Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol, dün, konuşmasında muhalefetin saldırılarına atıfta bulunarak "kaos yaratan devlet karşıtı güçleri ezmek için" sıkıyönetim ilan ettiğini söyledi
Güney Kore’de Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol’ün “bir tür darbe” intibası bırakan sıkıyönetim ilan etme ve muhalifleri zindana atma girişimi üzerine çok yakın zamanda izlediğim Kore filminden ve sonrasında yaşananlardan bahsetmek istedim size.
Filmler insana çok şey öğretiyor. Hele bir de devamında duramayıp filmin açtığı yolda okuma yapmaya devam ediyorsanız…
Filmimizin ismi “12:12 The Day.” Onikinci ayın onikinci gününe referans veren ve bundan 45 yıl önce o gün yaşanan gerçek olayları anlatan bir film.
Dolayısıyla gelin biz de “gerçeğin” izinden olayların akışına bir bakalım:
Yıllardan 1979…
Kendi de bir diktatör olan önceki devlet başkanı Park Chung Yee yaklaşık bir buçuk ay önce suikasta kurban gitmiş. Üstelik katili de Güney Kore İstihbarat Teşkilatı’nın en tepesindeki isim.
Devlet yönetiminin birbirini infaz ettiği bu olağan dışı durumdan kendine çıkar sağlamak ordunun içinde bir hizibin başını çeken Tümgeneral Chun Doo-hwan’ın aklına geliyor.
Chun’un liderliğini yaptığı Hanahoe adındaki gizli örgüt, bir türlü istediklerini yaptıramadıkları genelkurmay başkanı Jeong Seung-hwa’yı devre dışı bırakmak için bu suikastı kullanmaya karar veriyor.
1. Piyade Tümeni’nin başındaki Chun Doo-hwan, Hanahoe’nin diğer üyelerini ikna ederek bir darbe planı yapıyor.
Plana göre genelkurmay başkanı suikastla ilişkilendirilecek, ifade alınmak üzere tutuklanması için o sırada devletin başına geçen Choi Kyu-hah’tan resmi izin alınacak ve sonrasında genelkurmay başkanı ve ekibi derdest edilerek Kore ordusunun tüm üst düzey yönetimine Chun Doo-hwan ve arkadaşları getirilecek.
Fakat bir aksilik yaşanıyor: Devlet başkanı tutuklama kararına imza atmaya yanaşmıyor ve ayrıca daha tutuklama kararı imzalanmadan genelkurmay başkanı gözaltına alınmaya çalışıldığı için ordunun diğer birimleri darbeye karşı teyakkuza geçiyor.
Buradan sonrası tam bir aksiyon filmi (nitekim film de olmuş); başkent Seul’e önce darbeci mekanize birlikler mi ulaşacak, yoksa darbeyi engellemeye çalışanlar mı?
Sabaha kadar devam eden çatışmalarda kazanan darbeciler oluyor ve Chun Doo-hwan ve ekibi ordunun yönetimini ele geçiriyor.
Güney Kore tarihine bu olay “12 Aralık Darbesi” olarak geçiyor. Filmimiz de tam olarak o gecenin hikâyesini anlatıyor.
Tabii bu “başarı” Chun’u ve arkadaşlarını “kesmiyor.” Gözleri daha yükseklerde… Tüm ülkenin yönetimini ele geçirmekte…
Sıkıyönetim altındaki ülkede ikinci ve nihai bir darbeyi daha hayata geçirmeleri beş ay bile sürmüyor.
17 Mayıs 1980’de bu kez ordunun sıkıyönetim uygulamasının tüm ülke geneline yayma isteğine meclisin ayak diremesi üzerine ikinci darbe geliyor.
Büyük gözaltılar başlıyor. Özellikle üniversitelerden öğrenciler ve akademisyenler olmak üzere binlerce insan tutuklanıyor.
Darbeden bir gün sonra, 18 Mayıs’ta Güney Kore kentlerinden Gwangju’da bir ayaklanma patlak veriyor. Şehirdeki üniversite öğrencileri darbecilere karşı sokaklara dökülüyor.
Gwangju Ayaklanması olarak tarihe geçen ve ülkenin farklı bölgelerine yayılarak 27 Mayıs’a kadar süren gösterilerde binlerce kişi yine gözaltına alınıyor. Fakat şiddetin boyutu bu defa bununla sınırlı kalmıyor: Bazı kaynaklarda infaz edilen göstericilerin sayısının binlere ulaştığı (2300) söyleniyor. Yüzlerce, binlerce faili meçhul gösterici katlediliyor.
Buna karşın sivil direniş darbeyi engellemeye yetmiyor ve 1980’in Eylül ayında Chun Doo-hwan Güney Kore’nin devlet başkanlığına getiriliyor.
Yani bir cunta liderinin suikastından sadece 10 ay sonra Güney Kore başka bir cuntanın yönetimine geçiyor.
Chun Doo-hwan yaklaşık 7,5 yıl iktidarda kalıyor. Sonrasında birkaç yıl da kendi vekillerini başkan yaptırmayı deniyor ama Güney Kore’deki değişim o kadar güçlü bir dalga yaratıyor ki, 1988’de başkanlığı bırakmasından beş yıl sonra Chun yolsuzluk ve yaptığı katliamlar nedeniyle (başta Gwangju olmak üzere) yargılanmaya başlıyor.
Sonu çoğu diktatör gibi iyi olmuyor.
Hakkında idam cezası veriliyor. Madalyaları sökülüyor. Ülkede nefret edilen bir figüre dönüşüyor. Milletinden çaldığı paraları iade etmesi isteniyor. (Dörtte üçünü etmiyor.)
Kendini bir ara bir manastıra kapatıyor; güya kefaret ödeyecek ama ölene kadar yaptıkları için özür dilemiyor.
Cezası önce hapse çevriliyor, bir süre içeride kaldıktan sonra affediliyor.
Çok yakın bir tarihte, 2019’da bir kez daha yargılanmaya başlıyor.
Güvenlik güçlerinin arasında iki büklüm, nefes almakta zorlandığı, itilip kakıldığı halleri Kore basınına yansıyor.
Yine ceza alıyor ama cezası sağlık nedenleriyle erteleniyor ve bir yıl sonra da arkasında binlerce ailenin bedduasını bırakarak ölüp gidiyor.
Darbecilerin, diktatörlerin hikâyeleri dünyanın hiçbir yerinde iyi bitmiyor.
Dün sıkıyönetim ilanıyla bir tür darbeye girişen Güney Kore devlet başkanı da aynı şekilde şimdi köşeye sıkışmış durumda, istifası isteniyor.
Tüm bu örneklere rağmen darbecilerin darbe hevesi bir türlü bitmek bilmiyor.
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|