03 Ekim 2024

Adı çıkmış dokuza, inmez sekize: Mekap’ın bitmeyen çilesi

Hazır eski Casio saatler, eski vatkalı ceketler filan patlamışken Türkiyemizin güzide 'hipster’ları Mekap’a da bir el atsa… Sokakta her ‘hipster’ımızın ayağında klasik Mekap’ları görmeye başlasak… Ne dersiniz, markanın kırk yıllık çilesi de bitmiş olmaz mı?

Bazı kelimelerin şu hayattaki yükü ağır oluyor.

Selpak örneğin.

Kullanıldıktan sonra yıkanan, eskilerin iddiasına göre ütülenen ve hatta kolalanan kumaş mendillerin yerini alan kâğıt mendilin bir gün kalbi kırıkların edebiyat malzemesi olacağını kim bilebilirdi?

Hammaddesi “selüloz” ile temiz anlamındaki “pak”ın birleşiminden mürekkep Selpak tüm kâğıt mendillerin jenerik ismi olmakla kalmadı, “Beni selpak mendil gibi kullanıp bir kenara attın”la taçlanan sitem dolu satırların da başrolünü kapıverdi.

Hadi selpak, markanın adını ürünle özdeşleştirmenin bir yandan da ekmeğini yediği için yükünü taşımakla mükellef diyelim… 1970’lerin, 1980’lerin “yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı” dönemlerinin kendince ‘havalı’ ve sağlam ayakkabısı Mekap’ın suçu neydi?

Fotoğraf: Mekap web sitesi

Sağlam, dayanıklı, muadillerine kıyasla konforlu ve her türlü arazide kullanılabilir olması mı?

Herhalde dünya üzerinde hiçbir marka işini düzgün yapmanın bedelini bu kadar ağır ödememiştir.

Geçen gün Artı Gerçek’te denk geldiğim bir haber sonrası yazıyorum bunları.

Haber şöyle: “Cezaevine gönderilen Mekap marka ayakkabılar cezaevi yönetimi tarafından ‘tahrik edici’ bulunduğundan ayakkabılara idare tarafından el konulmuştur.”

Mekap marka ayakkabılarını alamayan mahkûm İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulunmuş, bunun üzerine hakimliğe yazı yazan cezaevi yönetimi sarı renkli (bence daha çok kahverengiye benziyor o renk ama yazıda “sarı” olarak analım) Mekap ayakkabıların “PKK’yı simgeleyen” materyaller arasında olduğunu iler sürmüş.

İnsanın sorası geliyor: Peki, bundan ayakkabıların haberi var mı?

Haber ilginç olunca daha önce hakkında az buçuk fikrim olan Mekap’ın tarihine, PKK’yla anılmasına dair arşive bir göz atasım geldi.

Tam 52 yıldır üretim yapıyorlar.

Markanın ilk sahibi Hikmet Kurşunoğlu İtalyan ve Musevi ortaklarıyla 1972’de yurt dışından ilk poliüretan enjeksiyon makinesini almış ve ismini de yabancı kelime çağrışımı yapsın diye “Mekap” olarak koymuş.

Fotoğraf: Mekap web sitesi

Sonraları malum gelişmeler yaşanıp markanın adı PKK’yla anılmaya başlayınca satışlar düşmüş, ürün algısı değişmiş.

Aile de markayı elden çıkarmaya karar vermiş.

Trabzonlu Kurşunoğlu ailesinden yine Trabzonlu İskender ailesine geçmiş Mekap markası.

İskender ailesi aslında satın almadan önce uzun bir süredir Mekap’a saya üretimi yapıyormuş. Saya ayakkabının üst kısmı. Tabanın dışında kalan deri kısım yani.

1970’lerde, 80’lerde ithalat yasağı nedeniyle Adidas’lara Nike’lara ancak yolunu Karaköy’deki Amerikan Pazarı’na düşüren zengin çocukları el altından sahip olabilirken Mekap orta halli ailelerin hem sağlam hem de kendi dönemi için havalı spor ayakkabısı olarak pazarda itibarlı bir yer edinmiş.

Üniversite öğrencileri, orta ve ortanın altı sınıftan ailelerin çocukları… Herkes Mekap’larıyla gezer olmuş.

Satışlar patlamış. Üretim kapasitesi artırılmış.

Ben çok ucundan yakaladım, 80’lerde bir diğer yerli spor ayakkabısı Esem’le aralarında ince ince bir “sınıf savaşı” da yaşanmamış değil.

Esem bir tık daha fiyakalı, Mekap yakın takipte.

Ta ki, 80’lerin ortalarında dağa çıkanlar ayaklarına Mekap’ları geçirene dek bu ayakkabılara sahip olmak dünyanın en normal şeyiymiş.

Dedim ya, aslında iş ayakkabısı ama PKK’lılar bu ayakkabıyı tercih edince marka için de zorlu günler başlamış.

Aslında markaya ilk darbeyi Kürt sorununun ciddiyetini idrak etmesi birkaç yıl daha alacak Turgut Özal vurmuş.

Başbakanlığı döneminde henüz adı yeni duyulan PKK’lıları “Mekap’larıyla dağda gezen bir avuç genç” olarak tarif edince markanın başına gelmeyen kalmamış.

Mekap marka ayakkabı

Doğu ve Güneydoğu’da Mekap satan dükkanlara baskınlar…

Türk istihbaratının ayakkabı satışlarını takibe alması…

Daha neler neler…

Üstelik sadece istihbarat değil, Mekap’ın sahipleri de düşmüş bu işin peşine.

