04 Ekim 2022

Heterodoks iktisat ve Türkiye

Önce şunu sormak gerekir; iktidarın üst yöneticileri feminist iktisadın, radikal, sosyalist ve Marksist iktisadın, sosyal iktisadın, Post-Keynesyen iktisadın,...heterodoks iktisat içinde olduğunu bilseler, bu sığınmayı isterler mi?

“Heterodoks İktisat” bugünlerde gündemin ön sırasında. Üstelik, Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ve uygulanan politikalar eşliğinde ele alınıyor. Bu kavram, örneğin Hazine ve Maliye Bakanlığının 29 Eylül’de “Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar Zirvesi”nde sıkça belirtildi.

Bakan Nebati’nin bu toplantının açılış konuşmasında yer alan şu cümlesi çok alıntılandı:
“Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistomolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöroekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.” Bunu anlamadık diyenler, cümleye atıf yaptı.

Yeniden YEM

Aslında Bakan Nebati bence dinlenen bir konuşma yaptı, danışmanların yazdıklarını prompter’dan düzgünce okudu. Konuşması Türkçe olsa da, tümü yabancı akademik iktisatçı olan konuşmacılara seslendi. Hiç yerli konuşmacı yoktu zaten. Konuşmasının sonunda şöyle dedi; içeride, dışarıda ekonomi modelimizi çok eleştiriyorlar, inşallah sözlerinizle modelimize destek vereceksiniz.

Şimdilerde artık heterodoks bir yaklaşım olarak lanse edilen “Yeni Ekonomik Model (YEM)”den söz ediyordu. Toplantının başında Bakan Nebati bu modelin mimarı olarak açıklandı. Sürekli vurgulanan bu modeli, bakanın kendisi olmasa da, bir yerli akademisyen özetleyebilirdi.

İktisatçıların anladığı anlamda bir “model” varsa açıklanmalıdır. Söylenen şu; “YEM, heterodoks yaklaşımımızı yansıtıyor. Bu yaklaşımda yatırımı, üretimi, istihdamı, ihracatı, cari dengeyi önemsiyoruz ve hedefliyoruz.” Açıkça söylenmese de, “enflasyonu ve döviz kuru artışlarını çok önemsemiyoruz” sonucu ortaya çıkıyor.

Daha önce de birkaç kez ifade ettim. YEM, seçime hazırlık yapmak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faize karşı ideolojik duruşunu yansıtmak üzere uygulanan genişlemeci para politikası için sonradan hazırlanmış bir gerekçe, bir kılıf niteliğindedir.

2021 sonlarında döviz kurunda ve enflasyonda patlamalar olunca, YEM ileri sürüldü. Bakınız Uygur (21 Aralık 2021 ve 23 Aralık 2021). Ekonomi yönetimi bu patlamaların geçici olduğunu düşündü, şaşırdı, ama enflasyon hızla sürüyor. Eylül 2022’de yıllık tüketici enflasyonu TÜİK’de yüzde 83,45, ENAG’da yüzde 186,27 ve İTO’da yüzde 107,42 oldu.

29 Eylül toplantısına katılmış değilim, zaten davetli değildim. Ancak gerçekleştirilen dört oturumun üçünü ve Prof. B. Eichengreen’in internet üzerinden yaptığı sunumu “youtube” ekranından izledim, yaklaşık 6 saatimi aldı. Bazı konuşmacılar, başka ülkelerle birlikte, Türkiye’deki büyümenin özelliklerini ele aldılar, bunlara dikkat ettim.

Söyledikleri, Türkiye ekonomisinin zayıf yönlerini ortaya koyuyordu. Son haftalarda vurguladığım Türkiye’nin özellikle beşeri sermayede ve bilgi teknolojilerinde geri kaldığını onlar da önemle belirttiler. Bu konulara iktidar değinmiyor bile.

Başkalarının dikkatini çekti mi bilmiyorum, ama bunların siyasi platformlara da taşınabilmesi gerekir. Çünkü beşeri sermayenin temeli olan eğitim / öğretim milyonlarca öğrencinin ve ailelerinin geleceğini, umutlarını ilgilendiriyor.

Yabancı iktisatçılardan birkaçı para ve faiz konusuna da değindi. Bildiğimiz bir konu; enflasyon 2021 başlarından itibaren yükselince, ABD başta olmak üzere batı merkez bankaları gecikmeli de olsa faizi yükselttiler. Ama durgunluk olasılığı da yükseldi. Öyleyse, ortodoks olarak kabul edilen bu politikaya eleştiri de var. Özellikle Avrupa’da. Türkiye’deki gibi faizi indirseler miydi acaba?

