26 Mayıs 2015

New York Times, ABD Başkanı'na ne yapabilir?

Google’a ‘Obama dictator’ yazarsanız önemli kısmını Amerikan medyasından 10 milyona yakın sonuç gelir

ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, bir fotoğrafını çerçeveletip asılmak üzere Beyaz Ev’in basın odasına gönderdiğinde fotoğrafın altına, odayı kullanan gazetecilere hitaben şu ifadeyi yazdırmıştı: ‘Bir kurbanınız’…

Gazetecilerle arası genel olarak iyi olan tek bir ABD başkanı bile olmadı. Birçoğu gazetecilere dolaylı şekillerde müdahale etmeye çalıştı. Ancak Richard Nixon, medyayı manipüle etmeyi yönetim politikalarının en öncelikli ve temel konusu yaparak diğer Amerikan başkanlarından ayrıldı. Aslında başkanlığa seçildiğinde genel sekreterliğine, eski bir reklam ajansı yöneticisi H.R. ‘Bob’ Halderman’ı seçmesiyle yönetim anlayışının ilk işaretini vermişti. Nixon’a Amerikan kamuoyuna satabilecekleri bir imaj oluşturmak için Beyaz Ev’in tarihinde ilk kez bir iletişim dairesi kurdular. Bu basın dairesinin temel amacı, Nixon’ın gazetecilerle tesadüfi karşılaşmalarını engellemek ve böylece sinirli, tuhaf hallerinin, skandal olabilecek potansiyeldeki gaflarının halka yansımasını engellemekti. İletişim Dairesi bunun yerine, Nixon’u, kamuoyu karşısına sadece çok dikkatlice belirlenmiş ‘dost gazetecilerden veya taraftarlardan oluşan’ steril ortamlara çıkardılar. Aleyhinde lehinde farketmez gazetecilerle, gün içinde sık sık karşılaşıp sohbet eden hatta bazen karşılıklı atışan Truman, Kennedy, Johnson gibi başkanların Beyaz Ev’i düşünüldüğünde Nixon dönemi çok radikal bir değişimdi.

Watergate Skandalı patladıktan sonra itirafçı olan danışman John Dean, Nixon yönetiminin elinde, gazetecilerin fişlendiği bir ‘düşman listesi’ olduğunu ifşa edecek ve iki listeyi Kongre ile paylaşacaktı. Nixon yönetimi, ‘Beyaz Ev’e resmi devlet yemeğine davet edilecek gazeteciler listesi’ olduğu şeklinde bir savunma yapmaya çalıştı ama inandırıcı olmayacağını görünce pes etti. Bir listede 20 gazetecinin adı yazılıydı. Listede CBS’ten Daniel Schorr’un adının karşısında ‘gerçek bir düşmanımız’ notu düşülmüştü. Los Angeles Times’tan Ed Guthman’ın adının yanına ise ’68 seçiminde bize karşı yoğun çalışmış entelektüel bir cellat’ diye yazılmıştı. Mary McGrory’nin adının yanında ise ‘hergün bir Nixon nefreti yazısı var’ notu vardı. İkinci listede ise 50’den fazla gazetecinin adı yer alıyordu.

Nixon ile beraber, Başkanın gazeteci ile bütün temaslarını kontrol altına alma ve kurgusal hale getirme neredeyse gelenekselleşti. Aktörlükten gelen Ronald Reagan ile zirveye çıktı. Reagan’ın basın toplantılarında karşısında soru soran gazeteci sayısı azaldıkça sahnede arkasına dizilen Amerikan bayrağı sayısı artıyordu. Bir basın toplantısı sırasında gazetecilerin art arda gelen ısrarlı soruları sırasında bunalan Reagan’ın yanındaki yardımcısına, gazeteciler için ‘or.spu çocukları’ diye sessizce küfretmesi açık mikrofona yakalanacaktı.

