11 Nisan 2013

Akil defteri (2): Aklın yolu bir

Kariyerini 'akil adamlık' üzerine kurmuş Jonathan Powell Türkiye'deydi. Anlattıkları kadar Kürt hareketinin önde gelen isimlerine sorduğu sorular da çarpıcı...

Kariyerini 'akil adamlık' üzerine kurmuş Jonathan Powell Türkiye'deydi. Anlattıkları kadar Kürt hareketinin önde gelen isimlerine sorduğu sorular da çarpıcı...

Jonathan Powell, İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu'yla (IRA) barış sürecinde Britanya Başbakanı Tony Blair'in 'başmüzakereci'siydi. Haliyle ve hakkıyla barışın mimarlarından biri olarak bilinir. Süreci ayrıntılı biçimde anlatan bir kitabı da çıktı 2008'de (Great Hatred, Little Room: Making Peace in Northern Ireland, The Bodley Head).

Resmi görev sonrası sivil kariyerini de 'çatışma çözümleri' üzerine kurdu Powell. Avrupa'dan Güney Amerika'ya, Asya'ya 'çatışma mağduru' birçok ülkede uzmanlığına başvuruluyor epeydir. Nitekim bu meselelerle uğraşan Inter Mediate adlı bir şirketi de var.

Lafın kısası 'çatışma çözümü' denince ilk akla gelen isimlerden biri Powell.

Belli ki PKK'yı da o kadar yakından olmasa da izliyor, gözlüyor. 2011’de davet üzerine tecrübelerini AK Parti ileri gelenleriyle paylaştığı da sır değil.

Hafta başı Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Derneği’nin davetlisi olarak Diyarbakır'daydı Powell. Oradan da MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Başbakanlık Danışmanı Yalçın Akdoğan'la görüşmek üzere Ankara'ya geçti.

Radikal'den Ezgi Başaran ve Cengiz Çandar'ın önceki gün yazdıklarına bakılırsa Diyarbakır'da bildiklerini anlatmadan önce Kürt hareketinin önde gelen isimlerini dinlemek istemiş Powell. Nitekim ilk sorusu şöyleymiş: “Devlet, Öcalan’la görüşüyor. Sonra BDP Öcalan’ın sözlerini Kandil ve Avrupa’ya götürüyor. Peki devlet neden PKK ile kendisi görüşmüyor veya işin yasal-siyasi boyutunu BDP ile tartışmıyor?” Tıpkı İngilizlerin bir yandan IRA'yla, bir yandan Sinn Fein'le yaptığı gibi.

Sorunun yanıtı kısmen parti-örgüt hiyerarşisinde, kısmen de sürecin politik psikolojisinde saklı...

'Kürt hareketinin önde gelen isimleri' Powell'a aktardı mı bilmiyorum ama BDP-PKK ilişkisi Sinn Fein-IRA ilişkisinden farklı. Kuzey İrlanda'da nihai tahlilde parti, örgütün amiri konumundaydı. Türkiye'de tam tersi. IRA liderliği, Sinn Fein liderliğinden bağımsız değildi. Bizde ise BDP liderliği, PKK liderliğine bağımlı. Parti değil, örgüt ne derse o oluyor. Bu da ister istemez örgüt liderliğini, hatta liderini tek belirleyici kılıyor.

Ama gün gibi aşikar bu gerçeği açıkça kabullenmek taraflardan hiçbirinin işine gelmiyor. Bu da sürecin politik psikolojisinden kaynaklanıyor. Hükümet PKK'yı doğrudan muhatap alır bir görüntü çizmek istemiyor, BDP de bir tür 'siyasi kurye' olarak algılanmak.

Öcalan’ın Kürtler nezdindeki etkisi ve ağırlığı anlatılınca da pek ikna olmamış Powell. Demiş ki, “İyi ama, müzakere dediğimiz şey üç ayaklıdır. Burada iki ayak görüyorum: Devlet ve Öcalan. Halbuki elinde silahı bulunduranlarla doğrudan görüşme yapılması sürecin üçüncü ve sağlam ayağı olacak, müzakereyi iki liderin varlığına yahut yokluğuna bağlamayarak güçlendirecektir.”

