Hayat garip.
Bazı tesadüfler,insanlık için küçük ama kişi için büyük “karşılaşmalara” gebe.
Müzikle “dinleyici” düzeyinde ilginin cahilliğiyle bu uzak kıtada öğreniyorum Talip Özkan’ın halk müziği için değerini. Öğreten de 21 yaşında bağlamaya gönül vermiş bir Avustralyalı müzisyen.
Ve yine yaşadığın coğrafyadan uzak olmanın “habersizliğiyle” Talip Özkan hayranı bu kişiye, Özkan’ın öldüğünü haber veremiyorum.
Express Dergisi’nin “üç telli saz diye hor görülen
bağlamaya tarihsel saygınlık kazandıran kişi” diye tarif ettiği Talip Özkan keşke bilseydi emeğinin nerelere kadar ulaştığını. Meğer “küçük bir iz bırakmak için didinen sonsuz gidenler” aslında “kalıcılarmış”.
Bu girizgâhın nedeni yukarıda sözünü ettiğim Avustralyalı müzisyen Paddy Montgomery.
Etnik aidiyetlikler üzerinden değil, insanlığın ürettiği ve birbirini etkileyen değerler üzerinden paylaşmak istiyorum bu gencin bağlama, klasik kemençe ve yaylı tamburla buluşmasını.
Paddy Montgomery Melbourne’de, bir radyo istasyonunda, ilk kez duyuyor bağlamanın sesini. Çalan kişi ise Talip Özkan’dır. Daha önce hiç duymadığı bu müziği “hayatta duymak istediğiniz birşey vardır, bir kere duyarsınız ve sürekli duymak istersiniz” sözleriyle tanımlıyor. Tanımından da anlaşılacağı üzere ruhuna takılan bu kancayı çıkarmak istemiyor, araştırmaya başlıyor. Çevresindekilerin de yardımlarıyla Talip Özkan’ın, Neşet Ertaş’ın, Nida Tüfekçi’nin, Mehmet Erenler’in kayıtlarına ulaşıyor.
İkinci adım olarak bir saz buluyor kendisine. Yabancısı olduğu bu enstrümanın nasıl çalındığını kendi kendine öğrenmeye çalışıyor. Yetmeyince ders almaya başlıyor. Neden saz diye sorduğumuzda “Güçlü bir sesti. Umut ve kaygı karışımı bir duygu yaşattı bana.” diyor. Ve 2005 yılında müzik ruhunun götürdüğü yere gidiyor; Türkiye’ye.
“Namazda gözü olanan kulağı ezanda olur” misali, buluşmak istedikleriyle buluşuyor İstanbul’da. World Müziğin tanınan ismi İrlandalı Ross Daly ile tanışıyor. Onun Girit’teki müzik okulunda Türk müzisyenlerden dersler alıyor. Erdal Erzincan’ın düzenlediği bir atölyede şelpe ve bağlama tekniğini öğreniyor. Derya Türkan’dan klasik kemençe dersleri alıyor. Kısa dönemli bu yolculuk aslında gelecekte yapmak istediği uzun yolculuğa giriştir sadece.
Zira halk türkülerinin sözlerini, derin anlamlarını anlamak istiyor. Bu yüzden gelecek yıl Türkiye’ye gelip usta isimlerden “el almak”, Karadeniz müziğini tanımak istiyor.
Oryantalist eğilimler taşımıyor, çünkü etkilendiği müziği asla değiştirmek istemediğini söylüyor. Orjinaline sadık kalmanın değerli olduğunu düşünüyor.
Yetenekli olduğu kadar mütevazı da olan bu Avustralyalı müzisyen, “arsız” bir buluşturucu. Birbirinden bağımsız iki müziği; Indian ve Türk Klasik Müziği'ni aynı konserde biraraya getirdi 18 haziranda. Her iki müzikten örnekler ayrı ayrı seslendirildi. Konserin ilk bölümünde nihavent ve hüzzam makamlarında bazı klasik parçaları Türkiye’den 15 yıl önce Avustralya’ya gelmiş Gül Gordon seslendirdi. Gül Gordan radyo programlarıyla başlayan müzik serüvenine uzun bir ara verdikten sonra yeniden başlamaktan çok mutlu ve Padd ile çalışmaktan da. Türkiyeli seyircilerin de pür dikkat dinlediği konser hakiki anlamıyla “çokkültürlüydü”.
Konserin sonunda yaylı tambur, klasik kemençe, ud, sitar ve tabla (Hindistan’ın vurmalı çalgısı) nota notaya vererek Ross Daly’in inanılmaz eseri “lokasti’s dream”ini seslendirdi. Ben ilk kez duydum ve damardandı diyebilirim.
Bu karşılaşmaya da ön ayak olan Paddy Montgomery’e teşekkürler.