19 Mayıs 2024

Drag queen Ahsen Gönülce: Mini etek giyme isteği, yaşanan acıların yanında mücadele nedeni olabilir mi?

"Müslüman ülkeler içinde eşcinsel olarak yaşanacak en rahat ülkedeyiz. Ama Müslüman ülke olduğumuzu unutmazsak. Kimliğimizi, yaşam tarzımızı saklamaktan bahsetmiyorum. Üslubu, duruşu ve en önemlisi mücadelemizin esas amacını bildiğimiz zaman kazanacağımızı düşünüyorum"

Ahsen, röpörtajımızdan bir gün önce telefonla beni aradı. Eski bir dostum gibi sıcacık teyit etti beni. Ertesi gün Cahide'de buluşmak üzere sözleştik. Faruk Ekici ile birlikte Cahide'nin yolunu tuttuğumuzda heyecanlıydım. İstanbul'un gece hayatının farklı bir boyutunu görecektim. Cahide, büyülü, devasa bir mekân. Ve orda bizi neşeli bir ses karşıladı. İlk görüşte ısınmak denir ya aynen öyle oldu. Sadece bana değil, herkese karşı saygılı, samimi ve mesafeli. Okuduklarımdan daha fazlası olduğunu içten içe biliyordum. Tüm sorularımı bazen hüzünle bazen de kahkahalarla cevapladı. Kolay olmayan bir hayat ama kimin kolay ki hikâyesi? Acılarının arkasına sığınmayan, o günleri gülerek hatırlayan, emeği, heyecanı her zaman ön planda olan ve hâlâ çok çalışmaya devam eden, yeniliklerin yaratıcısı bir kraliçe o. Anladım ki zirveye çıkmaktan çok orda kalmak daha zor. Sürekli çalışmak, yeniliklerin peşinde olmak ve daha iyi nasıl yaparım diye düşünmek gerekiyor. Evet biz haz kuşağının çocukları değiliz. Tek bildiğimiz çok çalışmak ve başarı. Şimdi de bunun keyfini çıkarma zamanı. Nasıl derseniz? Çalışmaya devam edip tecrübelerimizi paylaşarak.

Gece hayatı şartları tüm tahminlerden daha zor. Bu sistemde, hayata gülerek, boyun eğmeden, Ahsen'in deyimiyle "iyi niyetli kurt" olarak devam etmek kolay değil. İşte bugün Türkiye'nin önemli sahne perfomans sanatçısı, draq quenn'imiz Ahsen Gönülce ile beraberiz. Düşbaz Yayınları'ndan çıkan, Seçil Pala'nın kaleme aldığı roman üzerinden, kahramanı olduğu hayatını, gece eğlencelerinin görünmez yüzünü ve draq queen olmanın önemini konuştuk.

- "Ahsen", Bob Fosse'nin unutulmaz filmi Cabaret'in sözleriyle açılıyor: "Hayat bir kabare, eski dostum! Ve ben kabare seviyorum". Başrolünde olduğun kabarenle ilgili ne söylersin?

Ahsen'in kabaresi bu. Ahsen tırnaklarıyla kazıyarak geldi bu noktaya. Her şeyi baştan inşaa etti. Basamakları demlene demlene çıktı. Şimdi bulunduğum yerden, o dönemlere baktığımda, ya çok azimli ya da çok sabırlı olduğumu düşünüyorum. Tam olarak bilemiyorum. Ancak sonuca bakınca çok güçlüymüşüm diyebilirim.

- Ya mücadelen?

Tabii ki, maddi manevi, hayatla, kendimle hep bir mücadelem oldu. Babamdan öğrendiğim iş disiplini anlayışım, en büyük artılarımdan biri. Asla bitiremeyeceğim işe onay vermem. Bir işi de aldıysam sonuna kadar hangi şartda olursa olsun tamamlarım. Büyürkende bu tavırla hareket ettim. İş bitirici, çözüm odaklı biri olduğum için çalıştığım her yerde, bulunduğum her ortamda insanların güvenini kazandım. Güven kazanmak çok önemli ve başarınızın yüzde ellisidir. Çalıştığım yerlerde de yirmi seneden fazla çalışmamı bana duyulan güvenin ispatı olarak gösterebilirim. İnsanların güvendikçe desteğinin artması, çift taraflı başarıyı ve büyümeyi beraberinde getiriyor.

