Yaşamımızı denetim altında tutan hukuk, haklarımızı koruduğu iddiasındadır. Bu iddia kimi durumda doğru ise de çoğunlukla yanlıştır. İddianın doğru olduğu durumlar ile yanlış olduğu durumlar arasındaki açının derece genişliği, şaşırtıcı büyüklüktedir. Bu genişliğin çoğunlukla aleyhimize olduğunu belirtmeme gerek yok herhalde.
Hukuk sorununa bir başka pencereden bakmamızı önerir Gilles Deleuze. Örneğin, insan hakları meselesinin bir “adalet meselesi olmadığını” söyler ve ekler; "Bu bir içtihat meselesidir."
Bu, hukuk konusunda hepimize yapılan en önemli uyarılardan biridir. "Yasa, hak, insan hakları beyanlarıyla yaratılamaz" der Deleuze ve noktayı koyar; "Yaratım, hukukta içtihat demektir ve içtihattan başka bir şey yoktur. Öyleyse: içtihat için savaşmak... Sol olmanın anlamı budur. Hakkı yaratmaktır."
* * *
Bu giriş şunun için yapıldı...
Basit gibi görünen -ve belki de aslında hakikaten basit olan ama karmaşık gibi duran- bir sorundur “demokrasi sorunu.” Temelde bir hak yaratma mücadelesi olan demokrasi mücadelesi, kendin için, ait olduğun grup için, sınıfın için, dünyada senin durumunda olduğunu düşündüğün herkes içindir...
Memleket liberallerinin en şaşırdığım yanları da tam bu noktada ortaya çıkar. “Eski iktidar”a itiraz ederken karşı çıktıkları her şeyi, “yeni iktidar” eliyle yürütmeye çalışmalarında. İktidar eliyle demokrasi inşa edilebileceğine iman etmiş liberaller, tutsaklığın “inceltilmiş hali”nin “kalın hali”nden evla olduğunu düşünüyorlar, ama hiçbir tutsaklığın ilelebet “ince kalamayacağı”, zaman içinde doğası gereği kalınlaşacağı gerçeğini de görmezden gelmeyi yeğliyorlar. Tutsaklığa itiraz ve bu itiraz üzerinden hak yaratma mücadelesi, liberallerin pek katılabilecekleri bir durum gibi durmuyor.
* * *
Bu geçiş de şunun için yapıldı...
Üzerinde yaşayan nüfusun önemli bölümünün iktisadi sorunlarının yanı sıra siyasi konularda da ciddi problemleri olan bir ülke Türkiye. “Açılım” tartışmaları bu nedenle çok önemli. İktidar, halkının iktisadi problemlerinin çözümüne kafayı o kadar takmıyorsa da, siyasi konulardaki arayışı ya da “arıyor” gibi görünmesi elbette son derece mühim.
Ancak, siyasal sorunlardaki “halksız çözüm” arayışı, demokrasinin nasıl işlemesi, işletilmesi, haliyle de yeni hukukun inşa edilme süreci aslen "Nasıl bir demokrasi istiyoruz?" sorusunun yanıtını da barındırıyor içinde.
Malum, şimdiye dek yürütülen “Kürt açılımı” Kürtsüz yürütülmeye çalışıldı. “Ermeni açılımı” da belli ki muhalifsiz yürütülsün isteniyor. İki "açılım"ın da içeriğine dair söylenecek çok şeyimiz var elbette, ama bu yazı şimdilik “öz” değil “biçim”le ilgili.
* * *
Bursa'da oynanan Ermenistan maçı öncesi kentte ve tribünlerde yürütülen sterilizasyon, “açılım”ı yürüten gücün yaşamı nasıl tasavvur ettiğini de gösteriyordu görmek isteyenler için. Düşünün bir maç oynayacaksınız ve tribünleri “sivil görünümlü resmi görevlilerle” dolduruyorsunuz. İçeri sadece 3 bin “sivil” alıyorsunuz ve onları da didik didik ediyorsunuz. Neden? İçeri Azerbaycan bayrağı sokabilirler diye. "FIFA iki ulusal takım arasında 'üçüncü ülke' bayrağını yasaklıyor" gerekçesi de var, ama aynı anda Azerbaycan-Rusya maçında tribünlerde nal gibi Türk bayrakları öylece asılı duruyor. Yani, FIFA hukuku işletene işliyor. İşletmezsen hava gazı FIFA hukuku..
Bir ulusal maçta tribünlerin “resmi görevliler”le doldurulması, yukarıdan aşağı demokrasi inşa etme gayretinin şahane bir örneği olarak geçecek tarihe. Öyle bir ülke ki, 12 Eylül'le yetiştirdiği çocuklarından korkar durumda. Hem korkuyor onlardan, hem onları 12 Eylül hukukuyla denetlemeye çalışıyor.
Eminim ki, "Nedir bu yapılan?" diye sorsak "Ülkenin içinden geçtiği hassas durum ve konjonktür" yanıtını alacağız. Tanıyoruz bu dili değil mi?
* * *
Bir futbol maçı “demokrasi mücadelesi” ve “hak yaratma” konusunda zengin örnekler oluşturabilirken, memurlarına yüzde 2.5+2.5 "zam" öneren bir iktidara karşı memurlar ve memur olmayanlar o hakkı yaratmak için ne yapacak acaba? Eğer hakkımızla ilgili kararları üstümüze çökmüş iktidarlara devrederek meseleyi halledebileceğimizi düşünüyorsak, önce memurlar o yüzde 2.5+2.5'a talim edecekler, sonra diğerleri, işçiler, köylüler, esnaflar memurların talim ettiğine... Sonrası mı? Kıyamete kadar hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimizi düşünerek yaşayacağız...