15 Haziran 2024
Yarın Babalar Günü. Psikiyatr Dr. Gülcan Özer'in tanımıyla Evin Yalnız Adamları: Babalar'ın günü. Hem çok kızdığımız hem de çok sevdiğimiz babalarımız. Tüm genellemelerin değiştiği, kuralların yeniden yazıldığı bir dönemdeyiz. En azından bazı kesimler için. Yeni babalar çocuklarına destek ve büyümelerinde etkinler. İşte bugün sohbetinden büyük mutluluk duyduğum Kalpten Baba Serkan Özübek ile tanıştıracağım sizi. Bir klima şirketinde satış müdürü olarak çalışan Serkan, Türkiye'de evlat edinen ilk bekar erkek. Deneyimlerini aktardığı Kalpten Baba adında bir kitap yazdı. Literatür Hayat'tan yayımlanan kitap, sadece babalar için değil, anne ya da baba, evli ya da değil, tüm ebeveynler için bir rehber niteliğinde.
Baba, oğulun sıcacık hikâyesini dinlerken Serkan'ın gözlerindeki mutluluğu anlatmam imkânsız. Bir çocuk, iki kedi ve babadan oluşan bu ailenin hikâyesinden öğreneceğimiz çok şey var. Aile ya da babalık sadece genetik bağ ile olmuyor. Karşılıksız emek, güven ve huzurlu ortam sağlamayı içeriyor. Kalıpları kırıp yeni tanımlamalara ihtiyacımız var. Koşulsuz sevdiğimiz ve sevildiğimiz her yapı ailedir. Buradaki anahtar kelime, koşulsuz sevgi. Arkadaşınız, sevgiliniz, kediniz, köpeğiniz, anneniz, babanız, çocuğunuz, kalpten sevdiğiniz herkes bu tanıma girebilir.
Kalpten Baba, içinizi ısıtacak, ebeveynliği sorgulatacak, sevmeyi ve aileyi yeniden tanımlatacak, mutlu sonla devam eden kavuşma hikâyesi. Bazen gülümseyerek, bazen de duygulanarak, teorik bilgilerin pratikteki iyi örneklerini öğrenerek okuyacağınız cesaret kitabı sizi bekliyor.
Babalar gününüz mutlu, kutlu olsun.
- Değişmiş olmasını umut ederek sormak istiyorum: Hâlâ evlat edinen tek bekar erkek misiniz?
Ben de umut ederdim ancak maalesef hâlâ tekim. Sosyal Hizmetler'den öğrendiğim kadarıyla şu an bir bekar erkeğin başvuru süreci devam ediyormuş. Umarım onaylanır ve çoğalırız.
- Sağlıklı ebeveynlerle, sevgi dolu bir ailede büyümüşsünüz. Çocuğunuzun biyolojik olması ya da olmaması fark ediyor mu?
Biyolojik olması ya da olmaması kesinlikle fark etmiyor. Kalpten baba olmanın, biyolojik baba olmaktan hiçbir farkı yok. Amerikalı yapımcı, şarkıcı Marie Osmond'un ikisi biyolojik olmak üzere toplam yedi çocuğu var. Bir röportajında soruyorlar; "Hangi çocuklarınızı evlat edindiniz?" "Hatırlamıyorum ki" diyor. İşte mesele bu. Ben de tam bu noktadayım. Okan doğduğundan beri berabermişiz, biyolojik babasıymışım gibi hissediyorum. Biyolojik babalık daha farklı bir şey olsaydı yuvalarda bunca terk edilmiş çocuk olmazdı değil mi? Bence kalpten baba olmak çok daha önemli.
- Tekrar evlat edinmeyi, Okan'a kardeş düşünüyor musunuz?
Maddi imkânım olsaydı düşünürdüm. Tek başınıza çocuk büyütmek zor, her şey çok pahalı. Hatta geçen günlerde Okan (gülüyor) "Baba, kardeş istiyorum. Bir tane daha evlat edinir misin?" dedi. Ben de "Aaa öyle mi? Kız mı erkek mi kardeş istersin" dedim. "Erkek" dedi.
Maddi imkansızlıktan bahsetmeden, "Sevgim ancak sana yetiyor, büyüyünce sen evlat edinirsin" dedim. Gayet mutlu şekilde "Tamam" dedi ve konuyu kapattık. Böyle mutluyuz.
