Son bir tek ister Amador. Barın sahibi eski 'çalışma arkadaşı'dır ama Amador'un 'ruh sağlığı'nı düşünür, vermez. İnceden kalaylayıp içerdekileri sallanarak kapıya yöneldiğinde ayağı onlarca yıldır üzerinde gezindiği gezegeni şaşırır, düşer. Santa onu kaldırmaya çalışırsa da karşı koyar, kendi kalkar Amador. Kimseye bakmaz, hafif alaycı bir tonda mırıldanır; "Düşmedim. Kendimi bıraktım..."
Birbirlerine omuz vererek karanlık yollardan 'sosyal meskenler'deki evinin önüne varırlar Santa ile ikisi. Çöker yere yaşlı Amador, "Buraya kadar" der, "İçeri giriş için bilet yok." Kafası güzeldir ama yine de şaşırır Santa, "Neden söz ediyorsun? Senin eve girmek için mi?" diye sorar.
Sonra Santa, yere çökmüş arkadaşının arkasına dolanıp, kollarını Amador'un kollarını altından geçirerek onu, 'eski çalışma arkadaşını' ayağa kaldırmaya çalışır. Ama uzun süredir çalışmamaktan iyice ağırlamış ve güçsüz düşmüş bedenine bir de Amador'un direnişi eklenince o da bitap düşüp çöker yere, bağdaş kurup oturur.
Çöktükleri yerde dili çözülür değerli arazisi için özelleştirilerek kapatılan tersanenin işsiz işçisi Amador'un. "Siyam ikizleri gibi" der "Kavga ediyor gerzekler.." Eski çalışma arkadaşına ait La Naval (Tersane) adlı barda biraz önce yaptığı iş/işçi/işsiz/tanrı tartışmasına gönderme yaparak.
"Siyam ikizi mi?" diye sorar Santa ve başlar konuşma.
"Siyam ikizlerini bilmiyor musun?"
"Hayır! Sen biliyor musun?"
"Biliyorum. Siyamlı, siyam ikizleri. İki kafalı. Dünyaya birbirlerine yapışık olarak geliyorlar. Çünkü doğmaktan korkuyorlar... Ama sonra ayrılamıyorlar. Derken kavga ediyorlar... Ediyorlar ve biri kazanıyor. Öbürünü itiyor ve düşürüyor. Ve gülüyor... Ama aslında kendisini de düşüyor. Anladın mı?"
"??????"
"Çünkü birbirlerine yapışıklar, ikisi birden düşüyor. Anladın mı?"
Santa da, Amador da sarhoş makamından gülmeye başlıyorlar. Amador hırıltılı gülmesiyle soruyor Santa'ya...
"Mesela biri ötekine git kendini düzdür dese... Anladın mı?"
Daha beter gülmeye başlıyor iki 'işsiz işçi.'
(Güneşli Pazartesiler -Los Lunes al Sol- Yön: Fernando Leon de Aranoa Oyn: Javier Bardem, Louis Tosar, Jose Angel Egido, Nieve de Medina, Celso Bugallo)
* * *
TEKEL işçileri Ankara'nın soğuğuna da, haklarını gasp etmek isteyenlere de direnirken 'siyam ikizi' oldukları diğer 4C'liler için farkında bile olmaksızın çok önemli bir şey yaptılar. 4C'de çalışanların yıllık çalışma sürelerinin 10 aydan 11 aya çıkarılmasını sağladılar, yetmedi, aylık ücretlerine de ortalama yüzde 15 zam yaptırdılar. Onlar direnmese kimsenin aklına 4C'de çalışanlar gelmeyecekti.
Bu arada gözden kaçan daha utanç verici bir şey de oldu. Aklı sıra 'eşitlikçi' davranan hükümet ilkokul mezunu 4C'lilere yüzde 17.4, lise mezunlarına yüzde 15.8, yüksek okul mezunlarına ise yüzde 14.3 zam yaptı. Kimse de çıkıp eğitimli ile eğitimsiz arasında ters orantı kurma kurnazlığına ses çıkarıp, "Nasıl olur da yüksek okul mezununun zammı daha az olur?" demedi, diyemedi.
İşletme diliyle konuşursak bunun bir rasyonalitesi olmadığını herkes bilirdi, ama şimdi kimse o küçük oran/orantı hesaplarına giremezdi. Çünkü herkes işsiz kalmamak için 'ikizini' itme derdindeydi.
* * *
TEKEL işçileri öte yandan da alttan alta IMF ile görüşmeleri yürüten hükümetin nasırına bastı. IMF ile anlaşması mecburen 'sıkı maliyesi politikası' içereceğinden bunu seçimlere en uygun zamana saklayan hükümetin canı o kadar yanmış olmalı ki, bir "O çadırları kafanıza geçireceğim" demediği kaldı Başbakanı'nın. Daha doğrusu biraz üst perdeden ama daha lisan-ı münasiple söyledi söyleyeceğini.
* * *
Bu arada çok acaip bir şey daha oldu. Taksim'de o yıkmak için çırpındıkları AKM önünde toplanan bir grup, genç TEKEL işçilerini protesto etti. Onların 'yetim hakkı yediğini' söylemeye çalışmayıp bunu açıkça dile getirdi. İnsan öyle bir gösteriye katılır da başını yastığa huzur içinde nasıl koyar, sabah nasıl gönül ferahlığıyla yüzünü yıkar, anlayamam doğrusu. Kazanılmış hakkını bırakmamak için canını dişine takıp sokaklarda yatan, tazyikli suya direnen, biber gazına kafa atan işçilere 'hırsız muamelesi' yapacak kadar şuurunu yitirmiş çocukları da var bu ülkenin.
Gerçi, aslında kendileri gibi düşünüp bunu dile getirme cesareti gösteremeyenlerin, sözü bin dereden geçirip "Ama ülke ekonomisinin de gerekleri var" gibi arka mahalleden geçtiğini sanan riyakârlarla kıyaslandıklarında ahlaki bir tutum içinde oldukları bile düşünülebilir o küçük grubun.
Vicdansızlığın türlü halleri vardır. Hakkı olanı savunmak, aylığını yarı yarıya kaybetmemek, eve ekmek, çocuğuna kitap götürebilmek için direnenleri haybeci diye yaftalayan bu bakışın egemen olacağı bir dünya, kendileri de dahil kimse için yaşanabilir bir dünya olamaz...
Maazallah, bunlar biraz daha çoğalıp örgütlenirlerse bir dönem Brezilya'da sokak çocuklarını kurşuna dizen hunhar çeteler misali, sokaklarda dilencileri kovalar, amele pazarlarında işsizleri sopalarlar...