16 Şubat 2025

Doğan Duru: İstanbul hep bir şeyleri kaybettiğimiz, hep bir şeylerin değiştiği, bir yandan nefret edip bir yandan kopamadığımız bir şehir

Redd grubunun solisti Doğan Duru, grubun yeni teklisi “Üşüyor İstanbul Bugün” için, “Aslında bu, şehrin soğuk yüzüyle ilgili. Kendi içindeki karmaşası, yalnızlığı, kayıpları… İstanbul bazen insanın içindeki boşluğu daha da büyütüyor,” diyor

Doğan Duru

Türkiye’nin nevi şahsına münhasır gruplarından Redd, yeni şarkısı “Üşüyor İstanbul Bugün”ü tüm dijital platformlarda yayınladı. İstanbul’un soğuk yüzünü, “mevsim normalleri”nde seyreden bir çizgide ele alıp şehrin bireyleriyle arasında kurduğu ilişkiyi metaforlarla anlatan şarkıyı ve Redd’in 20 yıllık geçmişini grubun vokalisti Doğan Duru’yla konuştuk.

- İlk “resmi” albümünüz “50/50”nin üzerinden 20 yıl geçse de grubun asıl yolculuğu 1996 yılında “Invictus Band” ile başlıyor. Her ne kadar o dönem Türk popunun altın çağı olarak geçse de rock sahnesinde de müthiş işler yapan, bugün de varlığını sürdüren birçok rock grubu ve müzisyeni o günlerde özellikle bar sahnelerini yıkıyordu. Bugünden 30 yıl öncesine baktığınızda gözünüzün önüne neler geliyor?

Aslında 90’ların ortasındaki o bar sahnesi, bizim neslimiz için gerçek bir okul gibiydi. O dönem sahnede olmak, müziğin sadece notalar ve sözlerden ibaret olmadığını anlamamızı sağladı. İnsanlarla göz göze gelerek şarkı söylemek, bazen barın gürültüsüne, bazen de o günün ruh haline göre şarkıları farklı hissettirmek zorundaydınız. O yılları düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey, enerjisi çok yüksek ama bir o kadar da sahici bir müzik ortamı. O zamanlar plak şirketleri ya da büyük prodüksiyonlar yerine, çalmak ve bir şeyler anlatmak önemliydi.

- Yola ilk çıktığınızda bugünkü konumunuza geleceğinize dair inancınız tam mıydı?

İnsan yola çıkarken nereye varacağını tam olarak bilemez ama neden yürüdüğünü bilir. Biz de bir albüm yapalım, bir yere gelelim diye değil, kendimizi ifade edebileceğimiz bir alan yaratalım diye yola çıktık. Aslında en başından beri bir yerde olma derdimiz yoktu, sadece bir şeyler anlatma derdimiz vardı. Bugün hâlâ bu dertten vazgeçmediğimiz için burada olduğumuzu düşünüyoruz.

- Redd, kurulduğu günden bu yana gerek sound, gerek şarkı sözleri gerek de dünyevi meselelere karşı takındığı tavırdan milim sapmadı. Bence sizi dinleyenlerin, dinleme sebeplerinin başında yaptığınız müzikle kafa kafaya giden bu tavrınız geliyor. Katılır mısınız buna?

Evet, sanırım bizim için müzik yapmak sadece müzik yapmaktan ibaret değil. Sadece akorlar ve melodilerle ilgilenen bir grup değiliz, hiçbir zaman da olmadık. Hayatla, dünya ile, içinde yaşadığımız toplumla, zamanla ilgili dertlerimiz var. Bir şarkıyı sadece güzel olduğu için yazmıyoruz; bazen kızarak, bazen üzülerek, bazen de içimizde bir şeyi dışa vurma ihtiyacıyla yazıyoruz. O yüzden tavrımız, sound’umuza ve sözlerimize de ister istemez yansıyor.

- Yukarıdaki soruya ek olarak şarkılarınızda kafanıza göre takılma hâlinizi de ekleyebilirim. Bu “başına buyruk hâller” aslında bir samimiyet göstergesi ama siz bunu bilinçli yapmıyorsunuz. “Temizsiniz” diyeyim kısaca. Neyseniz o. Samimiyetten bundan mütevellit sanırım. Siz neler söylemek istersiniz?

