22 Haziran 2019

94 Ruhu vs 2019 “ruhu”

Ne 90’ların İslamcı hareketi, ne de bunun öncelleri için 2019 AKP’sinden farklı bir son görmek mümkün… Yani İslamcı siyasetin başka bir toplumsal ütopyası yoktur. Ütopya namına sahip olduğu tek şey, ekonomide İslamcı burjuvazinin, siyasette ise İslamcı partinin iktidar olduğu aynı toplumsal düzendir

AKP’de işler istendiği gibi gitmediğinden eski “güzel” günlere bir özlem peyda oldu. Abdulkadir Selvi’nin “insanlar eski reisi istiyor” başlıklı yazısıyla duyurduğu Kadim Dostlar Buluşması, Milli Görüş sürecinden bir döneme kadar aynı yolda yürümüş, ancak zaman içerisinde partiden uzaklaşmış eski kadrolarla Erdoğan’ın bir araya gelmesine vesile oldu. Erdoğan, buluşmada “94 Ruhu”nu şöyle andı: “bizi ortak hayaller, ortak hedefler, ortak idealler buluşturdu (...) Bizler, birlik olmadan dirlik olmayacağına inanan, aynı davaya, aynı sevdaya gönül vermiş insanlarız. Bizler 'la galibe illalah' diyen, zaferin sahibinin sadece Allah olduğuna iman eden bir geleneğin temsilcileriyiz”.

“94 Ruhu” başlığının bu kadar ön plana çıkartılması, istenen eski reis imgesinin, 2000’lerdeki Erdoğan’dan ziyade 90’lardaki, henüz küçük başarıların muzafferi Erdoğan olduğunu; bundan da öte ruhsuzlukla eleştirilen hareketin, muhtaç olduğu ruhun 90’larda bulunduğunu ve bu nedenle ruh çağırma toplantılarına bel bağlandığını gösteriyor.

Aslında aynı referansı Ahmet Davutoğlu’ndan, Abdullah Gül’den, birçok eski siyasetçiden ve yolları iktidar ile ayrılanların toplandığı Karar gazetesinden duyuyorduk. Örneğin, Hakan Albayrak 21 Haziran tarihli köşe yazısında İmamoğlu’na gönül indiren AKP seçmenlerinden kaygıyla söz ediyor, yazı boyunca CHP’ye yönelik klasik tarihsel (pejoratif) çerçeveyi hatırlatıyor ve sonunda şunları söylüyordu: “Şu konuştuğumuz şeylere bak! Koca AK Parti’nin düştüğü ve bizi düşürdüğü hale bak!” Albayrak’a göre, Türkiye için hayırlı bir alternatif çıkacaksa, bu mutlaka kendi mahallerinden çıkmalıydı. Yani İslamcı hareketin ruh sahibi mirasından.

İslamcı hareket: Üç mücadele başlığı

Genel olarak bakıldığında, 90’lar AKP’nin bütün cepheleri için paylaşılamayan bir mirası temsil ediyor gibi görünüyor. İslamcıların idealleri uğruna yaşadığı, bu uğurda vesayet ile savaştığı, en dezavantajlı durumlardan zaferle çıktığı 90’lar, tökezleyen bir iktidar için de, yeni bir başlangıç yapmak isteyen isimler için de bir referans kaynağı.

Oysa, ne 90’ların İslamcı hareketi, ne de bunun öncelleri için 2019 AKP’sinden farklı bir son görmek mümkün. Evet 90’lı yıllar, İslamcı hareket için örgütlenmenin, idealler peşinde koşmanın, entelektüel üretimin, muktedirlerle savaşmanın motivasyon sağladığı; retorik düzeyde başka bir dünya tahayyüllerinin elden ele dolaştığı yıllar. Ancak burada söz konusu olan (Jameson’a referansla) ütopyacı program değil, ütopyacı dürtüdür. Yani İslamcı siyasetin başka bir toplumsal yaşam ütopyası yoktur. Ütopya namına sahip olduğu tek şey, ekonomide İslamcı burjuvazinin, siyasette ise İslamcı partinin iktidar olduğu aynı toplumsal düzendir.

Kurtar Tanyılmaz’ın belirttiği gibi, İslamcı hareket için üç mücadele başlığı mevcuttur. Birincisi, yaratılan toplam artık değerden daha fazla pay almak bakımından ekonomik mücadele, ikincisi (birinciyle bağlantılı şekilde) iç ve dış siyasette önceliklerin belirlenmesi bakımından politik mücadele ve üçüncüsü laiklik, eğitim, tarih gibi başlıklar üzerinden verilen ideolojik mücadele (“Türkiye Büyük Burjuvazisinde Derin Çatlak”, Neoliberalizm, İslamcı Sermayenin Yükselişi ve AKP içinde, der. Neşecan Balkan vd., Yordam Kitap, 2013).

