15 Mart 2025
Herhalde 2025’in en çok konuşulan konusu Yapay Zekâ olacak. Aslında son birkaç yıldır konuşuyorduk ama dünya yuvarlaktır diyen Galile’ye ‘yok canım hâlâ öküzün boynuzunda dönüyor’ demek isteyen birinin korkaklığı ile konuşuyorduk. İleride robotlar gelecek hepimizi üzecek diye düşünürken yapay zekanın hayatımıza bu kadar hızlı gireceğini tahmin etmemiştik. Bu giriş de 2025 yılına nasip oldu.
Yapay zekanın neler yapabileceğinin sınırları esasen insan zekasına dayanıyor diye düşünsek de (ne de olsa Yapay Zekanın Tanrısı biz değil miyiz?) bu arkadaş tüm dünyadaki zekâları alıp bünyesinde harmanlayıp geliştikçe gelişiyor.
AI, nam-ı diğer Yapay zekâ, restoranlardan gıda üretimine kadar geniş bir yelpazede kullanılmaya başlandı bile. Örneğin, Japon içecek devi Sapporo, yapay zekâ yardımıyla yeni içecekler tasarlıyor. Benzer şekilde, Nestlé, yapay zekâ kullanarak yeni bir çikolata aroması üzerinde çalışıyor. Kraft Heinz ise yapay zekâ ile yeni bir sos karışımı oluşturmayı planlıyor. Restoranlarda da yapay zekanın etkisi hissedilmeye başlandı. Örneğin, KFC, Çin’deki restoranlarında yüz tanıma sistemi ve yapay zekâ kullanarak müşterilere kişiselleştirilmiş sipariş önerileri sunuyor.
Peki Yapay zekâ ve robotik teknolojiler, aşçıların yerine geçebilecek mi? Bu konu halen tartışmalı. Örneğin Kaliforniyalı bir fast-food zinciri olan CaliBurger, mutfakta hamburger pişiren Flippy adlı bir robot şefi test etti. Flippy, burgerleri çeviriyor, sıcaklıklarını ölçüyor ve mükemmel pişirme süresini hesaplayarak insana ihtiyaç duymadan çalışabiliyor. Bazı KFC restoranları ve White Castle şubeleri de benzer robotları kullanmaya başladı. Boston’da kurulan Spyce, tamamen robotlar tarafından hazırlanan yemekler sunmaya başlamıştı. Müşteriler dokunmatik ekranlardan sipariş veriyor, robotik sistemler malzemeleri kesiyor, pişiriyor ve tabaklara koyuyordu. Ancak, restoran daha sonra kapanarak geleneksel şeflere geri döndü. Bu vazgeçişin sebebi tam olarak açıklanmasa da robotik restoranların karşılaştığı zorluklar arasında müşteri beklentilerini karşılamak, operasyonel esneklik eksikliği ve teknolojik sınırlamaların var olduğu söyleniyor.
Ben size bunu Türkçe açıklayayım. Bırak yapay zekayı, sesli yanıt sistemleri ile bile kavga eden bir toplum olarak Türkiye’de yapay aşçı, yapay garson kafası tutmaz ben size söyleyeyim. Düşünsenize, bir restorana gittin, ‘oğlum baksana’ dedin kimse bakmıyor. ‘Şefim!’ diye bağırdın yanına gelen yok. Haydi diyelim yapay zekâya bu hitapları öğrettiler, bu sefer ‘hepsinden ortaya karışık getir’i de öğretmen lazım. Cem Yılmaz’ın dediği gibi, little little into the middle! Yolluk rakıdan hesabın üstünü çizmeye, açık çaydan kıtlama şekere, çorbanın, çayın, lahmacunun yanına ekstra limon istemekten tut bir buçuk köfteye dek öğretmen lazım.
Gerçi yapay zekâ bu, boru değil, eminim hepsini öğrenecek hatta üzerine şakalar yapacaktır. Sarhoşların kavgasını ayırabilir, kız arkadaşıma yan baktın’ları sakinleştirebilir, arada kalıp dayak yese bile en fazla dayağı atanın eli kırılır.
