12 Ağustos 2012

Benim Avustralyam

Dönüşe yakın anlatmak istedim \'Benim Avustralyam\'ı

Her göç bir iç yolculuktur kendine, kendin dışındaki çepere.

Dönüşe yakın anlatmak istedim “Benim Avustralyam”ı.

Aksi, eksik kalırdı, nisyana cevaz vermek olurdu. 

Nasıl bilebilirdim ki, göçmenliğin insanları sertleştirdiğini, acımasızlaştırdığını,

Nasıl düşünebilirdim ki, göçmen toplulukların memleketin izdüşümü olduğunu,

“Şehir arkadan gelirken”, araftaki kişiliğin sancısını.

Zihnime nakış gibi işlediğim karakterlerin coğrafyasıdır Avustralya.

Aborijinler ile bütün ezilenler arasında kurduğum köprüdür.

Küçültülmüş dünyadır.

3 savaş görerek büyümüş, hiçbir savaşın iç savaştan daha acıtıcı olmadığını, aşık olduğu kişiyi öldüren bombayı, ruhunun isyanını dindirmek için göçmeyi “tercih” ettiğini anlatan Iraklı kadını, 

Deli gibi çalışmakla ruhu yorgun düşmüş, daha çok kazandığı mimarlık yerine, ayakkabılarını tamirciye götürecek kadar mütevazı yaşamı tercih eden, varoluş sorgusuna ancak 40’ında zaman bulabilen Güney Koreli derin sınıftaşımı,

3 bin yıl önce bir savaş sırasında düşman tarafından atılan bir okun bacağına isabet etmesinin ardından felçli olan diğer kolunun hareket etmeye başlamasıyla “akupunktur”un keşfedildiğini aktaran 7 diplomalı Çinli doktor Chen’i,

Şen Kadınlar Kafesi’nin küçük dünyalı, sıcak, bol dedikodulu, “bana münasip bir koca lazım” diyen evlilik mağduru İtalyan kadınlarını,

Pinoşet zulmünü, işkencelerini yaşamış Şilili devrimci ailenin, Lenin adını verdikleri oğullarının, anne- babanın izinden giden şarkılarını,

Kızıl Kmerler, Pol Pot öyküleriyle büyümüş arkaşımı nasıl unuturum. Öldürmenin sıradanlaştığı zamanlardan kaçan amcasının öyküsünü,

İçe bakış felsefesine sahip Budistlerin bile azınlıkta olan Hindulara yaptıklarını duyduğumda, dinin son kertede politik çıkardan öte bir şey olmadığını bir kez daha hatırlatan Butanlı sığınmacıyı,

Hindistan’ın farklı etnik grubu Sihlerin inançlarını, erkeklerinin sakallarını neden kesmediklerini yemek molası aralarında anlatan, yaşı daha 20’lerde, nefessiz çalışan, tek derdi oturum alabilmek olan Hindistanlı öğrenciyi,

Yoksulluğun dayattığı hizmetçiliğe küçük yaşlarda başlayan, mavinin en çok yakıştığı, adına aşina, umuda yolculuğun bedeli olarak 60’larında bir Avustralyalı ile evlenmek zorunda kalan 20’lerindeki Filipinli genç kadını,

Nazi Almanyasının suçlularının durağı kıtada, uzaklığa, geçen onca zamana, bir nehir kenarında balık tutarkenki huzura, yaşına rağmen, ruhu hala tedirgin yaşlı Almanı,

Heteroseksist dünyanın bütün yaftalama ve itibarsızlaştırma söylemine rağmen, aralarındaki dayanışma ve uyum ile en “ideal” heteroseksüel ilişkilere taş çıkartan kapı komşum lezbiyen çifti,

Ölümü göze alarak kırık dökük teknelerle okyanus asmaya çalışırken bedenleri ya suya ya da “detention merkezlerinde” gömülen sığınmacıları,

Unutmamak içindir bu satırlar.

Teşekkürler hayat sana, bu yolculuğun karşılaştırdığı her insana!

Aborijinlerden öğrendiğim o kırılganlığı ve tedirginliği her daim taze tutmak derdim olsun.

İktidar olmanın yıkıcılığını hatırlamak adına.

 

                                                                                                   2012/Güney Avustralya

Yazarın Diğer Yazıları

Barış Vakfı ‘Türkiye’ masası kurdu: Otoriterlik ve çözüm bir arada olabilir mi?

Mümtazer Türköne: Kürt-Türk ittifakı kuruluyor İran’a karşı, bu reel politiğe dayanıyor

İstanbul'daki Suriyeliler anlatıyor: Dönmek istiyorlar mı, ne zaman?

Konuştuğum Suriyeliler için ÖSO ya da HTŞ ayrımı yok, onlar Esad’a karşı savaşan muhalifler…

Rojin Kabaiş’in babası 69 gündür adalet arıyor: Cinayet ihtimalini güçlendiren yeni bilgiler

Rojin’in kaybolduğu ve cenazesinin bulunduğu Bardaklı ve Molla Kasım köyünde cep telefonu iletişimini sağlayan üç firmanın baz bilgileri üzerinde Narin cinayetindeki gibi “daraltmış analiz” yapılacak mı?

"
"