İlk taşı döşeyenlerden Mehmet Akif Dalcı'ya...
Hangi kelime anlatabilir bilmiyorum, belki en fiyakalısı 'mutluluk' olur koca kalabağın ortak hissini tanımlamak için. Yıllardan sonra yollardan sonra yeniden yan yana olmanın mutluluğu... Bir inadı tamama erdirmenin mutluluğu... Her yolu denemenin, ağzından girip burnundan çıkmaların mutluluğu... "Biz buraya gireriz arkadaş"ı kanıtlamış olmanın mutluluğu...
Taksim'de fotoğraflarla 1 Mayıs...
Bakmayın siz "O verdi, bu verdi" diyenlere. Taksim düpedüz "alındı..." Sürecin ilk taşlarını döşeyenlerden biri de 1 Mayıs 1989'da Tarlabaşı'nda polis kurşunuyla öldürülen o genç çocuk, Mehmet Akif Dalcı'ydı... O da sadece 'taş atıyordu' tıpkı şimdi başka çocukların yaptığı gibi...
KARA DERYALARDA BİR FENER'SİN!
Arama noktasından önümdeki Fenerbahçeli gencin tişörtünde yazan Avusturya İşçi Marşı'ndan alınma sloganı okuyarak geçtim; "Kara deryalarda bir Fener'sin..." Devamı, bilmeyenler için, şöyledir; "Senin ışığınla yürüyoruz / Biz bu karanlık yolun sonunda / Doğacak güneşi görüyoruz..." Ve, “Fabrikalarda biz / Tarlalarda biziz..." diye sürer gider marş. Her işçi marşı gibi çok güzeldir...
Çoğunun ayakkabısı, olması gerektiği gibi boyasız ve eski, üzerlerinde pazar işi etekler, taklit kotlar, tişörtler, gömlekler... Sakalları benim gibi berbat çoğunun. İyi beslenemediklerini gösteren dişler var ağızlarında. Ama herkes pırıl pırıl gülücüklü... Ülkenin çok çalışanları, az kazananları, çalışacak işi olmayanları sel gibi yürüyor...
Geçmişini unutmadığını bağıran politik sloganlar, başta kızıl olmak üzere her renkte bayraklar, askeri disiplinli gruplar, memleketin güzide oyunu 'halay'a duranlar, aralıksız slogan atanlar, megafonla ajitasyon çekenler… Artık ne ararsanız… Orada olsaydınız da görseydiniz...Uyarsınız uymazsınız bilemem, ama hayatın karabasanına karşı her grubun bir önerisi, bir teklifi, bir çağrısı var...
TAZE NOHUTU NE BİLSİN ÇOCUK
En son nerede dinledim Inti Illimani'yi hatırladım. Açıkhava'da tam karşımdalardı. Bir de dün. Ta uzaklardan, gezegenin öbür ucundan bangır bangır “El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido" diye bağırıyorlardı Taksim'de.
Taze nohut gördünüz mü hiç! Ben Çorum'dan bilirim. Taze nohut satıyordu el arabalarında birileri. "Bu nedir dayı" diye sordu bir genç, satıcıdan önce davrandı 50 yaşlarındaki Yol-İş şapkalı amca; "Nohut o. Taze nohut..." Sonra yanındakine döndü, "Ne bilsin çocuk taze nohutu" dedi, yürümeye devam etti.
KAÇ KİŞİYİZ ACABA?
Herkesin tek derdi "Kaç kişiyiz?" acabaydı. Birileri televizyondan "1 milyon" diye üfürmüş, Alevi olduğu bıyığından akan bir dayı sevinerek tekrarladı rakamı. Ben netleştirdim Tapu Kadastro uzmanı abilerden. 100 bini 10 bin, bilemedin 20 bin geçermiş... Olsun varsın dayının gönlü zengin... Milyona inanmak istiyorsa varsın inansın, kime ne? Keyif dayının keyfi, umut dayının umudu...
KİM NE KADARDI?
Benim tespit edebildiğim en kalabalık gruplar şişli yönünden gelen BDP ve Halk Cephesi'ydi. O yönden gelen ESP ve Halkevleri de hayli dolgundu kortejde. “Benim tespit edebildiğim” diyorum, çünkü DİSK'i, Türk-İş'i göremedim. Şişhane yönünden yürüdüğümden, ancak beklemediğim kadar kalabalık CHP'yi, farklı konfederasyonlara bağlı irili ufaklı işçi sendikası gruplarını görebildim. Sonra meydanda ÖDP'nin hatırı sayılır bir kalabalık topladığını fark ettim.
'ÇARŞI' FARKI
Şişli yönünden gelen gruplar diğer yönlerden alana girenlere göre daha derli toplu, daha eğlenceli, daha yaratıcıydı... Bizim yönden gelen Fenerbahçeli yaklaşık 20 kişilik grubu görünce "Acaba 'Çarşı' nerede?" diye geçirdim aklımdan... Sonra Elmadağ'da denk geldim onlara. Reel politiği günlük dile bu kadar hızla çeviren bir gruptan solun öğreneceği çok şey var diye düşünüyorum. Evet, biraz küfürlüydü sloganları, ama her dinleyenin yüzüne şahane bir gülümseme oturtacak kadar da yaratıcıydı. "Koy" diye başlıyordu, "Emekçiler iktidar olsun" diye devam ediyordu ve "İnşallah" diye bitiyordu... En önde de koca bir bayrak, üzerinde "Siz vermediniz Taksim'i biz aldık" diye bas bas bağırıyordu.
Eşcinseli, heteroseksüeli, Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkesi, çevrecisi, müzisyeni, yazarı çizeri, başı örtülüsü açığı, anası-oğlu, babası-kızı, işçisi işsizi, öğrencisi memuru memleketin her tür evladı kaç kişi oldukları bile hâlâ kesin olarak belirli olmayan (son araştırmaya göre 42) 1977 katliamında can verenlerin başucunda, oradaydılar... En çok da artık aramızda olmayanlarımız orada, bizimleydi...
1 Mayıs için Taksim'e yolu döşeyenlerin başında gelenlerden biri olan kuşkusuz DİSK kurucusu Kemal Türkler'dir. Faşistlerin kurşuna dizdiği adamın karısı Sabahat Türkler neyin ne olduğunu, inadın, ısrarın nasıl bir mutluluğa dönüştürülebileceğini şöyle anlatmış; "Mezarına gittim, 'Başkan' dedim. 'Yine orada olacağız, senin keşfettiğin yerde olacağız..." Aynen dediği gibi, oradaydık...
* * *
Zaman zaman öfkeleniyoruz, "Hepi topu bu kadar adamız, ne var bu kadar bölünecek?" diye söyleniyoruz. Zaman zaman anlam veremiyoruz yan yana bile gelememelere, ama dün o günlerden biri değildi. Güzel gülüşlü, yakışıklı, güneşli bir gündü. "Bu günlerden daha çok görecekseniz" diyen bir gündü. Helal bir gündü...