Emin Fındıkoğlu*
“Caz ve dahası” adlı yazı dizisine ülkemizde caz festivallerin başlamasını anlatarak katkıda bulunabilirim, ne de olsa bu konuya bulaşmışlığım olduğu için. Kulüpler ve konserlerin peşi sıra festivallerin gelmesinden daha doğal bir şey olamazdı. İlk caz festivalini 1982'de İstanbul Filarmoni Derneği düzenledi. Avrupa ülkelerinin elçiliklerinin kültür ataşelikleri birer caz topluluğuyla katkıda bulundular. Dünya sinemasında tek tek konserler şeklinde gerçekleşen bu festivaldeki gruplardan bazıları olağanüstüydüler diyebiliriz. Bazıları da ne yazık ki sıradandılar. Belgrad radyosu büyük orkestrası çok derli topluydu. O yıllarda Yugoslavya'nın üç büyük şehri olan Belgrad, Zagreb ve Lubliana'nın büyük orkestraları arasında rekabet vardı. Polonyalı ünlü piyanist Wojciech Karolak'ın dörtlüsünde şarkıcıları Stanislav Sojka öne çıkıyordu ve grup tam anlamıyla salınım (groove) bazlı bir Amerikan cazı çalıyordu. Hollandalı ünlü besteci ve alto/soprano saksofoncu Theo Loevendie'nin dörtlüsünde tenor saksofoncu Hans Dulfer (şimdiki Candy Dulfer'in babası) yer alıyordu. Bu grup son derece modern bir Avrupa cazı çaldı. Şarkıcı Maria Todorova'ya da eşlik eden Bulgar yıldızlar topluluğu da iyi gruplardandı. Festivalin bir bakıma yıldızı sayılabilecek Macar kontrbas virtüozu Aladar Pege (Charlie Mingus ölünce karısı kontrbaslarından birini Pege'ye vermişti) ve dörtlüsünün konserini benim sunmam istenmişti. Bu festival tatlı bir anı olarak kaldı. Tekrarına gidilmedi.
Avrupa cazı demişken bambaşka bir zaman dilimine atlayıp Beşiktaş Belediyesi Kültür ve Sanat Platformunun isteği üzerine 2005 Mayıs ayında Ortaköy meydanında gerçekleşen Avrupa Cazı Hafta sonu'ndan söz edip sonra tekrar 80'lere dönsek. Üç gün/altı grup formülünün uygulandığı bu mini festival Ortaköy sahilindeki restorancıların keyfini kaçıran bir fırtına gibi başladı ve devam etti. Açılışta Francesco Martinelli Avrupa cazı konulu bir konuşma yaptı ve ben çevirdim. Sonra İtalyan tenor saksofoncu Pietro Tonolo'nun Lennie's Pennies adlı (Lennie Tristano'nun parçalarını çalan) dörtlüsü ile festival başladı. Danimarka'dan gelen String Swing adlı beşli bir Türk ile evli olan alto saksofoncu Sören Eriksen'in konseri Türkçe sunmasıyla çok sıcak başladı ve kolay dinlenebilen müziklerinden sonra ünlü Fransız trompetçi Stephane Belmondo'nun sert ve modern bir caz çalan dörtlüsüyle sürdü. Bu grupta İtalyan piyanist Antonio Farao yer alıyordu. İkinci gün genç Macar trompetçi Janos Hamori'nin dörtlüsüyle başladı. Fransız gitarcı Sylvain Luc (ülkemize ilk gelişi) ve armonikacı Olivier Ker Ourio ikilisiyle sürdü. Amerikalı ünlü tenor saksofoncu Ricky Ford'un Türk öğrencileriyle oluşturduğu sekiz kişilik Ricky Ford orkestrasıyla sona erdi. Son gün yalnız öğleden sonra konserleri ve gece Tünel'de KV'de gerçekleşen jam session ile festival tamamlandı. Martineli bu olayı All About Jazz adlı internet gazetesinde İstanbul: Ortaköy European Jazz Weekend adıyla detaylı bir şekilde anlatarak belgeledi. Beşiktaş Belediyesi’ndeki ilgililerin ertesi yıl maliyetlerde indirim yapılması isteklerinden dolayı bu festival devam edemedi...
Dönelim 80'li yıllara...
1984 yazında İKSV klasik müzik festivali bünyesinde tek bir caz konseri olarak Chick Corea'ya yer verilmesinin yarattığı heyecan ve ilgi artık caz festivalinin yapılmasının tam zamanı olduğunun işaretiydi. Günümüzde bile eşi benzeri bulunmayan bir sivil toplum kuruluşu olan BİLSAK (Bilim, Sanat, Kültür Kurumu) ve idarecisi Mustafa Kemal Ağaoğlu bu konuda ilk adımı attı. 1985 Mayıs ayında ortaya atılan uluslararası caz festivali düşüncesi eylül ayında gerçekleşti.
Bu işe çok uygun olan bin beş yüz kişilik şan sinemasında 1nci festival gerçekleşti. Üç gün/dokuz grup formülü uygulandı. Her gece yerli bir grupla başlıyor, ardından bir Avrupalı grup ve sonra da ünlü bir Amerikalı toplulukla sona eriyordu. Bir biletle girilen, dört saati aşan bu caz gecelerinde gruplar arasında yirmişer dakikalık aralar veriliyordu. Dinleyenler adeta caza boğuluyorlardı. Elvin Jones Jazz Machine, Dave Holland Sextet, John Abercrombie Trio festivalin star konuklarıydılar. Avrupalılar arasında İspanyol bas gitarist Carles Benavent'in flamenco/funk grubu parlıyordu. Abercrombie'nin üçlüsünde kontrbascı Marc Johnson ve davulcu Peter Erskine vardı. Olay inanılmaz gibiydi. Yerli gruplar Nükhet/Neşet Ruacan altılısı, Önder Focan altılısı ve Tuna Ötenel / Emin Fındıkoğlu dörtlüsüydü. Tanıtım için Cumhuriyet Gazetesi ve Nokta Dergisi’nde çıkan yazılar yeterliydi. Gelecek olanlar zaten bu yayın organ(lar)ını okuyorlardı.
