AKP’nin de CHP’nin de miadını doldurduğunu göstermiştir. AKP İslami milliyetçi popülizm yaparak varoşların, CHP ise modernist, elitist ve sekülerist siyaset ile orta sınıfların desteğini yedekleyerek 2000’ler boyunca rakiplerini bertaraf etmiş ve statükolarını sağlamlaştırmışlardır. Alternatifsizlik yüzünden oy verilen parti, çoğu zaman söylendiği gibi sadece AKP değildir, aynı zamanda CHP’dir de. HDP, yürüteceği sınıf politikaları ile bugüne kadar AKP’ye oy veren yoksulların, emekçilerin, proleterleşen milyonlarca Kürt göçmenin partisi olacaktır. HDP aynı zamanda radikal demokrat tavrı ile geleceğini, bedenini, eşitliğini ve özgürlüğünü savunan, ama AKP ve MHP’ye oy vermemek için, ‘belki düzelir, belki Kılıçdaroğlu ulusalcıları yener’ umudu ile CHP’yi seçen demokratların da partisi olacaktır. Bu iki merkez partisinin ölümüne rekabeti ve yarattıkları temsil krizi, HDP’ye güç verecektir. Dolayısı ile, HDP’nin iç yapısını bir kenara bırakırsak bile, uluslararası ve Türkiye’deki konjektür, HDP’nin lehinedir.
Bu noktada şunu da belirtmek lazım: Gezi direnişini mümkün kılan şey sadece polis şiddetinin orantısızlığı değil, aynı zamanda polis şiddetinin meşruiyetini yitirmiş olmasıdır. Bunu sağlayan en önemli faktörlerden biri ise barış sürecidir. 30 yıldır, hükümetler terörizm söylemini kullanarak Türkiye’yi militarize etmiş, var olan muhalefeti sindirmiş, uysal bir toplum yaratmaya çalışmışlardır. Barış sürecinin hemen ertesinde Gezi’nin yaşanması bir tesadüf değildir. Gezi sırasında Lice için, Medeni Yıldırım için yürünmesi, sokağa çıkılması, Türkiye’nin batısı ile doğusundaki mücadelelerin ortaklaştırılması için bir umut yaratmıştır. Bu umudun adresi HDP olacaktır.
Peki HDP’yi güçlü kılan, öznel, yani HDP’ye dair durumlar nelerdir? Birincisi, partinin yapısıdır. Yine HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel’in konuşmasında söylediği gibi, HDP ezilenlerin temsilcilerinin yönettiği bir parti değil, ezilenlerin bilfiil kendilerinin yönettiği bir partidir. HDP’nin bütün kademelerinde yüzde 50 kadın kotası vardır, parti meclisinin yüzde 50’si kadındır. HDP bir Kürt partisi olmaktan çok bir kadın partisidir. Partide gençlik kotası vardır (ki bence gençlik kotası artırılarak yüzde 40’a yükseltilmelidir). Partide LGBT kotası vardır. LGBT’ler ile Kürt hareketinin, sosyalistlerin bu kadar yoldaşlaşması, HDP’yi herşeyi geçtim dünya çapında bir örnek durumuna getirmektedir. Ancak, bunların hepsinden daha önemlisi, HDP’nin bütün siyasi ve örgütsel özünün, yerellerde örgütlenmiş halk meclisleri olmasıdır. Bu, yıllardır inşa edilmeye çalışılan HDP projesinin özüdür. Bu özün Gezi forumlarında karşımıza kendiliğinden çıkması ise şansların en güzelidir. Bu tabandan-tavana yapının demokratikliği, toplumla parti arasındaki ilişkiyi güncel ve canlı tutacak, halkın sorunları ve talepleri doğrudan parti politikalarına yansıyacaktır. Tabii ki bu yapının halihazırda kurulmuş, olmuş bitmiş olduğunu söylemiyorum, ama Gezi ve yerel seçimler üzerinden bu yapının kurulması hızlanacaktır.
HDP’nin asıl amacı sadece seçimlerde başarılı olmak değildir. Bence olacaktır, o ayrı. Ama, HDP’nin asıl gücü bir sokak partisi olması olacaktır. HDP güçlendikçe, herhangi bir toplumsal muhalefetin, hareketin güç, beden ve mekan bulacağı, müttefikler arayacağı, topluma nüfuz edebileceği en temel kanal olacaktır. Yani HDP, herkesin kendini dilediği şekilde var edebildiği bir toplumsal hareketler partisi olacaktır. HDP kongresinde bir Alevi kurumu temsilcisi, dinleyicileri selamlarken şunu demişti ‘herkes kendini nasıl tanımlıyorsa öylece selamlıyorum sizi’. Böyle insanların yoldaşlık partisidir HDP, bence gerçekten de umut vermektedir.
Şimdi, böyle anlattığıma bakıp da herşeyin güllük gülistanlık olduğunu zannetmeyin – zaten zannetmiyorsunuzdur eminim. Elli bin tane sıkıntı da var tabi ki. Parti içinde bir HDP’lilik ruhu oluşmuş denebilir ama toplum içerisinde hala katman katman örgütlenilmesi gerekiyor. Toplumun, bir özne olarak örgütlenmesi gerekiyor. 10-15 kişilik bir arkadaş topluluğu bile memleket hakkında benzer şeyler düşünüp ‘yahu bir şey yapmak lazım’ diyorsa, bence bir araya gelip, bir temsilcilerini HDP’de delege olarak katabilmeliler. HDP bu derece esnek ve katılımcı bir parti olmalı. Yukarıda belirttiğim bağımsız bireylerin varlığı HDP’yi, BDP ile diğer sosyalist yapılar arasındaki mekanik bir ittifak partisi olmanın çok ötesine geçiriyor, bu bağımsız siyasi öznelerin dinamizmi ve eleştirelliği, partiyi gerçekten yaratıcı kılıyor. HDP’nin yönetiminin yüzde 60’ının siyasi örgütlere, yüzde 40’ının ise bağımsızlara ait olması bu farklılığın en temel göstergesidir.
Sonuç olarak, artık biz Türkiye’ye demokrasiyi ne AKP’nin ne de Avrupa Birliği’nin getireceğini anladık, acı bir süreç oldu biraz ama, anladık. Anladık ki demokrasi ve özgürlük, ancak biz mücadele ettikçe gelecek. HDP de bunun siyasi kolaylaştırıcısı olacak, başka bir şey değil.
@yorukerdem