05 Eylül 2010

Onu görmek, behemehâl yüzünü görmek değildir

Kimsenin konser hevesini kırma niyetinde değilim ama havada asılı duran ‘U2 halet-i ruhiyesi’ hayli sinir bozucu bir hal aldı benim için.

‘U2 cemaati’ni dışarıda tutarak belirtmeliyim ki, bu takıntılı halde konsere gitme arzusunda başka bir şeyler var sanki... Bono ile yatıp kalkmayan insanlar bile dünyanın en mühim olayını kaçırıyormuş gibi davranıyor


Kimsenin konser hevesini kırma niyetinde değilim ama havada asılı duran ‘U2 halet-i ruhiyesi’ hayli sinir bozucu bir hal aldı benim için.


İki aydır yaklaşık 500 kişi, ki bunların hepsi iki bilet bulmamı istiyordu, peşimdeydi.


Arayan ilk arkadaştan başlayarak kafadan kestim suyun önünü; “Ben gitmiyorum, sana da bilet bulamam. Tavsiyem de bunu bir takıntı haline getirmemendir. Ne gidince boyun uzar, ne gitmeyince kısalır.” Böyle sürdü gitti telefon konuşmaları son güne kadar.


Bono ve Bob Geldof’un temsil ettiği ‘hayırsever müzisyenler’ grubuyla zaten başım hoş değildir. Onların ‘endüstriyel yardım konserleri’ne öteden beri şüpheyle yaklaşırım.


Elbette dinlerim ben de U2 şarkıları ama öyle fevkalade bir düşkünlüğüm de yoktur doğrusu.


Fakat bu ‘konsere gitme’ hadisesinin bir fetişist takıntı halinde, amaç/araç ilişkisini yer değiştirerek bir kültürel olayın alınıp satılmasına dönüştürülmesi üzerine bir şey söylemek gerekiyor sanırım.


‘U2 cemaati’ne sözüm yok


Malum, U2 şarkıları genel olarak gezegene ait türlü çeşitli sıkıntılar üzerine belirli bir itirazı dile getirme iddiası ve arzusundadır.


Hal böyle olunca iş, esası şarkıyı dinlemekten bir adım ileri gidip biraz da şarkının iddiasına sahip çıkmaya dönüşür.


Sahip çıktığımız iddianın sahibiyle buluşmak, aynı duyarlık içinde, benzer zevkleri paylaşıp, benzer hazları aldığımız insanlarla bir arada olmak elbette çok mühim bir mesele...


Lakin, bunun sadece konsere gitme eylemiyle sınırlı kalması ve bu konsere gitme pratiğinin bu denli takıntıya dönüştürülmesi anlaşılır gelmiyor bana.


Hayattaki her şeyde olduğu gibi kültürel meselelerde de attığımız her adım içinde bir eleştiri barındırır.


‘U2 cemaati’ni dışarıda tutarak belirtmeliyim ki, bu takıntılı halde konsere gitme arzusunda başka bir şeyler var sanki... Hani öyle Bono ile yatıp kalkmayan insanlar bile dünyanın en mühim olayını kaçırıyormuş gibi davranıyor.


Böyle olunca da insan ister istemez o şarkılarda dile getirilen itirazların değil de, o itirazların görüntüsüyle ilgileniliyor gibi bir şüpheye kapılıyor.


Bu takıntılı konser fetişistleri sanki ‘acısız sevgi’, ‘savaşsız barış’ vaadinin peşindeler gibi geliyor bana.


Duyguların ve duyarlıkların bir tüketim nesnesi haline dönüştürülüp pazara sürülmesine karşı uyanık olma niyetiyle yazılıyor bu yazı. Yoksa kimseye “Konsere gitme” deme cüretkârlığı için değil...


Demem o ki, Bono’yu görmek demek behemehâl onun yüzünü görmek demek değildir. ‘Fikirlerini, duygularını anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir’ de diyemeyeceğim... Gezegenin daha adil, eşit ve yaşanır bir yer olması için katıldığınız o fikirlerin ve duyguların insanlar arasında vücut bulması için hayatın her alanında biraz gayret etmek de gerekiyor unutmayalım ki...

Yazarın Diğer Yazıları

Empati ödülünden küfür utancına

Günümüz futbolunda hücum aksiyonları \'sahanın merkezi\'nde kurgulanır

Alex de Souza dersleri!

Birçok konuda olduğu gibi hatırı sayılır bir kalabalığın futbol konusunda da kafasının hayli karışık olduğu şu bir iki haftada bir kez daha ortaya çıktı

Beşiktaş'ın bitmeyen 'güvenlik' sorunu

Beşiktaş\'ın yeni yönetiminin göreve gelişinin ardından yaptığı en sansasyonel çıkışlardan biri de TT Arena\'da oynama isteğiydi

"
"