Bunun bir strateji ya da planlı bir şey olması imkânsız zaten. Eğer gerçekten içinden geleni yapmazsan, eninde sonunda sahte bir şey yapıyorsun ve bu belli oluyor. Biz hiçbir zaman kendimizi popüler olanın peşine takılmaya zorlamadık. Çünkü müzik bizim için bir kariyer planı değil, bir yaşama biçimi. O yüzden ne düşündüysek, ne hissettiysek onu yaptık. Samimiyet dediğin şey de biraz böyle bir şey galiba; kendin olmak ve o şekilde devam edebilmek.

- Redd’in bir kırılma ânı oldu mu? “Şu şarkıdan, albümden sonra işlerin yolunda gideceğine emin olduk,” gibi nokta atışıyla ifade edebileceğiniz bir zaman oldu mu?

Eğer bir kırılma anından bahsedeceksek, “Mükemmel Boşluk” kesinlikle o albüm oldu. Bizim için sadece bir albüm değil, bir manifesto gibiydi. Kendi içimize, topluma, insan olmanın ağırlığına baktığımız ve bunu en dürüst hâliyle anlattığımız bir işti. Daha önce yaptığımız her şeyin birikimi gibi ama aynı zamanda yepyeni bir başlangıçtı. Bu albümle birlikte şunu fark ettik: Bizi seven, dinleyen insanlar sadece müziğimizi değil, anlattığımız hikâyeleri, sorduğumuz soruları, sorguladığımız şeyleri de önemsiyor. “Mükemmel Boşluk” tam olarak bunu ortaya çıkardı. Hiçbir şeyin tam anlamıyla “mükemmel” olmadığını ama boşlukların da bir anlamı olduğunu anlatan bir albüm. Mesela “Boşluk” şarkısı, aslında birçoğumuzun hissettiği ama adını koyamadığı bir şeydi. İçinde bulunduğumuz sistemin, hayatlarımızı nasıl bir boşluğa sürüklediğini ve bizim bunu bile kabullenmek zorunda kaldığımızı anlatıyordu. Sonra “Kanıyorduk” var, belki de o albümde en çok can acıtan şarkılardan biri… İçinde umut da var, kırgınlık da.

Bu albüm çıktığında şunu hissettik: Tamam, biz tam olarak buradayız. Yolumuz belli, yapmak istediğimiz şey belli. Bizi seven, takip eden insanlar için de bir nevi karşılıklı bir anlaşma oldu bu albüm. Biz, ne anlatıyorsak, ne hissediyorsak aynısını yapmaya devam edeceğiz. Mükemmel Boşluk bu yüzden bir kırılma anıydı. Bir yere varıp varmadığımızdan bağımsız olarak, kendimizi en net şekilde ifade ettiğimiz anlardan biriydi.

- Yeni şarkınız “Üşüyor İstanbul Bugün” taze çıktı. İsmiyle müsemma, dinleyiciyi metaforlar içine sokan bir İstanbul’u kışı şarkısı olmuş. Şarkının çıkış hikâyesinden biraz bahsedebilir misiniz?

İstanbul’un kendisi zaten bir metafor. Hep bir şeyleri kaybettiğimiz, hep bir şeylerin değiştiği, bir yandan nefret edip bir yandan kopamadığımız bir şehir. “Üşüyor İstanbul Bugün” aslında bu şehrin soğuk yüzüyle ilgili. Kendi içindeki karmaşası, yalnızlığı, kayıpları… İstanbul bazen insanın içindeki boşluğu daha da büyütüyor. O yüzden bu şarkı, bir kış şarkısı olmanın ötesinde, kaybedişler ve hatıralarla ilgili bir şarkı.

- Şarkıda “üşüyen İstanbul’la”, hatıralarla, kaybedişlerle, hasretle ayrıca üşüyen bir karakter var. İkisinin ortak noktası ne? Nerede bir araya geliyorlar, birbirlerinin dertlerinden kendilerine nerede pay çıkarıyorlar?

