08 Şubat 2023

Coğrafya ve risk önemlidir

OECD’nin bir yayınında, Türkiye’nin dünyada en çok deprem yaşayan ülkeler içinde ilk beş içinde olduğu, ancak deprem nedeniyle en çok can ve mal kaybına uğrayan ülkelerden biri olduğu açıklanıyor. Bu sonuç da deprem riskinin yeterince dikkate alınmadığını, haliyle gerekli önlemlerin uygulanmadığını gösteriyor. Deprem fayları üzerinde konut ve sanayi yoğunlaşmasının yer alması bu durumun en önemli göstergelerden birisidir.

Yaşadığımız depremde can ve mal kayıplarının çok büyümesinde, felakete dönüşmesinde elbette birçok etken var. Bunlardan birisi bu konuda eğitimin yetersiz olmasıdır. Bir başkası, deprem öncesi, sırası ve sonrasında hazırlıklı olması gereken kurumsal yapıdaki eksiklerdir.  

Eğitim hangi konuda yeterli ki bu konuda yeterli olsun diyebilirsiniz. Aynı şekilde, hangi kurumsal yapı bozulmadı ki bu konuda hazırlıklı bir yapı olsun? Özellikle, daha önceki afetlerde görmeye alışık olduğumuz askeri katkı, bu depremde neden yeterince yoktu? Kurumlar konusuna bu kadar değinip geçelim. 

Sürekli sözünü ettiğimiz bir deyim var; “Türkiye bir deprem ülkesidir”. Hatta, “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket”in bu şekli depremlerle oluşmuştur. Öyleyse, kişilerin ve kurumların deprem konusunda çok iyi eğitilmesi gerekir.

Afet ve deprem eğitimi

Sıkça deprem yaşayan ülkelerde bu eğitim ilkokuldan üniversiteye kadar tüm aşamalarda ayrı dersler olarak veriliyor. İyi bir örnek Japonya. Yalnızca öğrencilere değil anne-babalarına ve şirketlere de bu eğitim sürdürülüyor. “Afet eğitimi”, Japonya’da eğitimin çok önemli bir parçasıdır. Bakınız örneğin WebJapan (Şubat 2023) ve Kitagawa (2016).   

Japonya’da eğitim 16 yıl (6+3+3) sürebiliyor. 9 yılı, ilk ve orta eğitim, zorunlu. Çalışma hayatını etkilediği için, son üç yıldaki lise eğitimine hemen tüm öğrenciler devam ediyor. Yani zorunlu gibi. 4 yıllık üniversite eğitimi için giriş sınavı sonrasında yine yüksek oranda devam var. Haliyle 16 yıla varan deprem eğitimi olabiliyor. Gavari-Starkie, Casado-Claro ve Navarro-González (2021).

Zaman zaman deprem yaşayan İsrail’de de, 2'nci sınıftan 12'nci sınıfa kadar, 10 yıl boyunca, bazen ayrı derslerle “Ulusal deprem eğitimi” yapılıyor. Bu eğitime askeri iç güvenlik birimleri de zaman zaman katılıp uygulamalı dersler veriyorlar. İsrail’de de anne-babalar belli dönemlerde bu eğitime katılıyorlar. Bakınız Schmidt (2018). Başka deprem ülkesi örnekleri de verilebilir.

Öğrencilere verilen afet veya deprem eğitimi Türkiye’de nasıl? Halk Sağlığı uzmanları bu konuyu incelediklerinde şu olumsuz sonuca ulaşıyorlar.

“Yapılan durum analizinde ilköğretim (ilkokul ve ortaokul) düzeyinde Hayat Bilgisi (1, 2, 3’ncü sınıflarda), Fen Bilimleri (3, 5 ve 8’inci sınıflarda), Sosyal Bilgiler (4 ve 5’inci sınıflarda) ve Şehrimiz (5 ile 8’inci sınıflar arası seçmeli olarak) ders içeriklerinde afetlerle ilgili konuların işlendiği saptanmıştır.”