Peki salonda bunlar olurken yapay zekalı mutfakta neler olur? Culinary AI, adı üzerinde, yapay zekanın şeflerin yeni yemek tarifleri oluşturmasına yardımcı olduğu bir sistem sunuyor. IBM Watson da veri analizi yaparak yeni tarifler oluşturabiliyor. Bu zekanın adı da Chef Watson. Yani Şef Watson belirli bir mutfak kültürüne ait tat profillerini analiz edip yenilikçi yemek tarifleri önerebiliyor. Kısaca yapay zekâ şu aşamada aşçılara ilham vermek için kullanılabiliyor ama insan yaratıcılığına tamamen rakip olamıyor yani Bolulu bir Watson görmek henüz mümkün değil. Bunun nedenleri elbette ki çok açık:
Bütün bunların yanında Dishcraft Robotics, yapay zekâ destekli robotlarıyla restoran mutfaklarındaki bulaşık yıkama süreçlerini yönetmeye başlamış. Bu olur mesela! Hiçbir aşçı bulaşık yıkamaktan hoşlanmaz. Yapay zekâ ile bu işten kurtulmak birçok restoranın işine gelecektir ancak taban mesleklerden biri olan bulaşıkçılığın ortadan kalkması, ‘ben bu işe bulaşıkçılık yaparak başladım’ klişesini silip süpüreceği gibi, doğduğundan farklı bir ülkede oturma izni almak için bulaşıkçı olarak iş bulan göçmen statüsü hikayeleri de tarihe karışacaktır.
Bu ‘sürdürülebilir’ kavramından hepinize fenalık gelmedi mi? Günümüzde bir gıdanın sürdürülebilir olması bence çok yanlış anlaşılmaya başlandı. İlk olarak bu kavram ortaya çıktığında mantığı şuydu: İnsan olarak süne zararlısı gibi aşırı çoğaldığımız için dünyanın kaynakları yetmemeye başladı, o yüzden her şeyi hak edişimiz kadar tüketmeliyiz, böylece gıdalar da hayatımız da sürdürülebilir olur.
Şimdi ne oldu peki? Sürdürülebilir gıda anlayışı, yapay yemekler üretmeye kılıf oldu! Kim laboratuvar ortamında üretilmiş eti, balığı yemek ister ki? Bence ancak robotlar bunu isteyecektir.
Aşırı avlanma, deniz ekosistemlerini tehdit ediyor bunu artık hepimiz biliyoruz. Okyanuslarda balık kalmadı, ticari avlanmayı sonlandırın diye sivil toplum kuruluşlarının dilinde tüy bitti ama yerine çare olarak laboratuvarda üretilen deniz ürünleri geliştirdiler! İsrail merkezli Forsea Foods, laboratuvarda yetiştirilen tatlı su yılan balığı etini başarıyla üretti ve bu ürünü önümüzdeki birkaç yıl içinde pazara sunmayı hedefliyor. Ayrıca, İsrailli Steakholder Foods, Singapur merkezli Umami Meats ile iş birliği yaparak laboratuvarda yetiştirilen hayvan hücrelerini kullanarak, ilk hazır balık filetosunu 3D olarak bastı. Laboratuvarda üretilen balık eti, denizden alınan belirli hücrelerin laboratuvar ortamında çoğaltılmasıyla elde ediliyor. Ondan sonra akla şu soru gelmiyor mu: Neden kanser vakaları gittikçe artıyor?
Bu teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte, gıda güvenliği, etik ve tüketici kabulü gibi konularda tartışmalar devam ediyor. Örneğin, yapay zekânın tasarladığı gıdaların sağlık açısından güvenilirliği ve laboratuvarda üretilen etlerin helal olup olmadığı gibi sorular gündemde. Helali haramı bilmem ama ben laboratuvarda üretilen et yemek istemediğimi biliyorum. Bana göre yapay gıdayı ancak robotlar yemeli. İnsanoğlu etten kemikten oluşan bir canlı organizma olduğu sürece inancım, yapay gıdaların bize ancak genetik hastalık getireceği. Zaten 21. Yüzyılda gerçek tohumlarla üretilmiş, ilaçsız, GDO’ suz gıda bulmakta zorlanıyoruz, bari tamamen yapaya geçmeyelim.
Sonuç olarak, ne zaman insanoğlu DNA zincirinin oluşturduğu hücreli vücudundan vazgeçer ve zekasını makinalara yani robotlara aktarır, ne zaman etten kemikten oluşmamaya başlarız, o zaman yapay gıdaya da geçebiliriz. Yoksa bana göre bizim bildiğimiz dünyanın çivisi 2025 itibariyle çıkmaya başladı. Şimdilik yapay zekâ ve robotlar, aşçılara yardımcı olabilecek bir teknoloji ama insan şeflerin yerini almak için uzun bir yolları var gibi görünüyor. Ama belli de olmaz. Yakın gelecekte belki de şefler, bile isteye yapay zekâ destekli mutfak sistemleri ile çalışarak gastronominin yeni bir çağını başlatacaklar!