Şimdi önce kısaca heterodoks iktisadı ve Türkiye’deki politikalarla ilişkisini açıklayalım. Sonra, yer kaldığı ölçüde, yabancı konuşmacıların Türkiye ile ilgili saptamalarını ele alalım.

Heterodoks iktisat ve Türkiye’de ekonomi yönetimi

Bu kavramı heterodoks iktisatçıların kendi yaptıkları tanım ve açıklamalardan alıntılayarak kısaca ele alalım. Kaynağımız “Heterodoks İktisat Haber Bülteni (Heterodox Economics Newsletter, HEN, 12 Eylül 2022).

Elektronik olarak yayınlanan bu bültenin (kısaca HEN) ilk sayısı 29 Eylül 2004’te, 301inci son sayısı 12 Eylül 2022’de yayınlandı. Haber bülteni deniliyor ama, bültenin yer aldığı web sitesinde yüzlerce sayfa bilgi, yayın, duyuru ve tartışma yer alıyor.

Heterodoks iktisat, neo-klasik yaklaşımı temel almayan birçok iktisadi düşünceyi ve farklı araştırma alanını kapsayan şemsiye bir kavramdır. Bu şemsiyenin altında değişik düşünce ve yaklaşımı temsil eden çok sayıda iktisatçı birliği ve derneği var.

2016 yılının heterodoks iktisat rehberinde (Heterodox Economics Directory) bu birliklerin sayısı 40 dolayında idi. Bunların isimlerinden heterodoks iktisadın bileşenlerini ortaya çıkarabiliriz. Benim seçtiğim ve ağırlığı olduğunu varsaydığım bazı iktisatçı birlikleri şunlar;

1) Evrimsel İktisat Birliği (AFEE), 2) Kurumsal Düşünce Birliği (AFIT), 3) Heterodoks İktisat Birliği (AHE), 4) Sosyal İktisat Birliği (ASE), 5) Uluslararası Feminist İktisatçılar Birliği (IAFFE),
6) Radikal Politik İktisat Birliği (URPE), 7) Post-Keynesyen İktisat Çalışma Grubu (PKSG) ve son olarak 8) Dünya İktisat Birliği (WEA).

Bu birliklerin bazılarının altında da farklı dernekler var. Örneğin, altıncı sıradaki Radikal Politik İktisat Birliği (URPE) altında Marksist ve sosyalist iktisatçı dernekleri yer alıyor.

Sekizinci sıradaki Dünya İktisat Birliği (WEA) 2011 yılında heterodoks iktisatçılar öncülüğünde kurulmuştur. Uluslararası Ekonomi Birliği’nden (IEA) farklıdır. IEA, 1950 yılında UNESCO’nun girişimiyle kurulmuştur. Değerli iktisatçımız Dani Rodrik şimdiki IEA başkanıdır (kendim de danışma kurulu üyesiyim), aynı zamanda WEA yönetim kurulu üyesidir.

Farklı yaklaşımlar olsa da, heterodoks iktisatçılar şunları genellikle kabul ederler; (i) İktisatla uğraşmak, geniş anlamda sosyal bir konuda çalışmak demektir, (ii) ekonomik işlem ve hareketlerde belirsizlik vardır ve önemlidir, (iii) efektif talep ilkeleri de önemlidir, (iv) para genellikle içseldir, (v) çalışmalarda çoğulculuk ve konular arası (interdisciplinary) geçişler vardır.

Heterodoks iktisatçılar, ana-akım iktisadın kutsal üçlüsünü (kıt kaynaklar, rasyonellik (optimum davranış), başta piyasanınki olmak üzere her tür denge) tümüyle reddetmeseler de bunların iktisatta tek çıkış noktası olduğunu kabul etmezler ve bunlara yakın durmazlar.

Belki bu nedenle olmalı, “ana-akımı izleyen iktisatçı meslektaşlar ve kurumlar tarafından ‘marjinal’ olarak kabul edilen iktisat yaklaşımları, heterodoks iktisatçılarca kabul görür. Böylece heterodoks iktisat, ana akım iktisada bir seçenek oluşturur.” Lee ve Jo (2014).

Heterodoks iktisat kavramını önce kurumsal iktisadı tanımlamak için 1930’larda kullanıldığı belirtilir. Lee ve Jo (2014). Sonra 1980’lerde Marksist ve Post-Keynesyen iktisat da heterodoks iktisat içinde kabul edilmiştir. 1990’larda  ana-akım iktisada karşı olduğu düşünülen Avusturya iktisadı, feminist iktisat, sosyal iktisat,... da heterodoks iktisada dahil edilmiştir.