İstanbul ve yalnızlık aslında hep iç içe. Bu şehirde milyonlarca insan var ama bazen inanılmaz yalnız hissediyorsun. Şarkıdaki karakter de İstanbul gibi; kaybettiklerine, geçmişine, hayal kırıklıklarına bakıyor. İkisi de üşüyor çünkü ikisi de aynı şeyi kaybetmiş: sıcaklığı, bir yere ait olma hissini. Bu yüzden şarkı da İstanbul da bir karakter gibi. Aslında hepimiz, yaşadığımız şehirle bir noktada birbirimize benziyoruz.

- Son olarak yeni yıl ajandanızda neler var?

Yeni şarkılar var, yeni projeler var, ama en önemlisi yine sahnede olacağız. Senfoni konserlerini yayınlayacağız, Ayrıca Singlelarla başlayan süreç bir albüm ve plak olarak sonuçlanacak “Üşüyor İstanbul Bugün” sonrası üç şarkı daha gelecek. Kadın besteci ve yorumcuların şarkılarını yeniden ele aldığımız “Kadın” albümünün yeni şarkıları yaza kadar sırasıyla gelecek ve bu albümü de tamamlamış olacağız. Önümüzdeki sonbahardan itibaren Redd 20. yıl için özel ve yeni bir albümü kaydedeceğiz amacımız kendi albümlerimizle yarışacak güzellikte bir albümle 20. yılı süslemek

Konserler devam edecek. Çünkü bizim için en gerçek yer hâlâ sahne. Bir de belki uzun zamandır yapmadığımız bazı şeyleri denemek için güzel bir yıl olabilir. 2025’te bolca müzik, bolca söz ve bolca dertleşme olacak diyelim. Umarım daha güzel zamanlar görebiliriz toplum olarak.

Burak Soyer kimdir?

1986 yılında Kütahya'da doğdu. 1992 yılında Çanakkale'ye yerleşti. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili Edebiyatı'nı kazandı. Aynı yıl okulu bıraktı. Bir süre garsonluk yaptı.

2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki'nde gazeteciliğe başladı. Aynı yıl Rolling Stone Türkiye'nin açılmasıyla birlikte Rolling Stone'a müzik yazıları yazdı. 2006-2008 yılları arasında Akşam Gazetesi Ekler Servisi'nde muhabir olarak görev yaptı. Daha sonra "memleketi" Çanakkale'ye dönüp Çanakkale Olay Gazetesi'nde çalıştı.

İnternethaber.com, Sözcü.com.tr, Toplumsal Haber gibi internet haber sitelerinde Siyaset, Gündem, Spor, Yurt Haberler, Kültür Sanat, Yaşam, Lifestyle servislerinde editör olarak çalıştı. Trend Medya'nın YouTube kanalı için kültür sanat ve spor programı hazırlayıp sundu. Son olarak İstanbul Karaköy MONO dergisinin editörlüğünü yapıyordu.

Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGün Kitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org'a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen T24 Haftalık, Bianet ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor.

2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana'nın devamı olan Buji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Ayrıca bir de kısa film senaryosu bulunmaktadır.

2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

Arda Kıymaz: “Martı Jonathan Livingston” tam olarak benim!

“Kitabı okuduktan sonra anladım ki martı Jonathan da görünmez sınırlar içerisinde yaşamak istemeyen, toplumsal normlardan uzak, özgür bir kuş. Hatta başaramazsın diyenlere bile başarıya ulaştıktan sonra dönüp öğrendiklerini aktarmak için heyecanlı biri. Yani tam olarak ben”

Biz bu “filmi” daha önce görmüştük!

“Sokaktaki yurttaşın üstüne yığmaya çalıştıkları korkuyu gazeteciler üzerinden yapmaya çalışan hükümetin bu tutumuna alışkınız. Görevimizi yapmaya devam edeceğiz. O yüzden de “Biz bu filmi daha önce görmüştük!” deyip, sizleri gazetecilikle ilgili sinema tarihine damga vurmuş filmlerle baş başa bırakıyoruz… “

Fuat: Mücadele etmezsek kaybetmiş oluruz

“İnsanların insanlar için yarattığı hayat şartları çok uzun zamandır çetin ve kötü. İnsan da kötülüğün müptelası… Elimizden geldiğince medeni ve iyi biri olmamız gerekiyor. Mücadele etmezsek kaybetmiş oluruz. Böyle bir lüksümüz yok”

"
"