'Sürecin kırılganlığı' başlıklı yazımda http://erdalguven.wordpress.com/2013/04/05/akil-defteri-1-surecin-kirilganligi/#more-551 anlatmaya çalıştığım tam da buydu.

Powell'ın demek istediği şu: 'Çatışma çözümü' süreci, bir siyasi müzakere olmaktan çıkıp bir barış sürecine dönüşecekse isteseniz de istemeseniz de eninde sonunda 'terörist' dediğiniz, elinde silah tutan insanlarla masaya oturmak zorundasınız. Kuzey İrlanda sorunu böyle çözüldü (büyük ölçüde). Güney Afrika'da apartheid rejiminin sonu böyle geldi.

Kısacası aklın yolu bir...

Powell'ın 'başmüzakereci' deneyiminden çıkardığı sonuçlar da başlıbaşına kaydadeğer. Başaran ve Çandar'ın yazılarından özetle:

- Önemli olan sürece başlamak ve onu canlı tutmak. Yani birinci kural, ne olursa olsun müzakereleri devam ettirmek.

- Bir anlaşma imzalanması yahut Nevruz Meydanı’nda Öcalan’ın mektubunun okunması mükemmel başlangıçlar. Ama sadece başlangıç. Şunu unutmayın: Ortada bir anlaşma olmasının temel nedeni tarafların aslında birbirine güvenmemesidir. Dolayısıyla anlaşmanın varlığı barışın garantisi değil.

- Sivil toplum örgütleri, ne olursa olsun, tarafların masadan kalkmaması için uğraşmalı. Bazen gururunuz incinse de devam etmelisiniz.

- Taraflar arasında bir tür güven oluşması müzakere süreci için hayati.

- Ne zaman ki, elinde silah tutan adamları bir çadırın içinde toplayıp derdimizi anlattık, o gün sürdürülebilir bir müzakere süreci yakaladık.

- Bu tür süreçlerde karşı tarafın yekpare bir grup olup olmadığı çok önemli. Bölünmüş bir grup, birbirine girmiş bir liderlik yapısı barış sürecine büyük zarar verir. Bölünmemeleri için uğraşmalısınız.

- Süreci torpillemek isteyenler çıkacaktır. İçeride ve dışarıda. Hazırlıklı olun.

- Muhalefet barış sürecinin temel adımlarında desteğini hissettirdi. Zaten aksi olsaydı, hayatımız çok zor olurdu.

- Barış ancak barışı tüm hırsların ve hesapların üstünde tutan liderlerle gelir.

- Her şey yolunda gitse bile şiddetle büyümüş gençlere hâkim olmak kolay olmayacaktır.

- Kalıcı barışın püf noktası müzakere masasından kimsenin yenilmiş ya da yenmiş hissederek kalkmaması. Biri kazandığını, diğeri kaybettiğini hissederse, sağlanan çok kısa süreli bir çatışmasızlık olur, barış değil. Hiçbiriniz kazanmayacak ve kaybetmeyeceksiniz. Bu hisse alışmanızı tavsiye ederim çünkü barışın anahtarıdır.

- Çözüm ya da‘barış süreçlerinin temel özellikleri arasında ön sırada ‘kapsayıcı’lık gelir. İkinci sırada ise ‘sürecin bir yapıya sahip olması’ ve ‘yapılandırılması’ vardır. Üçüncü olarak ‘süreç’in ‘sürdürülebilir olması’ gerekir. İlk ikisi yoksa, ‘süreç’, ‘sürdürülebilir’ olamaz.

- Bu tür süreçlerde en önemli husus sabır...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Terörle mücadelede maliyet güncellendi!

Başbakan Tayyip Erdoğan, terörün ekonomik faturasanı 300 milyar dolar (yaklaşık 540 milyar TL) olarak açıkladı.

Akil defteri

Winston Churchill''in bir lafı var. Demiş ki, “Şu Amerikalıları pek severim, çünkü doğrusu neyse onu yaparlar hep... ama tüm yanlışları yaptıktan sonra!

Usul usul başkanlığa

Türkiye usul usul bir rejim değişikliğine mi gidiyor? Başkanlık sisteminde püf noktası ne?