- Sektörün en zorlarıyla çalışmışsın üstelik!

Hiç sorma hem de ne şeytanlarla! (kahkahalar) Omuzlarımda oturuyorlar! Zor bir üniversite bitirdim.

- Hayat hikâyende senin ve kardeşinin dışındaki herkesin bir marazı var. İraden dışında yaşanan bunca kötülüğe karşı dik durmak zor olmadı mı? 

Çocukluğum düşünülenin ya da benzer hikâyelerin aksine çok mutlu geçti. Babaannemin ölümünden sonra, üvey annenin bulunduğu klasik olaylar var ama cidden mutlu bir çocukluk yaşadım. İstanbul'a ilk geldiğimde, cinsel yönelimimin daha ön planda olduğu, kendimi keşfetmemle ilgili bol mücadele gerektiren acılı bir süreç yaşadım. Cinsel yönelim asla sonradan olmaz, doğuştan olur. Ne olduğunuzun önemi yoktur. Gay, lezbiyen, tüm isimleri boşverin. Ben de öyleydim, bir kaza ya da travma sonucu olmadım. Doğuştan eşcinseldim. Çocukluğum boyunca ailem ve çevremde cinsel yönelimim asla sorun olmadı. Şanslıydım. Ancak yuvamdan İstanbul'a tek başıma gelince işler tam tersine döndü ve büyük bir şok yaşadım. Dehşet içinde kaldım. Bana küfür ettiklerinde neden küfür ediyorlar diye sorguluyordum ama öyleydi. 19 yaşındaydım ve çok tecrübesizdim. Başıma gelmeyen kalmadı ama o tecrübeler, sağlam deneyim oldu. Çok güzel insanlar tanıdım hepsi hâlâ  yakın arkadaşım. İlk olarak bir barda barmen olarak işe başladım. Kaçak çalışıyordum. Hepimizin belalısı o zamanın piskopat ruhlu polisi "komiser hortum" vardı ve ona yakalanmamak için bizi çatıdan kaçırırlardı. Hayatımda polis görmemişken damdan dama atlayarak polisten kaçıyordum düşünsene! Şu an gülüyoruz ama yakalandığında ıslak hortumla dövülmek gibi insanlık dışı büyük bir acı var. O dönemde nezarethaneye yattığın zaman zührevi hastalıklar hastahanesine gönderip, fişlerlerdi. Allah'a şükürler olsun hiç yakalanmadım ve böyle facialar yaşamadım ama yaşayan arkadaşlarım çok acı çekti. Zor bir dönemdi. Bir de anne tarafımdan yaşadığım köstekler de işin bir diğer boyutuydu.

- Ankara'da iyi ve mutlu bir aile tablosu varken annen evi terk ediyor ve şans çarkı tersine dönmeye başlıyor. Tüm hikâyelerden farklı. Annen babanı neden terk etti ve baban küçük kardeşini geride bırakarak seni neden kaçırdı? 

İyi ki babam beni annemden kaçırmış. Ebrucum, annem, çok güzel olmasının yanında sevgiye doymayan bir aşk kadınıydı. Kürkler, mücevherler, lüks hayatı çok severdi. İstanbul'lu iyi bir ailenin kızıydı. Bunların hepsine hak veriyorum olabilir ancak benden sonra kardeşimi niye doğurduğunu anlayamıyorum. İnsan neden bakamayacağı çocukları dünyaya getirir ki?

