19 Ekim 2022

Kamuda LGBTİ+ çalışanlara ilişkin tablo özel sektöre göre daha ağır: "Bir arkadaşım Onur yürüyüşüne katılanlar için 'asacaksın bunları' dedi"

“Hasta ve hasta yakınları tarafından sürekli bir sözlü şiddete psikolojik şiddete maruz kalıyorum ve bu beni çok yıpratıyor muhtemelen istifa etmeme sebep olacaklar”

Gezi eylemlerinden bu yana Türkiye’de LGBTİ+’lara sistematik bir baskı var. Festivalleri yasaklanıyor, eylemleri polis şiddetine maruz kalıyor, mekanları basılıyor… Onur Yürüyüşü “hassas vatandaş", "hassas dernek" gerekçesiyle engelleniyor. Sosyal medya ve konvansiyonel medya, vazifeden geri durmuyor.

“Genel ahlak” ya da “makbul ahlak”ı  sorgulayan, farklı varoluşların siyasetini, kurumsal ya da değil, yürüten gökkuşağının çocukları, sürekli yaftalanıyor.

Ailenin yeniden tarifleneceği anayasa değişikliği şimdilik bir sonuç.

Nefretin taşları yıl yıl döşendi. 12 yıl önce "Eşcinsellik hastalıktır ve tedavi edilmelidir" diyen dönemin  Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’nın özeleştiri vermemesiyle döşendi o taşlar…

Pandemi zamanında uzaktan eğitim nedeniyle evlerinde kalan çocukların çizdiği gökkuşağı resimlerine “Bu bir LGBTİ projesidir” diyen Milli Eğitim’in el birliğiyle taşındı o taşlar… RTÜK eliyle, kendisini seküler olarak tarif eden kimi partiler eliyle kanaldan kanala aktarıldı o taşlar…

Geçmiş sözlerini bilerek unutan Cumhurbaşkanı’nın “LGBT, yok öyle bir şey. Bu ülke millidir, manevidir” sözleriyle, “Biz sizin gibi LGBT çocuğu değiliz" diyen İçişleri Bakanı’nın hakaretleriyle de ayrımcılığın taşları arasına harçlar atıldı.

Şimdi çoğu yerde buram buram ayrımcılık, tek tek geri alınan haklar var…

 “Türkiye’de Özel Sektör" ve "Kamu Çalışanı LGBTİ+’ların Durumu” başlıklı 2022 rapor da istihdam alanındaki durumu açık ediyor.

Temel insan haklarından olan çalışma hakkını kullanmaya çalışan LGBTİ+’ların kamudaki istihdamı ve maruz kaldıkları ayrımcılık özel sektöre göre daha vahim.

Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi ile Kaos GL’nin, Friedrich Naumann Vakfı’nın desteğiyle, özel sektör için sekizinci, kamu için altıncı yılını dolduran araştırmanın sonuçları yayımlandı.

Özel sektör anketine farklı illerden 289 kişi katılıyor.

Araştırmaya göre, özel sektördeki durum şöyle: 

Türkiye merkezli işyerlerindeki memnuniyet oranı yurtdışı merkezli oranlara göre daha düşük

Araştırma sonuçlarına göre şirket merkezi yurtdışında olan işyerlerindeki iş ortamından memnuniyet oranı, Türkiye merkezli işyerlerine kıyasla daha yüksek.

“Kurumun yurtdışında kullandığı bir formda cinsiyet hanesinde “kadın/erkek/diğer” seçenekleri varken Türkiye için bu form sadece “kadın/erkek”
olarak revize edildi.” (Eğitim sektöründe danışman olarak çalışan lezbiyen
kadın)

Türkiye merkezli olmayan işyerlerinin yüzde 94’ünün merkezleri ABD ve Avrupa ülkelerinde bulunuyor. Merkezi yurtdışında olan bir işyerinde çalıştığını beyan eden katılımcıların yüzde 50’si ilgili işyerinde cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özelliklerine dayalı ayrımcılığı önlemeye yönelik mekanizmalar bulunduğunu belirtiyor. Türkiye merkezli işyerlerinde çalışan katılımcılar açısından bu oran yüzde 12,2’ye geriliyor. Yine merkezi yurtdışında olan işyerlerinde çalışan katılımcılar arasında cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özellikleri yönünden tamamen açık olma oranı (%40,4) genel oranın üzerine çıkıyor.

Her dört LGBTİ+ çalışandan biri nefret söylemişle karşılaşıyor

Özel sektör araştırmasının katılımcıları arasında, işyerinde tamamen açık olduğunu beyan edenlerin genel oranı %27,7. Bununla birlikte katılımcıların sadece %13,5’i işe alım sürecinde tamamen açık olduğunu beyan ediyor.

Raporda bu verilerle ilgili "Geçen yıllarda olduğu gibi, 2022 yılı araştırmaları da cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özelliklerine dayalı ayrımcılığın istihdama erişimde ciddi bir engel olduğunu; LGBTİ+ çalışanların, istihdam edilmeme riskini bertaraf etmek için zorunlu bir kapalılık stratejisi izlediğini ortaya koyuyor" yorumu yapılıyor.

