02 Mayıs 2024

Özel-Erdoğan görüşmesi bağlamında anayasa tartışması

Parlamenter Sistem tartışmasını bugünlerde gündeme getiren husus, CHP ve muhalefetin Anayasa’ya bakış açıları değil, bizzat AKP ve Erdoğan’ın uygulamaya koydukları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube sistemin, uygulandığı kısa dönem içinde ülkeyi ekonomik olarak çöküntüye uğratması, büyük bir yoksul halk yaratması ve ülkeyi yolsuzluk bataklığına saplamış olmasıdır

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Özgür Özel, TBMM Resepsiyonunda çay içti

2002 yılında iktidara gelen AKP iktidarı, çok kısa bir süre önce yapılan 14 Mayıs seçimlerinde, bir beş yıl daha iktidarda kalma vizesini halktan almış olsa da muhalefet partilerinin hataları, Altılı Masa içinde yaşananlar, halktan karşılığı olmayan partilere verilen milletvekili sayıları ve seçimin ikinci turuna giderken Kılıçdaroğlu ile Ümit Özdağ arasında yapılan protokol, halkta büyük bir öfke yaratmış ve özellikle CHP’de büyük tartışmaların başlamasına neden olmuştur.

CHP’nin, bu yenilgiye değişim tartışmaları ile verdiği reaksiyon, 4-5 Kasım 2023 tarihleri arasında yapılan CHP Olağan Kurultayı’nda, Türkiye’de başka hiç bir siyasi partide olmayacak olgunlukla lider değişikliğinin gerçekleşmesi ile sonuçlanmış ve bu şekilde başlayan yeni dönemde; 1980 yılından sonra yapılan seçimlerden bugüne kadar yapılan seçimlerde yüzde 30 oranının üzerine çıkamayan CHP, ittifaksız girdiği 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde, 1977 seçimlerinden sonra ilk defa birinci parti olmuş ve aldığı yüzde 38 oy oranıyla bütün cam tavanları yerle bir etmiştir.

Kazanılan büyük seçim zaferi ile başarının sürdürülebilir olması, tüm halkın beklentisidir. 31 Mart seçimlerine kadar CHP’nin sadece Genel Başkanı olarak görülen Özgür Özel, CHP’lilerin ve aslında tüm halkın gözünde, AKP’nin 22 yıllık hegomanik iktidarını sonlandıracak lider konumuna gelmiş ve bu olgu, tüm siyaset çevreleri tarafından da kabul edilmiştir.

CHP’nin ve Özgür Özel’in bu başarısı karşısında, 2007 Anayasa değişikliği ile başlayan ve 2017 Referandumu ile sonlanan Parlamenter Sistem’in, 14 Mayıs seçimleri öncesinde başlayan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem tartışmasının, seçim sonucuna göre rafa kalktığı düşünülse de 31 Mart seçim sonuçlarıyla bu tartışma yeniden gündeme gelmeye başlamıştır.

Genel ve yerel seçimlerden önce başlayan Anayasa tartışmalarında AKP’nin asıl amacı, Erdoğan’a bir kez daha seçimlere girme hakkı tanıma ve aslında hep zihinlerinde olan Siyasal İslam’ı Anayasal dayanaklara dayandırmak iken; 31 Mart seçim sonuçları ve CHP’nin başarısı karşısında artık Erdoğan’ın bir kez daha aday olup kazanması ciddi riske girmiş, Siyasal İslam tartışması da ortaya çıkan Cumhuriyetçi, Atatürkçü, seküler yaşamdan yana tavır koyan ve Türkiye haritasını kırmızıya boyayanlar tarafından tarihin çöplüğüne atılmıştır.

Parlamenter Sistem tartışmasını bugünlerde gündeme getiren husus, CHP ve muhalefetin Anayasa’ya bakış açıları değil, bizzat AKP ve Erdoğan’ın uygulamaya koydukları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube sistemin, uygulandığı kısa dönem içinde ülkeyi ekonomik olarak çöküntüye uğratması, büyük bir yoksul halk yaratması ve ülkeyi yolsuzluk bataklığına saplamış olmasıdır.

