"2020'de tecrübe edilen ağır ekonomik koşulların, mükelleflerin mali yükümlülüklerini yerine getirebilmelerini son derece zorlaştırmış olduğu dikkate alınırsa; 2021'de kapsamlı yeni bir yapılandırma görme ihtimalimizin yüksek olacağı söylenebilir. Muhtemel ve müstakbel kapsamlı yapılandırmanın 2020 mali yılını da kapsama alacak olması kritik önemde olduğu için; böyle bir düzenleme için en doğru zamanlamanın 2021 Mayıs ayı ve sonrasında olabileceği öngörülebilir. Matrah arttırımı, kasa ve stok düzeltmesi, inceleme ve dava aşamasındaki alacaklar gibi konuları içerecek yeni bir yapılandırmanın 2021 bütçe gelirlerine de ciddi katkısı olabileceğini belirtelim.[1]" Bu satırlar 2020 Aralık sonunda T24 Yıllık 2021 için kaleme aldığım yazımdan. O gün, 2020 yılının mali anlamda gidişatının ve genel ekonomik tablonun, kapsamlı bir vergi affı için gereken iklimi hazırlamakta olduğunu düşünüyordum. 21 Mayıs Cuma akşamı itibariyle TBMM'ne sunulan kanun teklifi de işte bu gidişata ve tabloya kuvvetli bir yanıt oldu.
Vergi başta olmak üzere, kamu alacaklarında yapılandırma konusu son birkaç yıl içinde en çok konuştuğumuz mali konuların başında geliyor. Geçtiğimiz yıl yayımlanan 7256 sayılı Kanun'la kesinleşmiş kamu alacaklarının yapılandırması konusunda ciddi bir adım atılmış; ancak matrah arttırımı, dava ve inceleme safhasındaki alacakların yapılandırılması ve işletme kayıtlarının (kasa, stoklar vb.) düzeltilmesine dair hükümler bu Kanun'da kendilerine yer bulamamışlardı. Cuma akşamı itibariyle TBMM'ye sunulan kanun teklifi bu konuları da içeren oldukça kapsamlı bir "vergi affı" düzenlemesi getirmeye aday. Ana hatlarıyla teklifin ayrıntılarına bakalım.
Vergi yapılandırması/affı: Melek mi, şeytan mı?
Vergi affını, devletin bazı alacak haklarından vazgeçmesi olarak tanımlayabiliriz. Elbette bu alacak haklarından vazgeçmek için, Anayasa'nın ilgili hükmüne uygun olarak, bir yasa çıkarmak da zorunlu.
Kamuoyunda sürekli olumsuz bir imajı olan vergi afları, aslında mükelleflerin "vergi uyumunu" arttırmanın en önemli araçları. Diğer bir anlatımla, vergi affı ile mükelleflere vergiye uyum sağlamaları konusunda son bir şans verilirken, vergi affını takip edecek ciddi yaptırımlar ve etkin denetimlerle de mükelleflerin vergiye uyumu artırılabilir. Bu aşamada şunu itiraf edelim, Türkiye'nin geçmiş vergi affı pratiği son çizdiğimiz modele pek uymuyor. Türkiye'de belirli aralıklarla ve sık sık çıkarılan vergi aflarının "afla aklanma alışkanlığı" olan yeni bir mükellef tipi yarattığı ve bu bağlamda da vergi uyumuna ciddi zarar verdiği de iddia edilebilir.
Bir itirafta bulunalım, ekonomik krizler dolayısıyla mükelleflerin bazı dönemlerde ödeme güçlüğüne düştüğü, kayıt dışı ekonomin küçültülemediği, düzenli vergi denetimi oranlarının gelişmiş ülkelere kıyasla düşük kaldığı, yargıda biriken ihtilaflı dosyaların bir türlü eritilemediği hatta aksine sürekli arttığı ve vergi idaresi bünyesindeki takipli dosyaların sayılarının sürekli katlandığı ülkemizde vergi aflarından -en azından bir süre daha- uzak durabilmemiz de maalesef oldukça zor.