Anneme birgün demiştim ki "Babamdan şiddet gördün, iki çocuğun var, çok dert çektin, boşanıp, bizi yanına alıp başka bir hayat kursaydın" bunda hiçbir sorun yok, çok iyi anlıyorum. Ancak başka bir adamla kaçmak ne demek? Bunun bir açıklaması olamaz! İşte annemi anlamayacağım konular bunlar. İnsandır her şey yapar ve o böyle tercih etmiş. Diyecek söz yok. 

- Annen senin kaçırılışını, bu zorunlu ayrılığı neden kabullenmiş? Mücadele etmedi mi senin için?

Anneme bu konuda haksızlık etmek istemem. Babam Ankara'nın önemli isimlerindendi. Bana ulaşmasını engelleyip, korkutmuş olabilirler. Bu konuda ona hak veriyorum. Hacı Demirel okulda velimdi daha ötesi var mı? Mutlaka korkmuştur. Hatırlıyorum, annem, ilk kez 15 yaşındayken okula ağlayarak gelmişti. Hiç tanımadığın bir kadın "ben senin annenim" diyor. Yaşadığım şoku anlatamam. Şimdi düşünüyorum da çocukluğum o kadar güzel geçmiş ki travmalar etki bırakmadan geçip gitmiş. İyi gelmişim bugünlere. Böyle olması gerekiyormuş belki de hayat beni hazırladı ve Ahsen olmanın adımları böyle atıldı.

- Ya kardeşin Ahben, annenle tek kalınca neler yaşamış? Babasız büyümek ve travmatik bir anneyle hayat geçirmek kolay olmasa gerek…

Kötü bir çocukluk geçirdi. İstanbul'a geldiğimde bir şekilde onları buldum. Ahben üvey baba tarafından psikolojik ve fiziksel şiddet mağduruydu. Evden kurtulmak için çok küçük yaşta kendinden on iki yaş büyük biriyle evlenmişti.

- Annen kocasının kızına yaptıklarına yine sessiz mi kalmış?

Evet. Bu üçüncü kocasıydı. Ben annemin ikinci eşini gördüm, çok zaman geçirmesem de saygıdeğer iyi bir adamdı. Ahben'i o büyüttü aslında. Ama vefat edince annem üçüncü eşinin peşinde koşarken bana yaşattığının katbekat fazlasını Ahben'e yaşattı. Ve annem o adamdan da bir çocuk yaptı. Delirmemek içten değil ama gerçek bu. Ebru, bunları asla ajitasyon yapmak için anlatmıyorum, ihtiyacım da yok, bunların hepsi yaşanılmış hayatımın gerçekleri.

- Peki neden yazdın? Gerçeklerini göstermek ve "Buradayım" demek için mi?

Bu kitabın yazılmasının en büyük sebebi; Anadolu'nun birçok yerinde kendisini saklamış, baskıya uğramış ama içi sanatla yanan, cinsel yönelimini içinde hapsetmiş bireylere, ailevi sorunlarından pes etmemelerini ve mücadeleye devam etmelerini gerektiğini anlatmak. Yalnız değilsin demek için. Başınıza her türlü zorluluk gelebilir ama hiçbiri vazgeçmek için yeterli değildir. İnatla devam etmek, çok çalışmak, kimliğinize, varoluşunuza sahip çıkmanız gerekiyor. Söz uçar, yazı kalır. Bu tecrübeyi herkesin okumasını istedim.

- Seni annenden kaçıran, büyüten, babanın kızkardeşi çok gizemli. Neden yaşarken siz onu öldü sanıyorsunuz? Bir de üvey anne Alev var… 

Ebru, aileyi babaannem bir arada tutuyordu ve vefatından sonra tüm aile dağıldı. O dönemde halam Londra'ya gitti ve öldü haberi geldi. Ancak bu üvey annemin dedikodusuymuş. Alev tam bir felaketti. Yeşilçam filmlerinin kötü üvey anne karakteri gibiydi. Gerçek söylüyorum. Babamın bana verdiği harçlıkların bile yarısını alırdı. Yediklerimi sayardı. Babamdan çocuğu olmadı diye beni suçlardı. Bugün bile o günleri hatırladığımda nasıl bu kadar kötücül biri olunabileceğini anlayamıyorum.

