Nazlı Sönmez*
Avishai Cohen, ortaokulda bir sanat okuluna geçiş yapar. Eş zamanlı olarak da bir konservatuar grubuyla ve arkadaşı Eli ile Amerika turuna çıkar. Bu tur yüzünden okuluna bir hafta geç döner. Eve döndüğü anda, hayat boyu yapacağı işin bu olduğunu anlar. Dünyayı gezmek ve müzik yapmak Avishai Cohen’in en büyük iki hayali haline gelir. Buradaki “gezmek” tek başına yeterli değil. Cohen, hem gezip hem de çalmak ister. Hala da istiyor. Bu sayede kendisini 3 Temmuz’da Sultan Park’ta, yeni albümü “1970” turnesi kapsamında ve 25. İstanbul Caz Festivali çatısı altında dinleme şansını yakalayacağız.
“İnsanların bir şeyleri seçmesini hep kıskandım. 22, 27 yaşına kadar insanlar hayatlarında yapacakları şeyi seçebiliyorlar, değiştirebiliyorlar. Ama ben en başından beri biliyordum. Benim hayatım müzikti.”
Avishai Cohen
Bir müzik evi
Kudüs’te üç çocuklu bir eve götürüyorum sizi. Her çocuğun kendi odası var. Büyük olan Yuval, soprano saksafon, kız kardeş (yine) saksafon ve en küçük kardeş Avishai trompet çalıyor. Evin her odasından farklı notalar yükseliyor. Yaramazlığın dibindeki iki küçük kardeşi, ağabeyleri Yuval’ın disiplini dengeliyor. Babalarının da ağzından “alıştırma yapın” harici pek fazla kelime dökülmüyor. Böylece Kudüs’teki evin üçüncü odasından bir caz efsanesi çıkıyor. Avishai Cohen gerçekten müziğin evinden geliyor. Bu yüzden de hayatla ilgili çok soru sormasına gerek kalmamış. Hayatının müzikle geçeceğini çok erken yaşta anlamış.
“Merhaba Chick Corea”
1992’nin Ocak ayında Avishai Cohen New York’a taşınıyor. Çetin bir kışın ortasına düşen cazcı, sokaklarda çalıyor ve küçük adımlarla kendi müziğini inşa ediyor. Otantik bir müzik tarzına kavuşan Cohen, pek umutlu olmadan yaptığı bir kaydı caz efsanesi Chick Corea’nın bir arkadaşına veriyor. Kaydı arabasında dinleyen Chick Corea, Cohen’i aradığı anda sanatçının hayatı tabii ki de değişiyor. Hemen “Chick Corea’s New Trio” grubuna dahil olan Cohen, hem besteci hem de bir trompetçi olarak çılgın bir deneyim kazanıyor. Hatta gelişmesinin önünü alamıyorlar. 3 Temmuz’da Avishai Cohen’i dinlerken, bir Chick Corea öğrencisi olduğunu unutmazsanız duyduğunuz haz dağlara tepelere yükselecektir.
Bu sefer mikrofonun başında: 1970
Chick Corea’nın okulundan çıkan bir caz sanatçısından tek bir projede kalması beklenemez. Tahmin edildiği üzere Avishai Cohen sayısız projeye imza atan ve hatta projelere dahil olan, aşırı aktif bir cazcı. Türkiye’ye son albümü 1970 kapsamında geliyor.
Bu albümde, Cohen’in her seferinde şaşırtan vokal yeteneği ön plana çıkıyor. Bugüne kadar dünya müziğinden çantasına doldurduğu ne varsa bu albümde sizi karşılamak üzere bekliyor. Kesin bir şey var o da bu albüm hiçbir Avishai Cohen projesine veya otantik caz notalarına benzemiyor. Latin ritimlerin ön plana çıktığı ve pop, soul, Afrika, Yemenite gibi müziğin baharatlarını serpiştirdiği şarkılarla her enstürmanın kendine ait bir alanı olmasını ve bu alanların da dolu dolu kullanılmasını sağlıyor. Avishai Cohen bu albümde sevdiği ve hayalini kurduğu şeyleri yapmış. Zaten bir sanatçı böyle şansa sahip olduğu zaman ortaya kusursuz işler çıkıyor. Kendisinin albümle ilgili söylediklerini aşağıya bırakıp, 3 Temmuz’da Sultan Park’taki performansını hayranlıkla dinlediğimi ekleyerek çekiliyorum.
“Bu bir caz kaydı değil. Her zaman popla bir bağlantım vardı. Charlie Parker ve Bach sevdiğim kadar pop da seviyorum. Şarkı söylemek zaman içinde hayatımda büyük bir önem kazandı. İnsanlar da sık sık vokalini yaptığım bir albümün ne zaman geleceğini soruyordu. İşte geldi.”
* Editör
İstanbul Caz Festivali 25. yaşını kutluyor.
Bu vesileyle her hafta sürpriz bir isim, 25 yıldır cazı ve çok daha fazlasını İstanbul’a taşıyan festivalin unutulmaz konserlerini, perde arkasını, caza dair bilgi ve birikimlerini T24 okurları için yazıyor. Yazıların ardından sohbet, #25YıldırCazveDahası etiketiyle sosyal medyada da devam ediyor.
|