01 Aralık 2023

"Kurallı politika" ve suç ekonomisi

Şimşek'in "kurala dayalı politikalar" tanımıyla yalnızca makro finansal istikrar, faiz arttırım adımları gibi başlıkları anlatması ve çerçevelemesi, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değil

Dilan ve Engin Polat çiftinin, harcamalarını sosyal medyada teşhir ettikten sonra adli yargıya konu olan servetlerine dair hukuki ve magazinel tartışmalar sürerken, bankacı Seçil Erzan'ın kurduğu -birkaç ay önce yargıya taşınan- "özel fon"a dair ifade ve iddialar, gündemi yaygın ve yoğun biçimde belirlemeyi sürdürüyor.

Suç ekonomisine dair bu iki başlıktan hemen önce de yabancı uyruklu uyuşturucu tacirlerinin Türkiye'de nasıl ferah feza bir hayat sürdüklerini hatta kimilerinin vatandaşlık aldıkları haberlerini okuyorduk. Bütün bu gelişmelerin yakın zamanlarda ortaya çıkışı tesadüf değil. Ama önce şu kaydı düşmeliyiz:

Konusu ve veya kaynağı suç olan gelir ve servetlerin, kayıt dışı paraların izini süren, öykülerini araştıran belgeleyen meslektaşlarımızın tamamı, halkın haber alma hakkı adına çok değerli çalışmalar yapıyor. Kara para aklama dosyalarını hele ki böyle bir dönemde irdeleyip haberleştirmenin birçok bakımdan hedef olma anlamına geldiğinin altını bir kez daha çizelim.

Bu konuların seyrini izlerken ve gelişmeler sürerken vurgulanması gereken birden fazla başlık var. İlki, yukarıda değindiğim gibi konusu suç gelirleri ve kayıtdışı servetler olan bu dosyalara konu faaliyetlerin art arda ortaya çıkışının bir rastlantı olmadığı.

İstiap haddi doldu

Aslında gördüğümüz, paranın kaynağının ve hesabının özellikle sorulmadığı bir mali sistem içinde, bir noktadan sonra "istiap haddi" aşılarak sistemin taştığıdır. Kara para aklamanın, kayıtdışı finans faaliyetlerinin bu kadar "kolay" olmasını engelleyecek sistem elbette var. Ancak ülkeyi yönetenlerin, buna imkan tanıyıp geçit vermediğini hatırdan çıkarmamak gerekiyor.

Vaktiyle "Nereden Buldun Yasası" olarak anılan ve Ecevit'in başbakanlığı döneminin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in hazırlanmasına öncülük ettiği bu kanun bir gün dahi uygulanmadan kaldırıldı.

Suç ekonomisi sadece Türkiye'nin değil, mücadele için kurumların oluşturulduğu, dünyanın gündeminde olan bir konu. Ancak bu tür kurumlara katılmak, protokol imzalamak yetmiyor. Suç ekonomisiyle mücadele etmek, bu mücadeleyi gerçekten çok istemekle daha doğrusu siyasi kararlılıkla mümkün.

Maliye ve Hazine birleşti, ne oldu?

Bu yazıda teknik ayrıntılara fazla girmeden çok ortada olan sorunlu bir duruma dikkat çekmek isterim:

2018 yılında geçilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine kadar Hazine ile Maliye teşkilatları ayrı bakanlıklar şeklinde örgütlenmiş ve ayrı bakanlar tarafından temsil ediliyordu. Müsteşarlık biçiminde faaliyet gösteren Hazine'yi sorumlu bir devlet bakanı temsil ederken, Maliye'yi de Maliye Bakanı yönetiyordu.

Beş yılı aşkın süredir bu iki kurum birleşmiş durumda ve Cumhurbaşkanı'na bağlı tek bir bakan tarafından yönetiliyor. Maliye Bakanlığı'nın bazı birimleri ayrılıp Cumhurbaşkanlığı çatısı altında Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nda birleşti.