Ahsen'in babaannesi

- "Yalnız olduğunu hissetti, yalnız ve kimsesiz. Bir de suçlu; gay olduğu için suçlu." Bu satırlar çok hüzünlü… O günlere dönelim mi? Baban cinsel kimliğin nedeniyle mi yanında olmadı mı?

Hayır. Asla. Annemin yanına gideceğim diye babamın evini terk ettim. Ne büyük aptallıkmış. Ancak İstanbul'a gitmem gerektiğinin ilk ışığını babam yaktı. Büyüdükçe cinsel yönelimim, kimliğim ortaya çıkıyordu. Babamın benim kim olduğumla ilgili hiçbir rahatsızlığı yoktu ama yaşadığımız çevrede yok olurdum. Bana söylediği en güzel sözlerinden biri "Sen paletteki bir renksin, gökkuşağı gibisin. O yüzden buradan gidip istediğin gibi hayatını yaşamalı, renklerine sahip çıkmalısın. Her zaman dik dur, başına bir şey gelmesine asla izin vermem ama solmaman için bizim çevremizden uzak dur." Tahmin ediyorum ki beni, çevresinden uzak tutarak koruyabileceğini düşündü. Babama hak veriyorum. O dönemin şartları bugünden çok farklıydı. Şimdi aileler ve gençler daha özgür ve bilinçli.

- Hadi o günlere dönelim. Ankara'dan İstanbul'a geldiğin ilk gün. Özgürlüğün ilk adımlarında neler hissettin? Var olma ve yeniden doğma mücadelene nereden başladın?

Elimde bir valizle, trenle Haydarpaşa garına geldim. Arkadaşımın yanına yerleştim. 19 yaşındaydım ve Beyoğlu'nda barda çalışmaya başladım. Meğer çalıştığım yer Beyoğlu'nun en ünlü pavyonuymuş. Adı Modül'dü. O dönemde erkek dergilerinin kapaklarında çıkan tüm kadınlar burada çalışırdı. Kimler, kimler... İsmi lazım değil şimdinin ünlü dansözleri de orada çalışırdı. Bildiğin pavyon. Haftalık yevmiyemiz vardı. Kızlarla birlikte bir otel odası tutmuştum. Modül'de çalışan kızlar çok ünlüydü, onlara hep şişe açtırılırdı. Ben de onlarla takılıyordum. Çok eğlenceliydi. Bir gün hiç unutmam otobüsle Uludağ'a gittik ve hayatımın dönüm noktası olan, gece hayatının "dört yapraklı yonca"sı olduğumuz dostlarımla tanıştım. Cengizhan, Ömer, Metin ve ben. Ondan sonra da Allah yürü ya kulum dedi ve Ali Poyrazoğlu'nun "Çılgınlar Kulübü"nün altında açtığı gece kulubünde "draq quenn" seçmelerine katıldım. "Draq quenn" nedir bilmiyordum bile. Transformist erkek olarak anlatıyorlardı. Çok çalıştım, yüz kişi arasından seçildim. Ve Ali Poyrazoğlu ile çalışmaya başladım.

"I'm the quenn"

- Neden Dört Yapraklı Yonca?

Ekip arkadaşlarım arasında en hareketli olan ve farklı işler yapmayı seven bendim. Tıpatıp Show'da, hepimizin ayrı bir rolü vardı. Biri assolisttir asla ona farklı bir şey yaptıramazsınız, diğeri daha B sınıf şarkıcılar gibidir ne kadar basit rol varsa ona veririz, daha türkücü, şarkıcı tipli olanımız vardır o tür rollerin hakkını çok iyi verir. Nerede popçu, hoplayan, zıplayan gereksiz tip vardır o da benimdir. O yüzden dört yapraklı yonca. Gazino kadrosu gibiyiz aslında, üvertürden assoliste kadar ekipte hepsi var. Bu mesleği bir tek devam ettiren benim. I'm the quenn yani.