Amerikan gazeteciliğinin tarihi rezil utançlarla da dolu gazeteciliğin gurur tablolarıyla da… Utançlarının nerdeyse tamamı, gazetelerin yönetimlerle tam bir işbirliği ve uyum içinde çalışıp, onların büyük suistimallerini görmezden geldikleri dönemlere ait. Örneğin Irak Savaşına giden günlerdeki gazeteciliğin bu fiyaskoda nasıl berbat bir rol oynadığını bu köşede paylaşmıştım.

Aynı zamanda evrensel gazeteciliğin de gururu olabilecek kahramanlık öykülerinin tamamı ise, iktidar ve yetkilerini suistimal eden yolsuz politikacılara karşı net ve tavizsiz mücadele verdiği zamanlara ait. Örneğin, Pulitzer’in, Panama Kanalı inşaatındaki yolsuzluk haberlerine dönemin ABD Başkanının koymaya çalıştığı yayın yasağına karşı mücadelesini paylaşmıştım. New York Times gazetesini, gazetecilik tarihine kazandıran ve bir efsaneye dönüştürenin, bir zamanlar bütün New York’u yargısı, medyası, güvenlik gücüyle kontrolüne alıp mafyavari şekilde yöneten politika ağasına karşı mücadelesi olduğunu paylaşmıştım. Ben Bradlee’nin veya Helen Thomas’ın Amerikan başkanlarına karşı onurlu duruşlarının öykülerini paylaşmıştım.

Elbette eksiksiz kusursuz bir medya düzeni yok ama Amerikan medyasında başkana çok ağır eleştiriler rutin bir spordur. Belki uç bir örnek ama sadece Google’a ‘Obama dictator’ lafını yazıp aratırsanız önemli bir kısmı da Amerikan ana akım medyasından 10 milyona yakın sonuç gelir.  

Bununla beraber New York Times’a kamuoyuna açık şekilde ‘haddini bil’ tehdidinde bulunan tek Amerikan başkanı Richard Nixon’du. New York Times, Pentagon’un gizli Vietnam savaşı belgelerini yayınlayarak ‘Nixon’un Amerika’sında şu oluyor bu oluyor’ diye haberler yazıp duruyordu o günlerde. Nixon’un susturma girişimine karşı önce Washington Post sonrasında diğer bütün gazeteler New York Times’a destek verdi. Ertesi yıl Watergate skandalı patladığında da Nixon yönetiminin gazetecilere ve patronlarına yönelik bütün tehditlerine rağmen gazeteciler gazeteciliğin gereğini yaptı ve sonunda Nixon, Amerikan tarihinin istifa eden ilk ve tek başkanı olmak zorunda kaldı. Hapse girmekten halefinin başkanlık affı yetkisini kullanmasıyla kurtuldu. 20 yıl sonra da itibardan yoksun şekilde öldü. ABD’de kaba saba devlet gücüyle gazete susturmaya çalışmanın hiç şakası yok! Amerikanın başkanı da olsanız, gereğini, yani haberinizi yaparlar… 

Yazarın Diğer Yazıları

İki Amerika'nın siyasi savaşının tarihine bir yolculuk (4)

Seçimde kimin kazanacağı ve kimin Amerika’sının egemen olacağı belirsiz. Kesin olan ise İki Amerika’nın siyasi savaşının bitmekten hala uzak olduğu… 

İki Amerika’nın siyasi savaşının tarihine yolculuk (3): Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti nasıl kuruldu?

“Onlara, daha önceki politik isimleri ve organizasyonları unutmalarını ve sana Lovejoy’s Hotel’de önerdiğim ismin altında birleşmelerini telkin et. ‘Cumhuriyetçi’ ismi altında…”

İki Amerika'nın siyasi savaşının tarihine bir yolculuk (2): “Demir demiri biler, insan da insanı”

Güneyli Thomas Jefferson ve kuzeyli John Adams’a “Amerikan devriminin kuzey ve güney kutbu” yakıştırması yapılacaktı. Birçok tarihçiye göre ABD’yi bu iki kutbun oluşturduğu denge bir arada tuttu

"
"