LGBTİ+ çalışanları kapalılık stratejisini çalışma hayatları boyunca sürdürmeye iten koşulları daha iyi anlayabilmek için 2019 yılında anket sorularına nefret söylemine ilişkin bir soru eklendi. Buna göre 2019 yılında yüzde 34 oranında katılımcı, 2020 yılında ise yüzde 36,9 oranında katılımcı, 2021 yılında yüzde 30,5 oranında katılımcı çalıştığı işyerinde LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemiyle karşılaştığını beyan etti.

Bu oran 2022’de biraz gerileyerek yüzde 27,3 olarak kaydedildi.

Rapordaki verilere göre Türkiye’de özel sektörde çalışan her dört LGBTİ+ çalışandan birinin nefret söylemiyle karşılaşıyor. 

“Başka bir ülkedeki festivalden bahsederken “orda da eşcinseller gidiyormuş sadece o festivale, iğrenç” şeklinde bir cümle duydum” (Turizm sektöründe süpervizör olarak çalışan panseksüel non-binary).

Özel sektör araştırmasında şuna dikkat çekiliyor:

"LGBTİ+ çalışanların uğradıkları ayrımcılık karşısında genelde herhangi bir resmi kanala başvurmadıklarını gösteriyor. Katılımcıların paylaşımları, LGBTİ+ çalışanların ayrımcılık karşısında resmi kanallar yoluyla sonuç alacaklarına dair bir inanç taşımadıklarını ortaya koyuyor. Aksine, bildirim sürecinde daha da mağdur edilmekten, işini kaybetmekten, nefret söylemi ve önyargı ile karşılaşmaktan, cinsiyet kimliklerinin, cinsel yönelimlerinin veya cinsiyet özelliklerinin iradeleri dışında açığa çıkarılmasından endişe ediyorlar."

Gelelim kamunun LGBTİ+ sınavına…

Kamudaki istihdam araştırmasına ise toplam 92 kişi katılıyor.

Cinsiyet kimliğini ya da cinsel yönelimini kamuda açık edenlerin oranı daha düşük

Araştırmaya göre ankete katılanların yüzde 76,1'i çalıştıkları kurumda 10 yıl veya daha az süredir görev yapıyor. 

Çalıştığı kurumda cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özellikleri yönünden tamamen açık olduğunu beyan eden katılımcıların 2022 yılı araştırması örneklemindeki oranı yüzde 6,5 (Özel sektör araştırmasında bu oranın yüzde 27,7 olduğu görülüyor).

Bu veriler ışığında rapor "Çalışılan kurumda cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özellikleri yönünden açık olma oranlarının her yıl kamuda özel sektöre kıyasla belirgin biçimde düşük çıkması, LGBTİ+ çalışanların ayrımcılık ve nefret söylemiyle karşılaşma riskinin kamuda özel sektörden çok daha yüksek olduğunu düşündürüyor" çıkarımında bulunuyor. 

2022 yılı araştırmasının verilerine göre, kamu çalışanı LGBTİ+’ların yüzde 93,5’i görev yaptıkları kurumda cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özellikleri konusunda tamamen açık davranamıyor.

Katılımcıların yüzde 63’ü, çalıştığı kurumda LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemiyle karşılaştığını beyan ediyor (Bu oran özel sektör araştırmasında yüzde 27,3). Özel sektör araştırmasında yaşadığı şehri belirtmek istemeyen katılımcıların oranı yüzde 8,3 iken bu oranın kamu araştırmasında yüzde 27,2’yi bulması da dikkat çeken bir veri.

Raporda bu verilerle ilgili şu yorum yapılıyor: 

"Görüldüğü kadarıyla, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık ve nefret söyleminin yeniden üretilmesine neden olan koşullar, kamuda özel sektöre nazaran çok daha ağır bir tablo oluşturuyor" yorumu yapılıyor. 

“Sözlü bir şekilde uymam gereken kuralların üstüne basıla basıla, hastanede
olması gereken kıyafet ve dış görünüş açısından tehlike atfettiğim belirtildi.”
(Sağlık personeli olarak çalışan heteroseksüel trans erkek)

"2021 ve 2022 araştırmalarının verilerine dayanarak, son dönemde LGBTİ+’lara yönelik ayrımcı söylemlerin devletin çeşitli kademelerindeki görevliler tarafından yapılan açıklamalarda giderek artan biçimde kendine yer bulmasının kamu çalışanları açısından tamamen veya kısmen açık olmaları halinde çalıştıkları kurumda ayrımcılığa uğrama riskini artıran bir etken olduğunun düşünülebileceğini belirtmek mümkün."