“Ortaöğretim düzeyinde ise sadece biyoloji (10’uncu sınıfta) ve coğrafya (9, 10 ve 12’inci sınıflarda) ders içeriklerinde afetlerle ilgili konular işlenmiştir. Türkiye’nin ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde gerçekleştirilen eğitim müfredatı afet eğitimini her dönemde çeşitli dersler kapsamında bütüncül olmayan bir yaklaşım ile ele almıştır.”

“Bu durumun, Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Risk Azaltımı Stratejisi ile gelişmekte olan ülkeler için önerdiği ... eğitim müfredatı açısından yetersiz olduğu çok açıktır.”

“Programların uygulanabilirliği ve verimliliği düzenli denetlenmeli, günün koşullarına uygunluğu göz önünde bulundurulup güncellenmelidir. Uzman ekipler programlara dahil edilmeli, bilgi ve tecrübelerinden faydalanılmalıdır.” İnal, Kaya, Altıntaş (2018, s. 124)

İktisatta coğrafya, deprem ve risk

Depremler ve diğer afetler, aslında geçmişte coğrafya çerçevesinde üniversite iktisat programları ve eğitimi içinde yer aldı. Yani coğrafyanın, tarih gibi, iktisatta önemli bir yeri oldu. Benzer şekilde, risk ve belirsizlik de, özellikle Keynes’le birlikte önemli oldu. Risk konusunu daha sonra ele alalım.

19'uncu yüzyıl sonları ve 20'nci yüzyıl başlarında coğrafyanın iktisat programlarında nasıl yer aldığına bakalım. Bu coğrafya derslerinde yalnızca dağlar, tepeler, ovalar değil, ülkelere ekonomik zarar veren deprem gibi afetler de yer aldı.

Örnek verelim. 1895’te İngiltere’de London School of Economic and Political Science kuruldu. Bu okul sonra Londra Üniversitesi'ne bağlanıp London School of Economics (LSE) oldu. Okulun ilk ders programında iktisat, tarih, hukuk ve siyaset bilimi yanında coğrafya dersleri de vardı. Okulun 1902’deki bölümleri arasında “ekonomik ve siyasi coğrafya bölümü” de yer alıyordu.

ABD’nin Pennsylvania Üniversitesi’nde 1901’deki ders programında birinci sınıfta fiziki coğrafya, ikinci sınıfta iktisadi coğrafya ve ticari coğrafya, üçüncü sınıfta Amerikan iktisadi coğrafyası dersleri yer aldı. İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nin 1903’teki ders programında, iktisat tarihi ve iktisadi gelişme ile birlikte fiziki coğrafya da bulunuyordu. Uygur ve Erdoğdu (2005, ss. 12-18). 

Daha sonra, 21inci yüzyılda, iktisat ve coğrafya ilişkisi ana iktisat programlarında biraz gerilemiş  gibi göründü, ama öyle değildir. Şöyle ki, iktisat programları içinde “ekonomik coğrafya” adında bir alan yaratıldı. Örneğin LSE’nin 2005’teki lisans programları arasında “coğrafya ve iktisat” ve “çevre politikası ve iktisat” bölümleri de vardı.

Ekonomik coğrafya alanında, sanayiler için mekan seçimi (konumlanma), ulaşım, şehirleşme, uluslararası ticaret gibi alt konular yer alıyor. Bu alt konuların depremlerle ve deprem riski ile ilişkisi de var elbette.    

Osmanlı döneminde üniversite eğitiminde coğrafya dersleri olduğunu biliyoruz. Bu durum Cumhuriyet döneminde de devam etti. Örneğin, Siyasal Bilgiler Okulu’nun (1950’de Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) oldu) 1937 ders programında iktisadi coğrafya, zirai iktisad (iktisat değil) dersleri vardı. Uygur ve Erdoğdu (2005, ss. 38-39; 43-46).

Benzer şekilde, 1937’de açılan İstanbul İktisat Fakültesi’nde (İİF) de coğrafya ve iktisadi coğrafya dersleri yer alıyordu. 1950’ler ortasına kadar. Ancak, hem SBF’nin hem İİF’nin 1955 yılı ders programlarında coğrafya derslerinin yer almadığını görüyoruz.