- Peki Ali Poyrazoğlu ile çalışmak sana neler kattı?

Ahseni. Hâlâ öyledir. Daha sonra başka hocalarla çalışsam da sahnede kadın olmanın ne demek olduğunu, kirpik takmayı, oje sürmeyi kısaca sahnede kadın olmaya dair her şeyi ondan öğrendim.

- Oje sürmek, önemli değil mi?

Tabii canım. En önemlisi. Her zaman, ilk ojeyi sürerim. Makyaj yaparken ellerin ojeli olursa kendini daha kadınsı hissedersin. Bu ilk kuraldır.

- Tıpatıp TV Show. Sonra da Cahide. Kadınlığın cinsiyet odaklı olmadığını sahnede ispatlayan ilk performans sanatçılarından birisin. Hayranlık duyuyorum. O yıllarda hiçbir örnek yokken draq quenn olmaya nasıl karar verdin?

Huysuz Virgin vardı ama çok bilmiyorduk. İnternet ve sosyal medya olmadığından, benzer showları sadece VHS kasetlerden izleyebiliyorduk. İşin gerçeği, sorunun cevabını bilmiyorum, şartlar öyle gerçekleşti ve olduk. Besim Kazado, Tıpatıp Show' kurdu, biz de işimizi en iyi şekilde yaparak ünlü olduk. Bütün gazinolarda, en iyi sanatçıların alt kadrolarında çalıştık. Sonra İzzet Çapa ile yollarımız kesişti. Pera Palas'ta ilk Cahide'yi açtığında biz dört arkadaş Cahide'de çalışmaya başladık. Tıpatıp Show olarak tanınıyorduk ancak daha ünlü bir mekanla tamamlandık ve birlikte büyüdük.

- Hayatında bir diğer önemli kişi de İzzet Çapa. Sanki o da senin gibi kendine rağmen, hayatının kurallarını yenileyerek yazmaya çalışıyor. Sizi birbirinize kenetleyen bağları anlatır mısın? 

Ben akrep burcuyum İzzet Bey oğlak burcu. Çok güçlü, vizyoner bir adamdır. Yatırımcıdır. Kimse o yüzünü çok bilmez. Doğru zamanda doğru hamleyi yapar. İzzet Bey'den farklılaşmayı, tam vazgeçerken şaşırtarak yenilenmeyi öğrendim. "Hadi canım bunu nasıl düşündün?" vizyonunu İzzet Bey'den öğrendim. Beni çok zorladığı, üzdüğü zamanlar olmuştur mutlaka, ama biz birbirimize hiç ihanet etmedik. Evinin kapısını her zaman bana açtı. Kalbine girmek çok zordur, yeri ben de ayrıdır. Çok farklı bir okuldu.

- Peki gece hayatının sert koşullarında hiç zorluk çekmedin mi? Görünenin arkasındaki görünmeyenler neler? Nasıl bir çark dönüyor? Her şey güllük gülüstan olamaz değil mi?

Basamakları çıkarken alicengiz oyunlarının hepsine denk geldim. Ben yapmadım mı yaptım tabii ki. Çukura düşürüleceğimi hissettiğim an bir tekmeyi de ben attım. Ama tekme atarken şu vardı. Başarının ispatı. Senin başarısızlığını, sana çelme takarak göstermem gerekiyor ki benim büyüdüğümü görsünler. Çünkü o kişinin kaybolması umurumda değil, olduğun yerde sayıyorsun ve başarısızlığına beni ortak edemezsin. Benim sayemde başarılı gözükemezsin. Bunun bir limiti ve zamanı var. Zaman doldu. İnsanlar başarının gerçek sahibini görmeliydi ve gördü. Bu ihanetse ihanet. Haddini bildirdim tam akrep burcuyum.

Fotoğraf: Mina Havutçu

- Peki taciz, cinsel istismar, fiziksel şiddet?