Vergi aflarının, aslında sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere mahsus düzenlemeler olmadıklarının, gelişmiş ülkenin de vergi aflarına başvurduklarının altını da çizelim. Özetleyelim, alışkanlık haline gelmemiş ve ihtiyaçlara uygun olarak düzenlenip yönetilen bir vergi affı; vergi uyumunu arttırmaya, idarenin ve yargının iş yükünü azaltmaya, kayıt dışı ekonomiyi küçültmeye, ekonomik sıkıntıda olan yatırımcıları rahatlatmaya ve bütçe gelirlerini arttırmaya yarayan önemli bir anahtar aslında.
Covid-19 salgınının yaratmış olduğu ekonomik ve mali iklimin tetiklediği en son vergi affı kanun teklifine de yukarıda kaleme aldığımız gerçekler penceresinden bakmamız elzem.
Yeni yapılandırmada hemen dikkati çekenler…
Geçtiğimiz yıl yayımlanan 7256 sayılı Kanun'la kesinleşmiş kamu alacaklarının yapılandırması konusunda ciddi bir adım atılmış olduğunu; ancak matrah arttırımı, dava ve inceleme safhasındaki alacakların yapılandırılması ve işletme kayıtlarının düzeltilmesine dair hükümlerin bu Kanun'da kendilerine yer bulamadıklarını söylemiştik. Yeni teklif hem kesinleşmiş kamu alacaklarına hitap ediyor hem de 7256 sayılı Kanun'da kendisine yer bulamayan konuları da içeriyor. Teklifle, işletmedeki taşınmazlar ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetler için de geçici bir yeniden değerleme imkânının getirildiğini ve bu yolla işletmelere bilançolarını güncele getirme konusunda önemli bir fırsat yaratıldığını da vurgulamış olalım.
Kesinleşmiş kamu alacaklarında milat 30 Nisan!
Teklifte "kesinleşmiş kamu alacakları" açısından milat 30 Nisan 2021 olarak tespit edilmiş durumda. Kesinleşmiş kamu alacakları kapsamına vergiler, vergi cezaları, idari para cezaları, sigorta primleri ve gümrük vergileri başta olmak üzere birçok kamu alacağı giriyor. Hemen belirtelim 2020 yılına ait kurumlar ve gelir vergisi beyanları da yeni teklifin kapsamındalar.
Vergiler açısından bakarsak, 31 Ağustos 2021'e kadar ilgili idareye başvuruda bulunan mükellefler -kesinleşmiş vergi aslını ödemek kaydıyla- aşağıdaki imkanlardan yararlanabilecekler.
- Gecikme faizi/zammı silinerek bunların yerine kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak faizin ödenmesi yeterli olacak.
- Alacağın aslına bağlı olarak kesilen vergi ziyaı cezası tamamen silinecek.
- Asla bağlı olmayan vergi cezaları olan özel usulsüzlük ve usulsüzlük cezalarının yüzde 50'si silinecek.
Matrah arttırımı geliyor…
Geçtiğimiz yıl 7256 sayılı Kanun yayımlandığında en çok eleştirilen tarafı, içeriğinde bir matrah arttırımı düzenlemesinin bulunmamasıydı. Salgın şartları dolayısıyla ciddi manada sarsılan iş alemi 7256 saylı Kanun'dan sonra da bu talebini sürekli dillendirdi.
Teklifin bu defa "matrah artırımı" düzenlemesini kapsama aldığını görüyoruz. Bu imkandan yararlanacak olan mükelleflerin, artırımda bulundukları yıllar ve vergi türleri itibariyle herhangi bir vergi incelemesi ve tarhiyata muhatap olmayacaklarının altını çizelim.
Matrah arttırımı için kapsama alınan yıllar 2016, 2017, 2018, 2019 ve 2020. Mükellefler bu yıllar için gelir ve kurumlar vergisiyle KDV ve ücret stopajı bakımından muhtasar beyanları bağlamında matrah arttırımı imkanından yararlanabilecekler.