Resmi olarak Mehmet Şimşek Hazine ve Maliye Bakanı olarak her iki kurumu da temsil ediyor görünüyor. Ancak bütün kamuoyunu meşgul eden suç ekonomisi dosyaları konusunda Bakan Şimşek'ten kapsamlı bir değerlendirme duyamıyoruz. Şimşek, sadece kendisinin seçtiği, makroekonomik konular ve verilerle ilgili değerlendirmeler yapıyor. Söz gelimi dün büyüme verileri dolayısıyla hem sosyal medya hesabından hem de partisinin yönettiği devlet televizyonundan açıklamalar yaptı.

"Programımızın öngörüsü dahilinde büyümede daha dengeli bir kompozisyona doğru yol alıyoruz. Yılın ilk yarısına göre iç talebin büyümeye verdiği katkı azalırken, net ihracatın negatif katkısı azaldı. Bir önceki çeyreğe göre özel tüketim daralırken yatırım ve ihracat artış gösterdi.

Uyguladığımız öngörülebilir ve kurala dayalı politikalarımıza, enflasyon ve cari açıkta kalıcı düşüş ve makro finansal istikrar sağlanıncaya kadar devam edeceğiz."

Kural, hesap sormayı içermez mi?

Şimşek'in "kurala dayalı politikalar" tanımıyla yalnızca makro finansal istikrar, faiz arttırım adımları gibi başlıkları anlatması ve çerçevelemesi, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değil.

Ama sistemin nasıl işlediğini hatırladığınızda, bu konuda kuvvetli taahhütlerde bulunmasının çok da kolay olmayacağını görüyorsunuz.

Düşünün ki ünlü futbolcular, özel olduğu vaadiyle yöneldikleri fona, sistemden geçirmeden fiziki olarak teslim ettikleri paralarının takibi için Cumhurbaşkanı'ndan randevu ve yardım istiyor. Kabul edildiklerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan onları dinliyor ve sorunun çözümlenmesi talimatını veriyor.

Aslında hiç de normal olmadığını herkesin bilmesi gereken bu tablo bayağı normal karşılanıyor. Sıradan bir teşebbüsün ya da vatandaşın birikimi, hesap trafiği üzerinde yeri geldiğinde 10 lira için bile vergi takibi yapan devlet, (burada Hazine ve Maliye Bakanlığı oluyor) milyon milyon dolarların beyanının yapılmayışı, kimlerin nasıl sorumlu olduğu, bu durumun yol açtığı gelir kaybı üzerine topluma bir açıklama yapmıyor, yapamıyor.

Şimşek, bütçe sunuşu sırasında Türkiye'nin kara parayla mücadele için kurulmuş Mali Eylem Görev Grubu (FATF) tarafından alındığı "gri liste"den yakında çıkacağını söylemişti. Türkiye'nin 2 yılı aşkın bir süredir yer aldığı "gri liste"den çıkması için raporda geçen sanal varlıklar, kripto paralar ile ilgili yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor.

Kara para tartışmalarının birden fazla dosyada bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde, Türkiye'nin gri listeden nasıl bir değerlendirme raporuyla çıkacağını izleyeceğiz.

Çiğdem Toker kimdir?

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013-2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası-(2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

Yazarın Diğer Yazıları

Bir "kaçış rampası" olarak Dışişleri Vakfı

Şimdiden "Paralel Dışişleri" diye nitelenmeye başlanan Vakıf girişiminin, üç yıllık tasarruf genelgesinden bir kaçış olduğu açık

Şimşek'e kimler soru sorabilir?

Tasarruf tedbirleri konusunda "dostlar alışverişte görsün" mahiyetindeki toplantının biz gazetecileri ilgilendiren en önemli boyutu; güya bu kadar önem atfedilen, haftalar öncesinden davul çalar gibi anons edilen bu toplantının bitiminde soru alınmamasıydı

TÜİK kimin tarafında duruyor?

TÜİK; DİSK’in zorunlu olarak Bilgi Edinme Kurulu’nun bağlı olduğu Adalet Bakanlığı’na açtığı davada çıkan karara itiraz etmiş. Madem taraf değilseniz bu itiraz ne? Bitmedi: TÜİK, bir de Adalet Bakanlığı aleyhine dava açıyor. Yetmiyor, Danıştay Başsavcılığı’na TÜİK olarak “Bu kararları bozun” diyor