Eski yıllarda daha çoktu. Her eteği giyen sokağa çıktığı için taciz olmaktan çıktı artık. Artık giyimliler taciz edilir oldu. Bir de böyle bir gerçek var. Ben o tür yerlerde çalışmadım hayatım. Pavyonda bile çalıştım diyorum sana daha ne diyeyim? Pavyonda çok sıkı kurallar vardı. Müşteri kafasına göre hareket edemezdi. O nedenle yaşamadım cidden ve sorunun cevabını tam olarak bilmiyorum.

"Bu güçte ve performansta çalışan tek draq queen'im"

- Bana Draq Queen duruşunu ve felsefesini anlatır mısın? Çünkü insanlara sahnede zekice esprilerle korktukları ya da kaçtıkları gerçekleri dile getirip, bütün toplumsal roller ve standartla ilgi eleştirilerinizi dile getiriyorsunuz. Draq quenn olmak bir hayat şeklidir diyebilir miyiz? Toplumsal zorbalıkları mı "draq" ediyorsunuz?

Ben performans sanatçısıyım. Sorduğun soru draq quenn'liğin başka bir fotoğrafı. Bu tarzın en iyisi de Nihat Aydın'dır. Sahne adı Duygu. Konservatuar mezunu, çok kültürlü şahane bir insandır. Mikrofon elindeyken espriye atlama, cevap verme hızı müthiştir. Aşırı zekidir.

Sanatçının, transformist dönüşümü büyük bir başarıdır. Evet bu dönüşüm bir buçuk saat sürer ama sonuç mükemmeldir. Dün akşam Madonna performansı yaptım ve bir buçuk saat sürdü. Her şeyim yapmaydı ama Madonnaydım. Bunu bir kadına yaptıramazsınız. Hangi kılığa girersem o ruha bürünüyorum. Ahsen olmanın sırrı da bu. Hâlâ da daha iyi olmak için çalışıyorum. Bütün arkadaşlarımı eğitiyorum. Asla prova yapmadan ve çalışmadan sahneye çıkmıyorum. Tüm senaryoları yazıyorum, rolleri dağıtıyorum, kontrol ediyorum bir de öğreniyorum. Ve en iyisini öğrenmem lazım. Yaşayan efsane kısmına dönecek olursak; aktif olarak bu güçte ve performansta çalışan tek draq quenn'im.

"Yollarda kadın kılığına girmiş bir erkekle benim mesleğim aynı değil"

- Drag queenliğin LGBTİ+ kimliği açısından önemli olduğunu her yerde vurguluyorsun. 2010 yılından beri Huysuz Virgin'in TV'de sansürlemesi sonrası gelinen durum hakkında ne düşünüyorsun?

Ebrucum, İstanbul'da çok iyi draq perfomans sergilenen alternatif küçük kulüpler var. Çok güzel, çok yetenekli arkadaşlarım çalışıyor. Bence, çok küçük bir grup olarak, ulaşabildiğimiz insanlara, cinsel yönelim olarak aynı ama hedef ve duruşumuzun farklı olduğunu anlatmamız gerekiyor. Nasıl hiçbir kadın veya erkek birbirine benzemiyorsa biz de birbirimize benzemiyoruz. Hepimiz ayrı kişilik ve vizyondayız. Mesleki olarak hepimiz aynı işi yapsak da birbirimizden çok farklıyız. Şunu karıştırmamak lazım: Yollarda kadın kılığına girmiş bir erkekle benim mesleğim aynı değil. Gündelik hayatımda karşındayım işte hiçbir abartı yok. Değişime uğramak isteseydim her türlü operasyonu geçirirdim ve kadın olurdum. Ama olmadım.

" Müslüman ülkeler içinde eşcinsel olarak yaşanacak en rahat ülkedeyiz"

- Peki yaşadığımız topraklarda zor değil mi?

Muhteşem bir ülkemiz olduğumuzu düşünüyorum. Müslüman ülkeler içinde eşcinsel olarak yaşanacak en rahat ülkedeyiz. Ama Müslüman ülke olduğumuzu unutmazsak. Kimliğimizi, yaşam tarzımızı saklamaktan bahsetmiyorum. Üslubu, duruşu ve en önemlisi mücadelemizin esas amacını bildiğimiz zaman kazanacağımızı düşünüyorum.