"Geçtiğimiz yıllarda yürütülen araştırmaların bulgularıyla paralel biçimde, 2022 yılı araştırması da kamuda çalışan LGBTİ+’ların uğradıkları ayrımcılık karşısında genelde herhangi bir resmi kanala başvurmadıklarını gösteriyor. Özel sektörde olduğu gibi kamuda çalışan katılımcıların paylaşımları da, LGBTİ+ çalışanların ayrımcılık karşısında resmi kanallar yoluyla sonuç alacaklarına dair bir inanç taşımadıklarını ortaya koyuyor."

Ayrımcılık konusunda sendikalara başvuru yok

Kamu araştırmasının katılımcılarının yüzde 52,2’si sendika üyesi olduğunu belirtiyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2022 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de kamu görevlileri arasındaki sendikalaşma oranı yüzde 72,6. Özel sektör araştırması katılımcılarının ise sadece yüzde 6,9’u sendika üyesi.

Konuyla ilgili raporda "Bu oran, Türkiye’de zaten çok düşük olan sendikalı işçi oranının dahi altında. Her iki araştırmada da çalıştığı işyerinde ayrımcılığa uğradığını beyan eden katılımcılardan sendika üyesi olanlardan hiçbiri maruz kaldığı ayrımcılığı, üyesi olduğu sendikaya bildirmemiş. Bu bulgular Türkiye’de LGBTİ+ çalışanların sendikaları çalışma hayatında maruz kaldıkları ayrımcılığa karşı bir mücadele alanı olarak görmediklerine işaret ediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2016 tarihli Onur Projesi’nin bulgularına ilişkin bilgi notunda yer alan, LGBTİ+’ların ekonomik ve sosyal haklarının sendikalar açısından öncelikli bir konu olmadığına ilişkin saptamanın Türkiye açısından da geçerli olduğu söylenebilir."  

"Hiçbir katılımcı sendika veya meslek örgütüne bildirimde bulunmamıştır. Bu bulgu, LGBTİ+’ların adli makamları, Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu dâhil kamu kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını etkisiz buldukları, onlara güvenmedikleri veya etkilerine inanmadıkları şeklinde yorumlanabilir" görüşüne yer veriliyor. 

Mutsuzluk, kaygı, depresyon, tükenmişlik… Öncelikli talep: Özgürlük ve görünürlük

Raporda katılımcıların paylaşımlarından, "cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özelliklerine dayalı ayrımcılığa uğramanın, nefret söylemiyle karşılaşmanın ya da ayrımcılık ve nefret söylemiyle karşılaşma riskinin ve sürdürmek zorunda kaldıkları kapalılık stratejisinin, LGBTİ+ çalışanların çalışma arkadaşlarıyla yakın ve gerçek ilişkiler kuramamalarına, çalıştıkları kuruma aidiyet hissedememelerine, umutsuzluk, mutsuzluk, kaygı, endişe, öfke gibi duyguları yoğun olarak yaşamalarına, performans ve motivasyon düşüklüğüne, depresyon, stres ve gerginliğe, psikolojik ve fiziksel olarak aşırı zorlanmadan kaynaklanan tükenmişlik sendromuna neden olduğu anlaşılıyor" tespiti yapılıyor.

Araştırmanın sonuç bölümde mevcut tablonun "işyerinlerindeki verimliliği ve iş doyumunu düşürdüğü, LGBTİ+ çalışanların öncelikli talebinin özgürlük ve görünürlük olduğu" belirtiliyor. 

“Hasta ve hasta yakınları tarafından sürekli bir sözlü şiddete psikolojik şiddete maruz kalıyorum ve bu beni çok yıpratıyor muhtemelen istifa etmeme
sebep olacaklar.” (Sağlık personeli olarak çalışan heteroseksüel trans erkek)

“Onur yürüyüşüne katılanlara yönelik olarak bir öğle yemeğinde yanımızdaki bir arkadaşımız açıkça asacaksın bunları dedi.” (Mühendis mimar olarak çalışan gey erkek)



 

Yazarın Diğer Yazıları

İyi Parti kongresine doğru: Usulsüz delege kayıtları mı var, Cumhur İttifakı ile ittifak mümkün mü?

İyi Parti için yeniden kuruluş anlamına gelen olağanüstü kurultaya günler kala, adaylardan Tolga Akalın'a yakın isim Rıdvan Uz, kurultay delegeleri listesinde "usulsüzlükler" tespit ettiklerini açıkladı. Edindiğim bilgilere göre "usulsüzlük"ten kastedilen şey, yaprak dökümü yaşayan İyi Parti'den istifa eden delegelerin listelerden düşürülmemesi…

İliç'in yeni Belediye Başkanı Anagold firmasına iş yapıyor 

MHP'den aday olan Mehmet Elçi aynı zamanda Anagold firmasına catering hizmeti veren Elçiler Temizlik Hizmetleri, Bilgisayar, Gıda, İnşaat, Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Şirketi'nin sahibi. Daha doğrusu Erzincan Ticaret Odası kayıtlarına göre firma yetkilisi Raziye Elçi… Belediye Başkanı Mehmet Elçi'nin eşi