22 Kasım 2012

Devlete rağmen devlet işkenceyi önleyebilir mi?

İşkence ve kötü muameleyi önlemek için yeni bir kurum devrede: Türkiye İnsan Hakları Kurumu

İşkence ve kötü muameleyi önlemek için yeni bir kurum devrede: Türkiye İnsan Hakları Kurumu

Seçili hafıza Google'a baktığımda insan hakları karnesi zayıflarla dolu Türkiye'de, varlığı kıymetli kuruma dair çok da haber çıkmamış.

Hak haberciliği bağlamında varlığından haberdar olunması gereken kurumun nasıl işleyeceği, hangi noktalarda kritik öneme sahip olacağı da öne çıkarılması gereken konular. Bu nedenle Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) tarafından yürütülen "İşkencenin Önlenmesinde Aktif Sivil Toplum Projesi” toplantısından çıkan bilgiler sadece avukatlar açısından değil, gazeteciler için de öğretici ve bilgilendiriciydi.

Kendin için ve kendinde hak görme anlayışının çarpıtıldığı birey-toplum-devlet ilişkisinde Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun varlığı bile "yeterlilik" alması için kafi. Oysa her yasa ve şekillendirdiği kurumsal yapı toplumsal yapıda eleştiri süzgecinden geçmeye muhtaçtır. Buradan yola çıkarak kuruma daha yakından bakalım isterseniz.

Türkiye 2005 yılında BM İşkenceyi Önleme Seçmeli Ek Protokolü'nü imzaladı. BM protokollerinin bağlayıcılığı olmasa da OPCAT adı verilen Ek Protokol işlevselliği açısından daha etkili diyebiliriz. Zira somut bir karşılığı var. İlgili ülkeye sorumluluk yüklüyor, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi için önleme mekanizmaları kurulmalı diyor. İşte haziran ayında Meclis'ten geçen yasa ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun temeli atılıyor. 

Kurum 11 üyeden oluşuyor. 7'si Bakanlar Kurulu, 2'si Cumhurbaşkanı, diğer iki üyesi ise YÖK ve baro başkanları tarafından seçiliyor. OPCAT'e göre özerk olması tavsiye edilen kurumun özerkliği bu açıdan tartışmalı. Şu ana kadar 9 üye belirlenmiş durumda. O isimler: Prof. Dr. Serap Yazıcı (Anayasa hukukçusu), Yard. Doç. Dr. Levent Korkut (Uzun yıllar Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye temsilciliğini yürüttü. Hacettepe Üniversitesi’nde insan hakları dersi veriyor), Prof. Dr. Şevki Hakyemez (Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı. İmam hatip kökenli), Doç. Dr. Abdurrahman Eren (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi), Avukat Fatma Benli (Başörtü yasağıyla mücadelesi ve başörtülü kadınların haklarını savunmasıyla tanındı), Dr. Hikmet Tülen (2002’de Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü görevine atandı. Yeni kurulan 15 yeni üniversiteye rektör atamasına ilişkin yasanın iptali davasında 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den farklı görüş açıkladı), Ömer Vardan (Eski MÜSİAD Başkanı), Yılmaz Ensaroğlu (İlahiyat Fakültesi mezunu. MAZLUM-DER, İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD) üyesi. SETA’da Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü) ve Selamet İlday (Yargıtay üyesi).

Protokol özetle diyor ki; "özgürlüklerinden yoksun olanlar, dış dünya ile temaslarının sınırlı olması nedeniyle risklere daha açıklar, en temel hak ve ihtiyaçları keyfi uygulamalarla ihlal edilebiliyor. Bu nedenle gözaltı ve tutuk yerlerindeki şiddeti önlemek amacı ile bu mekanlara habersiz ya da haberli gidilerek incelemeler yapılmalı."

Türkiye İnsan Hakları Kurumu da karakollara, cezaevlerine, yabancı misafirhanelerine ani "baskınlar" yapabilme hakkına sahip. Bu nedenledir ki, idari ve mali olarak bağımsız olması çok hayati. Bu nedenle TOHAV'ın eleştirileri amacına uygun bir uygulamanın hayata geçebilmesi açısından dikkate değer. Peki nedir bu eleştiriler?

 

- Yürütmenin ağırlığı özerkliği tartışmalı hale getiriyor,

- Başkana geniş yetkiler tanınıyor, yıllık bütçenin kullanılmasında münhasıran yetkili kılınıyor

- Üyelerin görevleri boyunca imtiyaz ve dokunulmazlığı yeterince sağlanmıyor

- Mali ödeneğin bütçeden karşılanması özerkliğe gölge düşürüyor

- Tüm alıkoyma yerleri inceleme yetkisine dahil edilmiyor

- Başvuran ya da bilgi veren kişilerin zarar görmeyeceklerine dair güvence bulunmuyor.

 

Kurum büroları henüz kurulmadı illerde, bu esnada İnsan Hakları Kurulları görevlerine devam edecek. "İşkenceye sıfır tolerans" politikasının sahibi AKP iktidarı döneminde Engin Çeber, Festus Okey, Fevziye Cengiz ve Emrah Barlak gibi öne çıkmış vakaları hatırlarsak, eleştiriler ışığında yerinde denetim mekanizmasının bütün koşullarının sağlanması insan hakları çıtasının yükseltilmesi açısından vazgeçilmez gibi görünüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Barış Vakfı ‘Türkiye’ masası kurdu: Otoriterlik ve çözüm bir arada olabilir mi?

Mümtazer Türköne: Kürt-Türk ittifakı kuruluyor İran’a karşı, bu reel politiğe dayanıyor

İstanbul'daki Suriyeliler anlatıyor: Dönmek istiyorlar mı, ne zaman?

Konuştuğum Suriyeliler için ÖSO ya da HTŞ ayrımı yok, onlar Esad’a karşı savaşan muhalifler…

Rojin Kabaiş’in babası 69 gündür adalet arıyor: Cinayet ihtimalini güçlendiren yeni bilgiler

Rojin’in kaybolduğu ve cenazesinin bulunduğu Bardaklı ve Molla Kasım köyünde cep telefonu iletişimini sağlayan üç firmanın baz bilgileri üzerinde Narin cinayetindeki gibi “daraltmış analiz” yapılacak mı?

"
"