- Baba olmak, bir çocuğu hayatına katmak, onu en iyi şekilde yetiştirmek, fedakârlık yapmak, maddi-manevi hazır olmak. Cesur bir karar. Nasıl karar verdiniz hayatınızı bir evlatla paylaşmaya?
40'lı yaşlarıma kadar evlilik bir şekilde olmadı. Daha sakin ve durağan bir dönemimdi.
- Çocuk istiyor muydunuz o dönemlerde ya da daha öncesinde?
Hayır. Hep şunu söylüyorum: On sene öncesine gidelim, gelecekten biri gelip bana evlat edineceksin, kalpten baba olacaksın dese, aklından zoru var herhalde diye düşünürdüm.
- Peki nasıl karar verdiniz?
Düşündüm ve yaptım. Karar vermem üç ya da dört ay sürdü. Kararımda, çok yakın bekar kadın arkadaşımın evlat edinmesi, onların ilişkilerini görmem ve aynı dönemde KALBEN derneği ile çalışmaya başlamış olmam etkili oldu.
KALBEN derneğinin kurucu üyeleri arasındayım. Devlet korumasındaki çocuklar için projeler yapıyoruz. O yuvalara gidince, çocukları görünce ve gerçeklerle yüzleşince bağlantılar birleşti ve küçük bir çiğ damlası kartopu oldu, kararımı verdim. Yuvadaki çocuklardan birisine aile olmayı, baba olmayı çok istedim. Hemen Medeni Kanun'u inceledim ve 2002 senesinde bekar kadınların ve erkeklerin evlat edinebileceğini öğrendim. 2016 ortalarında başvurularımı yaptım ve süreci tamamlayarak 2018 yılı sonlarında oğluma kavuştum.
- Kuruma ilk başvurunuzda oldukça önyargılı ve cinsiyetçi söylemlerle karşılaşmışsınız. Etkisi altında kalmadan nasıl devam ettiniz? "Acaba" dediğiniz bir an oldu mu?
Kitabımda ismi geçen kişiyi rencide etmek için asla yazmadım. Beni en çok destekleyen ve gurur duyan kişilerden biridir. Ancak evlat edinmek isteyen bekar erkek olmam herkes için bir soru işaretiydi. O aşamada haklı bir soruydu.Tek bir adam gelmiş, evlat edinmek istiyorum diyor. Şaşırtıcı bir durum. Beni zorlamak için böyle davranmış olabilir. Ancak kararımdaki inancı ve netliği görünce başvuruma izin verdi ve süreç boyunca da diğer tüm uzmanlar gibi desteğini hiç esirgemedi.
TIKLAYIN | Kalpten Baba kitabı
- Peki Okan evlenmenizi istiyor mu?
Çocuğum olmaz derken çocuğum oldu, büyük konuşmamak lazım. Asla evlenmem demiyorum. Okan, anne olayını anaokuluna giderken sormuştu. Arkadaşlarının annesini görüyordu. Merak ediyordu. "Oğlum, annemiz yok, biz baba oğul yaşıyoruz." diyerek çevremizdeki örneklerle her çocuğun mutlaka annesi babası olması gerekmediğini anlattım. O zaman anladı. Geçenlerde çok hoş enteresan bir olay yaşadık. Oğlum devlet okulunda okuyor ve herkes durumumuzu biliyor. Okan'ın sınıf arkadaşının annesi çocuğuna kurabiye yapıyor, bizimki de kurabiyeyi çok seviyor ve tırtıklıyor. Arkadaşının annesi espri yaparak çok tatlı şekilde, "Serkan Bey, tarifini vereyim de Okan'a yaparsınız "dedi. Ama bu sözü oğlum duymadı. Arkadaşı da oğluma "Annem annene tarifi verecek" dedi. Bizimki de durdu durdu gülerek "Oğlum sen delirdin mi benim annem mi var yaa" dedi. Kahkahalar attık. Benimsemiş, üzülmedi, kırılmadı. İçselleştirmeden espri yaparak cevap vermesi çok hoşuma gitti. Benim de amacım buydu. Başardığımı hissettim. İleride bir anne olur mu, bilemiyorum. Kısmet. Ama şunu biliyorum. Daha mutlu olmamız lazım. Atacağım bir adım, şu anki mutluluğumuzu bir adım daha yukarı taşımalı. Hayat ne gösterecek bilemiyorum. Yaşayıp göreceğiz.