 Bu konunun ayrıntısına daha fazla giremiyoruz, uzatmadan şu soruyu soralım: Türkiye’deki iktidarın heterodoks iktisatla ne ilgisi var? Bakan Nebati bu soruya yanıt verdi aslında.

 Şöyle ki, iktidarın uyguladığı, seçimi ve ideolojiyi gözeterek uygulanan politikalar çok başarısız oldu, özellikle enflasyon orta ve düşük gelirlileri çökertti, büyük belirsizlik ve bunalım yarattı. Haliyle her görüşte iktisatçı bu politikaları yoğun olarak eleştirdi. (Belki istisnaları olabilir.)

 Bunun üzerine Bakan Nebati şimdi diyor ki, biz ortodoks politikalar uygulamadık, heterodoks politikalar uyguladık, öyleyse heterodoks iktisatçılar bize destek versin. Kısacası, ekonomi yönetimi şimdi heterodoks iktisatçılara sığınıyor, eleştirileri böyle göğüslemek istiyor. Olabilir mi?

 Önce şunu sormak gerekir; iktidarın üst yöneticileri feminist iktisadın, radikal, sosyalist ve Marksist iktisadın, sosyal iktisadın, Post-Keynesyen iktisadın,...heterodoks iktisat içinde olduğunu bilseler, bu sığınmayı isterler mi?

 Daha önemlisi, heterodoks iktisat içindeki bu farklı yaklaşımların en azından bazıları yönetimin bu talebini kabul eder mi? Emek gelirinin ne kadar düştüğünü, fakirliğin ve hatta açlığın arttığını bilseler bu talebi uygun bulurlar mı? Örneğin feminist iktisatçılar Türkiye’nin İstanbul Anlaşmasından bir imza ile çekildiğini bilseler, bu talebi kabul ederler mi?

 Karşılıklı kabullenme olursa, yönetimin uyguladığı politiklar da uygun görülür belki. Ama zor görünüyor.

 Heterodoks iktisatçılar ve Türkiyenin büyümesi

29 Eylül toplantısında kaç heterodoks iktisatçı vardı bilmiyorum. Ancak bazılarının konuşmasına bakarak heterodokslukla ilgilerinin olmadığını söyeleyebilirim. Heterodoks iktisatçı olduğunu doğrudan söyleyen bir iktisatçı Torino Üniversitesinden Prof. Cristiano Antonelli idi.

 Antonelli konuşmasında Schumpeter örnekleri ile büyümede teknolojinin önemine vurgu yaptı. “Bu çağda kalıcı ve istikrarlı büyüme için bilgi-yoğun malların ve hizmetlerin üretilmesi gerekir. Sanayi temelli ekonomiden bilgi temelli ekonomiye geçmek gerekir.” 

 “Çağı yakalamak için toplam sermayenin çoğunluğu beşeri sermaye olmalı. Yüksek bir beşeri sermaye olmadan bilgi temelli ekonomiye geçemezsiniz.” Sonra Türkiye’ye ilişkin son 20 yılın verilerini ve göstergelerini karşılaştırmalı olarak yansıttı. Şöyle;

 1). Ar-ge harcamalarının payı çok düşük.

2). Eğitimin kalitesinin düşük olduğu anlaşılıyor, yüksek öğrenim oranları da düşük.

3). Patent başvuruları da düşük.

4). En kötüsü, araştırmacı sayısı çok düşük.

 “Bu durumda Türkiye orta-gelir tuzağından nasıl kurtulacak?” Soruyu kimse üstüne almadı tabii. Prof. Antonelli Türkiye’de uygulanan politikalara değinmeden bunları eleştirmiş oldu.

 Aynı oturumda Missouri Üniversitesinden Prof. Max Gillman, sözlerine, heterodoks iktisat yaklaşımının Keynes’e dayandığını belirterek başladı. Kendisinin de Keynesyen ve heterodoks yaklaşıma yakın olduğunu belli etti.

“Bunalım dönemlerinde devletin rolü önemlidir.” “Solow büyüme modeli önemli mesajlar içerir, ancak eksiktir, çünkü teknoloji ve verimlilik artışı dışsaldır.”

İçsel büyüme modelini ima ederek, “teknolojik yayılma ve verimlilik artışı için insana yatırım gerekir.” “Gelişmiş ülkeleri gelişmiş yapan eğitime, yani beşeri sermayeye yaptıkları yüksek yatırımdır. ABD’de insan sermayesinin en gelişmiş bölümü bilgi teknolojisi sektöründedir.” Buna örnekler verdi.

