Ahmet Uluğ*
Caz dünyasının hatta müzik dünyasının gelmiş geçmiş en aykırı müzisyenlerinden Sun Ra bir söyleşide şöyle konuşmuş;
“İnsanlar anten, hoparlör ve amplifikatör gibidirler. İnsan aynı zamanda bir enstrümandır da; kalbi bir davul gibi ses verir, kulaklarında çeşitli tellerden oluşan bir zar vardır ve insan orada iki küçük harp taşır. Bazı notalar çalındığında bu teller titreşerek çeşitli sinirlere dokunur. Belirli bir şeyler çalındığında bu teller kendilerini ayarlayarak insanı ‘akord’ ederler. Her insan için değişik bir uyum noktası vardır, her arabanın değişik bir balansı olduğu gibi. Müzikte herkese ulaşacak bir titreşim bulunur.”
“Bir orkestrada çalmak isteyen müzisyenlerin özgürlükleri yoktur; onlar diğer insanlara daha da disiplinli olmak zorundadırlar. İnsanlar disiplinsiz yaşayabilirler, fakat müzisyenler daima doğru notayı çalmak, daima birlikte olmak zorundadırlar. Aslında müzisyenler, uyum içinde olmak isteyen insanlar için modellerdir ve doğanın her ahengini yansıtırlar. Birçok müzisyenin ödün vererek başla işlerle uğraşmaları onların dünya gezegenindeki görevlerini kavrayamamalarından kaynaklanmaktadır. Aslında bütün mesele birlikte olmaktır; insanlar müzisyenleri birlikte gördükçe daha sık bir araya gelerek dayanışma içinde olacaklardır. Birlikte olan bir topluluk dünyayı etkileyebilir, çünkü insanlar taklit etmeyi severler. “
Müzik dünyasında ödün vermeden var olmak çok zor, bunu bir bedel ödemeden gerçekleştirmek neredeyse imkansız. Müzisyen olmak, müzik üretmek ve çalmak desteklenmesi gereken ulvi eylemler.
İstanbul Caz Festivali, 25 yıldır, bu yola baş koymuş müzisyenleri, müzikle beslenen bizlerle buluşturarak kalbimize dokundu, ruhumuzu besledi. Özellikle, Açıkhava Tiyatrosu’nda dinlediğim her konser, benimle aynı tutkuları paylaşan binlerce insanla, ortak duygular ve heyecanlar peşinde, İstanbullu olmanın çok keyifli bir boyutunu yaşattı bize. Bu anlar yaşama ve doğaya inancımın pekiştiği, kendimi büyük bir evrenin ışıldayan bir parçası olarak hissettiğim eşsiz anlar olarak varlığımın bir parçası oldular.
Bunu bize yaşatan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’na, İstanbul Caz Festivali’ne ve bu oluşumun parçası olan, bu etkinliklerde emeği geçen herkese teşekkür ederim ve kutlarım. Bunu başarmanın hiç kolay olmadığını, bazı yılların çok zor geçtiğinin, festivalin yaşaması için zaman zaman bir takım ödünler verilmesinin gerektiğinin de farkındayım. Önemli olan 25 seneyi bugün gelinen seviyede çıkartmış olmak ve önümüzdeki 25 seneye umutla bakmak.
Son olarak, ülkemizin tüm caz müzisyenlerine, yeterince sahne ve destek bulamamaktan şikayetçi küskün savaşçılara, bıkmadan, usanmadan inatla müzik yapan yaşlı, genç herkese minnet duygularımı belirtmek isterim.
Yaşasın müzik, yaşasın caz.
*Pozitif Kurucu ortağı
İstanbul Caz Festivali 25. yaşını kutluyor.
Bu vesileyle her hafta sürpriz bir isim, 25 yıldır cazı ve çok daha fazlasını İstanbul’a taşıyan festivalin unutulmaz konserlerini, perde arkasını, caza dair bilgi ve birikimlerini T24 okurları için yazıyor. Yazıların ardından sohbet, #25YıldırCazveDahası etiketiyle sosyal medyada da devam ediyor.
|