​Artık ülke, bu Anayasa ile yönetilemez ve AKP, bu sistem ile ülkeyi bulunduğu yerden ileriye götüremez. Parlamenter Sistem’in tarihe gömüldüğünü iddia eden Erdoğan’ın, Parlamenter Demokratik Sistem’e dönmesi için, ülkenin bu sistem ile nereye geldiğini görmesi yeterlidir.

Özgür Özel-Erdoğan görüşmesi öncesinde gündeme gelen Anayasa tartışmalarında iki seçenek vardır: İktidar ya muhalefet ile anlaşarak Parlamenter Demokratik Sistem’i yeniden inşa edecek ya da muhalefet, özelinde CHP, iktidar ile anlaşıp, gerçek ve uygulanabilir demokratik bir Başkanlık Sistemi’ne geçişe kapıyı aralayacaktır. Bu iki seçeneğin dışında bir Anayasa tartışması yapılması, taraflar tutumlarını değiştirmediği sürece mümkün görülmemektedir.

Kendi siyasi ömrünü uzatmayı düşünen AKP’nin vereceği en doğru ve en rasyonel karar, muhalefetle anlaşıp Parlamenter Demokratik Sistem’e geçmektir.

Türkiye, 1946 seçimleriyle çok partili siyasal sisteme geçmiş, o tarihten günümüze kadar da Anayasacılık tartışmaları hep devam etmiştir. Çok partili sistem içinde Anayasalar genel olarak, asker-sivil bürokrasisi üzerinden ve vesayet kurumlarını koruyan bir yapıda seyretmiştir. AKP döneminde ise bu vesayet rejimini tasfiye ediyoruz diye yapılan Anayasa değişiklikleri, çoğunluğun mutlak hakimiyetine dayanan, Anayasal denge ve denetim kurumlarını etkisiz hale getiren ve tek adam rejimini hakim kılan bir Anayasacılık faaliyetine dönüştürülmüştür.

​AKP’nin kafasındaki 1921 Anayasası’nı referans alan yaklaşım, yeni Anayasa modelinde hiç kuşkusuz savaş koşullarında yapılmış, içeriğinde laiklik ve ulus devlet ilkelerini barındırmayan, 21 Anayasası ile laikliği ve ulus devlet ilkelerini bertaraf etme amacı olduğu çok açıktır. 1924 Anayasası, Cumhuriyet’in ilk Anayasası olmakla birlikte; denge ve denetleme eksikliği nedeniyle, Demokrat Parti iktidarında nasıl çoğunluğun mutlak iktidarı ile despotizme dönüştüğü tarihsel bir gerçektir.

​1961 Anayasası ise, Demokrat Parti’nin çoğunluk diktasına bir tepki olarak çoğunluğun sınırlandırılması esas alınan bir Anayasa olmuştur. Bir darbe Anayasası olmakla birlikte Türk Anayasaları içinde en demokratik olan Anayasa’dır.

​1982 Anayasası ise tamamen askeri iradenin ürünü olarak ortaya çıkmış, denge ve denetlemenin olmadığı, askeri vesayeti egemen kılan bir Anayasa olmuştur. 1982 Anayasası’nda özellikle; 1995, 2001 ve 2004 yıllarında Meclis’te büyük bir uzlaşma ile demokratik bir Anayasa yaratmak amacı ile olumlu değişiklikler yapılmış, 2010 referandumu ile yapılan değişikliklerle de olası liberal bir Anayasa’nın kapısı aralanmıştır. Ancak, özellikle AKP’nin güç sarhoşluğuna kapıldığı 2011 seçimlerinden sonra işler tersine dönmüş, AKP, zihnindeki Müslüman Kardeşler ihvancılığı ile kendi kafasındakini topluma empoze etmeye başlamış ve giderek tek adam rejimini inşa etmiştir.