"Neden açık gezemiyorum" diye kavga verilmemeli; çok daha derin ve varoluşla ilgi mücadelemiz var"

Biraz daha açık konuşursam: "Neden açık gezemiyorum" diye kavga verilmemeli. Çok daha derin ve varoluşla ilgi mücadelemiz var. Sosyal haklarımız, sağlık haklarımız, insan haklarımız için yürüyelim. Amacımız eşit haklar mücadelesi olmalı. Cinsiyet değişimine uğrarken büyük bir mücadele ve büyük bir acı var. Ebru düşünsene; erkek ya da kadın doğmuşsun, değişim için ameliyat oluyorsun. Vücuduna verdiğin acıyı tahmin edebilir misin? Seni kimse yıkamaz hayatım. Sen acının Allah'ını yaşamışsın, bunun için mücadele etmişsin. Mini etek giyme isteği yaşanan acıların yanında mücadele nedeni olabilir mi?

"Otobüse neden minik etekle binemiyorum, bir sorun değil; binme, bu memlekette kadınlar giyebiliyor mu?"

Transeksüel arkadaşlarımızın her zaman ve sonuna kadar yanındayım. Bu sürecin ne kadar zor olduğunu görüyorum, çevremde yaşıyorum. Ama o mücadeleyi ederken terbiyeli ve ilkelerine sahip olmak kendi ellerinde. Kavga edecek daha önemli sorunlarımız var. Otobüse neden minik etekle binemiyorum? Bir sorun değil. Binme, bu memlekette kadınlar giyebiliyor mu? Amerika, NewYork demek değil. Texas'da, Chicago'da da giyemezsin. Toprağa gömerler. Üzerine de dua ederler. Bu nasıl başaracağız bilemiyorum. Tabii ki istediğimizi giymek en doğal hakkımız ama bazen teslim olup kabul etmemiz gereken, zamanla oturacak olan konular olabilir. Sen nasıl insanlar beni kabul etsin diyorsan, onlarda öyle kabul edilmeyi istiyorlar. Karşılıklı olarak sınırlarımıza saygı duyarak başarabiliriz. Empati duymayı öğrenmemiz şart. Benimle röpörtaj yapıyorsun, her gece kadın kılığına giriyorum, Türkiye'nin en büyük tatil köyünde koreograflık yapıyorum. İnsanlar deli mi? Neden beni tercih etsin? Sadece iyilikle alakalı değil bu durum. Tabii ki benim de çok sabrettiğim, canımın sıkıldığı, üzen durumlar oluyor. Olmaz mı? Yasaklansın demiyorum ama bazı şeylerde dört duvar arasında yaşansın. Nelerle mücadele ettiğimi bilmiyorsunuz. Patronlarım benden daha ruh hastası. O insanlara işi kabul ettirmek, güven sağlamak, karsılarında durabilmek hiç kolay değil. Beni örnek alsınlar demiyorum. Duygusal değil akıllarıyla hareket edip hayatlarını da bu yönde düzenlemelerini diliyorum. İnsanız ve herkesi olduğu gibi kabul etmek zorundayız. Öncelikleri gözden geçirip, duruşumuzun yenilenmesi gerekiyor.

- Genç drag arkadaşlara mentorluk yapıyor musun?

Evet yardım ediyorum. Aklıbaşında olanların hepsine yardım ediyorum. Beni dinleyenler güzel işler alıyorlar.

- Baban magazin basınından ameliyatla kadın olduğuna dair yalan haberi okuyor. Kendini değiştirdin diye üzülüyor. O zaman neler hissetmiştin? Bahseder misin bize? 