Bense halen sahilde saçımın telini üfüren rüzgâra karşı rakıya buzumu kendim atayım, pamuk gibi bir lakerdayı boğazımdan aşağı yuvarlarken hangi laboratuvarda üretildiğini düşünmeyeyim istiyorum. Herkese yapay olmayan hafta sonları…
Deniz Kurt Kimdir?Deniz Kurt, Atlantico Crew isimli uluslararası yat danışmanlık şirketini kurmadan önce 10 yılı aşkın bir süre özel şef ve süperyat şefi olarak başarılı bir kariyer sürdürmüştür. İstanbul’daki MSA - Mutfak Sanatları Akademisi’nden mezun olmuş, burada temel aşçılık eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra İtalyan mutfağında ileri düzey eğitim almak için Alma La Scuola Internazionale di Cucina Italiana’ya devam etmiş, İtalyan Mutfağında ‘master’ düzeye erişmiş ve Profesyonel İtalyan Şef Diploması alma hakkını kazanmıştır. İtalyan mutfağı eğitimini tamamladıktan sonra, Milano’nun kalbinde bulunan La Scala Tiyatrosu içindeki Il Marchesino‘da çalışmaya başlamıştır. Il Marchesino, 1970’lerden bu yana İtalya’nın ilk Michelin yıldızı ve ilk üç Michelin yıldızı alan efsanevi İtalyan şef Gualtiero Marchesi tarafından kurulmuştur. Bu deneyimin ardından, dünyaca ünlü Japon şef Nobu Matsuhisa’nın sahip olduğu restoran zincirinin Milano şubesi olan Armani Nobu Milano’da çalışmıştır. Restoran deneyimlerinden sonra, denizlere olan tutkusunu kariyeriyle birleştirerek, 24 ila 90 metre arasında değişen tanınmış süperyatlarda head chef olarak çalışmış, dünyanın dört bir yanında 6 kez Atlantik okyanusu geçişi dahil 50.000 deniz milinden fazla seyir yapmıştır. 2020 yılından itibaren MSA - Mutfak Sanatları Akademisi ile işbirliği içinde, kurucusu olduğu Profesyonel Süperyat Şefliği Eğitimi programını yürüterek, her yıl yatçılık sektörüne yeni şefler kazandırmaktadır. 2013 yılından bu yana Aktüel, Naviga ve Ceyms gibi dergilerde yemek ve seyahat yazarlığı yapmıştır. 2015 yılından itibaren halen YACHT Türkiye dergisine düzenli olarak yazmaktadır. Gastronomi konulu yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmıştır. 2021 yılında, dünya çapında gezdiği kıyıların yemek tarihini, hikayelerini ve yemek kültürünü yerel tariflerle zenginleştirerek okurlara sunduğu ilk kitabı Islak Menü’yü yayımlamıştır. Ayrıca, 2021-2022 TV sezonunda Beingurme TV kanalında 26 bölümlük bir yemek ve seyahat programı sunmuştur. |
Müzik ruhun gıdasıdır kabul ediyorum ancak müzik, mutluyken bizi besleyen bir gıda. Ya hüzünlüyken? Bir de üzerine hüzünlü şarkılar dinlersek kendimizi göz yaşları içinde yerlerde sürünürken buluruz. Neşeli şarkılar dinlersek hüznümüzü kısa süreliğine unutabiliriz belki ama itiraf edelim ki hüzünlüyken ilk aklımıza gelen müzik açmak değildir, buzdolabına koşmaktır
Yemeklerin birbirine aşkını kimse konuşmuyor. Mesela dönerin ömürlük aşkı kimdir? Peki simidin ruh ikizi? Kuru fasulyenin hayat arkadaşı pilavsa piyaz da köftenin biricik eşidir diyebilir miyiz? İtiraf edelim, günümüzde her lezzeti abuk sabuk şekilde birbirine karıştıran tiktok videoları görmek mümkün ama damak tadımıza göre yemekler tek eşlidir! Geri kalan da birbirine akrabadır zaten. Bana inanmıyorsanız tarihe bir göz atın!
Kim sandviç sevmez ki! Bugün kahvaltıda avokadolu tost, öğle yemeğinde club sandviç ya da sahilde balık ekmek yiyorsanız, hepsi varlığını ekmeğin arasına saklanan bir tarihe borçlu! Sandviç dediğimiz bu basit ama dahiyane buluşun kökeni sandığınızdan daha eski, daha aristokrat ve bolca tesadüflerle dolu!
© Tüm hakları saklıdır.