Türkiye’ye ilişkin verileri yoktu. Ancak inşaat sektörüne ağırlık verildiğini biliyordu. “Fakat bu sektörde teknolojik gelişim zordur.” Şu vurguyu da yaptı: “Yeni heterodoks yaklaşımda, toplumun ileri topluma dönüşmesi ancak insan sermayesine yatırım ile olabilir.”

Prof. Gillman da Türkiye’deki politikalara değinmedi ama, gelişmiş ülke olmak için yapılması gerekenleri vurguladı.

Asya Kalkınma Bankası’ndan Prof. Donghyun Park, ekonomik performans ve büyüme bakımından kendi ülkesi Kore’yi Brezilya ve Türkiye ile karşılaştırdı. “Kore, beşeri sermayeye ve bilgi teknolojisine yatırım yaparak bilgi toplumuna geçti. Verimliliği çok yüksek bir ülkedir.”

“Diğer yandan Brezilya, bu şansı varken bu konulara yatırım yapmadı, atılım yapamadı. Kişi başına geliri uzun süredir yükselmiyor.” “Türkiye ise bence ikisinin arasında bir yerde. Değindiğim konulara yatırım yapar ve Kore gibi yükselir mi? Yoksa Brezilya gibi olduğu yerde kalır mı?”

“Sorunun yanıtını bilmiyorum. Zor görünüyor, ancak elbette Türkiye’nin bu şansı var ve dilerim başarır. Örneğin, Anadolu Kaplanlarından teknolojik atılım yapanlar ve hızlı büyüyenler olur mu? Olursa Türkiye’yi de sürüklerler. Ama bu kaplanlardan uzun zamandır bir sıçrama haberi gelmiyor. Bunlardan bir Samsung çıkar mı acaba?”

“Örneğin, solar enerji konusunda Türkiye’nin her türlü potansiyeli var. Neden bu sektörün teknolojisine odaklanmıyor?” Toplantıda olsam “uygulanan politikalarda beşeri sermayenin yeri yok, ayrıca bu politikalar öyle çok belirsizlik yaratıyor ki” derdim.

Bazı konuşmacılara sonraki bir yazıda yer ayırabiliriz. Başka bazı konuşmacıları dinlemenin bir katkısı, etkisi olmadı. Katkısı ve etkisi olan konuşmacıları dinleme fırsatı verdiği için Hazine ve Maliye Bakanlığına teşekkür ederim.


Kaynaklar

Heterodox Economics Newsletter, HEN, (12 Eylül 2022)
https://www.heterodoxnews.com/HEN/current%20issue.html

Lee, Fred S. ve Tae-Hee Jo (2014) Heterodox Economic Directory içinde
http://www.heterodoxnews.com/hed/

Uygur, Ercan (23 Aralık 2021) İmkansız Üçlü ve YEM
https://t24.com.tr/yazarlar/ercan-uygur/imkansiz-uclu-ve-biten-yem,33583

Uygur, Ercan (21 Aralık 2021) Para politikası ve YEM
https://t24.com.tr/yazarlar/ercan-uygur/para-politikasi-ve-yem,33547


Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1960'ların ikinci yarısında ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan dört kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

Yazarın Diğer Yazıları

Enflasyonu düşürme programının döviz kuru çapası/çıpası nedir?

Döviz kuru için, dolar veya dolar ve Euro sepeti olarak, neden bir sayısal artış oranı açıklanmıyor? Her an gelebilecek vergiler, sürekli artabilecek “itibar harcamaları” beklentisi ve haksızlık duygusu var. Bu soruyu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ekim ayındaki T24 konferansında sormak istemiştim

Şaşırtan barış söylemleri ve barış ödülleri

ABD ve İsrail, kuzey doğu Suriye’de insan ve silah gücü biriktiriyor. İnsan gücünün çok önemli bölümü Kürt nüfustan devşiriliyor. Soru şu; İsrail’in eksikleri böylece, bu güçle giderilebilir mi? İkinci bir soru şu; Öcalan’ın hayal ettiği Kürt ulusal sorununun çözümü böyle mi gelecekti acaba?

Ticaret savaşları ve ABD’nin vergi silahı

ABD’de alınan gümrük vergilerini yükseltme kararı AB ve Türkiye dahil olmak üzere tüm ülkeleri etkiliyor ve dikkate alınmak zorunda

"
"