- Kelimenin gücüne inananlardanım. Toplumumuzda dilimize yerleşen özellikle kadınlara ve çocuklara dair çok ayrımcı söylemler mevcut. Evlatlık, üvey evlat, üvey anne, üvey baba gibi. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Evlatlık ötekileştiren, çok kötü bir kelime. Bunu değiştirmemiz gerekiyor. Konu olan bir insan yavrusu. Hatırlar mısınız geçmiş zamanda Fulya'da bir cinayet olmuştu. Kız annesini öldürmüştü. Medya'da "Öz kızı, annesini öldürdü" diye başlık atılmıştı. Sanki öz kızı olmasa normalmiş gibi. Bu kelimeleri dilimizden çıkarıp, tüm ayrımcı ve negatif söylemleri bırakmalıyız.
- Okan'a biyolojik değil kalpten baba olduğunuzu nasıl anlattınız?
Evlat edindiğimde Okan 2.5 yaşındaydı ve gerçeğimizi ona masal gibi anlatıyordum. "Oğlum yoktu, senin de baban yoktu. Bir oğlum olsun istiyordum, yuvaya geldim. Diğer çocuklara içim ısınmadı (Okan'ı onore etmek için) ama seni görünce heyecanlandım. Nasıl güzeldin anlatamam sana. Koştun bana, sımsıkı sarıldık birbirimize." Bu hikâyeyi çok seviyordu. Her gün dinlemek istiyordu. Sonra da bu hikâyeyi o bana anlatmaya başladı.
- Babaların da anneler kadar çocuklarıyla ilgilendiği bir dönemdeyiz. Babalar ruhsal iklimimiz açısından çok önemli. Sevgilerini ifade etmekte zorlanan babalar için ne önerirsiniz?
Neden zorlandıklarını anlamaya çalışsınlar. Geçmişten gelen toplumsal öğretilerle "babalar da biraz sert olmalı canım" diye mi düşünüyorlar. "Seviyorum işte söylememe ne gerek var" diye mi düşünüyorlar. Ne olursa olsun artık bu değişmeli. Sevgi dili yerleşmeli topluma. Bu da aileden başlamalı.
Ben de sevgisini gösteren ama ifade etmekte zorlanan bir babanın çocuğuyum. Şanslıydık biz. O dönem babalar böyleydi. Bildikleri buydu. Ama artık yaşadığımız dönemde, sevgiyi ifade etmek çok önemli. Sadece göstermek yetmiyor. Okan'a durup dururken onu sevdiğimi sık sık tekrar ediyorum o da "Canım babam ben de seni çok seviyorum" diyor. Bazen komik de oluyor. Yanlış anlaşılmasın hep sevgi böceği değiliz, kavga da ediyoruz. Kızdığım, bağırdığım zamanlarda da oluyor. Ancak hep aynı şeyi söylüyorum: "Sana kızabilirim, anlaşamayabiliriz ama seni çok seviyorum." Hatta güzel bir anımızı paylaşayım. Geçen yıl yine oyuncak kavgası ediyoruz. İstediği oyuncağı almadığım için bana çok kızdı. Sen de benim hiçbir istediğimi yapmıyorsun diyerek odasının kapısını sertçe kapattı. Üç saniye sonra kapıyı aralayarak, "Çok kızdım sana ama seni çok seviyorum" dedi ve kapıyı yine kapattı. En ufak abartı yapmıyorum aynen böyle gelişti. Tamam olmuş, bilinçaltına işlemişim dedim. Hoşuma gitti.
- Evlat edinme sürecinde çocuk yetiştirmekle ilgili eğitim aldınız değil mi?
Evet. İki yerden ebeveyn koçluğu eğitimi aldım. 6-7 ay süren ciddi bir eğitim. Çok da kitap okudum. Hepsini harmanlayarak, yaşanmış tecrübelerden, babamın davranışlarından, biraz da iç sesime güvenerek en faydalı şekilde davranmaya çalıştım, hâlâ da çalışıyorum.
- İlk başvuru sürecinde annenizin kaygılarını dile getiriyorsunuz. Annenizi nasıl ikna ettiniz? Şimdi ne durumdalar?