Artık 2’inci festivali gerçekleştirmek çok kolaydı. Ülke dışından katılmak isteyen gruplar materyel yolluyorlardı... 1986 Eylül sonu biri yerli sekizi yabancı olarak gene dokuz grup festivali gerçekleştirdi. Açılışı yapan İstanbul Caz Dörtlüsü piyanist Ali Perret ve trompetçi İmer Demirer'in projesiydi. İlk gece Amerikalı ünlü kontrbascı Mike Richmond'ın yer aldığı Avusturyalı Air Mail adlı dörtlüyle sürdü ve New York'lu piyanist Armen Donelian'ın Essence adlı beşlisiyle sona erdi. Bu grupta soprano/tenor saksofonda Dick Oatts ve perküsyonda Arto Tunçboyacı yer alıyorlardı. En renkli gece olan ikinci gece İsveçli Crystal Eagle adlı beşliyle başladı, Paris'den gelen Amerikalı üçlü Zip ile sürdü. Bu grup ünlü tromboncu (1949'da Miles Davis'le çalan) ve çok özel bir caz yazarı olan (İnternational Herald Tribune'de devamlı yazan) Mike Zwerin'in çaldığı bas trompet ile renkleniyordu. Arjantinli bandoneoncu Dino Saluzzi ve İtalyan trompetçi Enrico Rava'nın beşlisiyle sona eren çok uzun geceden sonraki son gece Polonyalı orta şekerli diyebileceğimiz New Presentation adlı dörtlüyle başlayıp Avrupa’nın bir numaralı cazcısı olarak tanınan alman tromboncu Albert Angelsdorff'un solo konseriyle sürdü ve Brezilyalı ünlü mülti-enstrümantist Hermeto Pascoal'ın karnavalımsı ve ortalığı neşeye boğan seti ile sona erdi. Festival hemen ardından Ankara Akün Sineması’nda tekrarlandıysa da başkentin böyle bir olaya hazır olmadığı anlaşıldı...
3’üncü BİLSAK Uluslararası Caz Festivali’nin ön hazırlıklarını yaparken şan tiyatrosunun gericiler tarafından yakıldığı haberi geldi. Artık işin tadı kaçıyordu. Kalan tek yer olan AKM'nin büyük salonu caz için çok da uygun değildi. Efsanevi trompetçi Chet Baker'in gelmesini sağladım diye çok sevinmiştim ama kendisi artık çok yorgun olduğundan ilk konseri olaylı, ikincisiyse donuk geçmişti. Diğer gruplar olarak Norveç'ten Extended Nose, İskoçya'dan Talisker, Fransa'dan trompetçi Eriç LeLann dörtlüsüyle anlaştıktan az sonra küçük bir detayla ilgili olarak Mustafa Kemal Ağaoğlu ile anlaşmazlığa düşerek organizasyondan ayrıldım ve Eylül’deki festivale uğramadım. Bremen'li organizatör Peter Schulze'nin temin ettiği gruplar arasında Brezilyalı perküsyoncu Dom um Romao, Amerikalı ünlü davulcu Paul Motian, amerikalı tromboncu Ray Anderson, yerli grup olarak da Okay Temiz yer alıyordu.
4’üncü festival arada geçen süre içinde kaybettiğimiz Chet Baker'ın anısına düzenlendi. Chet's Romance adlı 10 dakikalık film gösterildi. Organizasyona karışmayıp kendi grubumla festivalin açılışını yaptım. İlk gecenin yıldızı Paris'den gelen Amerikalı tromboncu Glenn Ferris idi. Topluluğunda konuk sanatçı olarak cazı caz yapanlardan bir tanesi diyebileceğimiz efsanevi klarinetçi Tony Scott da yer alıyordu ki belki bütün BİLSAK festivallerinde dinlenilen en büyük cazcıydı. Festival sonrası da misafirimdi. Ünlü Mike Zwerin bu defa gazeteci olarak davet edilmişti.
5’inci ve son festival Nasuhi Ertegün'ün anısına düzenlendi. Açılış gecesinin yıldızları Amerikalı tübacı Bob Stewart'n Frst Line Band adlı beşlisiydi. Artık ilgi azalmaya başlamıştı. Avrupa ülkelerinin kültür ataşeliklerinin sağladıkları grupların tekdüzeliği festivalin de sonunu getirmişti. Gene de BİLSAK Uluslararası Caz Festivali’nin bir işlevi olmuştu. Birkaç yıl sonra başlayan ve günümüzde de süren caz festivallerinin geleceğini müjdelemişti BİLSAK. Bu arada Avrupa Caz Festivali kavramı da İzmir'de İKSEV tarafından benimsenmişti. Nice festivallere...
*Müzisyen, aranjör
İstanbul Caz Festivali 25. yaşını kutluyor.
Bu vesileyle her hafta sürpriz bir isim, 25 yıldır cazı ve çok daha fazlasını İstanbul’a taşıyan festivalin unutulmaz konserlerini, perde arkasını, caza dair bilgi ve birikimlerini T24 okurları için yazıyor. Yazıların ardından sohbet, #25YıldırCazveDahası etiketiyle sosyal medyada da devam ediyor.
|