Arttırılan matrahlar üzerinden mükelleflerin yüzde 20 vergi ödemesi gerekiyor; ancak teklif bir yenilik daha getiriyor, hesaplanan tutarlar eğer ilk taksit ödeme süresi içerisinde "peşin" olarak ödenirse yüzde 10 indirimli olarak da ödenebilecek.
Matrah arttırımı için de 31 Ağustos 2021'e kadar ilgili idareye başvuruda bulunulması zorunlu.
Matrah arttırımı kapsamındaki vergiler öteden beri Gelir, Kurumlar, KDV ve ücret stopaj ile sınırlı tutuluyor; kapsama Özel Tüketim Vergisi, Özel İletişim Vergisi, geçen yıl uygulamaya başladığımız Dijital Hizmet Vergisi ve mükelleflerin ciddi sıkıntılar yaşadıkları Damga Vergisi gibi vergilerin de dahil edilmesi bu defa değerlendirilebilir. Özellikle artık arkaik (tarih öncesi) bir vergi formunda olan Damga Vergisi için bir matrah arttırımı formülü bulunması, bütün mükelleflerin bu imkandan yararlanmasını motive edecektir. Bunun için mükellefin ilgili yıl cirosunun belli bir oranı dikkate alınabilir veya mükellef gurupları için maktu tutarlar tespit edilebilir.
Dava, inceleme ve tarhiyat safhasında da yapılandırmadan yararlanılabilecek!
Teklif kapsamına alınan dava, inceleme ve tarhiyat safhasındaki alacaklar, hem idarenin hem de vergi yargısının yükünün hafifletilmesi bağlamında da büyük önemi haiz.
Davaya konu ihtilaflı alacaklar, kanunun yayımlandığı tarihte davanın bulunduğu aşamaya göre yapılandırılacak. Ayrıntıya girmeden bir örnek verelim. ilk derece yargı mercileri nezdinde dava açılmış veya dava açma süresi henüz geçmemiş olan bir vergi tarhiyatı için yapılandırma imkanından yararlanılırsa;
- Davaya konu verginin yüzde 50'si silinecek
- Faiz, gecikme faizi/zammı tutarları yerine Yİ-ÜFE ile hesaplanacak tutar tahsil edilecek
- Vergi aslına bağlı olmayan cezaların da sadece yüzde 25'i ödenecek
Yargılama süreci devam ederken ve yargılamanın önceki aşamalarında vergi alacağına ilişkin olarak "terkin" kararı verildiği bir durumda ise, ilk tarhiyata esas alınan vergilerin yüzde 90'nın silinip sadece yüzde 10'unun ödeneceğini de belirtelim.
İnceleme ve tarhiyat aşamasında olan alacaklar bakımından da teklif önemli fırsatlar sunuyor. Buna göre, kanunun yayımı tarihinden önce başlanılmış; ancak henüz tamamlanamamış olan vergi incelemeleri ile takdir, tarh ve tahakkuk işlemlerine devam edilecek. Ancak bu işlemlerin tamamlanmasından sonra mükellefe 30 gün içinde kanundan yararlanma fırsatı verilecek. Mükellef bu imkandan yararlanmak isterse;
- Kendisine tarh edilen verginin yüzde 50'si silinecek
- Gecikme faizi yerine Yİ-ÜFE'ye göre bir faiz hesaplanacak
- Vergi aslına bağlı olan vergi ziyaı cezasının tamamı silinecek
- Vergi aslına bağlı olmayan cezaların da yüzde 75'i silinecek
Bu imkandan "tarhiyat öncesi/sonrası uzlaşma" sürecinde olan alacaklar için de yararlanılabilecek.
Belirtmeden geçmeyelim, vergi incelemeleri ile takdir işlemleri ilgili dönemler için "matrah arttırımı" yapılmasına da mani değil. Bu durumda da inceleme ve takdir işlemlerine yine devam edilecek; ancak, bu defa inceleme ve takdir işlemlerinin, 2 Ağustos'a sonuçlandırılması gerekecek.
İşletme kayıtları nasıl düzeltilecek?