Annem klasik Karadeniz kadını. Babam da, annem de köyde büyümüşler. 1960'lı yılların başında İstanbul'a göç edip, hayatlarını inşa etmişler. Babamı 2005 yılında kaybettim. Annem, doğal olarak benim önce evlenmemi ve çocuğumun olmasını istedi. Annem o dönemde "Evlat edinmene karşı değilim, ancak evlat edinirsen, evlenmezsin, kendi çocuğunu yapmazsın" dedi. Haklıymış (gülüyor). O dönemde Medeni Kanun'da evlat edinilen çocukla en fazla 40 yaş fark olması gerekiyordu. Başvurduğum dönemde 42 yaşındaydım ve zaman kısalıyordu.
Anneme sürenin kısaldığını, bekledikçe işlerin zorlaşacağını, kararlı olduğumu ve başvurmam gerektiğini söyledim. Destek olursa sevineceğimi ve çocuk büyütürken ona ihtiyacım olacağını, çocuğumun babaannesi ile güzel vakitler geçirmesini istediğimi ama desteklemezse de tek başıma yoluma devam edeceğimi ekledim. Baktı vazgeçmiyorum kabul etti, anne yüreği işte.
- Peki sonra?
Sormayın! Şimdi, sanki bunların hiçbiri olmamış gibi, ev ziyaretlerinde bir heyecanlanmalar, başvurum reddedilir diye paniklemeler, beni sosyal hizmet uzmanlarına abartılı övmeler gibi çok tatlı durumlar yaşandı. Annem şu an benim kurtarıcım, en büyük yardımcım. İyi ki var. Oğlumla aralarından su sızmıyor.
- İki buçuk yıl süren başvuru sürecini biraz anlatır mısınız? Hiç vazgeçmeyi düşündüğünüz bir an oldu mu?
Zor bir karar. Vazgeçmeyi hiç düşünmedim ama umutsuzluğa kapıldığım zamanlar oldu. İlktim ve ne olacağını bilmiyordum. Sıra çok yavaş ilerliyordu. Kabul edilmeme korkusunu yaşadığım, endişelendiğim dönemler oldu elbette.
- Kitap kavuşma anında bitiyor. Peki ya sonra? Eve ilk geldiğinde neler yaşadınız? Hemen adapte oldu mu? Siz adapte olabildiniz mi?
Çok değişik hisler içindeydim. Beraber eve ilk adım attığınız anda baba olduğunuzu anlıyorsunuz. Yuvada bağlanma programlarına katılsak da esas eve geldiğinizde baba oğul hayat başlıyor. Bir gün önce evde tek başınayken, bir gün sonra 2.5 yaşında oğlunuz oluyor. Müthiş bir duygu. İkimiz de hemen adapte olduk aslında genel olarak. Bu anı bekliyormuşuz gibiydi. Sanki baba oğul olmamız için dünyaya gelmişiz, misyonumuz buymuş gibi gelmişti.
- Peki duygusal olarak hemen babalığa geçiş yapabildiniz mi? Yoksa abiden babalığa geçen bir süreç mi?
Yok ben annelikten babalığa geçtim (gülüyor). Çünkü, çocuklar yuvadaki kadın görevlilere "anne" diyorlar. Anne; oğlum için yediren, içiren, oynayan kısaca bakım veren kişi demekti. Eve geldik. Kim var? Bir adam var ve onu yediriyor, altını değiştiriyor, bakıyor. Demek ki anne bu adam! Cinsiyetten bağımsız, bakım veren kişi olarak bana "anne" dedi. İlk başta komik geldi ama bu böyle olmaz dedim (gülüyor). Sürekli "Oğlum, ben babayım, baba" diyordum. Hiç fark etmiyordu. Sonra anne deyince cevap vermedim. Üçüncü gün de "Anba" demeye başladı, birinci haftanın sonunda da anne'den baba'ya geçtik.
- İlk günlerde paniklediniz mi?
İlk birkaç hafta, Okan uyurken sürekli kontrol ediyordum. Gece sık sık uyanıyordum, uyuyamıyordum. Evde her yerde oyuncaklar vardı ve legolar mayın tarlası gibiydi. Çok güzeldi ve dediğim gibi çok zorlanmadan hemen yeni hayatıma adapte oldum diyebilirim.