Bu dönemin özetini, Erdoğan’ın, “Yani hangi din olursa olsun bir din, yanlışı değil, doğruyu emrediyor, bunu din emrediyor diye karşısında mı duracaksınız? İki ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek vaka, niçin reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor” sözleri, gayet açık şekilde ortaya koymuştur

Ekonomideki Nas Tartışması, İstanbul Sözleşmesi’nin bir kararla kaldırılması, kadın-erkek eşitliğinde fıtrat tartışmaları, dindar ve kindar nesil yetiştirilmesi, eğitimin tamamen laik-bilimsel eğitimden uzaklaştırılması, aslında AKP’nin kafasındaki Anayasa modelinin ne olabileceği konusunda bize net ipuçları vermektedir.

​Sonuç olarak, bütün bu süreçlerin yakın tanığı ve AKP’nin bu amaçlarına en sert muhalefeti yapan Özgür Özel, CHP Genel Başkanı olarak kendisine verilen tarihsel görevin gereği, bu Anayasa tartışmalarında, Büyük Atatürk’ün “ Benim iki büyük eserim vardır: Biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri CHP’dir“ düsturuna uygun olarak; laik-demokratik cumhuriyeti ve ulus devleti koruma görevini sonuna kadar yapmak; AKP’nin var olan Anayasa’ya uymasını sağlamak için her türlü çabayı göstermek; AKP’ye, tamamen kendisine bağlı olan yargı erkinin, bağımsız ve tarafsız olması için Anayasa önerisi götürüp bunu sonuna kadar savunmak; Meclis’i etkin kılmak; üniversiteleri akademik ve bilimsel özerkliğe kavuşturmak; TRT’yi hükümetin borazanı olmaktan çıkarmak; Merkez Bankası’nı özerk kılmak için öneriler götürmek; hiç kuşkusuz “Türk Usulü Başkanlık Sistemi’nin” ülkeyi soktuğu ekonomik ve siyasal yıkımı Erdoğan’a anlatmak; ülkeyi içine girdiği kutuplaştırıcı siyasetten çıkarmak için, biz ve onlar ikileminden kurtarmak; çoğu zaman onlar yerine hainler, teröristler, ahlaksızlar suçlamaları ile ülkeyi bölünme çizgisinden çıkarıp herkesi kapsayacak bir dili Erdoğan’a kabul ettirmek zorundadır.

Bülent Yücetürk kimdir?

Bülent Yücetürk 1970 yılında, Malatya'da doğdu.

İlk öğrenimini Cumhuriyet Köyü İlköğretim Okulu'nda, orta öğrenimini Akçadağ Öğretmen Lisesi'nde parasız yatılı öğrenci olarak tamamladı.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1991 yılında mezun oldu. "Kamu Hukuku" dalında yüksek lisans yaptı.

1991 – 1993 yılları arasında, Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapan, 1993 yılında Ankara hâkim adayı olarak mesleğe başlayan Bülent Yücetürk sırasıyla Sivas Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Çermik Hâkimliği, Aksaray Gülağaç Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Haymana Cumhuriyet Savcılığı, Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcılığı ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulundu.

Cumhuriyet savcılığı yıllarında özellikle bilişim, uyuşturucu, basın suçları, çocuk suçluluğu, çocuk istismarı konularında çalıştı.

26 Nisan 2018 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili aday adayı olmak için görevinden istifa etti.

Halen Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapıyor; çeşitli televizyon kanallarında ve Ocak 2022'den itibaren T24'te, hukuki değerlendirmeler başta olmak üzere, görüşlerini paylaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İmamoğlu ve kelebek etkisi

Tek başına mücadele eden ve iktidarı seçimlerde yenecek İmamoğlu, Türkiye' de bir değişimin fitilini de ateşleyecektir

Oyun Teorisi ve İmamoğlu

31 Mart seçimi, belki de Oyun Teorisi’nin bir kez daha test edildiği bir seçim olacak

Seçil Erzan dosyası, maddi ceza hukuku ve avukat savunmalarının anlamı

Seçil Erzan'ın hazırlık soruşturması sırasında ciddi bir hukuki yardım almadığı veya tamamen bankanın yönlendirmesi ile bankanın hukuki sorumluluğunu bertaraf etmek için kendisine böyle bir savunma yaptırıldığı anlaşılmaktadır