Nedeni konusunda bir tahmin yürütebilirim. 1948-1951 döneminde Marshall Planı uygulanmaya başlanınca, Türkiye’deki iktisat eğitimi de ABD’li danışmanların önerisiyle şekillenmeye başladı. Bu öneriler çerçevesinde ve ABD’deki programlar örnek alınarak üniversite iktisat eğitiminden coğrafya dersleri kalktı.

Türkiye’de deprem konusunda zamanlı ve yeterli duyarlılık ve risk algılaması azdır, belki yoktur. Bu duruma, başka etkenler yanında, şu iki etkenin katkıda bulunduğunu sanıyorum:

1) Deprem ve afet eğitiminin ilk ve orta okullarda yetersiz kalması;

2) İktisat eğitiminde, coğrafya dersleri kapsamında yer alan deprem maliyet ve riski konularının kaldırılması.

OECD’nin bir yayınında, Türkiye’nin dünyada en çok deprem yaşayan ülkeler içinde ilk beş içinde olduğu, ancak deprem nedeniyle en çok can ve mal kaybına uğrayan ülkelerden biri olduğu açıklanıyor. OECD (2018). Bu sonuç da deprem riskinin yeterince dikkate alınmadığını, haliyle gerekli önlemlerin uygulanmadığını gösteriyor.

Deprem fayları üzerinde konut ve sanayi yoğunlaşmasının yer alması bu durumun en önemli göstergelerden birisidir.


Kaynakça

Gavari-Starkie, Elisa; María-Francisca Casado-Claro ve Inmaculada Navarro-González (2021)

“The Japanese Educational System as an International Model for Urban Resilience”,

International Journal of Environmental Research and Public Health 202118(11), 5794

https://www.mdpi.com/1660-4601/18/11/5794 

İnal, Ebru, Edip Kaya, Kerim Hakan Altıntaş (2018) “Türkiye’de Örgün Eğitimin Afet Eğitimi Yeterliliği Açısından İncelenmesi”,  A. Ü. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 37, (114).

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/609273

Kitagawa, Kaori (Temmuz 2016) Preparing for the worst: disaster education in Japan

https://www.eastasiaforum.org/2016/07/01/preparing-for-the-worst-disaster-education-in-japan/

OECD (2018) Financial Management of Earthquake Risk. Paris, OECD.

Schmidt, Joshua (2018) “Notes on national earthquake education programs in Israel”

ScienceDirect Procedia Engineering, 212, ss. 1265–1272.

https://pdf.sciencedirectassets.com/278653/1-s2.0-S1877705818X00034/1-s2.0-S1877705818301899/main.pdf?X-Amz-Security-Token

Uygur, Ercan ve Oya Erdoğdu (2005) “Avrupa, ABD ve Türkiye’de İktisat Eğitimi”, İktisat Eğitimi içinde, Derleyen Ercan Uygur. Ankara: Türkiye Ekonomi Kurumu.

WebJapan (Şubat 2023) Disaster Education in Japan.

https://web-japan.org/kidsweb/cool/20/202011_disaster-prevention-education_en.html


Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

Yazarın Diğer Yazıları

Kamuda tasarruf paketi ve yapısal reformlar

"Kamuda tasarruf ve verimlilik" paketleri veya genelgeleri çok sayıda var ve fazlasıyla var. Ama sorun şurada ki, bu paketler veya genelgeler sözde kalıyor, bunlara iktidarın kendisi uymuyor. Veriler ortada: 2021'den bu yana hemen tüm harcama kalemleri katlanarak artmıştır

Yoksulluğun, eğitimsizliğin ve kadına ayrımcılığın gittiği yer: “Araplara Satılan Kızlarımız”

Kıbrıslı Türk kızları... Yaşları çoğunlukla 12-14 arasında. Satışların 1918-1919’da başladığı anlaşılıyor ve 1950’ler sonuna kadar sürüyor. Toplam sayıları yaklaşık 5 bin tahmin ediliyor. Gittikleri yerlerden çok acı, üzücü haberler geliyor

Tasarruflar ve geleceğimiz

Adı “Milli Eğitim” olan bakanlık, eğitim, öğretim diyemiyor da maarif diyor. İçerik diyemiyor, müfredat diyor. Amaç, seçilen kelimelerle bile tarihi geri döndürmek