Mersin’den, Adana’dan Diyarbakır’a; Suruç’tan Ankara katliamına kadar bombacılar, yöntemler ve polisin tavrı arasında çok büyük benzerlikler var.
7 Haziran seçimleri öncesi HDP’nin Mersin ve Adana il merkezlerinde büyük bir katliam gerçekleştirmek amacıyla konulan bombaların şüphelisi MİT’in, Emniyet’in elinden geçmiş, sonunda IŞİD’e katılmıştı. Patlayan bombalardan sonra gelen bilgi de zanlının Suriye’deki IŞİD bölgesine kaçtığı yolundaydı.
Diyarbakır bombacısı IŞİD’e katıldığı bilinen, MİT’in takibinde olan kişiydi. Aranıyordu.
Suruç katliamındaki canlı bomba da MİT’in ve istihbaratın takibindeydi.
IŞİD saldırılarının ardından CHP heyetinin Diyarbakır ve Adıyaman’da yaptığı incelemeler hakkında Cihan Haber Ajansı’na açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağababa’nın MİT’e dönük ciddi bir iddası vardı:
“Diyarbakır’da mitingde bomba atan çocuk, Suruç’ta canlı bomba olarak kendini patlatan çocuk MİT’in kontrolünde Suriye’ye gidip gelmiş.” (2 Ağustos 2015)
Türkiye’de yaşanan son beş katliam girişimini ve katliamı yöntem olarak da ikiye ayırmak gerekiyor.
7 Haziran seçimlerinden önce yapılan katliam girişimlerinde, parti binalarına, miting alanına bomba yerleştirerek patlatma yöntemi kullanılıyor.
7 Haziran’dan sonra Suruç ve Ankara’da yaşan katliamlarda ise canlı bomba yöntemi kullanılıyor.
Seçim öncesi yapılan katliam girişimlerinin başka ortak özellikleri de var:
“Diyarbakır’da HDP’nin mitinginde patlatılan iki bombanın, 18 Mayıs’ta HDP’nin Mersin ve Adana il başkanlıklarında patlatılan bombalarla aynı olduğu tespit edildi. 3 ildeki bombanın metal parçalarla güçlendirilmiş TNT türü patlayıcı olduğu ortaya çıktı.” (24 Haziran 2015 / Zaman)
Seçimi öncesi Diyarbakır’da, önceki gün de Ankara’da yaşanan katliamda da ortak yanlar var. Birincisi Diyarbakır’da iki bomba peş peşe patlatılıyor. Ankara’daki katliamda da iki canlı bomba çok kısa aralıklarla kendilerini patlatıyor.
İkinci benzerlik de bombaların patlaması sonucu polisin takındığı tavır. İki katliamda da ölüler, yaralılar yerde yatarken, insanlar yardıma koşarken polisin Akreplerle panzerlerle TOMA’larla alanlara dalması, gaz atması, su sıkması.
Bombalarla seçim kampanyası
20 Temmuz 2015’te Suruç’ta patlayan bomba 32 fidanın, genç sosyalistlerin canını aldığı gün Cumhuriyet’e yaptığım analizde şu başlığı kullanmıştım:
“Erken seçim kampanyası IŞİD katliamıyla başladı!”
O tarihte Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu’na hükümeti kurma görevi vereli daha 11 gün olmuştu. Koalisyon görüşmeleri yeni başlamıştı. 1 Kasım’da yapılacak erken seçim kararının alınmasına da daha 35 gün vardı. Ama görünen köy kılavuz istemiyordu.
Suruç katliamı öncesi 21 Temmuz 2015’te Cumhuriyet’te çıkan analizimde bazı tespitler şöyleydi:
“Genel kanı oydu ki, IŞİD Suriye’de bir ‘vekâlet savaşı’ yürütüyordu. Bu ‘vekâlet’in baş zanlısı ise, kendi sınırında bir Kürt oluşumunu şiddetle reddeden AKP iktidarıydı. (...)
Adana’daki, Mersin’deki ve Diyarbakır’daki ‘IŞİD bombaları’nın amacı özellikle HDP’nin tabanını oluşturan kitleleri ayaklandırmak, Türkiye’de bir 6-8 Ekim olaylarının benzerini yaratmaktı.
Böylece, ‘kriminalize’ edilen bir HDP, seçmen nezdinde gözden düşürülecek, alacağı oyun yüzde 10’un altında kalması sağlanacaktı. (...)
Sonuç olarak diyebiliriz ki, IŞİD, Suriye’de ‘vekâleten’ yürüttüğü savaşı artık Türkiye topraklarına taşımış ve iyice köşeye sıkışmış AKP ve Erdoğan için erken seçim kampanyasını Suruç katliamıyla başlatmıştır!”
Eğer 7 Haziran öncesi Mersin, Adana ve Diyarbakır bombacılarının arkasındaki güç, örgüt, azmettiriciler ortaya çıkarılsaydı, Suruç katliamını yaşamayacaktı bu ülke. Eğer Suruç aydınlatılsaydı Türkiye’yi büyük bir mezarlığa, ülkenin dört bir yanını taziye evine çeviren Ankara katliamı yaşanmayacaktı.
Elbette “Ankara katliamını Saray ve AKP yaptırdı” denemez ama, Saray’ın isteği doğrultusunda AKP’yi tek başına iktidar yapmak için birilerinin gözünü fena halde kan bürümüş; bombayla, katliamla başladıkları erken seçim kampanyasını bütün vahşetiyle südürüyorlar!