Ülkemizdeki işletmelerin temel sorunlarından birisi, çeşitli nedenlerle, işletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan ve/veya kayıtlarda var oldukları halde işletmede mevcut olmayan varlıklar. Bu varlıklar emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlar olduğu gibi kasa mevcudu veya ortaklardan alacaklar olarak da karşımıza sıklıkla çıkıyor. Teklif bu haliyle yasalaşırsa, işletme kayıtlarında yer aldığı halde işletmede bulunmayan veya işletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda bulunmayan bu varlıklara ilişkin kayıtların da düzeltilmesi mümkün olacak.
Öngörülen düzenlemeye göre, bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri, 31 Aralık 2020 itibarıyla düzenledikleri bilançolarında bulunan; ancak işletmelerinde bulunmayan varlıklarını veya işletmelerinde bulunup bilançolarında bulunmayan varlıklarını 31 Ağustos 2021'e kadar vergi dairelerine beyan ederek kayıtlarını düzeltebilecekler. Bu düzeltme neticesinde yüzde 5 bir verginin ödenmesi de şart. Daha önceki düzenlemede bu verginin yüzde 3 olarak belirlenmiş olduğunu da vurgulayalım.
Başvuru ne zaman? Ödeme nasıl olacak?
Yapılandırmadan yararlanmak için 31 Ağustos'a kadar ilgili idareye başvuruda bulmak elzem. Ödenmesi gereken tutarların ilk taksitinin de 30 Eylül'e kadar (SGK borçları için 31 Ekim) ödenmesi gerekiyor. Bu tutarların ikişer aylık dönemler itibariyle 18 taksitte (36 ay) ödenmesi de mümkün; ancak taksitle ödeme tercih edilirse ödenecek tutarlar belirlenmiş katsayılarla artırılarak tahsil edilecek.
Bu tutarları "peşin" ödemek isteyenler için de büyük bir ek imkan yaratıldığını görüyoruz. Buna göre;
İlk taksit ödeme süresi içinde peşin ödeme tercih edilirse;
- Yİ-ÜFE dikkate alınarak hesaplanan faizin yüzde 90'ı silinecek ve sadece yüzde 10'u ödenecek
- İdari para cezalarında ise yüzde 25 ek bir indirim yapılacak
İlk iki taksit ödeme süresi içinde peşin ödeme tercih edilirse;
- Yİ-ÜFE dikkate alınarak hesaplanan faizin yüzde 50'si silinecek
- İdari para cezalarında ise yüzde 12,5 ek bir indirim yapılacak
Bu noktada belirtelim Sn. Cumhurbaşkanı kanundaki başvuru ve ödeme sürelerini bir ay uzatmaya yetkili. Tecrübelerimiz de bu yetkinin genellikle kullanıldığını gösteriyor.
Bilançoları güncele getirmek için büyük fırsat: taşınmazlar ve ATİK'ler için yeniden değerleme imkanı geliyor!
İktisadi varlıkların bilançolarda güncel değerleriyle görünememesi ülkemizdeki ciddi sıkıntılardan birisi. Vergi mevzuatımız, bilançodaki değerlerin enflasyon aşındırmasına uğramaları durumunda bile güncellemeye tabi tutulmalarına müsaade etmiyor. Bu durum özellikle bankalar nezdinde bilanço değeri bağlamında, mükellef (müşteri) kredibilitesini ciddi manada etkiliyor. Ayrıca bu varlıkların satışında da -eğer bir istisnadan yararlanılamıyorsa- astronomik karlar ortaya çıkıyor.
2018'de bu konuda geçici bir adım atılmış ve sadece taşınmazlar için bir defalık yeniden değerleme imkanı getirilmişti. Ancak yüzde 5 olarak öngörülen yüksek vergi oranı yüzünden birçok mükellef bu imkandan yararlanmaktan imtina etmişti.
Bu defa kapsama taşınmazların yanı sıra amortismana tabi diğer iktisadi kıymetler (ATİK) de girmiş durumda. Ayrıca vergi oranı da oldukça makul bir düzeyde yüzde 2 olarak tespit edilmiş. TBMM'de bu oranın yüzde 1 düzeyine çekilmesi bu imkandan yararlanmak isteyecek mükellef sayısını daha da arttıracaktır altını çizmiş olalım.