Tıpatıp Show'un yeni başladığı dönemde, bütün gazetelerde, manşetten, naylon kızlar, topitop kızlar, lolipop kızlar, erkek kızlar diye bizden bahsediliyordu. Devamlı "kızlar" başlığını altında eşcinsel olduğumuza dair ibareler kullanılıyordu. Fotolarda toplam 5 kişiyiz neremi saklasam görünüyordu! Bir yere kadar saklanabiliyorsun. Babama ameliyat olduğumu ve kadın olduğumu söylemişler. Bunu öğrenince üzüldüm ve Ankara'ya gidip, kendimi göstermek istedim. Babamı çok sevdiğim için çok detay veremiyeceğim ama beni gördüğünde sımsıkı sarıldı, yapıştı adeta ve göğüslerimin dümdüz olduğunu anladı. (Kalk anlatamam göstereyim hayatım!) Bunu hissettim. Hiç konuşmadık. Anlatırken tüylerim diken diken oldu. Babam kıymetlimdi ve üzülmesine asla izin veremezdim.

- Aşktan konuşmazsak olmaz değil mi? Aşk var mı aşk?

6-7 yıl önce güzel bir aşk yaşadım ve bitti. Hani derler ya "bir daha aşık olmam". Yok tatlım büyük yalan. Her yaşta aşık oluyorsun. Uzun süren ilişkimin bitme nedeni onun biseksüel olup, evli, çocuklu hayatına beni kısaca yalan hayatına dahil etmek istemesiydi. 7 sene birliktelikten sonra benim delirip duvarlarla konuşmama neden olacak kadar acı çekmemle ilişkimiz bitti. Acı zamanla geçer derler ya, öyle olmuyor. Zamanın hiçbir limiti yok. Bir günde de geçiyor bir yılda da. Belki daha fazla da. Kendimi kapattığım zaman dedim ki; "Ahsen işin etkileniyor ve bu böyle olmayacak" ve değişmeye karar verdim. Şimdi kalbimi üçe böldüm, birbirimizi boğmadan, arzu ettiğimiz zamanlarda beraber oluyoruz. Herkesin mutlu olduğu şahane bir dönemimdeyim.

- Yeni kitap var mı? Belki de Ahsen'i sinemalarda görürüz? Ne dersin?

İlk kitabımda sadece Ahsen'den bahsettim ve insanların en çok merak ettiği konuları anlatmadım. Dur bakalım neler olacak.

Film! Hmm neden olmasın. Belki yarın belki yarından da yakın...

Ebru D. Dedeoğlu kimdir?

Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı.

Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı.

Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla birebir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejileri üzerine çalıştı.

Cumhuriyet'te Türk/yabancı yazarlarla söyleşiler yaptı. Oksijen gazetesinde de röportajları devam etmektedir.

Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu.

Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı.

Yazarın Diğer Yazıları

Oya Baydar, "Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı"nı anlattı: Devlet adına işlenen suçlar affedilebilir mi; aşk, suskunluğun getirdiği suç ortaklığını meşru kılar mı?

Kadın hareketinin Türkiye'de en güçlü ve yüksek sesli muhalefeti oluşturduğunu söyleyen Oya Baydar, "İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması, Orta Çağ zihniyetinin bir yansımasıdır" dedi

Osmanlı'da fuhuşun gizlenen yüzü; modernleşme mi kontrol mücadelesi mi: Akademisyen Burcu Belli anlatıyor…

Akademisyen Burcu Belli: Osmanlı yalnızca teoride bir şerrî devlettir, pratikte rasyonel bir devlettir. Fuhuş Nizamnamesi için İslami literatürden destek aranmıyor. Fahişelik ile Müslümanlık konusu ayrı ayrı değerlendirilmiyor, kimsenin umurunda değil

Hafıza mekânlarla yaşar; orada hem geçmiş hem gelecek vardır: Şebnem İşigüzel ile Memoria üzerine 

Şebnem İşigüzel, yazdığı yeni kitabı hakkında "İçinde yenilik barındıran bir şey deniyorum. Kahramanım da bir kadın. Şimdilik bu kadarını söyleyebilirim" ipucunu verdi

"
"