- Evlat edinen yakın bir arkadaşım var. Kendisi yavrusunun eve geldiği ilk zamanlar bomba etkisi yarattığını, adaptasyon sürecinin kolay olmadığını belirtti. Ancak dünyanın en güzel ve tarifsiz duygusu olduğunu da ekledi. Sizin ilk yılınız nasıl geçti? İlk günler düzen açısından bomba etkisi yarattı mı?
Bomba etkisi değil de rüya etkisi oldu. Oğlum, ilk geldiği birkaç yıl saat 20.30'da uyuyordu. O uyuduktan sonra dağılan oyuncakları, çıkarttığı kıyafetleri topluyordum. Bu yaşadıklarım hayal ya da rüya gibi geliyordu. "Nasıl yani, şimdi içeride iki buçuk yaşında uyuyan bir çocuk mu var?" diye soruyordum kendime. Hâlâ zaman zaman öyle hissediyorum. Gerçek mi bu durum diye sürekli sorgular buluyorum kendimi.
- Ebeveyn olmak yaşadığımız çağda kolay değil. Özellikle bekar anne ya da bekar baba olmak. Zor zamanlarda kime sığındınız ya da başvurdunuz? Baş etmek zor olmadı mı?
Mükemmel iyinin düşmanıdır. Mükemmel ebeveyn, mükemmel çocuk diye bir şey yok. Bazen moralim bozuk oluyor, başım ağrıyor, yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyorum o zamanlarda en büyük destekçim annem. Çocuk olunca hayatınızın merkezine çocuğu koymamanız gerekiyor belki ama hayatınızın her adımını düşünmeli ve planlamalısınız. Hayatımızı kolaylaştıracak hamleler yaptım. En basiti annemin yakınına taşındım. Tatillere giderken Okan'a uygunluğunu düşünüyorum, para harcarken daha tutumluyum, hayat olumlu yönde değişiyor tabii. Zor zamanlarımda arkadaşlarım da var elbet ama aile her şeydir. Aile her zaman sığınılacak, koşulsuz kabul edildiğiniz sakin bir liman.
- Psikolojik destek aldınız mı bu süreçte?
Yok almadım. Okan'ın bir ihtiyacı olduğunu hissetmedim. İlişkimiz de çok iyi gidiyor. Şu an için ihtiyacımız yok. Koçluk eğitimi ve okuduğum kitapların çok faydası oldu. İleride, ergenlik döneminde bir sorun yaşarsak tabii ki düşünürüm.
- Aile kavramı gerek politik cenahlar gerekse insanlar tarafından sürekli tartışılan bir yapı. Anne-baba ve çocuk olarak idealize ediliyor. Aile olmak cinsiyet, tür ve kurumlar üzeri bir kavram. Tek erkek baba ve oğlunuz şahane bir aile yapısı oluştururken bu söylemlere ne diyorsunuz? Aile nedir sizce?
Zihinlerimizde şekillenen bazı tanımlamaların kesinlikle değişmesi gerekiyor. Oğlum, kedilerimizi de ailemize katarak "Biz dört kişilik aileyiz" diyor. Ne mutlu bana. Gerek boşanmalardan ya da kayıplardan gerekse evlat edinmeden dolayı tek ebeveynlik artık çok yaygın. İki kişilik aile de olur. Bu bir tercih meselesi. "Bir çocuğu köy büyütür" diye bir söz vardır. Hakikaten öyle. Ebeveyn olma sürecim başlarken, arkadaşlarım yanımda oldu. Her adımda destek verdiler hâlâ veriyorlar. Dolayısıyla aslında arkadaşlarımız da seçtiğimiz ailemiz.
- Baba oğul kavgalarınız oluyor mu? Anlaşmazlıklarda nasıl çözümlüyorsunuz?
