Müzikte 40 yılı devirmiş bir ustaya saygı duruşunda bulunmak, şarkılarında bir kez daha yolumuzu kaybetmek, onun başka seslerde çoğalmasına tanık olmak için çarşamba akşamı cümbür cemaat Harbiye Açıkhava'dayız...
Bütün böbürlenmelerinin ötesinde en büyük özelliği insanın, ‘sınırlı bir varlık olmasıdır.’ Gözünün görmediği bir mikrop bitirebilir işini. Ya da Madımak’ı ateşe veren zalimlerin dumanı gibi, soluklanmasına engel olacak bir şey yeter de artar yaşamını sonlandırmaya. Belki de bu ‘sınırlılık’ hali zalim kılıyor soyumuzu. Sınırlılığa bağlı korkunun da beslediği eşitsizlik, dünyanın her yanını şiddetli bir adaletsizliğe mahkum ediyor. Ve o şiddetli adaletsizlik aklımızı, ruhumuzu ayakta tutmamızı engelliyor.
İşte bu nedenle ihtiyaç duyuyoruz başka bir dile, başka söze. Ruhlarımızı eşitlemek, dayanışmak, paylaşmak, şu güzelim gezegende adil olmayan ne varsa hepsini tuz buz etmek için bize ilham verecek başka sözler, başka şarkılar gerekiyor...
Şükür ki, her yanı düşmanca bir sisin kapladığı zamanlarda insana gereken sözleri yazıp, şarkıları söyleyen muazzam insanlar hâlâ var ve hep olacaklar.
Bugün, bizi şu hayatın yıkıntılarından, tozundan çekip alan, ciğerimize nefes üfleyen, üzerimizde çok hakkı olan o adamlardan birini, Bülent Ortaçgil’i yazacağım aklımın erdiğince. Biliyorum fazla eksikten çok fazla eksik kalacak ama siz bunu bir ‘helallik’ alma diye okuyun n’olur!
Armanda Diego Maradona misali...
Bir kafa tutma, düpedüz hayata diklenmedir onun şarkıları. Ama ‘taş atan çocuklar’ın sevinci ve oyun arzusu türünden bir diklenme. Kişisel olanın içindeki hepimize ait olanı arama gayreti ve çoğunlukla bulup ortaya çıkarma hali. Bir portakalı futbol topuna çevirip onunla oynayarak bir sanat eseri yaratmayı başaran Armando Diego Maradona’yı getirin gözünüzün önüne... İşte Ortaçgil bu tür bir estetik arayışın dervişidir.
Usul akan bir çay gibi, içerden çok içerden konuşur gibi, kendine kendine mırıldanır gibi okur şarkılarını, dersiniz size değil de kendine söylüyor. Sonra dinlerken dinlerken bakarsınız ki ‘o’ oluvermişsiniz. Yani bildiğiniz anlamda ‘şarkıcı’ yapar Ortaçgil sizi. Yorulmadan, daralmadan, belki geçmiş kayıpları düşünüp hafifçe gözleriniz dolarak söyleyip durursunuz saatlerce...
Huzursuz bir huzurludur Ortaçgil şarkıları. Umutsuz bir umutlu. Şu ‘hayat’ adı verilen okuldaki en berbat zamanlarımızda bile bize ‘yüzünü dökme’ diye öğüt veren öğretmenimiz, daha önemlisi ‘abimizdir.’ O şarkılar, bizi hep kollayan, yolumuza fener tutan, kalbimizi ısıtan, en demirden geçinenimizi bile “Sakin ol oğlum. Yumuşak kalpli ol, iyi insan ol” diye uyarandır...
Yokluğu felaket olurdu
Hani yediğiniz haltlardan sonra bir sabah yalnız uyanırsınız ve anlarsınız ki, ‘onsuz olmuyor.’ Şöyle boydan boya bir çizilir ya içiniz, Ortaçgil de aynen o misal... O, yokluğununun insanlığın felaketi olacağı adamlardan biridir.
Biz, müzikte 40 yılı devirmiş bir büyük ustaya saygı duruşunda bulunmak, şarkılarında bir kez daha yolu kaybedip sonra şahane bir meydana çıkmak, onun başka seslerle yeniden yeniden doğmasına, çoğalmasına tanık olmak için çarşamba akşamı eşimizi dostumuzu toplayıp cümbür cemaat Harbiye Açıkhava’ya gidiyoruz. Yorulsak da, yenilsek de bir kez daha “Oyuna devam” demek için oradayız.
21 Temmuz saat 21.00’de Açıkhava Sahnesi’nde Bülent Ortaçgil ve...
- Erkan Oğur
- Gürol Ağırbaş
- Ezginin Günlüğü
- Feridun Düzağaç
- Jehan Barbur
- Levent Yüksel
- Akın Eldes
- Pinhani
- Yaşar
- Birsen Tezer
- Fuat Güner
- Mor ve Ötesi
- Mirkelam
- Grup Gündoğarken
- Bulutsuzluk Özlemi
- Zuhal Olcay
- Candan Erçetin
- Aylin Aslım