Öyle ya, marka PKK’yla anıldıkça satışlar düşüyor, itibar yerlerde geziyor.

Onlar da “Bu ayakkabılar nasıl oluyor da PKK’lıların eline geçiyor” diye araştırmaya başlamışlar.

Anlamışlar ki ayakkabıları Suriye’de başka başka şirketler ithal ediyor, PKK’lılar onlardan alım yapıyor. Baş edememişler.

Daha ilginç olanı aynı ayakkabıları bölgede görev yapan özel tim ve korucular da giyiyormuş. Sağlam ve uzun kullanımlı olduğu için…

Ama ne fayda. “Terörist ayakkabısı” algısı yapışmış bir kere…

Bir de işin kötüsü Mekap’ın bu sarı modeli jenerik bir hal almış zamanla.

İnternette aratınca bir sürü sarı klasik modelde Mekap çıkıyor karşımıza ama hepsi aslında başka başka markalar.

Tıpkı selpak gibi, o ilk modele benzeyen her markayı “mekap ayakkabı” adı altında satıyorlar.

Ben Mekap’ın kendi alışveriş sitesine girdim, o meşhur sarı ayakkabıyı göremedim.

Mekap diye satılanlar da dediğim gibi Mekap marka değil.

Yani marka aslında o ayakkabıyı üretmiyor ama aradan geçen 40 yıldan sonra hala markanın adı bugün bile bir şekilde PKK’yla yan yana gelebiliyor.

Muhtemelen girişte sözünü ettiğim habere konu olan ayakkabı da “Mekap” marka değildi. Bir benzeriydi.

Markanın çilesi bitmiyor anlayacağınız.

Mekap marka ayakkabı

Kurşunoğlu ailesi de İskender ailesi de dediğim gibi Trabzonlu. Devletle bir alacağı vereceği yok. İş güvenliği yasaları gereği bazı sektörlerde giyilmesi zorunlu olan ISO standardına uygun iş ayakkabıları üretiyorlar.

Markanın sahipleri zamanında basına “En az, teröristler giydi diye bizi eleştirenler kadar vatanseveriz” şeklinde açıklama yapmışlar.

Daha geçen yıl Hürriyet’e yaptıkları bir başka açıklamada “Mekap, geçmişte ve günümüzde hiçbir terör örgütü ile herhangi bir ilişkisi olmayan, Trabzon’da üretim yapan global bir markadır. …Markamızın bu tür siyasi çekişmeler ve haksız ilişkilendirmeler nedeniyle zarar görmesi, gerçeklerin araştırılmadan basında yer alması, sadece bir ayakkabı markası olmanın ötesinde sektöründe ülkesini gururla temsil eden, yıllık 3 milyon çift üretim kapasitesine sahip bir Türk markası olarak bizleri derinden üzmektedir. Bir markaya, üreticisinin iradesi dışında bunca sosyolojik, adli, kriminal ve tarihsel anlamlar yüklenmesi son derece talihsiz bir durumdur” diyorlar.

Haksızlar mı?

Vaziyet bugün bile aynı.

Lakin benim bir çözüm önerim var.

Yalan yok, önerimi Ekşi Sözlük’ten abarttım.

Diyorum ki, hazır eski Casio saatler, eski vatkalı ceketler filan patlamışken Türkiyemizin güzide 'hipster’ları Mekap’a da bir el atsa…

Modeli şehirli ve modern bir kimlikle birleştirse…

Şu talihsiz imajından kurtarsa…

Sokakta her ‘hipster’ımızın ayağında klasik Mekap’ları görmeye başlasak…

Ne dersiniz, markanın kırk yıllık çilesi de bitmiş olmaz mı?

Bir taşla iki kuş!

Neden olmasın?

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yapay zekâ dedikoduları: Sam Altman 10 milyar doları cebine koyuyor, Elon Musk çok öfkeli

Şirketin yatırımlarla içine gireceği büyüme sonrası 5 gigawatt enerji tüketen bir tesise sahip olacağı söyleniyor. Hatta rivayete göre OpenAI bu yeni işletmeye dair tekliflerini Beyaz Saray’a sundu bile. İşte bu devasa enerjinin nasıl karşılanacağı henüz belirsiz ama Altman’ın kafasında ne olduğunu az çok biliyoruz: Nükleer enerji! Sam Altman’ın desteklediği nükleer enerji startup’ı Oklo, Idaho eyaletinde kurmayı planladığı ilk -görece küçük- nükleer santral için yola koyuldu bile

New York Belediye Başkanı’nın iddianamesinden: Beş Türk iş insanı, bir Türk diplomat, bağışlar, uçak biletleri, hediyeler…

Bazı Türk iş insanları ve Türk diplomatlar, Adams’ın çeşitli “iyilikleri” kabul etmeye meyilli olduğunu 2017’de Brooklyn Belediye Başkanı olduğu dönemde anlamışlar ve başkanı yükselen kariyerinde “desteklemeye” gönüllü olmuşlar

Hollywood’un lağım borusu patladı: Puff Diddy ve sapkın müritleri

Ünlü rapçi Diddy geçen hafta seks ticareti, alıkoyma, dayak, cinsel istismar ve suç örgütü oluşturma iddialarıyla tutuklandı. Diddy’nin düzenlediği çılgın partilerde politika, iş ve sanat dünyasından çok ünlü isimlere para karşılığı sapkın eğlenceler vaat ettiği iddia ediliyor. Hollywood’u ve müzik endüstrisini büyük bir telaş sarmış görünüyor. Tüm pislik ortalığa dökülürse yer yerinden oynar diyenler çoğunlukta

"
"