Kavga ediyoruz. Olmaz mı? Aldığım eğitimler burada işe yarıyor. Genelde sesini yükseltmeyen, sakin, neşeli bir insanım. Ama tabii benim de sinirlendiğim zamanlar oluyor. Bu da çocuğa doğal olarak yansıyor. O da bana kızdığında espriyle karışık derdini anlatıyor. Zaten komik de bir çocuk. Çocuğa alan açmayı inanıyorum. Bağıracaksa bağıracak. Ağlayan çocuğu susturmak diye bir şey hiç düşünmedim. Samimiyetle söylüyorum, çoğu zaman "Okan gel ağla, sarılarak ağla" diyorum. Bana kızıyor aslında ama aynı zamanda da sarılıyor. Sadece dinliyorum. Sakinleşince neden ona kızdığımı anlatıyorum ya da onun bana neden kızdığını anlatmasını istiyorum. Sebep sonuç ilişkisi olunca, kavgalar güç savaşına dönmüyor. Mantıklı bir çerçeveye oturuyor. Bu arada hayır dediğimiz bir şeyin arkasında nasıl duruyorsak, evet dediğimizin arkasında da durmalıyız. Ebeveyn çocuk ilişkisinde sevgi ne kadar önemliyse, güven de önemli. O nedenle evet dediklerimizi yapmalıyız. Çocuk bize güvensin. Böyle davranınca kavgalarımız da kısa sürede çözülüyor. Sakinleşmesi için zaman tanıdığınızda her şey yoluna giriyor.
- Türkiye'nin sorunu ve sorumluluğu olan bir konu evlat edinmek ve koruyucu aile olmak. Hepimiz istiyoruz ama bir türlü cesaret edemiyoruz. Sanırım altında konfor düşkünlüğü de var. Kolay olmayan bir karar. Ne önerirsiniz evlat edinmeyi düşünen kişilere?
Çok uzun düşünmesinler. Detaylara boğulmasınlar. Zaten kurum olması gerektiği gibi detaylı bir inceleme yapıyor. Bu sebeple fazla düşüncelere dalıp boğulmasınlar. Bu sefer olumsuz taraf ağır basıyor. Bazı problemler yolda çözüme kavuşacak. Çocuk büyütürken yaşanabilecek tüm riskler, biyolojik de olsa evlat edinmiş de olsanız çok fark etmiyor. Sancılar, kavgalar aynı. Koşulsuz sevgi her derdin ilacı, çaresi. Fiziksel gelişimde bile çok etkili. Çocuklarınızı çok sevin, sarmalayın.
- "İyi Baba" tanımı herkese göre değişse de deneyimleriniz ve bilginiz ışığında yeterince iyi baba olmanın değişmez kurallarını anlatır mısınız?
İyi baba olmak demek çocuğunuzu mutlu etmektir.
- "Mutlu etmek" nedir? Her dediğini yapmak mı?
Hayır, hayır. Asla her dediğini yapmak değil. Yuva kavramı benim için çok önemli. Ev, yuva değildir. Evi yuvaya çevirmek çok önemli. Huzur. Eve girdiğinizde huzur duyuyorsanız o ev yuva olmuştur artık. İlgi, sevgi, saymıyorum bile. Olmazsa olmazlarımız. Mutluluğu çocuğunuzun gözlerinde görmelisiniz. Mutlu olan çocuk özgüvenli oluyor, kendini rahat ifade ediyor, doğaya, hayvanlara, insanlara saygılı oluyor. Her çocuk böyle olursa sorun olmayacak zaten. Babalara da bu konuda çok iş düşüyor.
- Bugün Babalar Günü ne söylemek istersiniz? Annelik cinsiyet üstü bir durumsa, babalık da cinsiyetler üzeri bir kavram. Babaların, baba adaylarının, babalık yapan annelerin, herhangi bir canlıya babalık yapan herkesin babalar gününü kutluyorum. |
Ebru D. Dedeoğlu kimdir? Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı. Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı. Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla birebir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejileri üzerine çalıştı. Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu. Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı. |
Kadın hareketinin Türkiye'de en güçlü ve yüksek sesli muhalefeti oluşturduğunu söyleyen Oya Baydar, "İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması, Orta Çağ zihniyetinin bir yansımasıdır" dedi
Akademisyen Burcu Belli: Osmanlı yalnızca teoride bir şerrî devlettir, pratikte rasyonel bir devlettir. Fuhuş Nizamnamesi için İslami literatürden destek aranmıyor. Fahişelik ile Müslümanlık konusu ayrı ayrı değerlendirilmiyor, kimsenin umurunda değil
Şebnem İşigüzel, yazdığı yeni kitabı hakkında "İçinde yenilik barındıran bir şey deniyorum. Kahramanım da bir kadın. Şimdilik bu kadarını söyleyebilirim" ipucunu verdi
© Tüm hakları saklıdır.