Memleketin en ciddi ‘düşünce’ alanlarından biri de malum, futboldur! Bu alanda ülkenin en ciddi filozofları at koşturur televizyonlarda, gazetelerde!
Ayrıca dünyanın en büyük 16. ekonomisi olan Türkiye’de, müthiş kulüp yöneticileri vardır. Yatırım ve transfer politikalarıyla dünyaya parmak ısırtırlar!
Örneğin Beşiktaş... Transfer politikasında, taraftarlarına ‘uzay takımı’ esprileri yaptıracak kadar arayı açtı rakipleriyle. Her yılın yarısında başlayan, “Bir sonraki sezonun takımını kuruyoruz” tekerlemesi bu yıl kimsenin itiraz edemeyeceği boyutlara ulaştı.
‘Geçici sarhoşluk’ nedeniyle kimse maliyet hesabı yapmıyor şu aralar. “Kaç oyuncu kaç para”yı bir kenara bırakırsak, gönderilecek yabancıların maliyetleri de hesaba katıldığında ortaya vahim bir işletme tablosu çıkacağını kimse görmek istemiyor.
Olabilir... Futbol geçici mutluluktur!
Galatasaray ise Beşiktaş’ın iki üç sezondur düştüğü ‘büyük takımın ikinci el oyuncusu sendromu’na yeni düşmüşe benziyor.
Hatırlarsanız Ali Turan gibi ‘yüksek nitelikli’ bir oyuncunun Kayseri’den alınması sırasında da büyük kıyamet kopmuştu. Peki, nedir gelinen durum?
Ya Beşiktaş’tan koparılan ‘büyük yıldız adayı’ Serdar Özkan? Sahi ona ne oldu?
Şimdi de yetmezmiş gibi Fenerbahçe’den Colin Kazım!
Esasen yapısal olan sorunları, futbolcu ya da teknik direktör aczine indirgemek, koltuklarında biraz daha zaman kazanmak için taraftarların gözünü boyamaya çalışan yöneticilerin en eski taktiğidir. Peki, taraftar ne yapar? Bu taktiği yer! Ya sonra ne olur?
Rahmetli Tuncay Akdoğan’ın ‘Bir Nehir ki Ömrüm’ adlı şahane şarkısının girişindeki şiir olur;
“Sonra fark ettim ki;
su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor!..
Her şey yine ve aynı şekilde oluyor!..”
Al sana hukuk!
Sahaya atlayıp el kadar çocukları dövenler serbest. Ama onların yüzünden Galatasaray U17 takımı 6 maç ‘seyircisiz’ oynayarak ‘ıslah’ edilecek. O çocukları sadece anababaları, akrabaları ve aileleri izliyordu oysa. Gelecekte iyi futbolcu olup ailelerine gurur verme hayaliyle koşup duran o çocukları, sessiz ve zevksiz maçlara mahkûm etmek!
Şimdi bu cezaya hükmedenlerin ‘adalet dağıttığını’ iddia edebilecek bir Allahın kulu var mıdır şu gezegende?
Schuster’e iyi haber!
Evet, Beşiktaşlıyım ama esasen ‘adam tutarım.’ Adamlarımdan biri de Arsen Wenger’dir. O nedenle Arsenal’a özel ilgim vardır. Önceki gece Şeyh Mansur’un 140 milyon sterlin akıttığı Manchester City’ye karşı yüklendikçe yüklendiler. Şeyh’in milyon sterlinlik Manchester City’si ikinci devre haniyse orta sahaya çıkmadı. Maç bitince Bernd Schuster’in, “1960’ların futbolu” sözü aklıma geldi.
Diyeceğim o ki, bizim Anadolu takımları fukaralıktan müdafaa yapıyor. Şeyh o kadar parayı dökmüş, İtalyan hoca Roberto Mancini’nin getireceği bir puana takla atıyor...
Hangi yönetici bilet dağıtıyor?
Memleket, yüzlerce cinayetin sorumlusu olmaktan yargılanan onlarca insanın hukukun işlememesi/işletilmemesi sarmalında sokağa salınmasının şaşkınlığını yaşıyor.
Belirli çevreler için bir ‘zaman aşımı’ cenneti olan Türkiye bir yandan da ‘Sporda Şiddetin Önlenmesi Yasası’nı bekliyor.
Bilinir, suçlu hakkındaki deliller savcılık gözetiminde polis tarafından toplanır.
Dinleyin şimdi; “Kulüp yöneticileri bir şekilde bu kişilere bilet dağıtıyor ve bu noktadan itibaren fanatizme kapı açmış oluyorlar...” Böyle sürüp gidiyor Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal’ın Meclis Araştırma Komisyonu önündeki sözleri...
Sorsak şimdi, ‘bilet dağıtmak suç mu?’ Değilse neden yöneticiler töhmet altında bırakılıyor? Amaç sadece sosyolojik gözlem yapmak mı?
Yok, eğer suçsa ‘hangi yöneticiler bilet dağıtıyor’ bunun peşine düşmek gerekmiyor mu?
Emniyet Genel Müdürü kanaatini mi söylüyor, yoksa bir bilgiye mi dayalı sözleri? Bilgiye dayalıysa kim bu bilet dağıtan yöneticiler?
Çünkü biliyoruz ki, o dağıtıldığı iddia edilen biletler en azından karaborsa oluşturulması açısından pekâlâ ‘suç’ delili olabilir.
Elde hazır yasalar varken, bunlar işletilmezken, emniyet teşkilatının en tepesindeki isim bile bu durumdan şikâyet ederken, sizin yeni yasayla adaletin tecelli edeceğine dair bir inancınız var mı sahiden?
İşçilerin atkısı ‘emek rengidir’
Galatasaray Başkanı Adnan Polat, yeni ‘mabet’lerini tanıtmak için rakip takımların başkanlarını Türk Telekom Arena’da gezdirirken patlamış olay.
Bir işçi kolunun gücünü, alnının terini akıttığı bu yerde yanındaki Galatasaraylı emekçi arkadaşına vermiş omzunu, açmış Fenerbahçe atkısını...
O stadı onlar yapmışlar. Tıpkı Mısır’daki piramitleri firavunların değil kölelerin yaptığı gibi... Daha dört ay önce stat yapımı sırasında ölen iki emekçi, Gökhan Yavuz ve Raşit Ek’le birlikte çalışmışlar aynı yerde.
Gelin görün ki, neredeyse her durumdan bir ‘kutsal’ çıkarmaya programlanmış memleket aklı, “Mabette bu yapılır mı?” diye yaka paça elinden alıp atkıyı, yetmezmiş gibi bir de işten atmışlar emekçiyi.
Mizahın, duygunun, esprinin, anlayışın olmadığı ülkede ‘sporda şiddeti’ konuşuyoruz hâlâ. O işçinin uğradığı ‘işsizlik şiddetine’ kulak veren çıkar mı sizce?
Graham Sounnes’in Fenerbahçe stadının ortasına diktiği bayrağı göğüs kabartıcı bulanlar, bu Fenerbahçeli emekçiye sahip çıkar mı sizce?
Hani niyeyse, ‘Aslan yattığı yerden belli olur’ derler ya... Bakalım kaç Galatasaraylı kaç forumda, kaç blogda, kaç pankartta, kaç sloganda sahip çıkacak o ‘mabet’lerinde emeği olan Fenerbahçeli işçiye...
(Yazarın Milliyet Spor ekindeki yazısıdır)