Hareketin en güçlü ayağı ise ekonomik mücadeledir. 1970’te Milli Nizam Partisi, yoksul mütedeyyin kitlelerin değil, irikıyım Anadolu KOBİ’lerinin mobilizasyonuyla hayata geçmiş, 1983-1994 arası düşük teknolojili ve emek-yoğun sektörler içinde büyüyen ve artı-değerden nemalanacağı payı arttırmak için siyasal İslam’da kenetlenen yeni kuşak ise İslamcı harekete ana rengini vermiştir (Utku Balaban, Sinai İslamcılık: Cari siyaset, Birikim, Sayı: 319, Kasım 2015). Bunu 1990’da MÜSİAD’ın kurulması, 94’te belediyelerin alınması izlemiştir.

AKP’nin neo-liberal gömleği

28 Şubat arası ile birlikte, artık Milli Görüş’ün bu yeni burjuvazinin ruhuna uygun siyaset üretememesi, siyasi krizlerin bu sermayelerin büyümesini engellemesi gibi koşullar ise 2001 yılında AKP’yi ortaya çıkartmıştır. Gömlek değiştiren AKP, neoliberal politikalara militanca sarılmış ve kendi sermaye gruplarını üst lige taşımakta başarılı olmuştur. Bütün bu iktidar deneyimi boyunca, faiz ile barışmaktan, şatafata alışmaya kadar birçok başlıkta sermaye düzeni İslamcı ideallere galebe çalmıştır. Bir bütün olarak İslamcılık ise yeni sistem tarafından massedilmiştir.

Tabii, bu süreçte büyüyen sadece büyük sermaye grupları olmamış, AKP’nin menfaat çemberinde bulunan herkes bir şekilde “yolunu bulmuştur”. Bu da İsmail Kılıçarslan’ın “Çukurambar’da, Başakşehir’de falan başlayan o yaşam kültürü bugün Fatih’inden Üsküdar’ına, Çankırı’sından Samsun’una her yere sirayet etmiş; kendi tüketim kültürünü de, kendi yaşam formasyonunu da üretmiş bir “sosyal gerçeklik” olarak yoluna devam ediyor” şeklinde, şikayetle andığı, yeni bir muhafazakâr yaşam biçimini yaygınlaştırmıştır.

Evet, 1994 ile 2019 arasında İslamcılık açısından çok büyük farklılıklar vardır. Ancak bu bir yol kazası, ihanet ve reel siyasetin mecbur bıraktığı bir sonuç değildir. Bu tam da, 1994’te yürütülen siyasetin zorunlu bir çıktısıdır. İslamcılık, siyasi amaçlar için İslam’ı araçsallaştırmanın; bugünün sorunlarına İslami olgular üzerinden bir gelecek tasavvuruyla cevap vermenin adıdır. Bugün AKP’nin sorunu, bir gelecek tasavvuru kuramaması, bu tasavvuru dayandıracağı İslam’a veya İslamcı geleneğe dayalı argümanlar üretememesidir.

Deniz bitti, liman görünmüyor, çağrılan ruh gelmiyor...

Yazarın Diğer Yazıları

CNN Türk boykotu işe yarar mı?

CHP’nin boykot kararını iktidarın sözünü güçlendirmeme hamlesi olarak da okuyabiliriz. Geç kalınmış bir karar olsa da, bu davet boykotunun CHP’lileri aşan bir kapsama erişmesi, CNN Türk’ün medya alanındaki temel işlevini faş eden ve bunu kadükleştiren bir etki yaratacaktır

Şehir, BİSAV ve üzgün İslamcılar

Sanırım, Şehir Üniversitesi’ne ve ardından BİSAV’a bu şekilde el konulması, AKP’nin "kültürel iktidar olamadık" yakınmasının ardında herhangi bir kültür politikasının olmadığını herkese açık şekilde göstermiştir

Bir gösteri olarak "tartışma" programları

Bu programlarda birçok şeyin olduğunu, ancak tartışmanın olmadığını söyleyebiliriz. Ülkenin mevcut vaziyetinde bu programların işlevi, kamuoyunu ilgilendiren meselelerin gerçekten tartışılması değil, iktidarı ilgilendiren meselelerin ne kadar hayati veya doğal olduğunun kanıksatılması

"
"