Teklife göre, Kanunun yürürlüğe gireceği tarihte aktifte kayıtlı bulunan taşınmazlar ile ATİK'ler 31 Aralık 2021'e kadar, Vergi Usul Kanununun geçici 31'inci maddesine göre Yİ-ÜFE değerleri kullanılarak yeniden değerlenebilecek.
Yapılandırmalar/aflar Bütçeye yarıyor mu?
Elimizde verileri olan son yapılandırmalara bakalım;
- 6111 sayılı Kanun (2014), tahsilat tutarı 13,3 milyar TL, tahsilat oranı yüzde 55,1
- 6552 sayılı Kanun (2011), tahsilat tutarı 11,3 milyar TL, tahsilat oranı yüzde 26,6
- 6736 sayılı Kanun (2016), tahsilat tutarı 8 milyar TL, tahsilat oranı yüzde 18,9
- 7020 sayılı Kanun (2017), tahsilat tutarı 1,2 milyar TL, tahsilat oranı yüzde 16,1
- 7143 sayılı Kanun (2018), tahsilat tutarı 3,5 milyar TL, tahsilat oranı yüzde 8,2
Rakamlar bize yapılandırma düzenlemelerinin zaman zaman bütçeye ciddi katkıda bulunduğunu söylüyor. Ancak düşen tahsilat tutar ve oranları toplumun sürekli bir af beklentisine sokulduğunun da ciddi işaretlerini taşıyor. Bu defa, salgının da derinleştirdiği ekonomik sıkıntıların, getirilen yeni yapılanma teklifine sağlam teorik ve mantıksal temeller oluşturduğunu vurgulayalım. Bu yeni teklifin -eğer yasalaşırsa- bütçeye diğer yapılanmalardan daha yüksek tutarda bir katkıyı kolaylıkla yapabileceğini öngörebiliriz; ancak tahsilat oranı yine 2014 düzeyine kolay kolay yaklaşamayacaktır.
Rutinleşmeyen, iyi hazırlanan ve iyi yönetilen vergi aflarının, vergi uyumuna önemli katkıları olan düzenlemeler olduklarını vurgulamalıyız. Sürekli tekrarlayan ve akabinde etkili önlemlerle desteklenmeyen afların, "afla aklanmayı alışkanlık haline getiren" bir mükellef tipi yarattığı akıldan çıkarılmamalı. Bu tür bir vergi affı yapısının, vergisel uyumu zedelemesi de kaçınılmazdır. Son teklifle yine hayatımıza giren "Müstakbel" vergi affına ilişkin olarak kamuoyuna verilecek mesajların, affın tekrarının -salgın şartları gibi olağanüstü gelişmeler dışında- artık mümkün olmayacağı hususlarına odaklanması oldukça önemli. Özetle, modern ülkelerde vergi aflarının "istisnai" düzenlemeler oldukları ve doğru kullanıldıkları takdirde vergi uyumunu arttıracakları unutulmamalı; toplumdaki af algısı ve beklentisi de sürekli bu doğrultuda yönetilmeli.
Tekrar belirtmeden geçmeyelim, ekonomik krizler dolayısıyla mükelleflerin bazı dönemlerde ödeme güçlüğüne düştüğü, kayıt dışı ekonomin küçültülemediği, vergi denetimi oranlarının gelişmiş ülkelere kıyasla düşük kaldığı, yargıda biriken ihtilaflı dosyaların bir türlü eritilemediği hatta aksine sürekli arttığı ve vergi idaresi bünyesindeki takipli dosyaların sayılarının da sürekli katlandığı ülkemizde vergi aflarına yakın zamanda "elveda" dememiz bir süre daha uzak görünüyor.
[1] "Bütçede Maastricht Kriteri Başka Bahara", T24 Yıllık 2021, Yıl:3, Sayı:3, Sf. 88-90
Bloomberg'de yayımlanmıştır.