2007 yılında Barack Obama’nın ABD Başkanlık seçim kampanyasını takip ederken, Obama’dan en sık duyduğum kampanya propagandalarından biri de eşi Michelle Obama’nın bir sözüne dayanıyordu. Michelle Obama, ‘normal olmak bizim için çok eski değil. Yakın zamana kadar biz de normaldik’ demişti.
Bir çok konuşmasında eşinin bu sözünü hatırlatan Barack Obama, ardından da, daha 5 yıl öncesine kadar eşiyle Harvard’ta okuyabilmek için aldıkları öğrenci kredileri borçlarıyla nasıl mücadele ettiklerini, iki kızlarının da büyümesiyle artık sığamaz oldukları küçücük apartman dairesinden taşınmayı başarıp başaramıyacaklarını kara kara düşündüklerini aktarırdı.
O hayat standardı, aslında kendileri kadar şanslı, yani karı koca çalışabilen milyonlarca orta sınıf Amerikalının da ‘normaliydi’. Obama’nın ailesini geçindirme mücadelesindeki ilk rahatlaması, 1995 yılında yayınlanan “Dreams From My Father” (Babamdan Rüyalar) kitabının satışından gelen telif gelirleri oldu. İlk telif gelirleriyle, yaşadıkları Chicago’da bir ev almayı nihayet başardılar.
İşte bu geçim sıkıntılarını aştıktan bir kaç yıl sonra Obama başkan adaylığı kampanyasında bunları hala hatırlayabiliyordu. Bununla beraber artık ‘normal’ olmadığını da biliyordu ve bunu açıklıkla itiraf ediyordu. Ama, normal vatandaş olmaktan çıkalı uzun zaman olmadığı için ay sonunu nasıl getireceğim kaygısına henüz yabancılaşmadığına halkı ikna etmeye çalışıyordu.
Obama bunları anlatırken, kendisini dinleyenlerin, o günlerdeki rakibi Hillary Clinton’un ‘normal bir vatandaş olmaktan’ kaç yıl önce çıktığını hesaplayacaklarını da elbette biliyordu. Aslında Clinton’lar ABD’nin taşrasından gelerek merkezini ele geçirmiş bir başka başarı öyküsünün kahramanlarıydı.
Hillary Clinton’un kocası Bill Clinton, 2008’den 30 yıl önce 1978’de Arkansas eyalet valisi seçilmişti. Clinton çifti için, ‘normal’ olan, yani, elektrik su telefon faturası hesapları, her gün işe gidiş geliş ulaşım sorunları ve sosyal çevrelerinin bu tür sorunları olan insanlardan oluşması da o tarihte sona ermişti. Artık eyaletin en seçkin insanlarıyla bir aradaydılar. Sosyal çevreleri radikal şekilde değişmişti. ‘Normal halk’ ile sadece seçim çalışmaları kapsamında kampanyalarda bir araya geliyorlardı. Ancak buna rağmen 1992’de Beyaz Saray’a talip olduklarında bile ‘taşralı hevesliler’ olarak görüleceklerdi. Amerikan ‘establishment’inin kurt politikacısı George H. Bush karşısında kimse şans tanımamıştı. Clinton’ın kampanya yöneticisi James Carville’ın ABD siyasi literatürüne geçen "It's the economy, stupid (mevzu ekonomi, be ey şaşkın)" başlıklı seçim stratejisi her şeyi değiştirecekti. Clinton, sürpriz bir şekilde genç yaşında ABD başkanı seçilecekti.
Clinton ailesi 1993 yılında Beyaz Saray’a taşındı. Yani Hillary, 2008’de başkanlık adaylığı mücadelesine başladığında, ailece görüştükleri dostlarının sadece milyarderlerden ve Hollywood yıldızlarından oluşmadığı günlerin üzerinden 25 yıldan fazla geçmişti. Belki de bu nedenle Obama, halkın günlük sıkıntılarını konuşurken, Hillary Clinton, ağırlıklı olarak, ‘’vatan millet Mississippi’’ konuşmaları yapıyordu. Obama seçim kampanyası boyunca, ‘normal hayatı’ yaşayan insanların sıkıntılarını hafifletmenin en acil devlet sorunu olduğunu söyledi. Bu sorunların, 20 yıldan fazladır toplumun üstünde yaşayan, sağlık gideri, elektrik, su faturası, ulaşım olanağı ve masrafı gibi sorunlar yıllar önce gündeminden çıkmış, konforlu ve zengin bir hayatı olan insanlarca anlaşılıp çözülemeyeceğini savunuyordu. Kampanyasının temelini oluşturan ‘değişim’ sloganı da bunu ifade ediyordu. Hillary Clinton ise ‘normal’den çıkalı oldukça uzun zaman olmuş her politikacı gibi, geniş yığınların geçim sıkıntılarını konuşmak yerine, rakibinin vatanseverliğini, Amerikan değerlerine bağlılığını sorguluyordu. Bana en ironik gelen ise o günlerde yine Clinton’lara yakın duran James Carville’in de aynı koroya katılmasıydı. 20 yıl ondan da ‘normal olana’ dair çok şey götürmüştü.
Gelişmiş ülkelerin ortalama standardı, toplumun en kalabalık kesimini oluşturan orta sınıfın normalidir. Bunlar da, öncelikli olarak, barınma, sağlık sigortası, çocukların temel bakım ihtiyaçlarının karşılanması mücadelesi, makul bir eğitim ve makul ulaşım şartlarıdır. Orta sınıf, bu asgari yaşam standardını sağlayabilmek veya koruyabilmek için her gün çok uzun saatler boyunca çalışmak zorunda. Üstelik de, bu yoğun çalışmanın tam karşılığı olan maaştan daha aşağı bir ücrete mukabil…
Dünyanın geri kalan büyük bölümünün ‘normali’nde ise orta sınıf değil, fakirler çoğunluğu oluşturur. Bu ülkelerin ‘normal’ının en önemli sorunları ise barınma ve beslenmedir. Günlük temel gıdayı temin etmek bile bir hesap kitap işi bu ailelerde. Önemli bir kesimi asgari ücretlidir. Yani, çocuklu bir ailenin, temel ihtiyaçlarını karşılayacak ‘asgari aylık gideri’ni kazandığının varsayılması gibi yüzyılın en azami yalanının köleleri... Kameralar eşliğinde fakirliklerine girip 10 dakika sohbet etmekle, anlaması, hissetmesi zor bir yoksulluk yaşar bu insanlar.
2008 seçimi öncesi ‘normal olmak’tan uzaklaşma süresine dikkat çeken Obama’nın en azından şu hakkını teslim edeyim. 6 yıl önceki bu söylemini artık tekrarlamıyor. 4 yıllık senatörlükten, 6 yıllık başkanlıktan ve 3 milyon dolar civarında bir servete sahip olduktan sonra hala kendisini ‘elitlere karşı halkın çocuğu’ gösterme gibi ucuz kurnazlıklara girmiyor.